5 Mayıs 2016 Perşembe

ÜLKEDE SİYASİ DARBE YAPILDI, İKTİDAR VESAYET ALTINDA

Bir Komplo İle Ahmet Davutoğlu Alaşağı Edildi

Şimdiye kadardır inancı, dinini, kitabını, imanını Allah’ını, peygamberini siyasete bunlar kadar alet eden bir iktidar görülmemiştir. Şimdiye kadar bunları yaptığı uygarlık düşmanlığı, demokratik laik cumhuriyeti yıkma sevdalısı bir başka parti görülmemiştir.

Kurduğu bir komplo ile Davutoğlu alaşağı edildi; bütün gücün elinde olmasını isteyen tarafından. Sınırsız, sorumsuz, sorunsuz ama güçlü olmak istiyor. Türkiye’nin demokratik siyasi birikimini bir çırpıda altüst ediyor. Gelecek için verilecek demokrasi kültürünün önünü kesiyor. Ülkeyi tekeline geçirmek istiyor. Yani, ülkenin sonunun pekiyi olmayacak karabete doğru hızlıca gidiyor saraydaki kişinin yaptığı “darbe” ile. Kısacası gözü güce doymuyor, daha fazla güçlülük istiyor,  “ille de başkan olacağım”  diyor

Hırs ve bencillik, Türk siyasetinin geleceği için ülke Recep Erdoğan saplantılarını hayata geçirme için yola çıktığı en yakınındaki arkadaşlarını yarı yolda bırakarak, yoluna yeni edindiği arkadaşları ile devam etmektedir.

Saplantılarını, hayata geçirmek için kendisine sunulan emperyalist amaçlı  “Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı”nı tereddütsüz kabul etmiş biri; kendi siyasi çıkarları için ve kendisine siyasi çıkar için yanaşmış, yanındaymış gibi görünen kadroların elinde bu ülke heba edilerek harabeye dönüştürülmektedir.

Erdoğan bu görüşmenin hemen öncesinde “Makamlar, insanlara hizmet için araçtır. Önemli olan bulunduğunuz yere nasıl geldiğinizi, orada ne yapmanız gerektiğini ve hedeflerinizin neler olduğunu unutmamanızdır” diyerek, niyetini açıkladı. Bu ifade,


Hiçbir siyasi kurala sığmayan şu sözler, “Seni oraya benim getirdiğimi unutur da kendini gerçekten başbakan zannederek hareket edersen, yapayalnız kalırsın” demektir.

Ahmet Davutoğlu ne demişti;  "Ülkeyi kimin yöneteceğine millet karar verir. AKP'de sık kongre olmaz"   demişti daha yakın zaman önce, AKP Kongresinden AKP Genel Başkanı seçildiğinde.  

Demek ki AKP’de Genel Başkanı halk değil Recep Erdoğan seçermiş. Ancak delegeler salt gösterilenlere oylarını verirler ve seçim yaptıklarını sanırlar, huzur içinde evlerine dönerler.

Fetullah Gülen için:  “Hasret bedeli çok ağır... Gurbet hasrettir...  Biz, gurbette olup şu vatan topraklarının hasreti içinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz”  demişti. Ne yaptı en sonunda Fetullah Gülene:  “Feto, paralel yapı, hain, inine gireceğiz”  demedi mi? Hani Hakan Şükür içinde Kardeşim”  demiş, yanaklarında öpmüştü herkesin önünde. Unuttunuz mu?

Libya’ya gitti, sarıldı, “Kardeşim” dediği Kaddafi'nin kafasını taşla ezenlere çuvalla dolar gönderdi. Sonra Libya’da “istenmeyen ülke” olduk…

Suriye’ye gitti, Esad’ı ülkeye çağırdı, birlikte ailecek Ege kıyılarını gezdirdi, vizeler karşılıklı kaldırıldı, “Kardeşim” dediği, kısa süre içinde“Şeytan, katil Esed”  diyerek Suriye halkını Esad’a karşı ayaklandırdı, Suriye’de iç savaşa neden oldu.

Ahmet Davutoğlu AKP Grup toplantısında şöyle diyordu: “Kim ne fitne yaparsa yapsın, kim ne üretirse üretsin. Kim ne yazarsa yazsın arkadaşlar, hepimiz önce bu iki dosya yazıcının dosyasından korkalım, Allah’tan korkalım, başka hiçbir şeyden korkmayalım.”Bu satırlardaki mesaj Recep Erdoğan’aydı.  

AKP bir tür “menfaat ortaklığı” partisi olmadığına kim kanaat getirebilir ki? Bu nedenle ülke siyasi yaşamı yok oluyor, menfaat yaşama yol alıyor, birisi kazanırken, bütün ülke ateş çemberi içinde kalıyor...

Gözünü başkanlık bürümüş bir kere. Davutoğlu’nun gözünün yaşına bakmadan harcar. Bu onun öğretiden, felsefeden geliyor. Suriye siyasetini, Çözüm Süreci’ni, Dolmabahçe’yi onun üzerine yıkarak, kendisini mağdur ilan edecek ve “aldatılmışım”  diyerek işin içinden tereyağından kıl çeker gibi kendini sıyıracaktır. İbreti alem için bakın hele; en yakınında bulunanları ne yaptı! Hepsini birer birer etkisiz ve bir şey bile yapamaz durumlara getirdi:

AKP Kurucularından Abdüllatif Şener…
AKP’nin kurucularından ve “kardeşim” deyip Cumhurbaşkanlık makamına oturttuğu Abdullah Gül.
AKP Kurucularından ve partinin tüzüğünü yazan Ertuğrul Yalçınbayır
AKP Kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat…
Hele en yakında ki “‘Bülent Abi”  dediği Bülent Arınç birdenbire  “o zat”  oluverdi…
Dahi; Ali Babacan, Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin, Nihat Ergün, Ertuğrul Günay, Ömer Dinçer. Bunların kimisi bakanlık yapmış, kimisi en yakın yardımcıları olarak görev yapmış kişilerdi. Acımadı, hepsini sattı, Davutoğlu’nu mu satmayacak ki?


Adamın Kinli-Nefretli Skandalları Bitmiyor

Skandal ‘laiklik’ sözlerinin ardından Kahraman’ın bu konuşması tansiyonu daha da yükselteceğe benziyor…  

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır. Dindar anayasa olmalıdır” dedi ya, bu ilk vukuatı değildir.  2014 yılında Eskişehir’de yaptığı bir konuşmasında Cumhuriyet’i kuran kadronun “dinsiz” olduğunu ima ettiği sözleri vardır yeni piyasaya çıkan...

İsmail Kahraman o konuşmasında; “Cumhuriyet’i kuran kadro pozitivistti. 
Pozitivist nedir? Gördüğüne ve tuttuğuna inanır. Peki, ayeti tutuyor muyum? Hayır… Vahiy gördüm mü? Hayır… Ayeti reddederler. Şimdiki tabiri ile olguculuk. Pozitivizm Cumhuriyet’i kuranların ideolojisi oldu, dinden uzaklaştılar”  biçiminde sözler kullanıyor.

Dahi; Hasan Polatkan Caddesi’nin adının “Atatürk Bulvarı diye değiştirildi. Ha! Bugün matem günü ya! Atatürk öldü. Dünyanın hiçbir yerinde bir büyük adam öldü diye ağlanmaz. Bizim gibi gerici bir başka devlet yok. Her canlı ölümü tadacak. Vadesi geldi öldü. ‘o ölmez…’ e öldü. 76 senedir ölmüş adamı bırakmıyorlar.”  Diyerek Atatürk’e  “O” adam diyordu.


2 Mayıs 2016 Pazartesi

KUT'UL-AMARE SAVAŞI 29 NİSAN 1916 ve GERÇEKLER

Halil Kut Paşa ve Alman General Golthz
Recep Erdoğan çıktı, elinde mikrofon, Kut’ül Amare’nin tarihimizin şanlı zaferi olduğunu söyledi. "Kut’ul Amare’yi bizden sakladılar” dedi ama Kut’ül Amare’nin Osmanlı’nın komutanının kim olduğunu söylemedi. Keza onu da bilmezdi ya..!

Recep Erdoğan, “Kut’ul Amare’yi bizden sakladılar dedi ya, hangi tarihimizi bu millet biliyor ki de Kut’ül Amare Savaşını bilsin! Hele birde, Kut’ül Amare savaşının Osmanlı komutanı, Prusya asıllı Alman Mareşal Colmar Freiherr Von Der Goltz olduğunu hiç bilemezdi.

Osmanlı-Alman ittifakı doğrultusunda Osmanlı Ordusuna komutanlık yapıyordu.   
Maraşal Comar Freiherr von Der Goltz, 2. Abdülhamit döneminde İstanbul’a getirilerek Osmanlı ordusunu modernleştirmesi istendi.

Alman Krupp ve ülkemizde “mavzer” diye bildiğimiz uzun namlulu silahın adı olarak anılan “Mauser” şirketlerine ilk silah siparişlerini verildi. 1908’de ikinci kez İstanbul’a geldiğinde o Alman'ı “mareşal” yaptılar.

1914’te 5. Mehmet’in kurmay başkanı yaptılar sonra Irak’ta İngilizlere karşı savaşan 6. Ordu’ya komutan olarak atadılar. Kut’ül Amare Savaşı tam kazanıldığı sıralarda Mareşal Goltz yakalandığı tifüs hastalığından öldü. Onun yerine geçen Halil Paşa atandı ve savaşın sonuçlanmasında son darbeyi vurarak kazanıldı…

Kısacası Halil Kut Paşa (1882-1957)
Halil Kut Paşa, 1882'de İstanbul'da doğdu. Harp Akademisi'nde Mustafa Kemal ile aynı sınıfta okudu. Enver Paşa'nın ondan iki yaş büyük amcası. "Kut'ül Amare Kahramanı" olarak bilinir. İttihat ve Terakki Fırkasına girdi. 

Halil Kut Paşa ve “Kut’ül Amare” Savaşı (29 NİSAN 1916)
1923 doğumlu Dr. Necdet Özgelen, 21 yaşındayken Kûtu'l-Amâre Kahramanı Halil Paşa'yı tanıma şerefime ermiş kişi olarak Halil Kut Paşayı anlatır: "Yıllardır ittihatçılara 'darbeci, İmparatorluğu yıkanlar' diyorlardı. Hatta muhalif görüşlere 'ittihatçı zihniyet' diyorlardı. İttihatçıların kazandığı bütün zaferlere veryansın edip her zaman karalıyorlardı. Ama şimdi çıkmışlar İttihatçıların kazandığı, dahi daha önce bir bilgileri olmadığı “Kut-ül Amare” zaferinin 100. Yılında ne hikmetse AKP ve devletin zirvesi, o zaferi kazanan komutanı Halil Paşa'nın adını bile anmadan kutlanıyordu.

Salt Atatürk’ü küçümsemek için cümbür cemaat kutladıkları Kut’ül Amare Savaşının komutanını için “Komutanımız Mareşal Colmar Freiherr Von Der Goltz” deseydi bari daha gerçekçi olurlardı. Ama bu mareşal yeni cumhuriyetin içinde, dışında yoktur…

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamayan ve hatta iptal edenler, Kut'ün Amare Zaferi'nin 100. Yılı için düzenlenen törene katılıyorlar ve orada Recep Erdoğan şöyle konuşuyordu: “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, nerdeyse 1919 yılında başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa bilin ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır” demişti. Ama salt 600 yıllık tarihten söz ediyor. Türlerin tarihi daha çok eskilere dayanır ve 1932 yılında Atatürk’ün kurdurduğu “Türk Tarih Kurumu aracılığıyla asıl bu millete unutturulmuş geçmiş tarihini yeniden hatırlatılmıştır.

Yani; sözün kısası, senin 19 Mayıs’ın yok; ama bizim için Türkiye Cumhuriyeti tarihi 19 Mayıs 1919’da başlar, ümmetlikten, kulluktan, kölelikten, cariyecilikten, haremden, dili kesilmiş cellâtlardan adam olmaya adım atılışın tarihidir. Bizim tarihimizde ne Alman Mareşal Freiherr Von Der Goltz vardır, ne de Amerikan mandacılığı vardır.

Kut Şehitliği
1920 yılında Bağdat’a 180 km Kutü’l-Ammare’de inşa edilen şehitlik, etrafı duvarlarla çevrili büyük bir anıt biçiminde olup bu şehitlikte 7’si subay, 43’ü er olmak üzere 50 şehidimiz yatmaktadır. Sonuç olarak, Halil Paşa idaresindeki Kutü’l-Ammare Savaşı; Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun en zor şartlar altında, Çanakkale’den sonra İngilizlere karşı kazandığı ve bir İngiliz tümeni bütün personeli ile birlikte esir aldığı eşsiz bir zafer olarak tarihe geçmiştir…

Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri çekilmek zorunda kalan İngiliz ordusuna Türklerin Çanakkale’den sonra ikinci defa İngiliz inadını kırdığı zaferiydi bu Kut’ül-Amare Savaşı. İngiliz tarihçi Jemes Morris, Kut'un kaybını Britanya (İngiltere) askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi olarak tanımladı.

Kaynaklar:
16 Ocak 2010, 91. yıldönümünde Kut’ül-Amare Zaferi, Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı”  sitesi .
1957'de İstanbul'da vefat eden Halil Kut Paşa’nın anıları: “Bitmeyen Savaş" adıyla 1972'de yayımlandı.
Vikipedia


BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...