6 Mayıs 2015 Çarşamba

EBU ZER DAVASI, MUAVİYE ve SARAY İTİBARI

Ebu Zer Giffari (ö. 652)

Ebu Zer 
Ebu Zer, İslam tarihi içinde en yoğun tartışma konusu olan sahabelerden kişilikli bir insandır. İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Gaabe’ye göre gerçek adı Cündeb bin Cünade ve bazı kaynaklarda ise Berir ya da Bereyr olarak geçer. Babasının adı Abdullah veya Seken olarak söylenir.

Ebu Zer, servet ve mal konusunda görüşlerini Kur'an ve Peygamberin sözlerine dayandırarak. Ebu Zer için Tirmizi, Menakıb 35; İbn Mace, Mukaddime’lerde şöyle der: “Gökkubbenin altında, yer kürenin üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur”

Muhammed, çok dürüst biri oluşundan dolayı ona, "yaratılışının devlet görevlerinde uygun olmadığını bildirmişti." Ebu Zer’de bu söze uyarak yaşamı boyunca hiçbir devlet görevinde çalışmayı kabul etmemiştir. Yaratılışında sömürü düzenine alet olamayacağını anladığı Ebu Zer’e Muhammed’in tavsiyesi niteliğindeydi bu sözleri… 

Ebu Zer’in Muhammed’den öğrendiği, idealindeki sınıfsız toplum, ezensiz, ezilensiz zulümsüz, kinsiz, nefretsiz, kasavetsiz bir dünya idi Müslümanlara layık gördüğü. Müslümanların, yozlaşmış merhametsiz servet azgınlarına alet edilmemesine karşı mücadelesiydi. Mal-Mülk biriktirerek, ötekilerin yoksulluk çekmelerine neden olan faizci kenzcilere, mekân ve mevki düşkünü hadsizlere mücadele başlatan Ebu Zer, halkın malını yandaşlara, paydaşlara paylaştıranlalar, onların servet sahibi yapan yöneticilere isyanıydı.

Değişen bir şey yok. Aç gözlülük, sonradan görmecilik, başa geçince, her yaptıklarını ilahi bir güce sığınma yoluyla Allah ile aldatanlara Ebu Zer’in ruhu, zenginliklerine, servetlerine, oğullarının, kızlarının yolsuzluklarına, bulunduğu makamı kullanarak rüşvet yemelerine ta derinlerden seslenişiydi.  

Ebu Zer, Muhammed’in ölümünden sonra, Halifelik Ali’ye layık olduğunu açıkça söylese de, bazı kesimlerin halifeliği Ebu Bekir’e ardından Ömer’e daha sonra, her zaman kendisine bela olan Osman’a geçmesine de saygıyla biat etmiştir.

İslam Peygamberi en sevdiği dostu Ebu Zer için “ümmetin en zahit, en doğru sözlü, en nakşinas mensubu ve sahabenin en müçtehit fakihlerinden biri” olduğunu söyler. Bu sözlere Ebu Zer düşmanları bile olmaz öyle şey diyemedikleridir. 

Halife Ömer ölünce yerine geçen Osman, İslam’da, Müslümanların yaşamında tüm değişikliğe gider. İslam dünyasını Osman değişikliği doğal durumuna gelir. Daha sonra Akrabası Muaviye’nin kurnazlıkla kurduğu Emevi devletiyle de şu günümüze kadar uzanır.

İlk kez Müslümanların beytül malını akrabaları Emeviler’e yedirten, talan ettiren Osman olur. Muhammed’in Medine’den Şama sürdürdüğü Mevan bin El-Hekim’le, Haris bin Hakem bin Ebu’l As’a büyük miktarda paraların hazineden akışını, Ensar’dan Zeyd bin Sabit aracılığıyla vermiştir. 

Olay Medine de yayılınca, Ebu Zer Kur'an’dan (Tevbe 34-35) şu ayetini sokak sokak okumaya başlar: “Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıka basa yerler de insanları Allah’ın yolundan caydırılar. Altın ve gümüşü de depolayıp da onları Allah yolunda harcayamayacakları korkunç bir azap muştula” der.

Gelelim 3. Halife Osman ne yapar?
Ebu Zer Osman’ın seçilmesini görünce, madem halk seçti, o halde biat etmek düşer diyerek Osman’ın Halifeliğine biat eder. Ne var ki Osman, İslam’a ters düşen yanlış icraatlar yapmakta. Verdiği fetvalarla Osman’ı ciddi biçimde zora sokar. İş böyle gidince, Osman Ebu Zer’in konuşmalarını yasaklar. Çünkü Ebu Zer, Osman’ın akraba kayıcılığını, beytül malın yandaşlara peşkeş çekilişini Kur-andan ayetler vererek halka anlatıyordu. 

Osman Kamu hazinesinden akrabalarına aktarılan paralar için, “sıla-i rahim” (akrabaya yardım ve ilgi) ile açıklık getiriyordu dahi, “sıla-i rahim” dinin emri olduğunu iddia ediyordu. Osman’ın öyle çok akrabaları ve yandaşları var ki, Osman’ın her birine dağıttığı olanaklar hesaba gelir nitelikte değil, devlet hazinesinden beslenen akrabaları alabildiğine zenginleşmişlerdi. 

Dinden ibretlikler…
Osman, Ebu Zer’den kenz ayetini okuyarak kendisini eleştirmeyi durdurmasını istedi. Ebu Zer’in yanıtı şöyle olur: “Sen benim, Allah’ın kitabından bir ayet okumama engel mi oluyorsun? Vallahi, ben bu ayeti okumayı durduracak Osman’ı memnun etmektense, okumaya devam ederek Allah’ı memnun etmeyi yeğlerim.” 

"Allah’ın malını (kamu malı) akrabana değil, Allah’ın muhtaç kullarına dağıtırsın. Ama sen yapmıyorsun. Tanrı Elçisi’nin şöyle dediğini biliyorum, ‘Benu Ümeyeden otuz kişi bir birlik oluşturdular mı Allah’ın malını egemenlik aracı, Allah’ın kullarını köle, Allah’ın dini pusu yeri, sığınak yaparlar” 

Ebu Zer’in bu sözleri karşında Osman sinirlenir, öfkeden küplere biner, Bağırmaya başlar: “Senin bana ve en seçkin dostlarıma bu yaptığın nedir, yeter artık, Medine’den çık git” der. (*)

Osman tarafından Ebu Zer Şam’a böylece sürgün edilir. Sürgün bir yarar sağlamaz Osman’a. Orada Osman’ın en yakın akrabası Muaviye Şam valisidir. Şam’a yerleşen Ebu Zer, bu kez de orada rahat durmayan, İslam kaidelerine uymayan Şam valisi Osman’ın akrabası ve vurguncu yoldaşı Muaviye vardır. Muaviye’nin İslam dışı eylemlerine hep muhalefet yapar, onu yerden yere vuran eleştiriler yapar.

Muaviye’nin kamu parasıyla Şam’da yaptırdığı şatafatlı sarayı eleştirir ve saray hakkında Ebu Zer şöyle der:

"Bu sarayı kamunun malından yaptırdınsa, bu bir hıyanettir; kendi paranla malından yaptırdınsa bu da bir israftır”  diyerek yerden yere vurur Muaviye’yi.

Muaviye dayanamaz, son çare olarak Halife Osman’a şikayet eder, “Bu belayı başından alması”  için ricada bulunur. Halife Osman’dan gelen yanıtta, tahkir edici bir eda ile Ebu Zer’in Medine’ye gönderilmesini emreder. Muaviye’yi eleştiriyor diye ajanlar Osman’a gammazlıyorlardı. Halife Osman’da adeta Ebu Zer’i bir terörist muamelesine tabi tutarak, Muaviye Ebu Zer’i, kör ve uyuz bir çulsuz katıra bindiriyor, gözcüler nezaretinde Şam’dan Medine’ye gönderiyor. Medine’de Osman’ın huzuruna çıkartılıyor. Osman Ebu Zer’e hakaretler yağdırarak şöyle diyor:

“Benim aleyhimde konuşuyormuşsun. Bu şehirden hemen çıkıp git ve bir daha buraya dönme” diyor. Belazüri, el-Esnab, 6/167’de, Ebu Zer, sürgün yeri olarak Şam, Kudüs, Mekke, Küfe, Basra gibi yerlerden birini istiyor ama Osman onu en kısa sürede ölebileceği tek yer olarak çölün ortasında ıssız bir köy olan Rebeze göndermeye kararında. 

Ebu Zer “Tek dostum kalmaması pahasına da olsa gerçekleri söylemeye devam edeceğim” diyor.

Yoksulluk ve açlık içinde ölünceye kadar Rebeze’de yaşadı. Orada öldüğünde bütün geçimini sağlamaya çalıştığı iki keçisi ve yanında birde tek karısı vardı.

Ebu Zer Gifari, Görkemli Saray ve Muaviye
Ebu Zer Çöllerde
Halife Osman tarafından bir tür sürgün konumunda Muaviye'nin yanına Şam'a gönderilen Muhammed dostu Ebu Zer için: "O böyle bir eve laiktir" diyerek Muavi’nin askerleri kalabileceği bir mekân gösterirler.

Ebuzer: Yoksullar varken o bu evde asla kalmak istemez: "Asker, beni Muaviye’ye götür” der. Ebu Zer Muaviye’nin sarayına gelir, şaşa kalır görkemine ve işçiliğine, yapılan onca masraflara.

Ebu Zer: “Muaviye bu sarayda mı kalıyor?”
Asker: “Evet, bu sene yaptırdı, “Yeşil Saray” diyorlar adına. Duvarlarında süslü mücevherler, dünyanın en büyük ustalarına yaptırıldı. Diyorlar ki, Rum saraylarından daha muhteşemmiş. Valimiz Muaviye: "Müslümanlarında görkemli sarayları olması lazım" diyor.

Ebu Zer: İnsanlar ölmek için doğuyorlar” der ve Etrafında fır dönen hizmetçilerin hizmet ettiği Muaviye tahtında oturmaktayken, öfkeyle yanına çıkan Ebu zer, bakın ne der Muaviye’ye: “Ey Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, ey şabbaris, ey allı şanlı sahabe” der ve Muaviye:

Ey Ebu Zer hoş geldin” der.
Ebu Zer: “Derhal yık bu sarayı!” der.
Bu söze şaşıra Muaviye: “Ne? der.

Ebu Zer, Kur'an'dan bir ayet okur ve: “Ey Muaviye! Bilmez misin peygamberimiz yoksulları düşünür; yoksullar gibi yaşardı. Hasırlarda uyur, halktan biri gibi davranırdı, o açlıktan karnına taş bağlamıştı, bir hurmayla günü geçirmişti. Bu halk nasıl yaşarsa, o da öyle yaşardı… Sen nasıl valisin ey Muaviye? Sen nasıl sahabesin? Tıpkı ruh kısanlarına benzemişsin, saltanat kurmuşsun kendine; bu ne şatafat, bu ne ihtişam! Yoksullar inlerken sen burada tepinecek misin? Bunun hesabını öte tarafta nasıl vereceksin?"

"Ey vali! Şehrinde yoksullar var, dilenciler her köşede inliyor, sense bir saray kurmuş içinde gülüyorsun. Sen nasıl bir valisin Muaviye? "Ey Ebu Süfyanın oğlu, bu sarayı halkın parası ile yaptıysan haksızlıktır. Eğer bu sarayı kendi paran ile yaptıysan israftır, haramdır. Derhal yık bu sarayı” der ve öfkeyle sarayı terk ederken arkasından Muaviye yanındaki adamlarına: “Bu adam önceden de deliydi, şimdi daha da delirmiş. Ah halifemiz bunu benim başıma bela olarak mı gönderdi”  der.

05.06.2015 günü Recep Erdoğan kendine yaptırdığı şatafatlı ve görkemli dahi karadelik gibi para yutan kaçak Ak saray hakkında eleştirenlere şöyle seslendi meydanlarda: "Aslan yattığı yerden belli olur" dedi. 

Ama bu ülkede koyunlar hala tezek kokulu ağıllarda yatıyor. Bir açıklaması var mı? onlar aslanların nesi oluyor? Dahi, Anadolu ova köylerinde insanlar nasıl yaşar hiç baktı mı. Köstebek yuvasını andıran evler, kırsallarda ve dağ koyaklarında da insanlar kartal yuvasını andıran çalı çırpıdan yapılmış ev bile denemeyecek yerde yaşıyorlar... 

Ebu Zer Gifari
Ebu Zer Gifari çöllerde
Seçkin sahabelerden Ebu Zer, Emevi pisliklerin ihbarları sonucu zulme yenik
düşer. Halife Osman tarafından eziyet edilen, inim inim inletilen, sonra ıssız
Arap çöllerine sürülüp ölümüne terk edilendi.

Muhammed dostu Ebu Zer Giffari, iktidar, güç, otorite, zenginlik elinde olanlara
ne diyor bakın: “Evinde yiyecek ekmeği bulunmadığı halde, kılıcını çekip sokağa fırlamayanın aklına şaşarım” Polis tarafından üç bakan çocuğu sahtekârlıktan, rüşvetten ve nüfuz kullanmaktan sanık olarak gözaltına alındı, o polisler derhal görevden alındı. Altı gencimizi öldüren polislere ise “Polisimiz destan yazdı”
 dendi.

Allah’ın resulüne ve ashabının yolundan gitmeyenler! Ey gurur sahipleri! Sepetçilikle geçimini sağlayan Muhammed dostu Selman-i Farisi’ye Halife Ömer bir miktar maaş başlamış, O’da bu maaşını olduğu gibi fakirlere dağıtırmış. Bir gün Selman-i Farisi’nin evine Halife Ömer’in adamları gelir, maaşını dağıtmadan kendi masrafları için harcasın diye halifenin emirlerini iletirler.

Sepet yaparak geçimimi sağlayan Selman-i Farisi’nin Ömer’in adamlarına anlattığı
şu sözleri sizleri utandırsın: “Bir dirhem veriyorum hurma yaprağı alıyor, sepet örüyorum. Ördüğüm sepeti üç dirheme satıyorum, üç dirhemin birini yaprak almak için ayırıyorum, bir dirhemini çocuklarımın nafakasına harcıyorum, öteki bir dirhemini de sadaka veriyorum. Eğer Ömer b. Hattat beni bu işten men etse onu dinlemem” (**) der. 

Bir hadis Ebu Hürreye’den aktarma: “Muhammed şöyle buyurur; siz işlerinizde kendinizden aşağı olanlara bakınız ve sizden yukarı olanlara bakmayınız” demiştir.
Bu hadisi doğrusu alıp lafazanca sulandırarak kendine göre yorumlayarak aktaran Ebu Muaviye: “Üzerine olan nimetini” diye değiştirir. Aslında “hadiste üzerinizde”  diye bir söz yoktur “yukarıda” sözü vardır.

Bir insan sürekli konuşmaları arasına dini bazı terimleri sıkıştırarak konuşuyorsa,
o yalancılık ve sahtekârlıktan beslenen kişidir.       

İslam, doğrudan yaşamın içindeki düzensiz gidene karşı mücadelenin sonucudur. Yani, İslam, düzensiz gidişatı düzene sokmak içindir. Ömer, Ali bu İslam düzenine “devrim” dedi, Osman ve akrabası Muaviye ise Emevi geleneğine sarıldı, kazanan da onlar oldu. Ömer, Ali’nin, yenilikçi icraatlarının akıl hocası olduğunu söyler…

Ali, kayınbabası, amcaoğlu ve can yoldaşı Muhammed’in ölümünden, kendisinin halifeliğine kadar geçen 25 yıllık sürede Medine’de oturdu. Bütün dönemler ana muhalefet rolü üstlendi. Çevresinde Ebu Zer ve Ammar gibi etkili sahabeler vardı. Muhammed’in getirdiği kabile mantığını aşan, getirdiği yeni değerlere içten bağlı kalan biriydi Ali. Diğerleri, adaletli yaşamak istemesiydi. Muhammed’in devrim mantığıyla hareket etti Ali. Osman ise siyasi tavrını sergiliyordu. Ali’ye uymak istemiyordu. Bugün siyasetin 1400 yıllık fıkha, kalemden felsefeye kadar tutum alanlarında bu saflaşma sürdü.
Selman ZEBİL 

(*) Kaynak: Muhammed Cevad Alülfakih, "Ebu Zer" s. 136
(**) Kaynak: İbn Sa’d’dan aktarma.  

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...