15 Şubat 2016 Pazartesi

ORTA DOĞU PAYLAŞIMI ve CİDDİYE ALINMAYAN TÜRKİYE

ABD Eski Başkanı Şü Sözleri İle Başlayalım
Rchard Nixon şöyle:  “Müslüman ülkelerde demokrasi ve laiklik olmasına izin vermeyiz. Eğitim sisteminin ve ülke idaresinin din temelleri üzerine kurulması gerekiyor. Başlarındaki çobanı ele geçirince, ülkeyi biz yönetiriz bu doğrultuda.”  Diyordu.

Orta Doğu ve AKP Safsataları
Dış politika, diplomasi, bilgi, birikim, deneyim, zekâ gerektirir Ortadoğu’ da siyasi aktör olmak için. Öyle kafadan, Arap âleminin sözcüsü, İslam dünyasının öncüsü olma tasavvurları, hülyalı rüyalı âlemlerde yaşamaya benzemez. Hele kurumsal bir altyapı, tarih, coğrafya, iktisat alanında entelektüel bilinciniz yoksa öyle  “Stratejik Derinlik” zavallı bir istek ama asla gerçekleşmeyecek durum olarak kalır ve arkanızdan koskoca ülkeyi de çekerek bataklığa boğdurursunuz.

Ülkenizde insan haklarına duyarlı, sokağın sesine kulak veren, insanlar özgü, ahlaki, vicdani nesneleri, salt İslami boyuttan değerlendirilen diplomasi, evrensel insan hakları Suriye’de çiğneniyor. “Dostum”  deyip sarıp sarmaladığınız Esat o zamanda böyleydi, bilmiyor muydunuz?  Eee! Sudan’da kadim dostu El- Beşir söz konusu olunca nasılda farklı davranıyor oluşunuz, sizin insan hak ve özgürlüklerden anlayışınızı göstermektedir dünyaya. Hele Suudi Arabistan ile içli dışlı dostluğunuz ve Suriye konusunda işbirliği yapmanız, Suudi Arabistan’ın insan ve hakları konusunda Esad’dan daha mı iyidir?

Hani başında “Komşularla sıfır sorun” siyaseti ile geldiniz, bütünüyle sorun oldunuz. , Cumhuriyet tarihi içinde hayatta karşılığının olmayan akılla her şeyi biz biliriz diyerek, Türk diplomasini bitirdiniz, her şeyi doğaçlamaya bıraktınız, devleti doğaçlama olarak, plansız, projesiz yönetiyorsunuz.  Aklı başında olanları hem düşündürüyorsunuz, hem de güldürüyorsunuz acı örneklerle dolu hallerinizden.

Hani, “Bölgesel aktör”  olacaktınız, bölgede “haberiniz olmadan kuş bile uçmuyordu” Hani  “stratejik güç, küresel oyun kurucu, oyun kuran” sizdiniz! Hep şaka mıydı, dalgamı geçtiniz milleti kandırmak için bir oyun muydu? 

Bu içi boş laflarınızın cilası döküldü, gibi iddialı lafların cilası döküldü. Sonuçta İşin kolayına kaçmak için dediğiniz, “değerli yalnızlık”  kaldı mı bizimle baş başa Başka ne var elde, avuçta. Haydi, bakalım niye Suriye sınırlarında uçaklarını 24 Kasımdan bu yana uçuramaz oldunuz bakalım!  Ulan sizden daha güvenilir PYD oldu Batının gözünde, size ancak bas bas bağırmak düşer  “onlar terörist” diye… Kimse sizi ciddiye alıp da dinlemez…

Irak’ın kuzeyinde Barzani’yi bağımsızlık ilanına hazırlanıyor ama siz ne yapıyorsunuz, Barzani ile salt maddi kazanmak uğruna sıkı fıkı oldunuz sonra da Türkiye’nin bütünlüğünü savunmak amacıyla bas basa bağırıyorsunuz. Ama izansızlığınız, Irak’ı bölmeye çalışan zihniyet, Türkiye’yi de böler olmasını kavrayamayışınız. Haa! Hatırlatalım Barzani ABD emperyalizminin piyonudur, size sıra asla gelmez. Öyle sanmayın ki Barzani-PKK arasındaki gerginlik size yarlı olur… Şimdilik ABD’nin baskısıyla, zoraki PKK ile geçiniyor ise Suriye’nin kuzeyinde, PKK’nın uzantısı olan PYD’yi ABD’nin “dostuz” diye nasıl desteklediğini dünyaya ilan etti.

Ahmaklıktan vazgeçmek, doğruyu bulmak akı işidir. Bir atasözümüz var,”Arap eli öpmekle Arap olunmaz”  diye. Bölgede ancak mevcut Suriye rejimi ve rejimin başı Esat ile anlaşmaktır. Çünkü Suriye’nin parçalanması, Türkiye’nin de parçalanması demektir. Yıllarca süren iptidai bir yönetim biçimi olan Suriye’deki PYD Kürtlerinden, daha güçlü bir imparatorluk bünyesinden çıkan Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, daha insani ve daha da bağımsızlık bilincinde gelişmiş birikimleri olan Kürtler, Suriye’den ve Irak’tan daha gelişmiş, daha ileri, daha uygar bir ülkenin yurttaşları olarak, yönetim kabiliyetleri, diğer Kürt gruplarına oranla daha yüksektir.

ABD’ye bağlı, daha çok bağımsızlığa yakın Barzani’ye değil de, neden Türkiye gibi bir stratejik ortağını incitip üzebilecek çıkışlar yaparak PKK-PYD terör örgütlerine neden daha çok güvendiğinin nedenleri işte bu bilinçte yatmaktadır.

ABD, çıkarlarına, zamana, zemine, ihtiyacına, kuvvet dengesine, sorunun çapına, tehdidin büyüklüğüne, düşmanına göre yeni arayışlar içinde. Yeni ittifaklar peşinde. Kiminle, nerde ne zaman, nasıl, net tür örgütlere ne tür silahlar vererek donatacağını hesaplar. Ancak Amerika’nın vicdanı, ahlaki yoktur. Ancak Amerikan çıkarları vardır. Ortadoğu da insani değerler umurunda değildir ABD için çıkarını önde gelir. Kimi harcayacağı, kiminle dostluk kuracağı, kimin işi bitince çöpe perişan ederek atacağı kimi kime karşı kullanacağı hiç belli olmaz, hepsini yapabileceği bir gerçektir          

Ne oluyor?
Türkiye NATO’nun silahlı en güçlü kanadındayken, Suudi Arabistan ve Katar ile Suriye rejimini yıkmak için müttefik oluyor. Arabistan ve Katarın seviyesine düşürmüş oluyorlar. Suudi Arabistan ve Katar’ın tarihlerinde kazandıkları hiçbir savaş yoktur, savaşabilecek kabiliyetleri de yoktur. İşte manzara, Türk Silahlı Güçlerini kimlerle ortak yapar duruma soktular.

Sanmayın ki, Suriye sorunu, Esat gidince bitecek. Asıl derin sorunlar Esat sonrası başlayacak, Suriye birden fazla parçalara bölünecek ve bu bölünme Türkiye’ye sıçrayacak, Türkiye’yi de bölecektir. Dahi, Türkiye’de ki ulusal ve bölgesel ölçekten olan Kürt sorunu, küresel ölçekli sorun olarak, küresel güçlerin Suriye’de ne yapmışlarsa, Türkiye’ye de onu yapacaklar.

Öyle Suriyeli muhaliflere falan güvenmeyin. Onlar, kimin arabası hızlı giderse atlayıp hızlı giden arabaya binen, güvensiz zümrelerdir. Bunlar Suriye halkı içinde saygınlığı, meşrutiyeti olan, arkalarından gidilebilecek güvenilirliğe sahip bir tabanları da yoktur. Bu muhaliflerin iç savaşın verdiği uzun yıllar içinde çeteleşme, yağmalama, servet edinmeye alışmışlar bir kere. Öyle abartıldığı kadar güvenilir örgütler değildirler.
Öyle aldandılar ki; her konuda olduğu gibi Esat’ın üç beş günde yıkılacağını sandılar, olmadı. Esad’ın Baas rejimi, bizimkilerin anlayamadığı, üç beş günde yıkılacak sanıp, Şam-Emevi caminde namaz kılacaklarını hayal etmişlerdi ama bir türlü yıkılmadan ayaktadır. Bunun nedeni, gücünü laik oluşundan alan, örgütlü ve güçlü oluşuydu.

İşin aslı, Türkiye Suriye lideri Beşar Esad’dan bazı adımlar atmasını istemiş ve bazı tavizler koparmaya çalışmıştı. Bu talebin Esad iktidarında Müslüman Kardeşlere pay vermesiydi. Esad kesinlikle ret etmesi sonucu düşmanlığın kaynağı olmasıdır. Sandılar ki Esad’a  “kardeşim”  demekle her dileğine boyun eğecek, tersi oldu. Sonuç! Çok başka kanallara doğru aktı gitti…

Recep Erdoğan ve AKP yönetici kadroları, bölgedeki sorunlara kendisi zihinsel mezhepçi baktığından, herkesin böyle baktığını sanarak işe girişti. İşte öngörüsü olamayan yapısıyla gelişen olayları kavrayamadan salt işi mezhepsel boyuttan baktı. Diplomatik öncelikleri kullanmadı, jeopolitik gerçekleri görmezden geldi, stratejik derinliği hafife aldı, sonuç belli oldu, başarısızlık hüsranı.

Örneğin kendileri gibi sanıp, İran’ın Irak’ın Suriye’ye desteğini mezhepsel bir yaklaşım olarak gören AKP iktidarı cehaletini, öngörüsüzlüğü göstermektedir. Sormazlar mı; o halde Rusya da mı mezhepsel Suriye’nin yanında? Davutoğlu boşuna yazmış “Stratejik Derinlik”  adlı kitabını. İran, Arap dünyasının en laik ülkesi olan Suriye’yi stratejik bir ortak olarak destekliyor. Ya da sizinle ittifak içinde olan NATO sizin yanınızda Sünni olduğunuz için mi varlar. Kaldı ki Suriye ordusunu ve Baas Rejimini koruyup kollayanlarında salt Alevi olmadıkları, daha çok Sünni Suriyelilerin olduğu gerçeğini bilmiyorlar mı? Kafanıza bir kere kazımış mezhepçilik, her kesimi öyle sanıyorsunuz. Ama kapitalist ve global sistemde öncelik yurttaşlarına daha güvenli ortam yaratmak için uluslar arası siyasetlerini ekonomi ve güvenlik için,  tehdit algısı nerede varsa oraya hücum ederler. Sizin gibi mezhepsel düşünmez çünkü onlar için söz konusu jeopolitik hedeflerdir; koşarlar, mazlum milletlerin acımadan kanını akıtırlar. 


BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...