26 Ocak 2015 Pazartesi

İNGİLİZ CASUSLARDAN LAWRENCE ve BELL

İNGİLİZ CASUSU THOMAS EDWARD LAWRENCE

İngiliz casus Lawrence
1926 yılında “Bilgiliğin Yedi Sütunu” adında Arabistan anılarını yayınladı. Bu kitaba en çok itibar veren Anglosakson dünyası olur.

Osmanlı toprakları olan Arap coğrafyasında İngilizler Şerif Hüseyin’e ayda 200 bin sterlin ödüyorlardı.  Ayrıca silah ve cephane yardımları yapıyorlardı. Bu işleri iyi Arapça bilen, yalınayak ve bedevi elbisesiyle Hicaz topraklarında dolaşan Lawrence (1888-1935) işleri İngilizler adına yürütüyordu.

Lawrence adlı İngiliz ajanının Arapları Osmanlıya karşı kışkırtmaları sonucunda Hüseyin 1-2 Haziran 1916 yılında ayaklanır. Medine dışında Hicaz’ı ele geçirdi. 29 Ekim 1916 yılında Hüseyin kendini Arapların kralı ilan etti.

Fransa, İngiltere, Rusya Hüseyin’in bu sıfatını tanıdı. Lakin Bedevilerin modern bir savaşı yürütecek durumları olmadığı için, ordunun başındaki Hüseyin’in oğlu Faysal’ın Hicaz Demiryollarına baskınlar yapmaktan başka bir yeteneği yoktu.

1888 doğumlu 47 yaşında bir motosiklet kazasında 1935 de İngiltere de ölür.
Yarı İngiliz yarı İskandinav olan Lawrence, Osmanlı-Arap düşmanlığı yapan bir İngiliz casusudur.

Casusluk başarısını şöyle açıklar: “Irak’ın petrol ve mısır tarlaları bizim olsun diye bunları elde etmek için düşmanlarımızı (Osmanlı İmparatorluğu) mağlup etmemiz kâfi idi. (...) Biz Arapları Türklere karşı başarılı şekilde organize ettik...” der.

Gerçek resmi yandaki Lawrence, Türklere karşı savaşta yanında bulunan Arap arkadaşları, Osmanlı’ya karşı isyanın en güçlü kişileri Mekke Şerifi Hüseyin, Emir Faysal, Şerif Ali, Dahum ve Ahuda dahi diğerleri...

Lawrence’ın amacı 20 milyon Arap’ı bir araya toplayıp “Sami Arap milleti” yaratmaktı. Fakat değil bir çatı altında birleşmeyi, birçok birbirine düşman Arap devletler doğurdular...

İngiliz casus Lawrence (filimden görüntü) 
Bugün “Kürt sorunu” diye dayatılan, yakın geçmişte Osmanlıyı parçalaması için İngilizlerin bölgeye gönderdiği Edward Lawrense’nin dediklerine kulak verilim: “Irak petrolleri ve mısır tarlaları bizim olsun diye bunları elde etmek için düşmanlarımızı (Osmanlı İmparatorluğu) mağlup etmemiz kâfi idi...” demesi

Hala bu emperyalist emellerinden vazgeçmedikleri, son Irak işgaliyle kanıtlanmıştır.
Ekmeğin akına petrolün karasını sürmeye devam etmektedirler. Bence bu bölgede durgunluğun, petrolün bitmesi sonucu başlayacaktır...

Osmanlılar tarafından Mekke’de yaptırılan “Ecyad Kalesi ”UNESCO tarafından dünya mirası sayıldığı halde tarihe saygısızlık yapan Suudi yönetimi tarafından yıktırılarak yerine otel yaptırılmıştır. Başında Abdullah'ın bulunduğu aynı Suudi yönetimi İngiliz casus, Arapları Osmanlıya karşı kışkırtmak, isyanlar yaptırmak için mücadele veren Lawrence’nin Cidde’deki yaşadığı evi restore ettirip kapısına kocaman harflerle  “Bu ev, Türklere karşı savaş vermemize yardımcı olan Lawrence’nin karargâhıdır” diye adına onurluluk bildirisi asarlar. 

İngiliz casus kadın Bell Arap çöllerinde 1920

İNGİLİZ CASUSU GERTRUDE BELL
Arapça, Farsça bilen soylu ve güzel bir kadın olan Bell, 1868’de doğar 1926’da ölür. Arapları, Ermenileri, Kürtleri Türklere karşı kışkırtmasıyla tanınır. Geleneklere meydan okuyarak Arap çöllerini deve sırtında geçerek, inanılmaz maceralara dolu bir hayatı olan İngiliz keşif, arkeolog, diplomat, yazar, en önemlisi casusu bir kadın.

Anadolu dağlarında Osmanlı halkları kışkırtarak ayrılıkçı tohumlarını ünlü, yine Türk düşmanı olan casus (ibne olduğu söylenen) tam adı Thomas Edward Lawrence ile birlikte attılar...


İngiliz kadın casus Bell Kral Faysal ile piknikte 1920
Osmanlı İmparatorluğundan Mezopotamya’nın ayrılmasında istekli bir çaba içinde olur. Daha sonra, uğraşıları sonucu, Osmanlı’dan koparılıp Irak devletinin kurulmasında rol oynar. Irak eski eserler içinde bırakılır. 













SİYONİZM, İSRAİL DEVLETİNİN KURULUŞU ve FİLİSTİN SORUNU, ARAP-İSRAİL ÇEKİŞMELERİ


THODOR HERZL, Siyonizm ve Vambery
Macar Yahudi'si ve Çifte Casus
Arminius Vambery
Vambery Abdülhamit’in güveni kazanmış, 1900 yılının Haziran ayında 2. Abdülhamit’in huzuruna çıkmış, ondan Siyasi Siyonizm’i destekleyen Vambery, Siyonizm’in fikir babası Theodor Herzl’a için Sultandan görüşme talebinde bulunmuş ama bu görüşme için başarılı olamamıştı.

Aşağıdaki harita, Yahudi-Siyonizm’in hedeflediği “Büyük İsrail” topraklarıdır. Nil nehrinden Fırat nehrine kadar uzanan, Suriye’yi, Ürdün’ü, Lübnan’ı, Kuveyt’i tamamen yutuyor. Suudi Arabistan’ı, Mısır’ı, Irak’ı ve Türkiye’yi bölerek oluşması hayal edilen “Büyük İsrail” toprakları haritasıdır.

Siyonizm’in babası Theodor Herzl, yazdığı mektuplarda 2. Abdülhamit için Avrupalı Musevilerin konuştuğu Yidiş dilinde aşağılayıcı bir biçimde “mamser-ben-mennide” (fahişenin oğlu, piç) ifadelerini kullanıyordu. Ancak Vambery 1901 yılında Herzl’in Sultanın huzuruna çıkmasına sağlayan bir randevu ayarlayabilir.

Herzl 16 Haziran 1900 tarihinde Vambery Tirol’da ziyaret. Şöyle bir günlük yazdı:
“Yetmiş yaşındaki bir aksak Macar Musevi’sinin şahsımda hayatımda gördüğüm en ilginç insanı tanıdır. Kitaplarını Alman dilinde yazan, 12 dili aynı mükemmellikle konuşan daha fazla Türk mü yoksa İngiliz mi olduğuna bir türlü karar bir adam hayatında 5 ayrı dine geçerek bunlardan ikisinde rahip oldu. Bunca dini bu kadar yakından tanıyınca ateist olması normal karşılanmalıdır. Şark ülkelerinden bana 1001 Gece Masalı gibi olayları anlattı, Sultan’la (2.Abdülhamit) yakın olan ilişkisi gibi şeylerden söz etti. Ayrıca bana ant içerek İngiliz ve Türk ajanı olduğunu söyledi. Macaristan’da Profesörlük unvanı salt göstermelikmiş. Yahudi düşmanı bir toplumda yaşadığı bunca çileden sonra, bana çok sayıda belgeyi gösterdi. Bunlardan bazıları Sultan’ın kendi eliyle yazmıştı; ancak Türkçe yazdığı için okuyamıyordum ve içeriği hakkında bir şey diyemem. Oradayken yanımıza gelen William Hechler’i kaba bir biçimde yanımızdan kovdu, benimle yalınız 

Sözlerine şöyle başladı: “Ben paranın peşinde değilim, zengin biriyim. Altından biftek yenmez. Çeyrek milyonum var ve sermayemin faizlerinin yarısını bile harcamıyorum. Size yardım edeceksem, dava uğruna yardım edeceğim. Benden bütün planlarınızın bütün detaylarını, para vs. hususunda öğrenmek istedi. .

Sultan’ın kendisinden Avrupa basınında lehinde bir kamuoyu oluşması için çalışmasını istediğini söyledi. Bu konuda yardım etmemi istedi. Bense yarım ağızla yanıt verdim. Konuşurken arada konuyu değiştirip başına gelen, oldukça ilginç olayları anlattı. Bejamin Disraeli sayesinde İngiliz ajanı olmuş. Türkiye’de önceleri kahvehanelerde şarkıcı olarak başlamış, arada geçen bir buçuk yıl içinde Sadrazamla ahbap olmayı başarmış. İsterse Yıldız Sarayında (İmparatorluk Sarayı) konaklayabilirmiş. Ancak suikast kurbanı olmaktan korkuyormuş. Sultanın sofrasında, hem de samimiyetten elleriyle yemek yiyormuş, ancak zehirlenmekten korkuyormuş. Yüzlerce böyle ilginç şeyler anlattı. Ben ona dedim ki, …Sultana beni kabul etmesini söyleyin, birincisi, basında ona değerli hizmetler sağlayabildiğim için, ikincisi salt huzuruna çıkışımın bile onun Avrupa’daki itibarını yükselteceği için Dilmaç (tercüman) olarak ona tercih ettiğimi söyledim. Ancak yaz yolculuğunun meşakkatlerinden dolayı çekiniyor. Zamanım bittiğinde, benim için harekete geçip geçmeyeceği meçhul kalmıştı… Ancak bana vedalaşırken sarıldı ve beni öptü… “ diye anlatır.

Herzl’e Vambery’nin anlattıklarından biri, maddi bakımdan herhangi bir ihtiyacı bulunmadığını söyler. İşini para için değil de adil bir dava için gördüğünü, Siyonizm’e dertsek vermek için yaptığını söyler. Aralık 1900 yılında gazetelere Osmanlı Devletinin siyasi Siyonizm Filistin’e göçlerin önlenmesini sıkışlaştığı yazdı. 

Bunun üzerine Herzl Vambery’ye 28 Aralık 1900’de şu satırları yazdı: “Bana kalırsa bu hiç kötü bir alamet değil, aksine iyi bir işaret. Fahişe (Osmanlı devleti) fiyatını yüksek tutmak istiyor, onun için sahip olunamayacağını söylüyor. Yanılıyor muyum?” der.

Bir Filistin topraklarına Yahudi göçüyle ilgili pazarlıklar var. Bir yandan da Musevi bankerlerin Osmanlı İmparatorluğuna verecekleri hatırı sayılır (5000 pound) bir kredi anlaşmasına dair arabuluculuk yapar, bundan alacağı komisyondan söz edilir.

Herzl Ocak 1901’den itibaren işlerin istenildiği gibi gitmeyişinden Vambery aracılığıyla tehditler savurur. Padişah’ı yola getirmeye çabalar. Osmanlılar, Yahudilerin isteklerine biraz daha ılımlı yaklaşmayacak olursa, Yahudiler Osmanlı’nın bütün para kaynaklarını kesebileceklerini ima eder.

Dahi aynı yıl Hewrzl Vambery’den, kendisi ve Siyonistlerin Osmanlı Padişahı için neler yapabileceklerine sahip olduklarına dair padişah’a anlatmasını ister. Hatta Fransızlara karşı aciz düşmemek için ona bir torpidolu bir muhrip gemisi bile gönderebileceğini söyler. (Hatta Midilli adasını, Fransızların itilaflı bir alacağı yüzünden savaş gemileriyle işkal etmişler, ancak Osmanlı devleti taksitle ödemeyi kabul ettiği için çekilmişlerdi.)

Herzl, Vambery’ye yerleşmek için taşınacak Yahudiler için bir gemi temin etmesini ister. Bu geminin temini için 300,000 bin Hollanda florini teklif etti. Parayı istediği gibi harcayabilecekti, artanı da kendine saklayabilecekti, önemli olan sonuca ulaşmaktı.

İşte böyle bir düzen içinde, kendi söylediğine göre paraya ihtiyacı olmayan Vambery, Herzl’in teklifini kabul etti, gerektiğinde Osmanlı Devletinde kendisi önemli bir görev alacak hatta padişahı bile devirecekti.

Herzl, İtalyan ilk Siyonistlerinden Meranolu Tobias Marcus vasıtasıyla Vambery ile tanıştı. Herzl’e 13 Eylül 1898 tarihinde mektup göndererek Marcus, Vambery’yi şu sözlere tarif etmiştir: “Daha önce söylediğim gibi, Vambery oldukça karmaşık bir şahsiyettir. Dâhiyane bir insan, ancak zarafet, eğitim ve karakterden yoksun bir. Kendini beğenmişliğiyle toplumda saygınlık sahibi, herkese tepeden bakar. Her türlü din ve milliyetçilikten nefret eder. Güya kendisi çağın en büyük hür düşünen kişi, kendini kozmopolit bir insan olarak görmektedir. Öte yandan İslam’ı ve aynı anda İngiltere’yi övüyor. Genelde bakılırsa, kendini fazlasıyla beğenmiş ve çelişkili karaktere sahip, sözlerine her zaman itibar edilmemesi gereken, yine de son derece dikkatli yaklaşılması gereken bir insandır, zira aleyhtarı olmak ziyadesiyle tehlikelidir” diye anlatır.

Vambery’nin bir oğlu olur (1872-1948) Adı Rüstem Vambery
Rüstem Vambery Macar ceza hukukçusu ve siyaset adamı olur. Budapeşte Üniversitesi Hukuk Fakültesi üyesi oldu, 1919 yılında Prof. unvanını aldıktan sonra fakültenin dekanı oldu. Bir ara Macar Milli Meçlisinde de milletvekilliği taptı.

Vambery’yi İstanbul’daki teması sırasında Osmanlı Padişahıyla tanıştıran kişi, yıllarca Osmanlı Devletinden Dâhiliye Nezaretinin Sıhhiye Müdürlüğünü ifa etmiş Macar asıllı hekim Dr. Soma Wellsch (1866-1926) olmuştur.

Siyonizm’in Temelleri
Siyonizm:1890’lı yıllarda Avrupa ve Rusya’da sıkıştırılmış Yahudilerin barınabilecekleri bir Yahudi Devleti kurulmasını isteyen Yahudilerin kurduğu bir örgüttür. Siyonizm’in fikir babası Theodor Herzl adlı Yahudi, Filistin’e yerleşme planlarını Padişah Abdülhamit’e anlatır. Abdülhamit kabul etmez, “Filistin hariç başka yerlere yerleşin” der.

Filistin Sorunu ve İsrail
Filistin-İsrail sorunu yalınız Filistin-İsraillilerin değil, bütün dünyanın sorunudur. Salt İsrail-Arap toplumlarına zehir olmaktan öte, dünya insanlığına zehir saçan bir sorun olmaya devam ediyor. Dev gibi, kalabalık bir nüfuza sahip Arap toplumu karşısında ufak kalan, sınırları Arap ülkeleriyle çevrilmiş İsrail, aklıyla hareket eden bir devlet, eli tetikte bekler, arkasında ABD başta, güçlü BatIı devletler var, karşıdaki Arap ise aklı kıt ama zengin, parası bol, düzenli bir savaş yeteneği olmayan topluktan
oluşmaktadır.

Ki, ayrıca, Aklı kıt, parası bol olan Arapların Avro-dolarları, İsrail’i ayakta tutan Batılıların bankalarında, batılıların ekonomik gelişmelerine katkı sağlamakta oluşu ayrıca düşündürücü değil mi?

İsrail haritası nasıl değişti, 2. Abdülhamit ve Siyornizm
Gelirsek konunun esasına: Her ikisi de Semitik ırktan İbrahim peygamberin Hacer adlı karısından doğma oğlu İsmail’den gelen Araplar, Sara adlı karısından doğma İshak adlı oğlundan gelen Yahudilerdir. Yani Araplarla İsrailliler amca çocuklarıdırlar. Bunların birbirlerine düşmanlıkları, dini farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Hatta ihtimal, Filistinliler Yahudilerin atası İshak’tan gelmeleri daha olasıdır.

Gelelim kutsal kitap Tevrat’a. Tevrat’ın anlattığına göre, Kadeş Savaşı (M.Ö.1286) sonrası Mısır egemenliğine geçer. Musa’nın önderliğinde Mısır’a gelen İsrailoğulları (bunlar 12 kabile) bu topraklardan kendilerine vaat edilmiş bir krallık kurmuşlardır.

M.S. 132’lere gelindiğinde Romalılara karşı bir ayaklanma yaptılar. Romalıların öfkesini üzerlerine çeken Yahudiler, pek çoğu öldürülür, geri kalanları Filistin topraklarından dünyanın dört bir tarafına kovulurlar. Daha önde de Asurlular tarafından da bu topraklardan sürgün edilmişler, bir süre sonra da geri Filistin’e dönmüşlerdi.

20. Yüzyılda Yahudi Devleti kurmak amacıyla tekrar Yahudiler ikinci defa Filistin topraklarına dönmüşler ve 1947 yılında da İsrail Devletini kurmuşlardır. 

Romalı ve Bizanslılar tarafından Filistin topraklarından sürülen Yahudilerin topraklarında bulunan Kudüs’e Araplar M.S.637’de egemen oldular. Arada bir Haçlı Seferleri dışında Filistin’e Araplar uzun yıllar hâkim olarak, Müslüman topraklarının bir parçası olarak kaldı. Osmanlı Sultanı Yavuz Selim’in, Mercidabık Savaşıyla, 1516’da Osmanlı egemenliği altına girdi.

İsrail Devletinin Oluşumu ve Siyonizm
İsrail'in İlan Edilişi ve Duvardaki Resim Theodore Herzl
1882-1904 yılları arasında, Rusya topraklarından kaçan 30 bine aşan Yahudi Filistin topraklarına gelip kalıcı olarak yerleşmeye başlarlar. Filistin’de 23 tarımsal yerleşim yerleri oluştururlar.

Ayrıca 1904-1914 yıllarında devletleşmek için gelen 33 bin göçmen Yahudi, Siyonizm’in bası Herzl devletleşme düşüncesinde insanlardı. Bu gelenler arasında David Ben Gurion’da bulunmaktaydı.

1882’de 24 bin olan Yahudilerin sayısı, 1917 yılına gelindiğinde 75 bini bulmuştu. Böylece Filistin nüfuzu içinde Yahudi nüfuz %5’den %10’a yükselmiş oldu. Bu arada Osmanlı hükümeti 1882’de başlayarak Filistin’e yerleşmeye, 1892’de toprak satın almalarını yasaklamış olsa da, Osmanlı yerli memurlar bu yasakları dikkate almayarak, (rüşvetle olsa gerek), işin kolaylaştırıcı rol oynamışlardır.

Yahudiler, Filistinlilerden daha hızlı ve daha çağ aşıcı yönleri, tembel olmadıkları, idealist bir ivme ile en kısa sürede, disiplinli bir biçimde bölgede yükselen ekonomik  güç odağı olmuşlardır. Rusya’dan gelen Yahudiler, Sosyalist düşünceli disiplininde birleşmesiyle “kibutz” adıyla kooperatifler biçiminde örgütlendiler.

1909 yılında salt Yahudilerden oluşan ilk Tel-Aviv kentini kurdular. Ayrıca ölü bir dil durumuna gelen İbraniceyi dirilterek konuşulan diller arasına soktular. Dahi yazılarını yeniden işler hale getirdiler.

Gelelim Arapların Osmanlıya karşı işbirliği yaptığı İngilizlere.
1. Dünya Savaşı sırasında 2 Kasım 1917’de yayınladığı Balfour Bildirisi İsrail devletinin kurulmasına gerçekçi bir temel oluşturmuştu. O dönemde kabinede Balfour bakandı. Buna göre (*) İngiltere Filistin’de Yahudiler için bir “ulusal yurt”  kurulmasını destekleyecekti. Bu bildiriyi ABD ve itilaf Devletler de desteklediler.

Bu arada İngiliz ordusu Filistin’i işkal etti. 1922 yılında. Milletler Cemiyeti Filistin’in mandasını İngilizlere verdi. Araplar işin nereye doğru yol aldığını nihayet anlamaya başlamışlardı. 1920 yılında Araplar Kudüs’te günlerce süren gösteriler yaptılar, faydasız kalındı. 1921 yılı Mayısında Araplar tekrar Yafa’da Kudüs Müftüsü olan Hacı Muhammed Emin el- Hüseyin-i direnen Araplara destek olarak günlerce süren gösteriler yaptılar.

Bu arada 1920-1948 yılları arasında Filistin’e 452 bin nüfuzlu Yahudi göçü başlar. Büyük çapta (%80) Avrupa’dan gelir. 1947 yılına gelindiğinde Filistin de Yahudi nüfuzu %32’ye ulaşmıştır. İngilizler Filistin’e Yahudi göçlerini kısıtlar gibi görünse de aslında el altından desteklemişti. Bölgede Yahudi nüfuzu şaşırtan hızlılıkla büyümeye başlamıştır.

Ağustos 1929 yılına gelindiğinde Ağlama Duvarına ilişkin bir sorun üzerine ilk Arap-Yahudi çatışması başladı. Bu çatışmalarda 250 kişi öldü. İngilizlerin gerçek yüzü orada biraz daha alana çıkar, Arapları sindirebilmek için Arap köylerini bombalıyor, toplu ağır cezalar veriyordu. İngilizlerle uyum içinde olan bazı Arap eşrafı tarafından gözden düşmeye başlar. Lakin iş işten geçmişti bir kere.

Yıl 1933’e gelindiğinde bu kez Yafa’da Araplar İngilizlere karşı gösterilere başladılar. Daha geniş alanlara yayılmaya başladı. 7 Temmuz 1937 tarihli Peel Komisyonu raporda, çare olarak Filistin’in bütün kalmayacağı için üçe bölünmesini salık verdi. O raporda Yahudi devleti ülkenin üçte birini kapsayacak, kuzeyi Yafa’ya kadar kıyıları içine alacaktı. Yafa ve Kudüs İngiliz bölgesi olacak, diğer yerler Araplara kalacak ve Ürdün’le birleşecekti. 

2. Dünya Savaşı patlak vermesiyle Yahudi Soykırımı Nazi Almanya’sında ayyuka çıkar. İvedilikle Yahudiler ABD’yi devreye sokarak Mayıs 1942’de Biltmore’de yaptıkları toplantıda ABD Yahudileri Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasından yana bir kara aldılar.

Bu arada 1944 yılı İngiliz İşçi Partisi Kongresinde alınan bir karara göre Filistin’de bir Yahudi yurdunun olabilmesi için, Yahudilerin Filistin’e doluşması, Araplarında bölgeyi terk etmeleri gerekiyordu. İngiliz İşçi Partisi iktidara geldiğinde Filistin’in üçte birinin Yahudilerden oluştuğunu görünce, Arap nüfuzun Filistin’den sürülmesi zorluğunu anlar.

1945 Ağustosuna gelindiğinde Başkan Truman, Siyonistlerin 100 bin Yahudi’nin hemen Filistin’e alınmasını talebini desteklediği açıkladı. Dahi, ayrıca ADB kongresi Filistin’e sınırsız göçe izin verilmesi istedi. İngiliz, ABD’nin kendi içişlerine karışmasına kızsalar da, bir yandan birlikte çalışmak, Amerika’yı işin içine katmak istediler.  

Nisan 1946 yılına gelindiğinde ise hazırladıkları raporda 100 bin Yahudi göçmenin derhal kabulünü, Birleşmiş Milletler vesayeti altında bir Arap-Yahudi devletinin kurulmasını istedi. Dahi, kitle halinde Filistin’e yasadışı Yahudi göçleri geliyor, bir yandan Yahudi milisler terör estiriyorlardı. Bu arada İngilizler bunlarla baş edemiyordu. En sonunda terör 22 Temmuz 1946 yılında Kudüs’te İngiliz yönetiminin merkezi olan King David Otelini havaya uçurmasıyla doruk noktasına çıkar 4 Ekim 1946 yılında Truman Filistin’in bölünmesinden yana olduğunu açıkladı.

İngiliz hegemonyası altındaki Filistin’e, İngilizlerin içişlerine karışarak müdahale eden Amerika, 2. Dünya Savaşı sırasında kendi ülkesine ancak 5 bin Yahudi göçmen kabul etmişti. Demek ki, bundan anladığımız kadarıyla Amerika (**) İsrail devletini kurdurmak için uğraşmakta olduğu ve Yahudi hayranlığından değil de, Ortadoğu’da Araplara karşı stratejik-lojistik bir dayanak noktası amacıyla davranmış olmasıdır. 

İngiltere gelişen olaylardan bıkkınlık içinde Şubat 1947’de Filistin sorununu Birleşmiş Milletlere taşır, ne yapılması gerektiği konusunda da tavsiyelerde bulunur.  31 Ağustos 1947 yılında Birleşmiş Milletler görüş bildirir. Filistin üçe bölünmeli; bir tarafta Yahudi bölge, Arap-Yahudi halın yaşayacağı. Bir Arap bölge salt Arapların yaşayabileceği bölgeydi. Birde Kudüs ve çevresinde oluşacak uluslar arası bölge. Birleşmiş Milletler bu görüşü benimsedi. ABD’de böyle istemesine karşın iş öyle olmadı. Bölünme olaylarına Araplar ret ettiler, Yahudiler kabul ettiler. ABD, SSCB ve Türkiye Filistin’in bölünmesi için oy kullandılar. İngiltere çekimser kaldı.

Filistin’in bölünmesi dillerde dolaşmaya başlayınca Arap-Yahudi çatışmalar başlatır. İngiliz hegemonyası altında bulunan Arap-Yahudi çatışmalarına tarafsız gibi davransa da Yahudilerin daha iyi örgütlenmelerine yardım yaptı. Bu arada Araplar ise bir taraftan Yahudilerle çatışırken, bir taraftan birbirleri ile didişmekteydiler.

İsrail devletinin kuruluşunun iki nedeni vardı. Birincisi toprak satışı ve dışarıdan Yahudi göçlerinin engellenememesi ve Yahudilerin çok iyi örgütlenmiş olmalarıydı. İkincisi ise Arapların dağınık, birbirleriyle uyum içinde olmayışlarıydı. Yahudiler yekpare savunma halindeydiler, daha sonra taarruza geçtiler ve Arap-Yahudi karması Yafa Yahudilerin eline geçti.

9 Nisan 1948’de Yahudi teröristler Deyr Yasin Köyünü bastılar 254 Arap köylüsünü öldürdüler. Bu olay Araplar arasında derin bir dehşete neden oldu. Sonuçta 1948-1949 yılında, Araplar evlerini barklarını terk ederek Siyonistlerin yerleştikleri bölgelerden 750 bin kadar Araplar kaçarak diğer Arap ülkelerine sığındılar. Zaten Siyonistlerin istediği de buydu, terör estirerek Filistin topraklarını Araplardan temizlemekti. Yıl 1975’e gelindiğinde İsrail’in nüfuzu 2,5 milyona ulaşmıştı.

Sonuç belli oldu: 14 Mayıs 1948 yılında İngilizler yönetimi bıraktıkları günde İsrail devleti ilan edildi, ABD ve SSCB ilk tanıyanlar oldu. 10 ay sonra Türkiye de tanıdı. Her şey Arapların başarısızlıkları altında gerçekleşti. Her şeye rağmen Arap-İsrail savaşı Ocak 1949’a kadar sürse de, sonra İsrail savaştığı Araplarla barış imzaladı.

Bu arada Sovyetlerin İsrail devletini desteklemesi, Arap ülkelerinin Batının kuklaları olarak görmesinden kaynaklanıyordu. Daha sonraları ise (1950’den sonra) tutumları değişir.

İsrail 1948-1951 yıllarında 700 bin, 1951-1991 yılları arası 1 milyon göçmen geldi İsrail’e. Ayrıca İsrail’e 1967’ye kadar dışarıdan 200 milyon dolar giriyordu. 1967-1973 yılları arasında ise 700milyon dolara yükselmişti. Dahi, tazminat olarak 1966 yılına kadar Almanya’dan her yıl 125 milyon dolar ödeme geliyordu.

Sonuç olarak İsrail, Başta ABD ve Batı emperyalizminin Ortadoğu’da karakolu olmuştu. Ve Batı her zaman İsrail’in varlığını kollamış, gelişmesine katkı sağlamış olması, Batının değişmez bir parçası halindeydi.
Selman ZEBİL 

Kaynaklar: 
Theodor Herzl, “Mektuplar ve Günlükler, 7 ciltlik yapıtı
Osmanlıcası çeviren A.H. Abdurrahim: “Bir Sahte dervişin Asya’yı Vustada Seyahati”
Abdurrahman Şamipaşazade çevri, “Bir Sahte Dervişin Orta Asya’da Seyahati, Kitapevi Yayınları 2009
Kemal Öke Mim,  “Saraydaki Casus: Gizli belgelerle Abülhamit Devri ve İngiliz ajanı Yahudi Vambery”, İrfan yaınları İst. 2009 Ve “İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’nin Gizli Raporlarında 2.Abdülhamit ve Dönemi, Üçdal Neşriyat 1983
Cemal Kutay,  “Sahta Derviş” Aksoy Yayıncılık İst. 1998
http://www.etymonline.com/index.php?search=vampire
(*) Sina Akşin, “Kısa 20. Yüzyıl Tarihi” İş-bank yayınları 2. Baskı, s. 301-32
(**) a.y. s.301--305


BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...