18 Ekim 2017 Çarşamba

ÜNLÜ DOLANDIRICI SÜLÜN OSMAN'DAN GERÇEK ÖYKÜLERİ

Ünlü Dolandırıcı Osman Ziya Sülün, (1923-1984)
Sülün Osman
Dolandırıcılar kralı olarak Türk tarihine geçen bir kişidir. Adını duyurduğu ilk “işini” Sülün Osman 1948 yılında ilk dolandırıcılık işine, Fatih’te yeni tuttuğu evin sahibi ile başlar. 1950'li ve 1960’lı yıllarda dolandırıcılık işleri ile ün kazanır. Tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saat kulesi, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını saf vatandaşlara ‘satarak’ ya da ‘kiraya vererek’ efsane haline gelmiştir.

Birinde Galata Köprüsü’nü satmak üzereyken tesadüfen yakalandı…

Ölümüyle ilgili kesin bilgi olmamakla birlikte, polisin tahminlerine göre 1984’te Beyoğlu’nda sürekli kaldığı otelde kalp krizinden öldü ve kimlik taşımadığı için kimsesizler mezarlığına gömüldü.

Galata Kulesinin kiraya vermiş ve uzun süre kimsenin haberi olmamış.
Rivayet o ki, Sülün Osman Bir gün Beyoğlu’nda yere çömelmiş gelip geçeni seyretmektedir. O sırada saf görünüşlü bir vatandaş Sülün Osman’ a burada neye baktığını sorar. Adamı şöyle bir süzen Osman, bununla iyi bir iş yapılır diye düşünüp; Şu gecen tramvaylar benim, müşteriler çok mu, vatmanlar düzgün çalışıyor mu, onları kontrol ediyorum der ve bu sayede hoşbeşe başlarlar.

Sülün Osman; “Bey amca, sen yabancısın galiba, ne iş yaparsın” diye sorar. Adam ise; “Çitçiyim, traktör almak için geldim ama hem çok pahalı, hem de bu parayı versem bile bunu nasıl kullanacağım, bayağı zor bir iş bu diye dertlenir. O sırada tramvaylar vızır vızır önlerinden geçip gitmektedir. Birden rahmetli Sülün Osman’ın kafasında bir ışık parlar ve adama dönüp,Yahu bey amca, bu yaştan sonra senin traktörle falan ne işin olur. Onu alsan bile masrafı çok, Mazotu köyde problem olur, yedek parçası, hele hele o arkadaki büyük tekerlekler var ya, onlar tarlada çok çabuk aşınır. Her yıl sana büyük masraf açar, kazandığın ürünün parasını yatırsan bir lastiğini bile zor alırsın” Diyerek zavallı kurbanına tramvaylar için şöyle bir teklifte bulunur:

“Bunların hepsi benimdir. O kadar çok ki, bende onları kontrol etmekten bıktım, müşteri çıktıkça tek tek satıyorum. Üstelik bu araçların tekerleği demirdendir, hiç aşınmaz, patlamaz beş kuruş masrafı yoktur. Benzin mazot gerekmez, Akşam elektriğe bağlarsın sabahtan akşama kadar o elektrikle çalışır. Köyle kasaba arasında işletirsin. Hem seni bayağı sevdim bey amca, gel sana birini vereyim, 
hem de kelepir vereceğim” der

Adam şöyle bir bakar tramvaylara, gerçekten köyle kasaba arasında bunlardan bir tane olsa hem iyi kazanır, hem de sükseli olur diye düşünür, “Kaç paraya vereceksin” diye sorar.

Sülün Osman: “Senin traktör parası bunları almaya yetmez ama bir tane eksilse benim için bir şey fark etmez. Baksana 484 numaralı aracım geçiyor. Bunun gibi 600 tane var. Canın sağ olsun bir tanesini senin gül hatırın için vereceğim bey amca, sevildiğinin kıymetini bil. Hemen al yoksa satmaktan vazgeçerim bilmiş ol. Diye konuşur.

Adam tava gelince cebinden bir kağıt çıkartır ve iş sağlam olsun diye köy senedi hazırlar Osman. Karşılıklı aldım, sattım diye imzalar atılır, parmaklar basılır ve hayrını görmesi için adamla tokalaşır. Duraktan bir tanesine hayırlı uğurlu olsun diye adamı bindirir. Biletçiyi uyandırmaması için sen şu parayı bilet kesene ver, gideceği yere varınca bu senedi gösterir tramvayını alır köye götürürsün diyerek uğurlar. Son durağa gelince vatman inmesini ister. Adam inmek istemez ve cebinden köy senedini çıkarıp onların inmesini tramvayı köye götüreceğini söyler. Biraz patırtıdan sonra polisler çağrılır, birde imzaya bakarlar ki, imza Sülün Osman’a ait. Durum anlaşılır, iş basına kadar akseder ve zavallı adam beş parasız köyüne döner.

Galata Kulesi'ni de satan Sülün Osman'a, "Oğlum, Galata Kulesi'ni satmaya utanmadın mı?'' diye soran bir komiser ise; “Komiserim, bu memlekette Galata Kulesi'ni satın alacak eşek olduğu sürece ben bu kuleyi satarım, hiç kusura bakmayın” der. 1962 yılında hapse girdikten sonra, hapishanede “Alın teri ile Yaşamak” konulu bir konferans vermiştir. 

Dünyada gelmiş geçmiş en komik ve efsane dolandırıcılardan olan Sülün Osman'ın hikâyeleri anlatmakla bitmez. Onun dolandırdığı o kadar saf görünümlü ama kendini kurnaz sanıp, dolandırılanlarda asla Türkiye’deki kadar bulunmaz.

Sülün Osman, Taksim Meydanı'nın girişine paspas koyup, gelen geçenden para toplamayı bile yapar. Saat kulesi satışı hikayesi ise şöyle; Adamlarıyla Dolmabahçe Sarayı yanındaki saatin kulesi önüne giden Sülün Osman, gözüne saf ve cebinde para olan bir kerizi kestirmeye koyulur. Kerizi anlından tanıyan Sülün Osman, kerizin göreceği bir yerde durur. Kendi adamları planlanmış olarak gelirler ve Dolmabahçe Saatine bakarak saatlerini ayarlarlar. Sonra da Sülün Osman'a yönelip, saat ayarlama parası ödeyip giderler. Cebinde parası olan, kendisini uyanık sanan keriz, bakar ki adama, saatini ayar yapan her kişi para veriyor. kısa yoldan zengin olmanın hayalini kuran vatandaşı sezen Sülün Osman, kısa bir konuşmadan sonra hemen, Dolmabahçe Meydanı'ndaki saati bu vatandaşa satmış. 

Taktik adamı olan Sülün Osman, sadece gayrimenkul alanında değil, menkul satışında da başarılı olmuştur. Zamanında Dolmabahçe önünde demirlemiş olan Amerikan 6. Filosu'na ait bir uçak gemisini de sattığı söylenmektedir.

TRT’de 1970’lerde yayınlanan Telespor adlı bir programa konuk olmuş
Program sunucusu Güneş Tecelli ve Cenk Koray röportaj yapıyorlardı Osman Bey ile. Bugün gibi hatırlıyorum o ilginç söyleşiyi. İstanbul Üniversitesi bahçesinin satışını, Galata kulesinin satışını, hacıya cennette arsa satışını, İzmir saat kulesi satışını ve birçok şeyi anlattı.

Cenk Koray “hiç tövbekar oldunuz mu?” dediğinde, “emin olun ki hep tövbe ettim ama bazılarının yüzüne bakınca dayanamayıp tövbemi bozuyordum” dedi. Bu sefer Güneş Tecelli “suratlarında ne var Osman Bey” diye sordu. Sülün Osman, “Alınlarındaki yazıyı görüyorum, adeta gel beni kazıkla yazıyor, bende dayanamayıp tövbemi bozuyordum” dedi. Cenk Koray ise “alınlarında ne yazıyor” deyince Sülün Osman, “enayi yazıyor” dedi. Güneş Tecelli “biz neden göremiyoruz” deyince rahmetli Sülün Osman “Okumasını bilecen kardeşim, ayan beyan yazıyor”  dedi. İşte o zaman koptuk adeta. İşte böyle renkli bir simaydı.

Bir ayrıntı daha vereyim, O programda Üniversite bahçesinde satış yapmaya çalışırken, torunu ile gelen bir yaşlı adama son anda satış yapmaktan vazgeçtiğini de söyledi. Neden diye sorulduğunda ise, dedesiyle gelen astım hastası torununun kalacak yerleri olmadığı ve tedavi için geldiklerini, tüm paralarını da hastane masrafları için harcayacaklarını söyleyince vicdanının sızlayarak satıştan vazgeçtiğini anlattı.

Anadolu’dan İstanbul’ un taşının toprağının altın olduğunu duyan, Anadolu’dan trenle kopup gelen vatandaşlar, ilk Haydarpaşa garında inince, ilk gözlerine çarpan garın büyük saatine bakmak olur. Sonra da kendi kolundaki saate bakarak ayarlamaya çalışırken yanına biri yaklaşır, “hoş geldin, nerden geldin” sohbetinden sonra ona, saatin sahibi olduğunu saate bakmanın ve saati ayarlamanın parasını ister. Anadolu’nun saf insanı inanır cebinden üç beş kuruş verir. Böylece “taşı toprağı altın olan İstanbul’un, saatine de bedava bakılmazdı elbette…

Dolandırıcılık tarihinde Sülün Osman adıyla nam salan Osman Ziya Sülün, namı diğer “Sülün Osman” İstanbulluları ve İstanbul’a Anadolu’dan gelen saf insanları yıllarca kandırmış; kimine Galata Kulesi’ni, kimine Galata Köprüsünü, kimine kent meydanındaki saat kulesindeki ‘saate bakma parası’ almış ve saat kulesin, kimisine de tramvayı satmıştır…

Son söz olarak, meşhur dolandırıcı Sülün Osman konuyla ilgili ne diyor lütfen okuyalım: "Benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında. Yani bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı. On tane bilezikle geçiyorum adamın önüne akşam vakti. Kuyumcunun kapısındayız ve dükkân kapalı. Karımın olmayan hastalığını anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan.

Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. Diyorum ki “Üç yüz liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın.” Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan yedi yüz lira kazanacağını düşünüyor. O arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve bileziklere alıcı oluyor. Telaşlanıyor adam kazanç imkânı kaybolacak diye. Üç yüz lirayı verip alıyor bilezikleri, ben de kayboluyorum ortalıktan. Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, "Eyvah! dolandırıldım" diye karakola gidiyor. Demiyorlar ki ona, "Be adam bin liralık bileziği üç yüz liraya almayı düşünürken aklında ne vardı?" Gayet açık ki, bu sahtekâr beni dolandırmayı planlamıştı. Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım." der.
Selman ZEBİL

Alıntı kaynakları:
2 – Ertuğrul Akkayanın yazısı: http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=651889


BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...