29 Aralık 2013 Pazar

HIRSIZDAN, RÜŞVETÇİDEN, YOLSUSUZLUK YAPANDAN MÜSLÜMAN OLUNUR MU?


KUR'AN İLE BUGÜNKÜ İSLAMCILARIN GÜNDEMİ ÇOK FARKLI

Dolar hırsızları, ceza yemezler
onlar sokak hırsızlarından farklıdır
Bir türlü tamamlayamadıkları Muaviye’nin tasavvur ettiği hayallerini Recep Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sanki tamamlamaya yeminli etmiş mücahitler gibi İslam-i mühendisliğe soyunarak, kişilerin nasıl davranacağına kadar işi vardırdılar. Yezid’in ruhunu şaha kaldırdılar.

Sanma ey hoca! Senden zer ü sim isterler. Yevme la yenfeu’da kalb-i selim isterler. Ey hoca! Yarın ahrette senden altın, gümüş isteyeceklerini sanma… Kimsenin yardım edemeyeceği o günde Allah senden ter temiz bir kalp ister.

Salt Tapınmakla Cennet Beklemek
Tapınmak, binlerce yıllık geleneğinden beri vardır. Tapınma duygusu, Tanrıları memnun etmek için, aklın idrak sınırlarını aşan bir olgudan doğan bir eylemdir. Tanrıların gönlü hoş olsun diye ibadet etmektir. Müslümanlar tekbir Allah’a salat ederler. Gerçek Müslüman insanlar cennete girmek için namaz kılarlar ama bazıları yeryüzündeki cenneti yaşanmaz kılarlar, insanların zihinlerine intikal ederek budala yaparak hayatlarını cehenneme çeviriler. Yani demem şu ki, yeryüzündeki cenneti görmeden, ölüm ötesi bir cennet namazla bulunur mu?

Muhammed’in Mescitleri
Muhammet zamanında mescitler bir tür halk evleri gibi çalışırlar. Muhammed’in evi bir mescit gibi çalışırdı. Buralarda insanlar toplanır, savaş stratejilerinden tutun, devletin geleceğine dair planlamalar konuşulur, tartışılırdı. Dahi, insanların toplumsal, iktisadi durumlarının nasıl düzenleneceğine dair tespitler yapılır. Ayrıca mahkemeler buralarda kurulur, halk buralarda eğitilir, bilgiler buralarda paylaşılırdı. Buralarda “Ashab-ı Suffa” denilen yoksullar, kölelerden Abuzer, Ammar, Selman gibileri de buralarda yaşayan eski kölelerdi.

Yani, bütün sorunlar tartışılır, bir karara bağlanır, ondan sonra namaza durulurdu. Meclis içinde bitmemiş bir sorun varsa, o sorun çözülmeden namaza durulmazdı. Yani namaza kalkıp sevap almak diye bir öncelik yoktu. Şu günümüzde Aleviler ikrar ceminde ibadetlerini, canlardan birinin bile biriyle bir sorunu varsa, o sorun çözülmeden cemde ibadete geçilmez.

Muhammed Zamanında Mescitlerdeki Özgürlük!
İmam Buhari’de “Muhammet zamanında mescide ayakkabısıyla namaz kılanı görür ve bu olayı Ayşe’nin omzuna başını koyarak seyreder. Dahi mescidinde müzik aletleri ile spor yapılırdı Muhammed’in huzurunda. Onları izlemeye devam ederdi Muhammed. Bu olayı engellemek isteyen Ebu Bekir’e de kızar ve engellemesini önerirdi” diye geçer.

Müslümanlara ilk gelen “oku” (ikra) ayeti varken, her Müslüman’ın okuması gerekliliğini Emeviler değiştirerek, mescitleri camilere çevirerek beyin yıkama merkezleri olarak kullanmaya başladılar. Pek çok sahabe peygamber dostları bu camilerde namaz kılmadılar. Çünkü Müslümanları salt namaza odakladılar, gerçekler örtülediler. Namazı Kur'an’daki gerçek anlamından çıkardılar, milleti salt namaz ile uyuttular.

Günümüz siyasetçileri yolsuzluk yapıp, “Abdestimizden, namazımızdan şüphemiz yok, arkamızda Allah var; bize Allah yeter” demekle en büyük müşrikler yapmaktalar bu milleti ahmak yerine koyarak.

12 yıllık AKP dönemi, Cumhuriyet tarihinin sinsi, emsali görülmemiş en kapsamlı, en dehşet verici vurgun ve yolsuzluk talanının alana dökülüşüdür. Öyle bir planla yapmışlar ki, şeytan bile haset etmiş, şaşıp ağzı açık kalmıştır. Bunların dindarlığı, dinciliği Kur'an’ın Allah’ın yolu değildir. Soygunlarını, yolsuzluklarını dinciliğin enerji kaynağı oy veren göt kıllarının cahilliğinden kaynaklandığıdır. Onların angut, haberi olmaz emperyalizmle işbirliği yaptıklarını, alkışlarlar anlamadan.

Cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Lütfi Oflaz şöyle der AKP için: “Harun gibi geldiler, Karun gibi gidecekler” der ve şöyle sürdürür: “Abdestsiz kapitalistler, abdestsiz hırsızlar ile abdestli kapitalistler, abdestli hırsızlar elbirliği ile soyuyor. Abdestsizi, abdestlisi ile kapitalistler ikiz kardeştir. Kapitalistin abdestsizi de abdestlisi de hırsızdır. Kapitalistler emekçinin emeğini, millete ait kaynakları sömüre sömüre zenginleşir. Eğer bir ülkenin yöneticileri abdestsiz ya da abdestli kapitalistler hizmet ediyorsa, hep birlikte ülkeyi soyuyorlar demektir. Böyleleri millete ait arazileri, devlete ait şirketleri yerli ve yabancı kapitalistlere peşkeş çekip zenginleşirler” der.

“Ülkeyi yönetmeye talip olanların önce zihniyetine bakılmalı, kapitalizme karşı mı diye; sonra da yaşantısına bakılmalı, gösterişe, lükse, mala, paraya düşkün mü diye der.

“Bir ülkenin başına Harun gibi gelip Karun gibi olanlar varsa, o ülkede soygun vardır. Gösterişe, şatafata, paraya, mala düşkün olanların, ülkenin yönetimine geldiklerinde devletin hazinesini, milletin paralarını soymaları kaçınılmazdır. Bir ülkenin yöneticileri gösteriş, şatafa, lüks içinde yaşamaya meraklıysa, o ülkenin halkı ayağına giderek en ucuzundan ayakkabı alamazken, o ülkenin yöneticileri kendilerine en pahalısından uçaklar, arabalar aldırır. Saraylarda, köşklerde yaşar. Böylelerinin yönettiği ülkede yandaşlar zenginleşir, vatandaşlar fakirleşir.” 

Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Bayer bir yazısında, Necmettin Erbakan’ın AKP ve lideri hakkında 2004 yılında cemaatle ilişkilerini değerlendiren söyledikleri, günümüz olaylarına uygunluğunu atarmış: “Be hey dünkü çocuk! Aklı melikelerini yitirmiş bu Siyonist goygoycu tenekeciler, vakti gelince İsrail’in desteğini kaybedince, cemaat tarafından bitirilmiş gösterilecek, kendi kendilerini yiyecekler. Bu da umumi tetrishaneler (dershaneler) yüzünden vuku bulacak; 
be hey dünkü çocuk” demiştir. 

Demek ki, İmam Hatip eğitimi almakla tam manasıyla dini bilgi edinilmez, pek çok şey eksik kalır ama bu okullardan çıkanlar kendilerini dinde ahkam kesme yetkisine sahip olduklarını sanırlar.

Bırakın Abdestinizi-Namazınızı, İmanınızdan Kuşkuluyuz
İman Etmek mi? Müslüman Olmak mı? İman Arapçada “emn” kökünden türemedir. Bu konuda tam emin olmak, güvenmek ve güvencede olmak anlamına gelir” der Eren Erdem, “Devrim Ayetleri” kitabında; İman emniyettir, emin olmaktır. İman etmek için iyice emin olmak gerekir. Allah’la kalp çalışır. Akıl tatmin olduğunda kalp çalışır. Kalbe üstün gelen akılla, iman, akıl kalbe intikal ederek iman eder akıl. İman: Gönülle doğan bir enerjidir. Müslüman olmaksa dille “Müslüman’ım” demekle olabilen ağızdan çıkan bir sözdür, bu konuda kişinin samimi olup olmadığı zamanla davranışlarıyla anlaşılabilir. Yani, tam manasıyla iman edip inanmayandır. Gönülden sevmek ve bağlanmak varken, birde gönülde olmayıp, dilde belirli bir çıkar için bağlı olduğunu söyleyenler vardır. Onlar riyakâr ve sahtekârlardır.

Neden Var Besmelesi Olmayan Sure!
Allah’a iman edip, zenginleşmede emel edenler besmeleden gafildir.
Kuran’a göre besmelesiz başlayan ibadet geçersizdir. Kur'an-Tövbe Suresi, büyük oranda servet sahiplerini eleştirir, yerden yere vurur. “Tövbe Suresi”  “Kenz” (servet) ayetlerinin yer aldığı suredir. Kur'an’da bütün ayetler besmele ile başlar fakat bir ayet var ki  “tövbe suresi”  besmelesiz başlar. Bunu Eren Erdem şöyle açıklar: “Kur'an 113 suresi hoşgörü bir suredir. Bir suresi de ‘Hor görü’ içerir. Ve yaptırımsal sert bir dille eleştirilerin odaklandığı savaş çığırtkanlarının yükseldiği, onlara karşı sure” diye açıklar. Merhametsizleşme alametlerinin ayyuka çıktığı bir sure” olduğundan bu surede besmele yoktur.

Muhammed’in ölümüyle başlayan karşı devrim süreci geriye; eski Arap geleneklerine dönüşümdür. İslam’ı daha ileriye götürmek isteyen Ali’ye düşmanlık ile başlar. Kur'an Araf 74 ile Kur'an Şuara 146-153 ne diyordu, oradan yola çıkarsak, Hayber Kalesi bir tür zenginlerin ve toprak ağalarının kendilerini halktan ayrıştırdığı yerdi. Yeni İslam’ın getirmeye çalıştığı eşitlik ilkesine tamamen testi. İşte Hayber savaşı Ali’nin İslam’a göre devrimi tamamlama, Muhammed’in izinde gitme görüşü, “oyma taş” kale içindeki  toprak ağalarının, mal-mülk istifleyenlerin ideolojik yaklaşımlarıyla Ali’nin halifeliğini yerine getiremeyecek propagandaları ortalığa yayılır ve ayaklanmalar olur. Dahi, Cemel, Sıffın savaşları ve Nahrevan gibi savaşları kökeninde bunlar vardır.

Bir tür sınıf savaşıydı. Bir tarafta mal-mülk sahipleri zenginler vardır, bir tarafta malların-mülklerin ihtiyaçtan fazlasının İslam’a uygun biçimde halka geriye iade edilmesini savunan gerçek Müslümanlar vardır. Kölelikten gelme Ammar, Ali ile olurken, “mal-mülk” sahiplerinin saflarında şatafatlı yeşil sarayda oturan Muaviye yer alıyordu. Ali ve taraftarlarının inançları gereği, insanlar arası sınıflandırmayı kaldırıp eşitlendirmek istiyordu, Muaviye ve zengin taraftarları ise geriye, eski Arap geleneklerine dönmek istiyorlardı. Yani, savaşlar temeli iktisadi ve siyasiydi, dinin emirlerini savunanlarla, mal-mülk sahipleri, sahip oldukları zenginlik güçlerini kaybetmek istemiyorlardı.

Hırsız, hırsızdır...
Bir Lahavleniz Yeter mi Arımaya?
Bir Başbakan olarak “Meşru hayat vardır, Gayrimeşru hayat vardır” diyen Recep Erdoğan din, iman üzerinden halkı uyutma ve uyuşturma siyasi propagandasını her daim yapmaktadır: “Milyonlarca tweet atsınlar, bizim tek bir besmelemiz oyunlarını bozar. Biz ellerimizi göklere açıp duamızda, Arafat’ta, vakfemizde, namazda direniriz. Onlar camilerimizde içki içsinler, bu milletin ya Allah, ya fettah demesi bütün hesapları altüst eder. Onlar yaksınlar, yıksınlar, yağmalasınlar, bizin tek bir lahavlemiz tuzağı bozar…” der.

Buram buram tehdit kokan, dinden, kinden, intikamdan nefret sözlerle çıkıyor meydanlara diktatör, faşizm estiriyor. Sonra adına “demokratik muhafazakâr”  olduklarını söylüyor ama çağdaşlıktan, gençlerin demokratik eylemlerinden korkuyor, çıldırıyor, onlardan intikam almaya çalışıyor.




BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...