EBU CEHİL
Muhammed’e
karşı örgütlü mücadeleye girişen lanetli soyun en başıdır Ebu Cehil. Muhammed,
her şeye rağmen, önündeki engelleri aşarak Ebu Cehillere karşı mücadelesinin
başarısını görür. Bedir Savaşında İslam ve ordusuna karşı giriştiği savaşın
mağlubu olan Ebu cehil, savaşa çıkmadan önce,
ellerini havaya kaldırarak: “Yüce
Allah’ım, bu mal-mülk düşmanlarıyla aramızda, hangimiz daha çok günahkâr,
hangimiz akrabaya yardımı esirger ise ona karşı fetih ver.” Diye dua eder Kâbe’nin içinde; Kâbe’nin
örtüsüne sarılır, yüz sürer, Allah’a dua eder, Bedir Savaşına öyle çıkar.
Mekke’de
bir çatışma vardır. Bir tarafta Emeviler vardır İslam karşıtı, öte tarafta da
Haşimiler vardır İslam taraftarı Muhammed’in soyu. Arabistan yarımadasında iki
güçlü kabilelerden biri, İslam’a iyice kin ve nefret besleyenler, öteki, yeni
gelişen İslam dinene sıkı sıkıya bağlanıyor. İş böyle olunca, savaşlar güç
gösterişine dönüşür. Lakin dengesiz bir durum var, Emeviler nüfuz olarak
Haşimilere göre azdırlar ama çok güçlü ve zengindirler. Haşimiler ise nüfuz
olarak Emeviler’den oldukça kalabalıklarsa da Emeviler’e göre fakirdirler. Bir
bakıma zengin Emevilerle, fakir Haşimiler arası savaş, mala-mülke güvenen
zengin, iman gücüne güvenen fakir savaşıdır.
Muhammet,
insanlar arası sınıf farklılığını kaldırmak için, kölecilik konusunda bir
düzenleme ile insanlar arası eşitliği sağlamaya çalışırken, Emeviler bu sınıf
mücadelesinde üstünlüklerini korumak istemektedirler. İslam’da köleciliğin
kaldırılması, insanların eşitlenmesi Emevi varlıklı kişilerin işlerine
gelmemektedir; köleciliğin sürmesini istemektedirler. Emevilere göre
köleciliğin sürdürülmesi, dünyada ve ahirette efendilerine hizmet etmeleri
gerektiğine inanırlar.
İşte
Emevilerle-Haşimiler arasındaki savaşların temelinde, yukarıda Ebu Cehil’in İslam
ordularıyla savaşta karşı karşıya gelmeden önce, Kâbe içindeki ellerini açıp
havaya, Allah’a dua etmesi açıkça bize gösteriyor ki, İslam’dan önceki dönemin
söylenildiği gibi bir cahiliye dönemi falan olmadığı göstermesi. Kâbe’nin
içinde, Kâbe örtüsüne sarılıp yüz sürmesi, günümüz İslam inancından farklı
değil. Ancak Muhammed’in sınıfsız bir insanı toplum yaratmasına karşı oluşunu
Ebu Cehil’in duasına bakarak anlarız. Ebu Cehil, Muhammed’e karşı savaşa
çıkmadan önceki yaptığı dua: “Yüce Allah’ın, bu mal-mülk düşmanlarıyla
aramızda, hangimiz daha çok günahkâr, hangimiz akrabaya yardımı esirger ise ona
karşı fetih ver” diye edilen böyle bir dua, orada mal-mülk istifleyenlerle,
mallı mülkü eşit paylaşılmasını isteyenlerin savaşı olduğunu açıkça görürüz.
SİYASİ İSLAMCILIĞIN DOĞUŞU
Peygamber
tarafından hem Muaviye hem de babası-anası lanetlenmiş kişilerdir. Muaviye
İslam’a pusu kurma yoluyla İslam’ı ele geçirerek ve başına oturan lanetli bir
kişi olarak İslam’ın saltanatına hâkim olmuş ve bütün İslam âlemini hâkimiyeti
altına almıştır.
Muaviye
hile ve kurnazlığı, dini Allah’ın elinden alarak kişilere entegre eden güç
olmuştur.
Ebu Süfyan ve Soyu Süfyaniler...
Baba
Ebu Süfyan, Muhammed’le bilakis savaşmış ve karısı Hilde, Uhut Savaşında
Muhammed’in amcası Hamza’yı Vahşe adlı birine kalleşçe mızrakla öldürtüp
ciğerlerini çiğ çiğ yiyen Ebu Süfyan’ın karısı, Muaviye’nin anası Hilde.
Kısacası
Tanrı elçisi Muhammed’in soyunu kurutan ama onun İslam’ına egemen olan; İslam
adına fenalıklar yapan Süfyaniler dinciliği güruhu, günümüzdeki abdestli siyasi
kinciliğin, dinci tayfaları, dini sermaye yaparak halka tebelleş olmaları sürdürmektedirler.
Yani Süfyaniler melâmetinden bu yana din hep sermaye olarak dincilerce kullanılmıştır.
Emeğe saygısız, emekçiye karşı dinci hep sermayedarların yanında yer almıştır.
Tövbe
Suresi 34 ayet: “Raiyye” kelime olarak: “davar
sürüsü” demektir. Davarlaşmak, Kur-an
dışı dincilik, davarlıktır küfrü, davarlaşmayın diyenlere karşı ille de
davarlaşanlar; aklın
en büyük düşmanı sürü konumundaki insanlardır. Dincinin anladığı kendi
arzularını hayata geçirmek istemesi, iblisin arzuları ile örtüşür halde; dindara
tebelleş olup onun ruh alanlarına
sızarak temiz yürekle inandığı yoldan saptırma gayretinde çaba harcarlar. Dinci
mal-mülk, şan-şöhret için çalışır. O nedenle İslam’ı ve onun elçisi Muhammed’e
yalan söyleterek hadisler üretir Muhammed adına...
Yani
demem şu ki; “la ilahe illallah” ile
başlayan din, üfürükçü, tükürükçü, salyalı, sümüklü hocalara teslim edildiği
müddetçe İslam, gerçek manada Müslümanlarla bütünleşemez.
Fatır
Suresi 4. ayet: “Ey insanlar, Allah
vaadi haktır! O halde iğreti dünya hayatı sizi sakın aldatmasın! O yaman
aldatıcı, sisi sakın Allah ile aldatmasın”
der.
Dincilik,
Emevi hengâmenin yolunda gidenlerdir. İslam’a ve onun peygamberi olan Muhammed’e
en allı pullu süslenmiş biçimli “Allah’ın
dinini herkesin anlayamayacağını, kimsenin Kur-an’ı okuyamayacağını, bunun
sadece özel bir zümreye ait olduğunu” iddia etmeleri cüretini gösterenler,
başka türlü izah tarzına “ehli
Sünnet-şeriata aykırıdır” diye dayatırlar, sıradan Müslümanları kandırırlar...
Arap
müşriklerin genleri Emeviler de sürdürülür. Zihniyet bakımından, saltanat ve
servet uğruna İslam’ı yozlaştırıcı, zorlaştırıcı melunlukların tek kaynağı
Emeviler olur. Tarihin en acı, zalimce işlenen olaylarından Kerbela katliamını
yapan Emevi dinciliğinin kökleri, Arap müşriklerin tahakkümleri esasında,
Yezit’in, İmam Hüseyin’i katletmesinin temel amacı, İslam hakikatini eskiye
dönüştürmek için aşılması gerekendi. Amaca ulaşılır dahi İmam Hüseyin’in
katliyle İslam’da esaslı biçimde dönüşüm başlar.
Muhammed
öldükten sonra, pek çok yalan, yanlış deyimleri pıtrak gibi hadis diye
üretilerek, Muhammed adına sünnetleştirilir. “Sünnet Hadisler” denerek
Kur-an’ın önüne geçirirler. İslam’ı tam manasıyla özümseyemeyen Araplar,
Muhammed’in ölümünden sonra, Muhammed’in yolundan gidip davasını savunan
sahabeler bir bir öldürülürler ya da korkutularak sindirirler. Sonra baskı ve
zulüm yoluyla hızlıca İslam, eski Arap-müşrik sistemine giydirilmiş maske
olur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder