16 Aralık 2014 Salı

TÜRKLER: "YE-CÜC-ME-CÜC, GOG-MAGOG" MU?


YE-CÜC-ME-CÜC, GOG-MAGOG

Hunlar M.S 359- 373’yılarında Asya'dan eski adı “Edessa” olan Urfa’ya kadar gelirler. Urfalı piskopos Efrahim Hunlar için: “Yecüc-Mecüc” ün süvarileridir. Bunlar atlar atlarının üstünde fırtına gibi uçarlar, onlara hiç kimse karşı koyamaz” der. Bu sözleri Urfalı piskopos Efrahim söylediğinde daha ne Muhammed doğmuştu ne İslam’ın adı sanı vardı nede Kur'an gönderilmemişti. Aradan iki yüz yıldan sonra Araplar arasına Yecüc-Mecüc nerden girmişti, kaynağına bir bakalım!

Araplarda “Ye-cüc-Me-cüc”ü doğulu göçebeler için kullanılmıştır. Araplar, Ye-cüc ve me-cüc için, aşamadıkları Kafkas Dağları ardında yaşayan halklar için verdileri addır.

Araplarca “Yecüc-Mecüc” adıyla anılan halklar Türkler, Mançular ve Moğollardır. Sami kavimlerin kutsal kitaplarından olan Tevrat’ta “Gog-Magog” diye bir halktan söz edilir. Orada Magog, Yecüc’ün başka bir söyleniş biçimidir. Sami (Araplar ve Yahudiler) kavimlerine göre “Magog ve Ye-cüc” Türklerin ilk atasıdır. Tevrat’ta “Togarma” adı geçer. Bu adı geçen “Togarma” Türk sözünün bozulmuş biçimidir; ya da Eski Sami dillerinde söylenişidir...

Ayrıca İncil ve Tevrat’ta “Gog ve Magog” olarak anılan “Yec-Cüc ve Me-Cüc”  hakkında bilgileri Kur'an ayetlerinde ve Muhammed’in hadislerinde ve "İslam alimleri" diye bilinen kişilerde görülür.

Günümüzde çok tartışılan konulardan olan Muhammed’in Türkler hakkında söylediği sözler; 1072’de İlk Türkçe Lügati hazırlayan Kaşkarlı Mahmut’a geçen iki hadise göre olumlu sözler söylemiştir. Muhammet, Arap kaynakları ve yorumculara göre ise, Türkler hakkında hiç de olumlu sözler söylememiştir...

Arap yazarlardan olan Hazin (İmam Alaüddin Ali ibni Muhammed) 1324 yılında yazdığı “Lubabut-Te’vil ri Maanit-Tenzil” adlı yapıtında Arap ve İsraillilerin dillerinden dillere söyle geldiği dedikoduları toplar bu kitabında. Bu saçma sapan söylenceleri hep Türklerin üzerine yükler...

Muhammed’in kıyamet alameti olarak bildirdiği Ye-Cüc ve Mecü-Cüc’dür. İslam kaynaklarında ahir zaman, İsa’nın yeryüzüne ikinci kez gelecek olması ve Mehdi ile birlikte Deccal’ın fitnesini ortadan kaldırıp, İslam ahlakını yeryüzünde hakim kılmaktır.

Sami din kitaplarında bir tür ırkçılık esintisiyle, Ye-cüç ve Me-cüc denen kötü varlıkların Tatarlar, Moğollar ve Mançular gibi kavimler oluştuğunu aktarırlar. 

Ayrıca Ye-cüc ve Me-cüc’ün kim olduğuna dair Sait-i Kürdi (Nursi) şöyle bir savsata bilgiler atar ortaya: “Hz. Zülkarneyn’in, Hint ve Çin’deki mazlum kavme tecavüzleri durdurmak için, o, Himalaya sıradağlarına yakın iki dağ ortasında uzun bir set yaptığı ve o vahşi kavmin çoklukla hücumlarına çok zaman engel olduğunu” söyler.

Bir başka sözünde ise Said-i Nursi: “yec-cüc ve Me-cüc’ün Moğol ve Mançu kökenli, Asyalı bir kavim olduklarını” bildirmekte. Kaç defa Asya ve Avrupa’ya Me-cüc ve Ye-cüc adı verilen Mançu ve Moğollar kavimlerin saldırdıklarını, Avrupa ve Asya’yı altüst, karma karışık ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı altüst edeceklerini işaret eder. Şöyle sürdürür: “Moğollar dünya tarihinin en vahşi barbar olanları bilinmektedir, Moğol ve Tatarlardan oluşan bu yağmacı ordunun, Cengiz Kağan ve oğlu Hulagu çok büyük katliamlar gerçekleştirdi, kadın, çoluk, çocuk demeden herkesi katletti, Anadolu topraklarını da istila ettikleri her yerde camileri, kütüphaneleri, medreseleri yakıp yıktı. Buhara, Herat Semerkant gibi yerleri harabeye çevirdi, bütün sanat eserlerini yok etti, kedi ve köpeklere varıncaya kadar katletti. Mançu ırkı da aynı Moğol ırkı gibi barbar ve göçebe savaşçı ırktı ve birçok ülkeyi istila etti.” Der. Sait-i Kürdi, yazdığı anlaşılmaz karmakarışık risalelerinde, Moğol ve Mançu ırkının ahir zamanda ortaya çıkacak olana Ye-cüc ve Me-cüc’ün ataları olduklarını iddia ederek bu ulusları İslam dünyasına düşman olarak tanıtır!

Çin Seddi konusunda Sait-i Kürdi açıkça şöyle: “Yeryüzünün en meşhur Seddi ve kaç günlük uzak bir mesafe tutan Çin Seddi, Kur'an lisaniyle Ye-cüc ve Me-cüc’ün ve başka bir izahla tarih lisanında ‘Mançu ve Moğol’ denilen ve insanlığı kaç defa darmadağın altüst eden ve Himalaya Dağları’nın arkasından çıkan ve doğudan batıya kadar harap eden vahşi kavim ve yağmacı çapulcu milletler Moğol-Mançu ırkıdır” der.      

Zülkarneyn...

Zülkarneyn, Kur'an’da çok tartışılan bir bölümdür…

Kur'an'a göre Zulkarneyn doğu ve batıya yolculuklar yapar. Bozguncu bir kavimle, mazlum kavimler arasına set çeker. Dahi, kıyamet alameti olarak görülen “Yec-cüc- Mec-cüç olarak algılanır.

Zülkarneyn sözcüğü “zü” edatı ile “karn” sözcüğünün “karneyn” meydana gelir. Anlam “iki karın sahibi” demektir. Karın sözcüğü “boynuz, büyük çadır” Bu çağdaki insanların ömür süresi; bu manada zülkarneyn “iki çağın sahibi” manasınadır.

Kutsal kitap İncil-Vahiy 20. Bab 7-8’de: “Gog-Magog bin yıl dolunca Şeytan zindandan çözülecektir ve yerin dört köşesinde olan milletleri “Gog-Magog, saptırarak ve onları cenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır. Onların sayısı denizin kumu gibidir.” Diye geçer.

İncil’in “Hazekien, Takvin ve Vahiy” bölümlerinde ise "Savaşçı-istilacı iki topluluk" olarak tanımlar: "Ateş saçan istilacı-savaşçı; ganimet avcısı bu iki toplum, demir kılıçlar ve bakır zırhlılar kullanmaktadırlar. Bunlar insanlığın mülkünü gasp eden saldırganlardır." diye geçer.

Kur'an-Enbya 92-97'de ise: "Ye-cüç-Me-cüç’te istilacılar açıldığı zaman, onlar yüksek tepelerden akın edip çıkarlar” der.

Hadislerde bir de Deccal’den söz edilir...
Hadislerde Deccal yeryüzünde zulmü teşvik edeceğini dahi organize edeceğini yazar. Deccal, düzen bozucu, terör estirici, insanların korku ve tedirginliklerinden hoşlandığını, sürekli kan dökülmesini, insanların katledilmesini, savaşlarda masumların öldürülmesini sever ve teşvik eder. Tam manasıyla Deccal ortaya çıkmasıyla, yeryüzünde şiddetle bozgunculuğun artacağını, "Ye-cüc ile Me-cüc’e" zemin hazırlayacağını söylerler.

Sait-i Kürdi şöyle iddiasında bulunur: “Büyük Deccal, şeytanın ığvası (telkinleri) ve hükmüyle İseviliğin hükümlerini kaldırıp Hıristiyanların toplumsal yaşamlarını idare eden birleştirici unsurları bozarak anarşistliğe ve Ye-cüc ve Me-cüc’e zemin hazır eder.” Der.

Hadislere Göre Ec-cüc ve Me-cüc Menşei

Muhammed’in dediklerine atfedilerek hadislerde Ye-cüc ve Me-cüc tarifi şöyle: “Adem soyundan gelmekteler. Birer, ikişer karış boyundalar, en uzunları üçer karıştır… Küçük gözlü, geniş yüzlü, kumral saçlı bir kavimdir.” Diye tarif eder.

Dahi, hadise göre ise şöyle sürdürür Muhammed: “Siz devamlı düşmanla savacaksınız; hatta yüzleri geniş, gözleri küçük, saçları kumral Ye-cüc ve Me-cüc’lede savaşacaksınız” der. Ve dahi; hadislere göre, Ye-cüc ve Me-cüc denen yaratıklar; 22 kabileden ibarettir” dediği anlatılır...

Sait-i Kürdi safsatalarını yazdığı risaleler adındaki yapıtlarında: “Şartlara uygun insanlar ise, Çin-i Maçin’de kırk günlük bir mesafede yapılan, dünyanın yedi harikasından birisi olan Çin Seddi inşasına sebebiyet veren Mançu ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabileleridir. Moğol ve Mançular dışında, Asyalı bazı cahil kitlelerin de Ye-cüc ve Me-cüc’ün saflarına geçip ‘ırkçı bir anlayış içinde’ onlarla birlikte hareket etmeleri muhtemeldir, hatta komünistlik içindeki anarşistin önemli fertleri onlardandır.” Der.

Sait-i Kürdi’nin, yaşadığı dönemde yazdığı, iki kutuplu bir dünyanın şartlarında, Amerikancı bir düşünce yolunda sözleri, asılda komünist düşünceyi, Asyalı ırkçılıkla harmanlayarak birleştirmesi hayret vericidir... 

Arap Düşününde Ye-cüc-Me-cüc “Halk Adı” Olarak Anılır
Kur'an Kehf 83-101’e kadar geçen ayetler: “Dediler ki; zülkarneyn! Doğrusu Ye-cüc, Me-cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların aralarına bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?”

Kur'an Kehf 97: “Artık Ye-cüc Me-cüc onu ne aşabildiler, ne de gelip geçebildiler”

Kur'an Enbiya 96: “Ye-cüc ve Me-cüc’ün Seddi yıkıldığı zaman, her dere ve tepeden boşanırlar.” 

Türklerin "Ye-cüc-Mecüc" Olduğunu Yazılır…
14. yüzyılda Ahmet’in yazdığı “İskendername” adlı kitabında, Kur'an’da geçen “Yec-cüc-Me-cüc’ün” Türkler olduğunu ortaya atar. Kuranda geçen “Ye-cüc-Me-cüc adıyla anılan bir takım bozguncu halk kime denmektedir. Araplara felaket getireceğine inanılan Ye-cüc-Me-cüc Türklerdir ve bozgunculuk yapan Araplara ve insanlığa büyük felaketler kaynağı sayılır.

Yecüc-Mecüc deyimlerin, Türkler biçiminde tanımı, doğrudan doğruya Muhammed’den geldiğine dair söylenceler vardır. Buna dair Muhammed’e addedilen bir hadiste şöyle der: “Küçük gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu ve suratları kalın deriden yapılmış kalkanlara benzeyen (yayvan suratlı) Türklerle karşı savaşmadıkça hüküm günü gelmeyecektir. Ve hüküm günü gelmeyecektir ki, sizler kıvrık kıldan yapılmış, sandal giyen bir millete karşı savaşana kadar” dediğidir. 

Muhammed'e addedilen bu sözlerin açıklaması, Muhammed Türkleri tiksinti verici yaratığa benzetir ve bütün Arap âlemine ve dahi başka milletten Müslümanlara Türk düşmanlığı ve yeryüzünde Türklerle dövüşülmedikçe kıyametin kopmayacağını söyler. Bu sözle Arap’ın Türk düşmanlığı duygularını hiç inmeyecek biçimde kabarık tutmasına yeteri kadar katkı sağlamaktan başka bir işe yaradığı sanılmasın. 

Yine bir başka “Kıtalu’t-Türk” başlığı taşıyan yazıda, Ebu Hürreye’nin söylencesine göre Muhammed şöyle der: “Küçük gözü, basık burunlu, suratları kalın deriden yapılmış, kalkanlara benzeyen Türklere karşı savaşmadıkça kıyamet günü gelmeyecektir. Kıyamet günü gelmeyecektir ki, ta ki sizler kıvrık kıldan sandal giyen bir millete (Türklere) karşı savaşana kadar” der.

Bu benzer sözler İmam Buhari’nin “E’s Sahih” adlı yapını, “Kitab-ı-Cihat” adlı kitabından alınmıştır. Bilinir ki bu kitap Sünni İslam çevresinde Kur'an’dan sonra en kapsamlı kitap olarak, en güvenilir ikinci kaynak olarak kabul edilir. Dahi, Müslüm, Ebu Davut ve Nesi gibi hadisçilerin kaynaklarında da aynen yazılıdır.

İbn Mace’nin rivayetlerine göre Muhammed: “Şu da kıyamet alametlerinden, kıldan keçe (ayakkabı) giyen bir toplumla vuruşup öldürüşücesiniz. Geniş yüzlü, yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş derili toplumla vuruşmanız, öldürüş meniz kıyamet alametlerindendir. Siz (Müslümanlar) küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan Türklerle öldürüşmeden kıyamet kopmaz.”

Ebu Davut’un “Sunen” adlı Yapıtında Muhammed: “Siz (Müslümanlar) küçük (çekik) gözlü toplum, Türkler, savaşacaklardır. Siz onları üç kez önünüze katıp götüreceksiniz, süreceksiniz. Sonunda Arap yarımadasında karşılaşacaksınız. Birincide onlardan kaçan kurtulur, ikincide kimi kurtulur, kimi yok edilir. Üçüncüdeyse onların tümü kırılacaktır.” Diye geçer.

İmam Hazin, Muhammed’in söyleşisinde bulunanlardan İbni Abbas’a dayanarak bu adı geçen halkın Türkler olduğunu bildirir. Onlara göre: “Hiçbir dil bilmezler, onların dillerini de hiç kimse anlamaz” diye vurgularlar. Dahi kutsal kitap Kur'an’da ve pek çok Arap tarihçi-yazarlarda Türklerin adı kötü bir biçimde anlatılır.

12. yüzyılda Antakya da yaşan Süryani rahip Yakubi “Vakayiname” adlı kitabında Yecüc-Mecüc hakkında ayrıntılarıyla anlatır ve Türk ırkı konusunda şöyle bilgiler verir: “Turkaya ya da Turkaye milleti Yasaf (Nuh’un oğlu) soyuna dayanır. Çünkü bunların soyları ‘Magog-Macuc’dan gelir” der. Yakubi’ye göre de Türk ırkının yayılması M.Ö. 510 yılında olmuştur ve dahi, ikinci yayılması 12. yüz yıl Selçuklular dönemidir.

İmam Hazini, Türkler hakkındaki nefrette varan alçakça yazmış olduğu yazıları, Arap milliyetçilerinin Türk düşmanlığı etmelerine varmasında etkili olmuştur. Araplar için Türklerin tarifi: “Yüzleri kırmızı, burunları basık, gözleri küçük, yüzleri deri üstüne kaplanmış kalkanlar gibi kalın yaratıklardır” diye tanımlarlar ve insanlık için en büyük yıkım kaynağı olarak görür.

Arap kin ve nefreti Türkler üzerindeki yoğunluğu sürmektedir. Arapların “Yecüc-Mecüc” adı verdikleri Yüençi Türkleri için: “Onları ezmeyince hüküm gelmeyecektir”  Genellikle Emevi-Arap milliyetçiliğinin ürettiği Türk düşmanlığı, Emeviler döneminde yaşayan “en büyük İslam bilginlerinden” sayılan İbn al Mukaffa “Durrat al-Yatima” adlı yapıtında Türkleri yırtıcı hayvan niteliğinde gösterir.

İmam Hazin’in haddi aşarak hakaret ettiği Türk düşmanlığı, Yecüc ve Mecücün Türkler oldukları görüşü kısaltarak şöyle: “Zülkarney bunlar için karşı set yaptı. Bu halk set dışında kaldı, terk edildi. Bunlar terk edildikleri için Türk adını aldılar” denir Ve dahi: “Bunların işi gücü dünyayı yıkmaktır. Bir bölümü çam yarması gibidir, bir bölümü yüz yirmi arşın eninde, yüz yirmi aşın boyundadır. Bir kesimin bir kulağı yatak, bir kulağı yorgan olacak biçimdedir ve sonra başka bir bölümünün de yalınız bir karış boyunda olduğu... Bunlar insanoğlu içinde az bulunan şeylerdir. Çünkü Hz. Âdem’in bir gün ergenliği azmış ve döl suyu toprağa karışmıştı. Yecüc’ü Tanrı ise o sudan yarattı. Bu nedenle onlar bizimle ana yönünden değil, baba yönünden birleşirler” diye geçer. 

Muhammed’e atfedilen Türkler hakkındaki şu sözler: “Kıyamet kopmadan az önce siz kıldan çarıklar giymiş bir ulusla savaşacaksınız. Onların yüzleri çekiçle dövülmüş derileri kılıflı kalkan gibidir. Benizleri kızıl, gözleri çekiktir." Dahi başka bir kaynakta: “Türkler size dokunmadıkları sürece sizde onlara dokunmayın. Zira Kantura oğulları soyundan gelen bu Türkler, ilk kez Allah’ın ümmetine verdiği yurt ve egemenliği onların elinden çekip alacaktır” diye geçer.

Arap yayılmacılığı sürekli doğuya doğru ilerlemek ister. Muhammed’in ölümü 632’den on yıl sonra 642-652 yılları arasında Bugün Azerbaycan toprakları içinde bulunan Derbent’i geçerek Hazar Türklerin topraklarına giremeye çalışırlar. Defalarca Türkler Arapları geri püskürtürler. 652’de büyük bir savaş olur, Araplar yıkılarak geri çekilirler. Ta ki; ikinci Arap saldırıları M.S.722-732 Emevi ordularına komutanlık yapan zalim Kuteybe zamanında yeniden başlar ve Türklerin Araplarca katledilmesi M.S.732-735’de “Bengü Taş” a Kültekin yazıtları olarak düşer.

Araplar, İran-Sasaniler'i ortadan kaldırarak Kafkaslara doğru yönelirler. Lakin doğal engeller teşkil eden; masallara bile konu olmuş Kafkas dağları ve orada yaşayan Hazar Türkleri Arapların Kafkasları aşmasını ve doğuya doğru ilerlemesinde de Horasan Türkleri ile karşı karşıya gelirler. Bu Arap-Türk karşılaşması yüz yıldan fazla sürer.

Doğudan batıya göçlerle gelen Türkler Hazar çevresinde yerleşirler. Bazıları da batıya, Avrupa içlerine kadar ilerlerler. Tarihi akış böylece belirsizlikler içinde sürer gider. Ama Avrupa’nın yerleşik halkları üzerinde korkulu düşler yaratırlar. Doğudan gelen göçebeler için ‘yakıp, yıkan, harabeye çeviren vahşi barbarlar olarak görürler. Zamanla bu doğulu göçebeler Avrupalıların içinde erirler giderler...

Arabistan çöllerinde yeşeren Arapçılık, dinsel bir kisveye bürünerek yayılmaya başlar. Muhammed’in 632 ölümünden sonra Araplar doğuya doğru akınlar düzenlerler. Ta İsa zamanından beri Araplarla tanışık olan Türkler, tekrar Araplarla yüz yüze gelirler. Doğaldır ki Araplar bu tanıdık yüzlerle karşılaşmaları hoş bir karşılaşma olmaz; Türkler hakkında da hiçbir olumlu yargıları olmaz.

Allah’ın Araplara verdiği İslam egemenliği çekip ellerinden alan Türklere karşı verilen Arap düşününde Türkler; Arapların Türkler hakkındaki düşünceler, tarihi eksik bilgilerden dolayı, her Arap değil ama Araplar, Türkleri sevmezler; Araplar kadar Türklerde de Arap sevmezliği hep süre gelmiştir. İşte buna, 22 Nisan
1923’de Mısır’da yayımlanan “The Egyptia Gazete” den bir örnek, ön yargılardan biri: Mücadele Sami Müslümanlarla Türk Müslümanlar arasındadır... Irk temel bir gerçektir. Türk ile Arap arsında ki fiziki fark, bir yük beygiriyle derby şampiyonu (at) arasındaki fark gibidir. Ağır uysal, durağan, despot, maddeci, düşünmeyen ve estetik yoksunu Türk’le, zeki, yerinde duramayan, demokrat, romantik, sanatçı ruhlu ve esnek Arap arasında fark hem entelektüel hem de manevi olarak çok büyüktür” 

Yine Arap Mısırlılar İngilizler hakkında “Mısırı yeniden ihya eden güç” olarak söz eden makale de: “Osmanlıların o eski ünlü süngüsü Bulgarlar, Yunanlılar ve Sırplar karşısında düşmüştür ve Araplar da fırsat kollamaktadırlar. Sultan’ın Mekke’nin ele geçirilmesi ve korunmasında ki tek iddiası halifeliğini sürdürmesi içindir. Mekke’nin yitirilmesi, onun Müslümanlar üzerindeki hâkimiyetini yitirmesi demektir” diye geçer.
Selman ZEBİL

Hiç yorum yok:

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...