30 Aralık 2014 Salı

KALABALIK-SÜRÜ

Sürü bir çobana takılır gider
Kalabalık, Sürü
Amacı olmayan birçok insan yığını! Bedava yaşamayı seven, asalak gezer, derinlemesine bir konuyu anlamadan ahkâm kesen, Mevlana Rumi’nin “Eşek sürüsü” dediği, Osmanlının “reaya” (davar sürüsü) diye adlandırdığı kalabalıkların pisini yıkamak erdemli insan işi, pisi, temiz azınlıkta kalan erdemli insanlar yakar, yıkar. Lakin erdemli kişiler, pisi yıkadıkça başları belaya girer, siyasi beladan kurtulmaz her zaman.

Kur'an Maide suresi 100, kalabalıklar ile ilgili açık bir şey söyler: “Pisin çoğunluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz! O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah’tan sakının ki, kurtuluşa erebilirsiniz.”

Allah ayetinde, kalabalıklara yön vermek için akıllı insanları seçmiştir. Onların içinde peygamberler çıkarmıştır:

Kur'an Enam 116: “Eğer yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.” Der.

İşte çoğunluk, gaza verildi mi galeyana gelebiliyor. Düşünme, tartışma, eleştirme diye bir akıl işi yok, hakikatten anlamaz, çok basit, kulağa hoş gelen menkıbelerden hoşlanan bir yığın kalabalık, kendini aydınlığa çıkartmak isteyenlere düşman olandır.

Pir Sultan Abdal halkı için kendini feda edendi…
Zorba zalimin sözüne uyan kalabalık, Pir Sultan idama götürülürken taş yağmuruna tuttu. Kalabalıklar arasında O’na en yakını, taş yerine gül atar, o gül onu taştan çok yaralar. İşte kalabalık böyle bir şey, bazen sürüye dönüşebiliyor, “göt kılı” olabiliyor, “öl de ölelim” diyebiliyor. Evde babasının sözünü dinlemeyen ama sokaklarda tez galeyana gelip yakıp yıkabiliyor, liderine demokratik bir söz söyleyeni polislerin arasında bile linç edebilecek kötü bir karaktere dönüşebiliyorlar. 

Halk görüntüsü veren, Mevlana’nın dediği “eşek sürüsü” Osmanlı’nın dediği “reaya” (davar sürüsü), bir başkasını anlamadan dinlemeden, birinin peşinden körü körüne  koşan kalabalık, birden bire “sürüye” dönüşebiliyor. Fikir mücadele adamı yerine şöhret, şan, nam için kalabalıklar içinden çıkma, sıyrılma, üste olma, kalabalık ona gıpta etsin istiyor. Yani, şöhretle tam insan olmuyor, ezikliğini yenmiş bir kişi sanıyor, sürüde baş oluyor lakin kalabalık sürüye uygarlık yolunu açamıyor.

Halk olabilmek zordur; kedilerini halk sananlar birdenbire şartların değişkenliklerine göre kalabalık sürüye dönüşebiliyor. Halkı aydınlatmak, aydının kendisini yakmasıdır, kendini bilerek feda etmesidir. Aydın fedakârlığın bütün çileleri, halka değer vermesi içindir. Deniz Gezmiş ve arkadaşları halk için, halka değer verdikleri için kendilerini feda ettiler. Ama o kalk denilen, kalabalık bir sürüye dönüştü, kendileri için canlarını feda edenlerin idamlarını alkışladı.

Kalabalık böyle bir şey!
850 lira Asgari ücret alır, 750 bin lira rüşvet olarak gelen kol saati takan siyasetçiyi, elleri çatlayana kadar alkışlar, “senden gurur duyuyorum” der. Oturacak, başını sokacak bir tek göz oda evi bile olmayan, kendine görkemli saraylar yaptıran siyasetçiyi ölümüne alkışlar, onun oturduğu saraydan itibarının yükseldiğini sanır…
İşte gerçeğin ta kendisi, bir ülkede halkın yaşadığı yaşam alanlardan, yöneticilerin yaşadığı alanların pek çok kat ve kat lüksse, o millet kalabalık sürüdür…  

Kalabalık sürü, geçmişte de böyleydi şimdide. Geçmişte o kalabalık sürü, Peygamberin soyu kıyımdan geçirilerek dilim dilim kesilirken sesini çıkarmayan kalabalık sürü aynı sürü, süre gelen. Eğer içlerinde bir gram halkçılık duygusu olsaydı, işler böyle mi giderdi? Kalabalık değil de insan olmuş olsalardı, değeri felakete açılan şöhret değil de, pisliğin ahmaklığından sorumlu olmazdı.

İnsanlığın en kötüsü zalimlere dalkavukluk yapan it yalakları, pisliğin en kötüsü, kraldan çok kralcı basın organları ve gazeteciler var kalabalıklar içinde yaşayan.

Kalabalık, kirletilmiş din üzerine dininin emirlerini yerine getirdiğini sanıyor. Kin ve nefrettin aracı olarak din kullanılıyor. Kinlenmiş kişi, dini kirletiyor, zehirli zulüm din adına sorgulamaz oluyor. Siyasilerin böyle ürettikleri küfür ve şirk üzerine oturan dine sahip çıkmaktansa dinsiz olmak daha yeğdir. Sorun, kalabalıkların alkışladığı siyasiler karşında “halk” olamamaktandır.

Yalnızlık, hep kalabalıklar içinde olup, yalnız yaşamak ve yalnız ölmek…
Bir başına olmak, yalnızlaşmak, bilginin ıstıraplı kaderidir. Bu ıstıraplı yalnızlık, dağ başında, ıssız bir çölde tek başına kalmak yalnızlığı değildir.

Bilginin yalnızlığı, kalabalıklar içinde omuz omuza çarpışarak sokaklarda bir iç dünya, kendine özgü bir yalnızlık değil, örneğin evrende gelişen olaylara duyarlı davrananlar karşısında duyarsız insanlardır neden.

Kalabalık akımların cehaletinin karanlığında perişan kalan aydın azınlıklardır. Kalabalıkların kurtuluşu için kendini feda eden düşünen, yaratan bilim adamıdır. Kalabalıkların bilim adamına verebileceği ise hiçbir şey yoktur, salt kendini düşünür, şöhret peşinde koşar. Kendilerini düşünmekle, kendilerinden önce başkalarını düşünmek, onların gamını çekmek (isar) birde, kendi yanında, başkalarını da düşünmek (infak) insan olmanın gereklerindendir. Bencilik buradan kalkar.
Selman ZEBİL



Hiç yorum yok:

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...