26 Şubat 2012 Pazar

MUAVİYE HİLESİ ve KURNAZLIĞI

ALİ-MUAVİYE ÇEKİŞMESİ
Geçliğinde gözü pek bir savaşçı olan Ali, kendinden önceki üç halifenin halifelikleri seçimini tanımış ve onaylamış olarak söylenir Sünni kesimlerce. Lakin Ali, üç halife döneminde hiçbir zaman ön planda olmamıştır; son halife Osman’ın tutumundan da hiçbir zaman memnun olmamıştır ve yaptıklarını kınamıştır. Ali, diğer üç halifeden memnun olmayanları tarafına toplamış; Osman’ın öldürülmesini (M.S. 656) istemese de öldürenleri de kınamamıştır ve dahi Osman’ı öldürenlerin birkaçı da Ali’nin etrafında toplanmışlardır. Osman’ı öldüren topluluktan birkaç tanesinin de Ali etrafında toplanmasından dolayı Ali’yi suç ortağıymış gibi suçlamaya başlamışlarıdır.

İslam âleminde ilk bölünmeler bir fitneyle başlar. İslam’da ayrışmayı, müminlerin kalplerini hala sızlatan acılı, kederli günlerin başlangıcı olmuştur. Ali’den nefret eden Muhammed’in eşi, Muhammed’den sonra (M.S.632- 634) iki yıl halifelik yapmış Bekir’in kızı Ayşe, Ali’ye cephe almış, Mekkeli Kureyşlilerden Talha ve Zübeyir’i de yanına alarak bir ordu toparlar ve Ali’ye saldırırlar. Bu savaşta, Muhammed’in cennetlikle müjdelediği Talha ve Zübeyir Ali’nin salladığı kılıç altında can verirler; Ayşe, Ali’ye karşı başlattığı savaşı kaybede. Ali, Muhammed’in hatırasına saygısından Ayşe’yi öldürmez ve onu güvenli bir biçimde Medine’ye gönderir.

Öldürülen Halife Osman’ın yakın akrabası, Şam Valisi Ümeyye oğullarından Süfyaniler soyu Muaviye, öç alma duygusuyla Ali’ye karşı “Deve Savaşı” adı verilen savaşın ardından Sıffın savaşını başlatır. Ali bu savaşın galibi, Muaviye kaybedeni olur. Ali-Muaviye arasında yapılan bu “Sıffin Savaşı” Ali’nin kazanmasıyla sonuçlansa da zekiliğini kurnazlıkta kullanan Muaviye de entrika bitmez. Muaviye taraftarları olan Suriyeliler mızrakların başına Kur'an sayfaları takarak: “işte aramızdaki anlaşmazlığın çözülmesi için hakem budur” derler. Ali’yi bu desiseli hakem olayında haksız ilan ederler, Osman’ı aklarlar.

İşte o günden bu güne İslam dünyasına yön ve biçim veren üç ayrı topluluğun ortaya çıkmasına neden olunmuş olunur. Bunlar: “Hariciler” (Dışta Kalanlar) Ali ve Peygamber yandaşları Şiiler-Şia Yandaşları ve Muaviye’nin yanında yer alanlara “Sünniler” denir.

Arapça Tanrının yolu “Sunna” sözcüğünden türeyen “Sünni” Peygamberin tutumu ve sözlerine benzemek ve uymak diyerek ilk defa Muaviye tarafından: “Biz peygambere ve sünnetine uyanlarız, biz “Sünni’yiz” demiştir. Ama bir gerçeğin altını çizmede yarar vardır. Muaviye’nin dışladığı, kötülediği Ali, Peygamberin yolunda titizlikle giden damadı ve kan bağı olan amcaoğludur ve ilk kendine inananlardandır. Dahi Ali ve evlatları Ehlibeyt, Peygamberin en sevdiği hane halkıdır. Bunlar Peygambere uymayanlardır diye Muaviye tarafından siyasi iftira atılmış olmuyor mu?

Ali M.S. 661’de Küfe cami önünde, Nehrevan’da can veren akrabalarının öcünü almak isteyen bir Harici tarafından öldürüldü. Ali’nin ölümüyle Emevi ailesinden Muhammed’e en derin düşmanlıklar eden ebu Süfyan oğlu Muaviye’nin önündeki en güçlü bir engel daha kalkmış olmakla zaferi perçinleşmiş oldu bir bakıma.

Ali’nin öldürülmesiyle (M.S.661) Muaviye hilafet makamına oturmuştur. Şam’da saltanatını ilan edip, egemenliği eline geçiren Muaviye, Bizans kültürüyle iç içe yaşamış Suriyeli Arapların etkisiyle de Muaviyenin etrafında bulunan Bizans kültürü etkisindeki Araplar, Muaviye’ye Bizansvari yön vermişlerdir. Böylece Arap-İslam imparatorluğunun temeli atılmış olur. Lakin Şiiler, önceki Bekir, Ömer, Osman üç halifeyi tanımadılar, saymadılar. Muaviye’yi de asla halife olarak görmediler ve tanımadılar; İslam adına muaviye’den kaynaklanan bütün karaları kabul etmeyip hep ret ettiler.

Yeni bir teoloji düşüncesi olarak çok yönlü gelişen Arap-İslam kültürü ilk önce Arap’tır Arap olmayanlar bu kültürün gelişmesinde çok önemli roller almışlardır. Arap olmayan İranlılar İslam kültürünün gelişmesinde en etkili unsurlardandırlar. Her ne kadar Arap-İslam kültürünün Arap olarak gelişmesine karşı çalışsalar da, yazdıkları eserleri Arapça yazmaları başka bir anlam taşımaktadır.

Ali-Muaviye ve Kur'an
Aklını hile ve kurnazlıkta kullanmakta usta biri olan Muaviye’nin dostu Amr bin As, bakar ki savaşta Ali yanlıları askerler üzerlerine can alıcı biçimde gelmektedirler. Savaş iyicene Ali’den yana dönmüştür, yaptıkları savaşı kaybedecekleri anlar ve korkuya kapılır. Amr bin As, dostu Muaviye’ye şöyle seslenir:

“Ey Muaviye! Sana yapılması gereken bir şey söyleyeyim ki, bu söyleyeceğim şey, aramızı birleştirsin, onla da ikiye bölünsün, aralarına tefrike soksun.” Der.

Muaviye kabul eder, 
Amr bin As şöyle sürdürür: “Kur'an sayfalarını havaya kaldıralım ve onları Kur'an hükümlerine davet ederek aramızda bu hükümlerin hakem olmasını talep edelim. Onların bir kısmı bu hileye kanmaz ve bu hükmü kabul etmezse de bir kısmı bu teklife ilgi duyacak ve Kur'an hükümlerine boyun eğmeyi kabul edecektir. Böylece aralarına tefrika girecektir. Onlar Kur'an’ın hükümlerine müracaat etmeyi kabul ederlerse, biz bir müddet daha savaşmaktan nefes almış oluruz.” Der. Bk. İbni Esir, “Fi’t tarih” 3/192

Muaviye’nin askeri kolu olan Amir bin As’ın hile, kurnazlıkta ve düzenbazlıkta hiçte Muaviye’den geri değil olduğunu görürüz. Savaşı kaybedeceklerini anlayan Amir bin As “biraz nefes almak” uğruna Kur'an’ı tefrika aracı olarak kullanmakta çekinmemekteler.

“Kur'an sahifelerini mızrakların ucuna takarak şöyle seslenmişlerdi; aramızda bu hükmü verecek, işte bu Allah’ın kitabıdır. Bu sesi duyan Ali tarafından bazıları ‘Allah’ın kitabına icabet etmemiz gerekir’ diye konuşmaya başlarlar. Yapılan teklifin bir oyun olduğunu anlayan Ali ise:

Ey Allah’ın kulları, hakkınızı aramaya devam ediniz, samimiyetinizi ve bağlılığınızı sürdürünüz, düşmanınıza karşı savaşmayı sürdürünüz. Bu teklifi yapanları çok iyi tanırım. Bunların dinle, Kur'an’la ilgileri yoktur. Onları çocukluğumdan beri tanırım, Allah’a yemin olsun ki, Kur'an sahifelerini sırf sizi aldatmak ve tuzak kurmak için havaya kaldırdılar.” Diye hitap eder.

Ali’nin yanında yer alan bazıları şöyle dediler: “Allah’ın kitabına davet edilip te ona icabet etmemek bize yakışmaz. Senin bu sözlerini kabul edemeyiz. Allah’ın kitabının hükmünü kabul et, aksi takdirde sana karşı savaşırız ve bu konuda her şeyimizi feda ederiz.” Diyerek Ali’ye karşı gelirler. İbni Esir, Fi’t Tarih 3/193- 194

Dini bir oyun ve silah aracı haline getirmişler, Ali nerdeyse kâfir ilan edilmiştir. Amir bi As kurnazlığı ile Ali bazı kesimlerce tekfir ederek dışlamışlardır. Dahi Ali’yi sırtından hançerleyen İbni Mülcem adlı alçak katile “itibar” verilir. Dahi Kur'an Bakara suresi 207 ayeti örnek gösterirler: “İnsanlardan öylesi de vardır ki, benliğini Allah’ın hoşnutluğunu elde etmeye satar. Allah kullarına karşı Rauf’tur, çok şefkatlidir.”

İşte böyle. Din maskeli şer cephesi Kur'an sayfalarını mızrakların ucuna takarak akıllarını kurnazlık ve düzenbazlıkta kullanma hünerliliğini göstermişler, istedikleri amaca hile ve kurnazlıkla ulaşmışlardır.

Hasan ile Hüseyin
İslam dini, siyasetin batağına Halife Osman ile batar. Kişiler Müslüman kimlikli dinsel yüzleri küfür ve şirk dolu küfür batağı olur. Din ile insanların zihinlerine tecavüz ettiler. İslam da kurumsal olarak bozulma Muaviye ile başlar. Esas hesaplaşma Muaviye iledir. Oğlu Yezit Muaviye kadar önem taşımaz.

Hasan, düzenci, düzen kurucuydu, Hüseyin ise, düzen bozucularıyla savaşandı. İkisi arasında aslında fark yok; ikisi de dedeleri Muhammed’in yapmak istediklerini yapıyorlardı. Muhammed, Yahudi-Hıristiyan topluluklarla vatandaş bağları ile bağlıyor, ona göre, onlarla anlaşmalar yaparak düzen sağlıyordu. Düzen bozan anlaşmayla kişilere karşı gerektiğinde savaş ilan ediyordu. Kerbela, Müslümanlar'a karşı bir tür ikazdı.

Selman Zebil

Hiç yorum yok:

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...