15 Temmuz 2018 Pazar

SOVYETLERİN DAĞILMASI ve TARIM SİYASETİ


Psikolojik Savaş ve Zihin Denetimi

Yıl 1971; Sovyetler topraklarında yağışsız bir yıl geçer. O yıl buğday yetişmez, yetişen de yetersiz kalır. Buğday siloları boşalır, nerdeyse ekmeksiz kalmak üzereler ki, Soğuk Savaş dönemi, rakibi ABD ise dünyanın en çok buğday üreticisi, ABD’ye buğday almak için başvururlar. ABD önce olur dese de sonra bir şartla derler...

Batılıları “Demir Perde” dedikleri Sovyetler, yine Batıdan Rusça propaganda radyo yayınları yaparlar ama Sovyetler bu yayınları ülkelerine girmesini engellemek için parazit oluşturarak engellemektedir...

İşte ABD’nin şartı bu Rusça batılıların yayınlarına parazitleştirme işini bırakmalarını istemeleridir. Sovyetler bu isteği kabul ederler, Batıdan yapılan Rusça radyo yayınları Sovyetlerde dinlenir hale gelir...

Sovyetleri o dönemdeki Tarım Bakanı kim biliyor musunuz? Sovyetlerin dağılmasında Sovyet Lideri olan Mihail Gobaçov’dur. Batının etkin propaganda yayınlarını Sovyet halkları dinledikçe, git gide Batı hayranlığı da artmaya başlar. Rusya ABD’den buğdayı aldı ama aradan geçen 15 yıl içinde batıdan Rusça yayın yapan radyo sayesinde psikolojik savaşı kazanır. Sovyetler dağılırken de Gorbaçov bu kez Sovyetlerin devlet başkanıdır...

Kıssadan hisse. Medyanın gücü; halkı yanlışa yönlendirir ve yanlışa evet dedirtir.


   

5 Temmuz 2018 Perşembe

M.S. 683'DE MEDİNE'NİN TALAN EDENLER ve KADIN-KIZA TECAVÜZ EDERLER





Tarihi "Evlad-ı Harre" Ne Demek?

Medine-i Münevvere
Halife Yezit’in ordusu Medine’ye girerek binlerce Müslüman’ı kılıçtan geçirip kanını akıttığı gibi bir de en acısı, Medine’de binlerce kadınına tecavüz ettiler; bu tecavüzden bir süre sonra binlerce çocuk arka arkaya dünyaya geldi. O çocuklara
  “Evlad-ı Harre” denildi.


Harre Vakası (Medine) Olayların gelişimine bir bakalım!
27 Ağustos 683, İslam tarihinde Kerbela’dan sonra öyle bir vakıa yaşanır ki, Başta namus, kadınlara tecavüzler olmak üzere adalet, merhamet, hakkaniyet, uhuvvet ve ortadan kalkan insaf diye bir şey kalmaz, çiğnenir ayaklar altında. Tarihe  “Harre Vakası” olarak geçen o tarihte orada, mezarı bulunan Muhammed’in kemikleri sızlatılır. O gün sular kan aktı, o gün kuşlar bile semada dönmediler, ağaçlar, otlar insafsızlıklara karşı sitem ediyor, Medine sokaklarında olup biten bu acımasız kıyımdan akan kanlara ve kadınlara tecavüzlere Şeytan bile şaşa kalmıştı.

Medine
Yezit’in Emriyle, "Harre Vakası" Arap-Emevi saltanat dinciliğinin işlediği bir sahabe katliamıdır. Kerbela’nın devamı sayılan, dinci cinayetlerini en büyüğüydü. Yezit’in Kerbel’'da yaptığı zulmü içine sindiremeyen Medine halkı karşı çıkması sonucu, bir tür gözdağı verme katliamlarıydı Harre olayları. Medine halkının imanları vardı, birde basit kılıç, pala ve kamaları vardı.

27 Ağustos M.S. 683’de Yezit bin Muaviye’nin ordusu, Muhammed’in kenti Medine’ye saldırarak 10 binin üzerinde Müslümanları kılıçtan geçirerek kanını Medine sokaklarına döktükleri gün idi. Bu kılıçtan geçirilenler arasında Muhammed dostları ve sahabeler den, Bedir Savaşına katılmış 25 kişiyi de katlettiler. Dahi, 80 kadar da ashap-ı kiram kılıçtan geçirilerek kanları Medine sokaklarına akıtılmıştır.

Bu 10 bin askerin 800 kadarı, üzerlerinde Hıristiyan azizlerinin resimlerinin bulunduğu sancaklar ile birlikte Müslüman olmayan Bizans-Rum askerleri de vardı. Ancak İslam dinine göre, Muhammed’in sözleri uyarınca bu kutsal kent Medine’ye Hıristiyan askerlerin girmeleri dine göre haramdı. Bu gerçekler karşısında Halife Yezit, işgal için Bizans-Rum askerleri istihdam edilip İslam’ın kutsal kenti Medine’ye Müslüman kanı akıtmak için ve Müslüman kadınların ırzına geçmelerine ve de canlarını, mallarını, ellerinden almaları izin veren Yezit’in İslam’a karşı duyarsızlığının açık bir biçimde kanıtıydı...

Oysa bu cinayetlerin işlendiği Medine tıpkı Mekke gibi  “Harem” sayılmaktaydı. "Ey Allah’ım! İbrahim Mekke'yi haram kıldığı gibi, ben de Medine'yi iki dağı arasıyla haram kılıyorum" diyen Peygamber, yaşadığı şehrin bu özelliğini vurgulamıştı.

Yetmez; Müslim bin Ukbe adlı Emevi komutanı, Yezit'in emri ile üç gün boyunca Medineli Müslümanların kanı, canı, malı, namusu, ırzı Yezit ordusuna helal kılınmıştır. Tarihi bilgilere göre yaklaşık 1000’e yakın Müslüman kadının ırzına geçilmiş ve olaylardan sonra doğan çocuklara  “Evlad-ı Harre” denilmiştir. İş böyle olunca, aileler bu olaydan sonra kızlarını evlendireceklerinde bekâret konusunda garanti veremiyorlardı.

Medine'nin bugünkü durumu
Ayrıca, bazı öldürülmeyen sahabelere ağır işkenceler yapıldı...
İbn Kuteybe’nin aktardığına göre Ebu Said el-Hudri sakalları tel tel yolunarak acılar içinde feryat figan ettirildi. Bütün bunlar, Emevi siyasi hırsları yüzünden salt saltanatını rahatsız etmemeleri ve Yezit’e biat için birer gözdağı idi Müslümanlara. (1) 

İbn Kesir ve Suyuti gibi tarihçiler, Yezit ordusunun yağma ve cinayetlerini çok ağır bir musibet ve tarif edilmesi imkânsız bir hadise olarak yazmışlardır.

Tarihçi Mesudi, bu olayı İmam Hüseyin’in şahadetinden sonraki en feci olay olarak açılamıştır.

Müslim b. Ukbe ve ordusu üç gün boyunca Medine halkının namusuna tecavüz etmiş, hamile kadınların karınlarını deşerek ceninlerin dışarı çıkması, bebeklerin öldürülmesi İslam Peygamberi Muhammed’in kör olan Cabir b. Abdullah Ensari ve Ebu Sait Hudri gibi büyük sahabelerine saldırılmış, hakaretler edilmiş, her türlü çirkin ve kötü sözler söylenmiştir.

Harre komutanı Müslim, savaşın ertesi günü Medinelilerden tek tek "Yezit'in kulu ve kölesi" olarak halifeye itaat edeceklerine dair bağlılık sözü aldı. Biat şu şekilde olacaktır. "Yezit'in kulu ve kölesi olarak biat ettim" Bazı Müslümanlar buna karşı çıkarak: “Allah'ın kitabı ve Peygamberin sünneti üzere biat ederim" diye ısrar eden kişilerde öldürüldüler. Bu olaylardan sonra Medine'de bir süre daha kalan Müslim, ordusuyla beraber Mekke'ye doğru harekete geçti.

Sonuçta Harre’de Müslim, kestiği sahabe başları ile esir sahabeleri Şam’a Yezit'e gönderdi. Yezit, bunların karşısına geçip Uhud günü intikam şarkıları söyleyen İbnü's Sib'arî’nin, Bedir'de öldürülen müşriklerin intikamının alındığını ifade eden bir şiirini okudu.

Müslim, Medine başarısının ardından hemen Mekke üzerine yürüdü. İbnüz Zü-beyr'in Kâbe’ye sığındığını bahane ederek Beytullah'ı mancınıkla tahrip etti, daha sonra da ateşe verdi.

Kabe'den bir Görünüm
Yezit Ordularının Kâbe Baskını ve Yakılıp Yıkılması
Muhammed sonrası, bütün Arapların birbirleri ile savaştığı bir dönem başlamıştır. Şiddet, dehşet, katliamlar, yakıp yıkmalar, tecavüz, kelle koparmalar, el ayak kesmeler, entrikalar, tuzak kurmalar, pusular, kumpaslar dahası, çıkar için aniden saf değiştirmeler alabildiğine güvensiz bir ortamda birbirlerini katledip durulan bir dönem başlamıştır. Bütün bular ülküsü olmayan, ufkunu göremeyen, dogmatik Müslümanların tavırları Emevilerin işine yaramaktaydı.

Bir taraftan Türkmen toprakların fethini yöneten Abdülmelik, Yezit’ten sonra tekrar Mekke’nin kuşatılması için “Zalim” lakabı verilen Haccac’ı Mekke’nin fethinde görevlendirir. Bunun üzerine “Haccac-ı Zalim” hazırlıklarını tamamlayıp İslam’ın kutsal kenti Mekke’yi kuşatır ve mancınıkla dövmeye başlar. Bu pervasızlık tam da haç zamanıdır. Bu olay üzerine Müslümanlarda artan tepkiler karşısında Halife Ömer’in oğlu Abdullah’ın devreye girmesiyle kısa bir süre için mancınıkla kenti dövme durdurulur. Hacın bitmesi beklenir, hacın bitişinden sonra tekrar çatışmalar başlar.

Bu arada mancınıkla atılan taşlardan birisi Kâbe’nin üzerine düşer. Tam bu anda müthiş bir gök gürlemesi ile mancınığın başında bulunanların başına yıldırım düşer, 12 asker o anda ölür. Yıldırımı Allah’ın gönderdiğine inanıp, büyük bir korkuya kapılırlar ve bu işten vazgeçerler. Askerlerin mancınık başından uzaklaşması üzerine Zalim Haccac’ın kendisi geçer. Bir yandan kentin üzerine taş fırlatırken, bir yandan askerlerine;  “korkmayı, Hicaz memleketinin âdeti böyledir, har vakit yıldırım (2) olur. Bugün sizi yaktı, yarın onları yakar”  diyerek korkularını yatıştırmaya çalışır.

Kırk gün süren bu Mekke kuşatması, sayısız ölüm, yaralanma ve yıkımla yılgınlık, bezginlik, açlık, susuzluk getirir. Direnmede takati kalmayanlarda iyice güç kaybı başlar. Direnme gücü kalmayan Mekkelilerin sayısı her geçen gün artarak teslim olmaya başlar.

Kabe'den Bir görünüm
Kâbe Saldırısı ve İbn Zübeyir
Bu arada Haccac, can güvenliğini sağlayacağını ve rüşvet vererek İbn Zübeyir’i teslim almaya çalışır. Bu ortamda İbn Zübeyir, sözüne büyük değer verdiği annesi Esma’ya:  “Halk benden ayrıldı, yanımda pek az adam kaldı. Düşmansa bana dilediğim kadar dünyalık veriyor. Senin reyin nedir? Diye soruyor.

İbn Zübeyir’in annesi Esma vakur bir karalıkla: “Eğer Hak üzere isen ve halkı Hakk’a davet ediyorsan bunu sürdür ki, bu yolda hayli taraftarın öldü. Artık bu yolda devam et ve Ümmeyeoğulları’na kendini maskara etme. Yok, eğer meramın dünya ise, sen ne fena adam imişsin ki, hem kendi hem de taraftarlarını helak etmiş olacaksın. Dünyada ne kadar kalacaksın? Ölüm daha iyidir.”  Diye telkinde bulunur.

Annesinin bu sözleri üzerine İbn Zübeyir: Dünyaya asla meyletmedim. Fakat senin görüşünü bilmek istedim. Sen de benim kararımı güçlendirdin. Bak anne, ben bugün ölürüm, kederin artmasın. Oğlun kötü bir iş seçmedi, zulüm ve haksızlık yoluna gitmedi” diyerek; bir avuç yakın arkadaşlarıyla surların dışına çıkar; Haccac’ın şaşkın bakışları arasında (3) saldırıya geçer, çarpışarak ölür İbn Üzeyir. Haccac öldürülen Hicretle yaşıt olan Abdullah İbn Zübeyir’in kafasını gövdesinden keserek ayırtarak Şam’a gönderir. Gövdesinde yüksek bir sırığa astırarak Mekke kentinde teşhir için başsız gövdesi, ama hiç zalime boyun eğmemiş bir biçimde asılı tutulur. Böylece 9 yıldır giremediği Mekke’ye Emevi ordusu, 7 aylık bir savaş sonucu M.S.692 yılında girebilmiştir. Böylece ruhu alınan Mekke kentinde Emevi Halifesi Abdülmelik adına hutbe okutulmuştur.

Yerle bir edilerek harap edilen Kutsal Mekke ruhunu kaybederek, yeniden Emevi
Dinsel merkezi haline getirilir.

Bu olaylar, İslam coğrafyasına bir tür prototip olarak yansımış, insana hırs, hamaset, kibir, kasvet, kin ve benlik vermiş, gücü eline geçirenin zalimliklerinin önünü açmıştır. 1400 yıldır İslam coğrafyasında bunca dökülen kardeşkanlarının kaynağı Emeviler olmuştur. Hala tarihten bir nebze ibret aldıkları yok, ha bire dini siyasete alet eden din sömürgecileri pıtrak gibi İslam coğrafyasının kangreni olmasını sürdürüyor...

(1) Tarih-i Taberi” 3. Cilt, s. 301
(2) Ahmet Cevdet Paşa, s. 686
(3) İbn Ku-teybe; el-İmâme ve's-Siyase, 1/180-190.








BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...