Ünlü Dolandırıcı Osman
Ziya Sülün, (1923-1984)
Sülün Osman |
Dolandırıcılar
kralı olarak Türk tarihine geçen bir kişidir. Adını duyurduğu ilk “işini” Sülün
Osman 1948 yılında ilk dolandırıcılık işine, Fatih’te yeni tuttuğu evin sahibi
ile başlar. 1950'li ve 1960’lı yıllarda dolandırıcılık işleri ile ün kazanır. Tramvay,
Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saat kulesi, şehir hatları vapurları gibi
kamu mallarını saf vatandaşlara ‘satarak’ ya da ‘kiraya vererek’ efsane haline
gelmiştir.
Birinde
Galata Köprüsü’nü satmak üzereyken tesadüfen yakalandı…
Galata Kulesinin kiraya vermiş ve uzun süre kimsenin haberi
olmamış.
Rivayet o ki, Sülün Osman Bir gün Beyoğlu’nda yere çömelmiş
gelip geçeni seyretmektedir. O sırada saf görünüşlü bir vatandaş Sülün Osman’ a
burada neye baktığını sorar. Adamı şöyle bir süzen Osman, bununla iyi bir iş
yapılır diye düşünüp; Şu gecen tramvaylar benim, müşteriler çok mu,
vatmanlar düzgün çalışıyor mu, onları kontrol ediyorum der ve bu sayede hoşbeşe
başlarlar.
Sülün Osman; “Bey amca, sen yabancısın galiba, ne iş yaparsın” diye
sorar. Adam ise; “Çitçiyim, traktör almak için geldim ama hem çok
pahalı, hem de bu parayı versem bile bunu nasıl kullanacağım, bayağı zor bir iş
bu diye dertlenir. O sırada tramvaylar
vızır vızır önlerinden geçip gitmektedir. Birden rahmetli Sülün Osman’ın
kafasında bir ışık parlar ve adama dönüp, “Yahu
bey amca, bu yaştan sonra senin traktörle falan ne işin olur. Onu alsan bile
masrafı çok, Mazotu köyde problem olur, yedek parçası, hele hele o arkadaki
büyük tekerlekler var ya, onlar tarlada çok çabuk aşınır. Her yıl sana büyük
masraf açar, kazandığın ürünün parasını yatırsan bir lastiğini bile zor
alırsın” Diyerek zavallı kurbanına
tramvaylar için şöyle bir teklifte bulunur:
“Bunların hepsi benimdir. O kadar çok ki, bende onları kontrol etmekten bıktım, müşteri çıktıkça tek tek satıyorum. Üstelik bu araçların tekerleği demirdendir, hiç aşınmaz, patlamaz beş kuruş masrafı yoktur. Benzin mazot gerekmez, Akşam elektriğe bağlarsın sabahtan akşama kadar o elektrikle çalışır. Köyle kasaba arasında işletirsin. Hem seni bayağı sevdim bey amca, gel sana birini vereyim,
hem de kelepir vereceğim” der
Adam şöyle bir bakar tramvaylara, gerçekten köyle kasaba arasında bunlardan bir tane olsa hem iyi kazanır, hem de sükseli olur diye düşünür, “Kaç paraya vereceksin” diye sorar.
Sülün Osman: “Senin traktör parası bunları almaya yetmez ama bir tane eksilse benim için bir şey fark etmez. Baksana 484 numaralı aracım geçiyor. Bunun gibi 600 tane var. Canın sağ olsun bir tanesini senin gül hatırın için vereceğim bey amca, sevildiğinin kıymetini bil. Hemen al yoksa satmaktan vazgeçerim bilmiş ol. Diye konuşur.
Adam tava gelince cebinden bir kağıt çıkartır ve iş sağlam
olsun diye köy senedi hazırlar Osman. Karşılıklı aldım, sattım diye imzalar
atılır, parmaklar basılır ve hayrını görmesi için adamla tokalaşır. Duraktan bir
tanesine hayırlı uğurlu olsun diye adamı bindirir. Biletçiyi uyandırmaması için
sen şu parayı bilet kesene ver, gideceği yere varınca bu senedi gösterir
tramvayını alır köye götürürsün diyerek uğurlar. Son durağa gelince vatman
inmesini ister. Adam inmek istemez ve cebinden köy senedini çıkarıp onların
inmesini tramvayı köye götüreceğini söyler. Biraz patırtıdan sonra polisler
çağrılır, birde imzaya bakarlar ki, imza Sülün Osman’a ait. Durum anlaşılır, iş
basına kadar akseder ve zavallı adam beş parasız köyüne döner.
Galata
Kulesi'ni de satan Sülün Osman'a, "Oğlum,
Galata Kulesi'ni satmaya utanmadın mı?'' diye soran bir komiser
ise; “Komiserim, bu memlekette Galata Kulesi'ni satın alacak eşek olduğu sürece
ben bu kuleyi satarım, hiç kusura bakmayın” der. 1962 yılında hapse
girdikten sonra, hapishanede “Alın
teri ile Yaşamak” konulu
bir konferans vermiştir.
Dünyada
gelmiş geçmiş en komik ve efsane dolandırıcılardan olan Sülün Osman'ın
hikâyeleri anlatmakla bitmez. Onun dolandırdığı o kadar saf görünümlü ama
kendini kurnaz sanıp, dolandırılanlarda asla Türkiye’deki kadar bulunmaz.
Sülün
Osman, Taksim Meydanı'nın girişine paspas koyup, gelen geçenden para toplamayı
bile yapar. Saat kulesi satışı hikayesi ise şöyle; Adamlarıyla Dolmabahçe Sarayı yanındaki saatin kulesi önüne giden Sülün Osman, gözüne saf ve
cebinde para olan bir kerizi kestirmeye koyulur. Kerizi anlından tanıyan Sülün
Osman, kerizin göreceği bir yerde durur. Kendi adamları planlanmış olarak
gelirler ve Dolmabahçe Saatine bakarak saatlerini ayarlarlar. Sonra da Sülün
Osman'a yönelip, saat ayarlama parası ödeyip giderler. Cebinde parası olan,
kendisini uyanık sanan keriz, bakar ki adama, saatini ayar yapan her kişi para
veriyor. kısa yoldan zengin olmanın hayalini kuran vatandaşı sezen Sülün Osman,
kısa bir konuşmadan sonra hemen, Dolmabahçe Meydanı'ndaki saati bu vatandaşa
satmış.
Taktik
adamı olan Sülün Osman, sadece gayrimenkul alanında değil, menkul satışında da
başarılı olmuştur. Zamanında Dolmabahçe önünde demirlemiş olan Amerikan 6.
Filosu'na ait bir uçak gemisini de sattığı söylenmektedir.
TRT’de
1970’lerde yayınlanan Telespor adlı bir programa konuk olmuş
Program
sunucusu Güneş Tecelli ve Cenk Koray röportaj yapıyorlardı Osman Bey ile. Bugün
gibi hatırlıyorum o ilginç söyleşiyi. İstanbul Üniversitesi bahçesinin
satışını, Galata kulesinin satışını, hacıya cennette arsa satışını, İzmir saat
kulesi satışını ve birçok şeyi anlattı.
Cenk
Koray “hiç tövbekar oldunuz mu?” dediğinde, “emin olun ki hep tövbe ettim ama
bazılarının yüzüne bakınca dayanamayıp tövbemi bozuyordum” dedi. Bu sefer Güneş Tecelli “suratlarında ne
var Osman Bey” diye sordu. Sülün Osman, “Alınlarındaki yazıyı görüyorum, adeta
gel beni kazıkla yazıyor, bende dayanamayıp tövbemi bozuyordum” dedi. Cenk Koray ise “alınlarında ne yazıyor”
deyince Sülün Osman, “enayi yazıyor” dedi. Güneş Tecelli “biz neden göremiyoruz” deyince rahmetli
Sülün Osman “Okumasını bilecen kardeşim, ayan beyan yazıyor” dedi. İşte o zaman koptuk adeta. İşte böyle
renkli bir simaydı.
Bir
ayrıntı daha vereyim, O programda Üniversite bahçesinde satış yapmaya
çalışırken, torunu ile gelen bir yaşlı adama son anda satış yapmaktan
vazgeçtiğini de söyledi. Neden diye sorulduğunda ise, dedesiyle gelen astım
hastası torununun kalacak yerleri olmadığı ve tedavi için geldiklerini, tüm
paralarını da hastane masrafları için harcayacaklarını söyleyince vicdanının
sızlayarak satıştan vazgeçtiğini anlattı.
Anadolu’dan İstanbul’ un taşının toprağının altın olduğunu
duyan, Anadolu’dan trenle kopup gelen vatandaşlar, ilk
Haydarpaşa garında inince, ilk gözlerine çarpan garın büyük saatine bakmak
olur. Sonra da kendi kolundaki saate bakarak ayarlamaya çalışırken yanına biri
yaklaşır, “hoş geldin, nerden geldin” sohbetinden sonra ona, saatin sahibi olduğunu
saate bakmanın ve saati ayarlamanın parasını ister. Anadolu’nun saf insanı
inanır cebinden üç beş kuruş verir. Böylece “taşı toprağı altın olan İstanbul’un, saatine de bedava bakılmazdı
elbette…
Dolandırıcılık
tarihinde Sülün Osman adıyla nam salan Osman Ziya Sülün, namı diğer “Sülün
Osman” İstanbulluları ve İstanbul’a Anadolu’dan gelen saf insanları yıllarca
kandırmış; kimine Galata Kulesi’ni, kimine Galata Köprüsünü, kimine kent
meydanındaki saat kulesindeki ‘saate bakma parası’ almış ve saat kulesin,
kimisine de tramvayı satmıştır…
Son
söz olarak, meşhur dolandırıcı Sülün Osman konuyla ilgili ne diyor lütfen
okuyalım: "Benim dolandırdığım
insanlar dolandırıcıydı aslında. Yani bana yaklaşma sebepleri beni
dolandırmaktı. On tane bilezikle geçiyorum adamın önüne akşam vakti.
Kuyumcunun kapısındayız ve dükkân kapalı. Karımın olmayan hastalığını
anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye
gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan.
Hakiki
olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. Diyorum ki “Üç yüz liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi
umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın.” Adam sabah
kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde
havadan yedi yüz lira kazanacağını düşünüyor. O arada benim ayakçım da ortaya
çıkıyor ve bileziklere alıcı oluyor. Telaşlanıyor adam kazanç imkânı kaybolacak
diye. Üç yüz lirayı verip alıyor bilezikleri, ben de kayboluyorum ortalıktan.
Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince,
"Eyvah! dolandırıldım" diye karakola gidiyor. Demiyorlar ki ona,
"Be adam bin liralık bileziği üç yüz liraya almayı düşünürken aklında ne
vardı?" Gayet açık ki, bu sahtekâr beni dolandırmayı planlamıştı. Ben
hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi
dolandırmadım." der.
Selman ZEBİL
Alıntı kaynakları:
2 – Ertuğrul Akkayanın yazısı: http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=651889
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder