THODOR HERZL, Siyonizm ve Vambery
Macar Yahudi'si ve Çifte Casus Arminius Vambery |
Aşağıdaki harita, Yahudi-Siyonizm’in hedeflediği “Büyük İsrail” topraklarıdır. Nil nehrinden Fırat nehrine kadar uzanan, Suriye’yi, Ürdün’ü, Lübnan’ı, Kuveyt’i tamamen yutuyor. Suudi Arabistan’ı, Mısır’ı, Irak’ı ve Türkiye’yi bölerek oluşması hayal edilen “Büyük İsrail” toprakları haritasıdır.
Siyonizm’in babası Theodor Herzl, yazdığı mektuplarda 2. Abdülhamit için Avrupalı Musevilerin konuştuğu Yidiş dilinde aşağılayıcı bir biçimde “mamser-ben-mennide” (fahişenin oğlu, piç) ifadelerini kullanıyordu. Ancak Vambery 1901 yılında Herzl’in Sultanın huzuruna çıkmasına sağlayan bir randevu ayarlayabilir.
Herzl 16 Haziran 1900 tarihinde Vambery Tirol’da ziyaret. Şöyle bir günlük yazdı:
“Yetmiş yaşındaki bir aksak Macar Musevi’sinin şahsımda hayatımda gördüğüm en ilginç insanı tanıdır. Kitaplarını Alman dilinde yazan, 12 dili aynı mükemmellikle konuşan daha fazla Türk mü yoksa İngiliz mi olduğuna bir türlü karar bir adam hayatında 5 ayrı dine geçerek bunlardan ikisinde rahip oldu. Bunca dini bu kadar yakından tanıyınca ateist olması normal karşılanmalıdır. Şark ülkelerinden bana 1001 Gece Masalı gibi olayları anlattı, Sultan’la (2.Abdülhamit) yakın olan ilişkisi gibi şeylerden söz etti. Ayrıca bana ant içerek İngiliz ve Türk ajanı olduğunu söyledi. Macaristan’da Profesörlük unvanı salt göstermelikmiş. Yahudi düşmanı bir toplumda yaşadığı bunca çileden sonra, bana çok sayıda belgeyi gösterdi. Bunlardan bazıları Sultan’ın kendi eliyle yazmıştı; ancak Türkçe yazdığı için okuyamıyordum ve içeriği hakkında bir şey diyemem. Oradayken yanımıza gelen William Hechler’i kaba bir biçimde yanımızdan kovdu, benimle yalınız
Sözlerine şöyle başladı: “Ben paranın peşinde değilim, zengin biriyim. Altından biftek yenmez. Çeyrek milyonum var ve sermayemin faizlerinin yarısını bile harcamıyorum. Size yardım edeceksem, dava uğruna yardım edeceğim. Benden bütün planlarınızın bütün detaylarını, para vs. hususunda öğrenmek istedi. .
Sultan’ın kendisinden Avrupa basınında lehinde bir kamuoyu oluşması için çalışmasını istediğini söyledi. Bu konuda yardım etmemi istedi. Bense yarım ağızla yanıt verdim. Konuşurken arada konuyu değiştirip başına gelen, oldukça ilginç olayları anlattı. Bejamin Disraeli sayesinde İngiliz ajanı olmuş. Türkiye’de önceleri kahvehanelerde şarkıcı olarak başlamış, arada geçen bir buçuk yıl içinde Sadrazamla ahbap olmayı başarmış. İsterse Yıldız Sarayında (İmparatorluk Sarayı) konaklayabilirmiş. Ancak suikast kurbanı olmaktan korkuyormuş. Sultanın sofrasında, hem de samimiyetten elleriyle yemek yiyormuş, ancak zehirlenmekten korkuyormuş. Yüzlerce böyle ilginç şeyler anlattı. Ben ona dedim ki, …Sultana beni kabul etmesini söyleyin, birincisi, basında ona değerli hizmetler sağlayabildiğim için, ikincisi salt huzuruna çıkışımın bile onun Avrupa’daki itibarını yükselteceği için Dilmaç (tercüman) olarak ona tercih ettiğimi söyledim. Ancak yaz yolculuğunun meşakkatlerinden dolayı çekiniyor. Zamanım bittiğinde, benim için harekete geçip geçmeyeceği meçhul kalmıştı… Ancak bana vedalaşırken sarıldı ve beni öptü… “ diye anlatır.
Herzl’e Vambery’nin anlattıklarından biri, maddi bakımdan herhangi bir ihtiyacı bulunmadığını söyler. İşini para için değil de adil bir dava için gördüğünü, Siyonizm’e dertsek vermek için yaptığını söyler. Aralık 1900 yılında gazetelere Osmanlı Devletinin siyasi Siyonizm Filistin’e göçlerin önlenmesini sıkışlaştığı yazdı.
Bunun üzerine Herzl Vambery’ye 28 Aralık 1900’de şu satırları yazdı: “Bana kalırsa bu hiç kötü bir alamet değil, aksine iyi bir işaret. Fahişe (Osmanlı devleti) fiyatını yüksek tutmak istiyor, onun için sahip olunamayacağını söylüyor. Yanılıyor muyum?” der.
Bir Filistin topraklarına Yahudi göçüyle ilgili pazarlıklar var. Bir yandan da Musevi bankerlerin Osmanlı İmparatorluğuna verecekleri hatırı sayılır (5000 pound) bir kredi anlaşmasına dair arabuluculuk yapar, bundan alacağı komisyondan söz edilir.
Herzl Ocak 1901’den itibaren işlerin istenildiği gibi gitmeyişinden Vambery aracılığıyla tehditler savurur. Padişah’ı yola getirmeye çabalar. Osmanlılar, Yahudilerin isteklerine biraz daha ılımlı yaklaşmayacak olursa, Yahudiler Osmanlı’nın bütün para kaynaklarını kesebileceklerini ima eder.
Dahi aynı yıl Hewrzl Vambery’den, kendisi ve Siyonistlerin Osmanlı Padişahı için neler yapabileceklerine sahip olduklarına dair padişah’a anlatmasını ister. Hatta Fransızlara karşı aciz düşmemek için ona bir torpidolu bir muhrip gemisi bile gönderebileceğini söyler. (Hatta Midilli adasını, Fransızların itilaflı bir alacağı yüzünden savaş gemileriyle işkal etmişler, ancak Osmanlı devleti taksitle ödemeyi kabul ettiği için çekilmişlerdi.)
Herzl, Vambery’ye yerleşmek için taşınacak Yahudiler için bir gemi temin etmesini ister. Bu geminin temini için 300,000 bin Hollanda florini teklif etti. Parayı istediği gibi harcayabilecekti, artanı da kendine saklayabilecekti, önemli olan sonuca ulaşmaktı.
İşte böyle bir düzen içinde, kendi söylediğine göre paraya ihtiyacı olmayan Vambery, Herzl’in teklifini kabul etti, gerektiğinde Osmanlı Devletinde kendisi önemli bir görev alacak hatta padişahı bile devirecekti.
Herzl, İtalyan ilk Siyonistlerinden Meranolu Tobias Marcus vasıtasıyla Vambery ile tanıştı. Herzl’e 13 Eylül 1898 tarihinde mektup göndererek Marcus, Vambery’yi şu sözlere tarif etmiştir: “Daha önce söylediğim gibi, Vambery oldukça karmaşık bir şahsiyettir. Dâhiyane bir insan, ancak zarafet, eğitim ve karakterden yoksun bir. Kendini beğenmişliğiyle toplumda saygınlık sahibi, herkese tepeden bakar. Her türlü din ve milliyetçilikten nefret eder. Güya kendisi çağın en büyük hür düşünen kişi, kendini kozmopolit bir insan olarak görmektedir. Öte yandan İslam’ı ve aynı anda İngiltere’yi övüyor. Genelde bakılırsa, kendini fazlasıyla beğenmiş ve çelişkili karaktere sahip, sözlerine her zaman itibar edilmemesi gereken, yine de son derece dikkatli yaklaşılması gereken bir insandır, zira aleyhtarı olmak ziyadesiyle tehlikelidir” diye anlatır.
Vambery’nin bir oğlu olur (1872-1948) Adı Rüstem Vambery
Rüstem Vambery Macar ceza hukukçusu ve siyaset adamı olur. Budapeşte Üniversitesi Hukuk Fakültesi üyesi oldu, 1919 yılında Prof. unvanını aldıktan sonra fakültenin dekanı oldu. Bir ara Macar Milli Meçlisinde de milletvekilliği taptı.
Vambery’yi İstanbul’daki teması sırasında Osmanlı Padişahıyla tanıştıran kişi, yıllarca Osmanlı Devletinden Dâhiliye Nezaretinin Sıhhiye Müdürlüğünü ifa etmiş Macar asıllı hekim Dr. Soma Wellsch (1866-1926) olmuştur.
Siyonizm’in Temelleri
Siyonizm:1890’lı yıllarda Avrupa ve Rusya’da sıkıştırılmış Yahudilerin barınabilecekleri bir Yahudi Devleti kurulmasını isteyen Yahudilerin kurduğu bir örgüttür. Siyonizm’in fikir babası Theodor Herzl adlı Yahudi, Filistin’e yerleşme planlarını Padişah Abdülhamit’e anlatır. Abdülhamit kabul etmez, “Filistin hariç başka yerlere yerleşin” der.
Filistin Sorunu ve İsrail
Filistin-İsrail sorunu yalınız
Filistin-İsraillilerin değil, bütün dünyanın sorunudur. Salt İsrail-Arap
toplumlarına zehir olmaktan öte, dünya insanlığına zehir saçan bir sorun olmaya
devam ediyor. Dev gibi, kalabalık bir nüfuza sahip Arap toplumu karşısında ufak
kalan, sınırları Arap ülkeleriyle çevrilmiş İsrail, aklıyla hareket eden bir
devlet, eli tetikte bekler, arkasında ABD başta, güçlü BatIı devletler var,
karşıdaki Arap ise aklı kıt ama zengin, parası bol, düzenli bir savaş yeteneği
olmayan topluktan
oluşmaktadır.
Ki, ayrıca, Aklı kıt,
parası bol olan Arapların Avro-dolarları, İsrail’i ayakta tutan Batılıların
bankalarında, batılıların ekonomik gelişmelerine katkı sağlamakta oluşu ayrıca
düşündürücü değil mi?
İsrail haritası nasıl değişti, 2. Abdülhamit ve Siyornizm |
Gelelim kutsal kitap
Tevrat’a. Tevrat’ın anlattığına göre, Kadeş Savaşı (M.Ö.1286) sonrası Mısır
egemenliğine geçer. Musa’nın önderliğinde Mısır’a gelen İsrailoğulları (bunlar
12 kabile) bu topraklardan kendilerine vaat edilmiş bir krallık kurmuşlardır.
M.S. 132’lere gelindiğinde
Romalılara karşı bir ayaklanma yaptılar. Romalıların öfkesini üzerlerine çeken
Yahudiler, pek çoğu öldürülür, geri kalanları Filistin topraklarından dünyanın
dört bir tarafına kovulurlar. Daha önde de Asurlular tarafından da bu
topraklardan sürgün edilmişler, bir süre sonra da geri Filistin’e dönmüşlerdi.
20. Yüzyılda Yahudi
Devleti kurmak amacıyla tekrar Yahudiler ikinci defa Filistin topraklarına
dönmüşler ve 1947 yılında da İsrail Devletini kurmuşlardır.
Romalı ve Bizanslılar
tarafından Filistin topraklarından sürülen Yahudilerin topraklarında bulunan
Kudüs’e Araplar M.S.637’de egemen oldular. Arada bir Haçlı Seferleri dışında
Filistin’e Araplar uzun yıllar hâkim olarak, Müslüman topraklarının bir parçası
olarak kaldı. Osmanlı Sultanı Yavuz Selim’in, Mercidabık Savaşıyla, 1516’da
Osmanlı egemenliği altına girdi.
İsrail Devletinin Oluşumu ve Siyonizm
İsrail'in İlan Edilişi ve Duvardaki Resim Theodore Herzl |
Ayrıca 1904-1914
yıllarında devletleşmek için gelen 33 bin göçmen Yahudi, Siyonizm’in bası Herzl
devletleşme düşüncesinde insanlardı. Bu gelenler arasında David Ben Gurion’da
bulunmaktaydı.
1882’de 24 bin olan
Yahudilerin sayısı, 1917 yılına gelindiğinde 75 bini bulmuştu. Böylece Filistin
nüfuzu içinde Yahudi nüfuz %5’den %10’a yükselmiş oldu. Bu arada Osmanlı
hükümeti 1882’de başlayarak Filistin’e yerleşmeye, 1892’de toprak satın
almalarını yasaklamış olsa da, Osmanlı yerli memurlar bu yasakları dikkate
almayarak, (rüşvetle olsa gerek), işin kolaylaştırıcı rol oynamışlardır.
Yahudiler,
Filistinlilerden daha hızlı ve daha çağ aşıcı yönleri, tembel olmadıkları,
idealist bir ivme ile en kısa sürede, disiplinli bir biçimde bölgede yükselen
ekonomik güç odağı olmuşlardır.
Rusya’dan gelen Yahudiler, Sosyalist düşünceli disiplininde birleşmesiyle
“kibutz” adıyla kooperatifler biçiminde örgütlendiler.
1909 yılında salt
Yahudilerden oluşan ilk Tel-Aviv kentini kurdular. Ayrıca ölü bir dil durumuna
gelen İbraniceyi dirilterek konuşulan diller arasına soktular. Dahi yazılarını
yeniden işler hale getirdiler.
Gelelim Arapların
Osmanlıya karşı işbirliği yaptığı İngilizlere.
1. Dünya Savaşı sırasında
2 Kasım 1917’de yayınladığı Balfour Bildirisi İsrail devletinin kurulmasına
gerçekçi bir temel oluşturmuştu. O dönemde kabinede Balfour bakandı. Buna göre
(*) İngiltere Filistin’de Yahudiler için bir “ulusal yurt” kurulmasını
destekleyecekti. Bu bildiriyi ABD ve itilaf Devletler de desteklediler.
Bu arada İngiliz ordusu
Filistin’i işkal etti. 1922 yılında. Milletler Cemiyeti Filistin’in mandasını
İngilizlere verdi. Araplar işin nereye doğru yol aldığını nihayet anlamaya
başlamışlardı. 1920 yılında Araplar Kudüs’te günlerce süren gösteriler
yaptılar, faydasız kalındı. 1921 yılı Mayısında Araplar tekrar Yafa’da Kudüs
Müftüsü olan Hacı Muhammed Emin el- Hüseyin-i direnen Araplara destek olarak
günlerce süren gösteriler yaptılar.
Bu arada 1920-1948 yılları
arasında Filistin’e 452 bin nüfuzlu Yahudi göçü başlar. Büyük çapta (%80)
Avrupa’dan gelir. 1947 yılına gelindiğinde Filistin de Yahudi nüfuzu %32’ye
ulaşmıştır. İngilizler Filistin’e Yahudi göçlerini kısıtlar gibi görünse de
aslında el altından desteklemişti. Bölgede Yahudi nüfuzu şaşırtan hızlılıkla
büyümeye başlamıştır.
Ağustos 1929 yılına
gelindiğinde Ağlama Duvarına ilişkin bir sorun üzerine ilk Arap-Yahudi
çatışması başladı. Bu çatışmalarda 250 kişi öldü. İngilizlerin gerçek yüzü
orada biraz daha alana çıkar, Arapları sindirebilmek için Arap köylerini
bombalıyor, toplu ağır cezalar veriyordu. İngilizlerle uyum içinde olan bazı
Arap eşrafı tarafından gözden düşmeye başlar. Lakin iş işten geçmişti bir kere.
Yıl 1933’e gelindiğinde bu
kez Yafa’da Araplar İngilizlere karşı gösterilere başladılar. Daha geniş
alanlara yayılmaya başladı. 7 Temmuz 1937 tarihli Peel Komisyonu raporda, çare
olarak Filistin’in bütün kalmayacağı için üçe bölünmesini salık verdi. O raporda
Yahudi devleti ülkenin üçte birini kapsayacak, kuzeyi Yafa’ya kadar kıyıları
içine alacaktı. Yafa ve Kudüs İngiliz bölgesi olacak, diğer yerler Araplara
kalacak ve Ürdün’le birleşecekti.
2. Dünya Savaşı patlak
vermesiyle Yahudi Soykırımı Nazi Almanya’sında ayyuka çıkar. İvedilikle
Yahudiler ABD’yi devreye sokarak Mayıs 1942’de Biltmore’de yaptıkları
toplantıda ABD Yahudileri Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasından yana
bir kara aldılar.
Bu arada 1944 yılı İngiliz
İşçi Partisi Kongresinde alınan bir karara göre Filistin’de bir Yahudi yurdunun
olabilmesi için, Yahudilerin Filistin’e doluşması, Araplarında bölgeyi terk
etmeleri gerekiyordu. İngiliz İşçi Partisi iktidara geldiğinde Filistin’in üçte
birinin Yahudilerden oluştuğunu görünce, Arap nüfuzun Filistin’den sürülmesi
zorluğunu anlar.
1945 Ağustosuna
gelindiğinde Başkan Truman, Siyonistlerin 100 bin Yahudi’nin hemen Filistin’e
alınmasını talebini desteklediği açıkladı. Dahi, ayrıca ADB kongresi Filistin’e
sınırsız göçe izin verilmesi istedi. İngiliz, ABD’nin kendi içişlerine
karışmasına kızsalar da, bir yandan birlikte çalışmak, Amerika’yı işin içine
katmak istediler.
Nisan 1946 yılına
gelindiğinde ise hazırladıkları raporda 100 bin Yahudi göçmenin derhal
kabulünü, Birleşmiş Milletler vesayeti altında bir Arap-Yahudi devletinin
kurulmasını istedi. Dahi, kitle halinde Filistin’e yasadışı Yahudi göçleri
geliyor, bir yandan Yahudi milisler terör estiriyorlardı. Bu arada İngilizler
bunlarla baş edemiyordu. En sonunda terör 22 Temmuz 1946 yılında Kudüs’te
İngiliz yönetiminin merkezi olan King David Otelini havaya uçurmasıyla doruk
noktasına çıkar 4 Ekim 1946 yılında Truman Filistin’in bölünmesinden yana
olduğunu açıkladı.
İngiliz hegemonyası
altındaki Filistin’e, İngilizlerin içişlerine karışarak müdahale eden Amerika,
2. Dünya Savaşı sırasında kendi ülkesine ancak 5 bin Yahudi göçmen kabul
etmişti. Demek ki, bundan anladığımız kadarıyla Amerika (**) İsrail devletini
kurdurmak için uğraşmakta olduğu ve Yahudi hayranlığından değil de, Ortadoğu’da
Araplara karşı stratejik-lojistik bir dayanak noktası amacıyla davranmış
olmasıdır.
İngiltere gelişen
olaylardan bıkkınlık içinde Şubat 1947’de Filistin sorununu Birleşmiş
Milletlere taşır, ne yapılması gerektiği konusunda da tavsiyelerde
bulunur. 31 Ağustos 1947 yılında
Birleşmiş Milletler görüş bildirir. Filistin üçe bölünmeli; bir tarafta Yahudi
bölge, Arap-Yahudi halın yaşayacağı. Bir Arap bölge salt Arapların
yaşayabileceği bölgeydi. Birde Kudüs ve çevresinde oluşacak uluslar arası
bölge. Birleşmiş Milletler bu görüşü benimsedi. ABD’de böyle istemesine karşın
iş öyle olmadı. Bölünme olaylarına Araplar ret ettiler, Yahudiler kabul
ettiler. ABD, SSCB ve Türkiye Filistin’in bölünmesi için oy kullandılar.
İngiltere çekimser kaldı.
Filistin’in bölünmesi
dillerde dolaşmaya başlayınca Arap-Yahudi çatışmalar başlatır. İngiliz
hegemonyası altında bulunan Arap-Yahudi çatışmalarına tarafsız gibi davransa da
Yahudilerin daha iyi örgütlenmelerine yardım yaptı. Bu arada Araplar ise bir
taraftan Yahudilerle çatışırken, bir taraftan birbirleri ile didişmekteydiler.
İsrail devletinin
kuruluşunun iki nedeni vardı. Birincisi toprak satışı ve dışarıdan Yahudi
göçlerinin engellenememesi ve Yahudilerin çok iyi örgütlenmiş olmalarıydı.
İkincisi ise Arapların dağınık, birbirleriyle uyum içinde olmayışlarıydı.
Yahudiler yekpare savunma halindeydiler, daha sonra taarruza geçtiler ve
Arap-Yahudi karması Yafa Yahudilerin eline geçti.
9 Nisan 1948’de Yahudi
teröristler Deyr Yasin Köyünü bastılar 254 Arap köylüsünü öldürdüler. Bu olay
Araplar arasında derin bir dehşete neden oldu. Sonuçta 1948-1949 yılında,
Araplar evlerini barklarını terk ederek Siyonistlerin yerleştikleri bölgelerden
750 bin kadar Araplar kaçarak diğer Arap ülkelerine sığındılar. Zaten
Siyonistlerin istediği de buydu, terör estirerek Filistin topraklarını
Araplardan temizlemekti. Yıl 1975’e gelindiğinde İsrail’in nüfuzu 2,5 milyona
ulaşmıştı.
Sonuç belli oldu: 14 Mayıs
1948 yılında İngilizler yönetimi bıraktıkları günde İsrail devleti ilan edildi,
ABD ve SSCB ilk tanıyanlar oldu. 10 ay sonra Türkiye de tanıdı. Her şey
Arapların başarısızlıkları altında gerçekleşti. Her şeye rağmen Arap-İsrail
savaşı Ocak 1949’a kadar sürse de, sonra İsrail savaştığı Araplarla barış
imzaladı.
Bu arada Sovyetlerin
İsrail devletini desteklemesi, Arap ülkelerinin Batının kuklaları olarak
görmesinden kaynaklanıyordu. Daha sonraları ise (1950’den sonra) tutumları
değişir.
İsrail 1948-1951
yıllarında 700 bin, 1951-1991 yılları arası 1 milyon göçmen geldi İsrail’e.
Ayrıca İsrail’e 1967’ye kadar dışarıdan 200 milyon dolar giriyordu. 1967-1973
yılları arasında ise 700milyon dolara yükselmişti. Dahi, tazminat olarak 1966
yılına kadar Almanya’dan her yıl 125 milyon dolar ödeme geliyordu.
Sonuç olarak İsrail, Başta
ABD ve Batı emperyalizminin Ortadoğu’da karakolu olmuştu. Ve Batı her zaman
İsrail’in varlığını kollamış, gelişmesine katkı sağlamış olması, Batının
değişmez bir parçası halindeydi.
Selman ZEBİL
Kaynaklar:
Theodor Herzl, “Mektuplar ve Günlükler, 7 ciltlik yapıtı
Osmanlıcası çeviren A.H. Abdurrahim: “Bir Sahte dervişin Asya’yı Vustada Seyahati”
Abdurrahman Şamipaşazade çevri, “Bir Sahte Dervişin Orta Asya’da Seyahati, Kitapevi Yayınları 2009
Kemal Öke Mim, “Saraydaki Casus: Gizli belgelerle Abülhamit Devri ve İngiliz ajanı Yahudi Vambery”, İrfan yaınları İst. 2009 Ve “İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’nin Gizli Raporlarında 2.Abdülhamit ve Dönemi, Üçdal Neşriyat 1983
Cemal Kutay, “Sahta Derviş” Aksoy Yayıncılık İst. 1998
http://www.etymonline.com/index.php?search=vampire
(*) Sina Akşin,
“Kısa 20. Yüzyıl Tarihi” İş-bank yayınları 2. Baskı, s. 301-32
(**) a.y.
s.301--305
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder