21 Temmuz 2017 Cuma

SAZ-SÖZ SEVDALILARI ve MÜZİĞE RADİKALİST BAKIŞ

SAZDAN-SÖZDEN
Mustafa Kemal’in şu sözleri ile sazın Türk kültürü içindeki önemini anlarız. Mustafa Kemal, bir konuşmasında şöyle: “Bu milletin derin kültürü şu sazın göğsünde yatmaktadır” demiştir.

Çalgı ve Müzik yalınızca zevk, eğlence ve neşe için değildir. Müzik ritimleri insana duygu veren, aşk eden, sevgiye vardıran, hastalara derman veren, sızılarını ruhen dindiren, insan iradesine güç veren, aynı zamanda sazın tellerinden dökülen ritmin toplumda birlikteliği sağlayandır.

Dede Korkut’a göre sazın atası sayılan Kopuz ululuk sembolüdür…
Ermişlik, gazilik, velilik, kopuzdan çıkan kutsal bir ses yiğitlere güç, kudret verir. Dede korkut hikâyelerinde: “Gazi erenlerin başına gelenler, ulularla haberleşme” açık bir biçimde yansıtılır. Yine; “Kopuzla öğütler yiğitlere güç veren” olarak, halkı uyaran, uyandıran kopuz ile çalınan tanrısal bir ses olarak algılanır…
              
Yani, Dede Korkut Ata öykülerinde çalınan kopuzdan çıkan ses; “İyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan ses” olmaktadır…

Kopuz ile Çara-baş’a yakarışlar: 

“Kopuzunu kaldırıp, Kaf dağından gelsen ya Çara-baş! 
Doksan koyunun derisinden, donu çıkmayan Çara-baş! 
Seksen koyunun derisinden bir börkü çıkmayan Çara-baş! 
Katı ve ağır bir iş oldu… 
Kopuzuma koşulmadın (eşlik etmedin)…"

Şikâyet: 
“Çamdan yapılmış bir kopuzumu aldın! 
Su yılanı gibi dolaştım! Bu kopuzum kırılmadı! 
Garip başım rahat durmadı! 
İstemediğim işi yaptım!"

Kopuzların “Dev Piri” Er Korkut:
Şu (Sirderya) ayağında Er Korkut (mezarı) felaketleri sen korkut! 
Baksıların piri sen değil miydin? 
Göz kulak ol (gözünü sal) 
Elimde tur (kolum tut). Sizden medet (*) diliyorum! 
Sen Baksıların piri değil misi? Baksı baba, beni sen kolla! 
Ben sana dar yolda sığındım! 
Ben sığındım sizlere! 
Medet verin bizlere!”

Kopuza esir düşmüş ozan:
“Katı hükümlü (kıyın) bir iş oldu! Kopuzuma koşulmadım! 
Karağan ağacından yapılmış kopuzumu koluma aldım, bir su gibi dolandım! 
Bu kopuzum kırılmadı. Garip canım dinmedi. Bir ruh, 15 yaşımda bana yapıştı. 20 yaşımda benimle buluştu. Beni gönülden istediğim bir işe bağladı. Beni içi boş bir ağaca döndürdü… Devlerin eline boynumu verdim. 
Gönlümün istediği (işe) gönderdi. 
Ben bu boş (kov) ağaca (kopuz) bağladın…” 
(*) Bahattin Ögel “Türk Kültürü Tarihi” giriş 9. Cilt

Kısacası halk ruhunun ürünlerinden biride müziktir…
Gurbetten er bekleyen bir kadının kaburgalarına çarpan yürek hali, yiğidin yanık sevdasıdır. Özlem yüklü türkülerin içinden bir dosta seslenilir, bir yâre, bir anaya, bir babaya, bir ülkeye seslenilir, bazen hüzünlü, bazen neşeli. Oynarken ağlayan, ağlarken sevinç gözyaşları karışır ezginin havasına, kanaviçeye nakış edilir gibi kişinin beynine işlenir duygular. 

Dağlar vardır, uzun görkemli dağların arkasında varılmak istenilen yer sanır, kuşlar vardır. İnsanın insana en içli ama en kısa yoldan, en derin anlatım vardır türkülerde doğa ile duygu bütünleşir; turna kuşu bir sembol olur, kanatları vardır, gurbet ile sıla arasında duyguları taşır sıladan, haber getirir gurbete, gurbetten sılaya sevgiyi, özlemi taşır.
Aşıp aşıp karlı dağlar gelirsin;
Eğlen Turnam eğlen haber sorayım.
Bizim elden ne haberler bilirsin?
Eğlen turnam eğlen haber sorayım.

Gönülde konaklayan, sonra uçup sıla yollarına doğru uçan turnalar sevilir, sılada hasret kalanlara, hasret kalınanlara haber salınır, özlem çekilen sılaya turna kanatlarında yüklü kokular gönderilir hatıralara. 
Turnam yolun bizim köye uğrarsa
Yavrularım sesinizi duyarsa
Eğer o yar beni sizden sorarsa
İşte o zaman derdimi açın turnalar.

Bu topraklar üzerinde öylesine çok gurbet yanık destanlar yazılmış, türküler söylenmiştir ki, bu kadar yanıl türkülerin yakıldığı bir başka ülke var mıdır bilmem ama: 
Gam yeme turnalar, senindir hane;
Sılaya gitmek istiyor yine,
Tanrı kılavuzun olsun bu sene,
Kimse değip dolaşmasın yollarda.

Türküler; türküler bazılarını cin çarpar gibi çarpar…

Haz almazlar, saz çalana: “bunlar cehennemin müdavimleridir” diye konuşurlar.

İşte bunlar türküler düşmandırlar. Türkülerin içindeki sözleri cımbızla çeker alırlar. "Bakın bu türkünün içinde rakı geçiyor" derler. Daha önce hiç aklının ucundan bile geçmemiş halka nem kaptırırlar, yüz yıllık türküye düşman yaparlar birdenbire…

Türküler vardır içinde dolu, dem, kadeh geçer…
Dem, orada bir içkiden ziyade, bir tür sohbetin tatlı halinin zihnen dinlendirilmesi olduğunun farkına varmazlar. İşte böyle, türküler vardır söylenmeyecek sözlerin sığınağı olur. Bazen içinde aşk kokar buram buram. O aşk ki, kara zihinlerde yaşayan apış arası kokusu değildir. Sevgiye, sevgiliye susamış haldir. Bazen sevgili ilahi bir güç olur, bazen bir sevgili Aslı olur, Keremi yakar. Bazen de tutkuyla başlanılan bir insan olur veya doğada var olan güzellik olur, türküler yakılır aşk ile… 

Örneğin, “Sarıl da gir koynuma, tenin ilaçtır senin” Aslında masumane, eğmeden, bükmeden, içinden geçen duyguyu çekinmeden türkünün içinde geçer.

Bu millet acısını, tatlısını, sevincini, göz yaşını türkülerle dillendirerek yaşamıştır... 

Aşkın, sevginin, sevmenin, sevilmenin mırıltısı olan türküler, gurbetten er bekleyen gelinler, askere ellerine kına yakarak gönderdiği kınalı kuzu oğullarına bekleyen analar, özlemlerini türkülerde dindirmişlerdi. Yemen savaşı, Yemen türküsü olmadan, Çanakkale savaşı, Çanakkale türküsü olmadan, “İzmir’in dağlarında”  diye başlayan türkü olmadan 
nasıl anlatılabilirdi savaşların mücadelesi?

Radikal dinci zihniyetin müziğe bakışı…
Mehmet Ali Demirbaş, Türkiye Gazetesinde “Sohbet” adlı verdiği köşesinde “Ruhun ve Nefsin Gıdası” adlıyla müzik hakkında bir yazı kaleme almış. Bakın ne diyor:

Sual: “Çalgı haram değildir, çünkü insanın çalgıya da ihtiyacı vardır. İyi bilinmeli ki, musiki ruhun gıdasıdır” deniyor. “Ben bekârım, evlenme ihtiyacı hissediyorum. Ara sıra ihtiyacımı gidermek için geneleve gitmem, bu yazara göre caiz mi olur?

Cevap: “İhtiyacı gidermek için, haram caiz olursa, bu da caiz olur…
Dinimiz çalgıyı kesinlikle haram etmiştir. Müzik kâfir olan nefsimizin gıdasıdır, ruhumuzun zehridir. Aşağıda vesikaları vardır açıkça, ‘kalpte hâsıl eder, ruhu zehridir’ deniyor. Kalbin ve ruhun gıdası ibadet etmektir. Allahütealâ’yı ve onun sevdiklerini sevmektir. Nefsin gıdası haramlardır. Müziğin, çalgının haram olduğu sitemizde çok uzun bildirilmiştir. Burada kısa bilgi verelim. Bu konuda hadisi şeriflerden bazıları şöyledir:

“Müzik kalbe nifak hâsıl eder” (Beyheki) İki teganni eden şeytandır.

(Tabereni) Resulullah çalgı çalarak para kazanmayı yasakladı. (Begavi)

Ümmetimden bazıları, içkilere başka isim vererek içerler. Şarkıcı kadın ve çalgı aletiyle eğlenirler. Allahütealâ onların yerin dibine batırır. (İbn Mace)

Ben çalgıları putları yok etmek için de gönderildim. (İ. Ahmet, Ebu Nuayn, İ. Neccar)

İblis dünyaya inince yemek istedi. ‘Besmelesiz yenen yemekler senin denildi. Müezzin istedi. ‘Mizmarlar (çalgılar) müezzinin’ denildi. (Taberani, İbnEbi-d-dünya, İbni Cerrir)

Nimete kavuşunca mizmar çalmak Allah’ın gazabına sebep olur. (Deylemi Bezzar)

Çalgıcılar çoğalınca bela zuhur eder. ( Tirmizi, Ebu Davut, İbni Mace, İ. Ahmet)

Bir zaman gelecek zinayı, içkiyi ve çalgıyı helal sayanlar çıkacaktır. (Buhari)
Çalgı haramdır (İmam Abbas)

Ayşe validemiz, bir evde şarkı söyleyen görünce ona  ‘yazıklar olsun sana, bu şeytandır, bunu çıkarın dışarı’ dedi ve onu çıkardılar. (Buhari)

Adlarının başında Prof. Dr. Bulunan “İlim adamları” müziğe bakışları nasıl.
Prof. Dr. Orhan Çeker, Selçuk üniversitesi öğretim üyesi: “Müzik için haram diyemeyiz ama helal de diyemeyiz: İçeriği İslam’a uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir.” Der

Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi:  “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar, çalgısız dahi olsa caiz değildir.” Der.

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi: “Şarkı ancak çalgı ve kadın sesi içermiyor, sözleri de dinen sakınca değilse dinlenebilir”  diyor.

Prof. Dr. Mehmet Ali Demirbaş, Türkiye Gazetesi ilim Yazarı: “Müzik ne kelime, ilahi bile haramdır.” Der

İstanbul müftüsü yardımcısı, Yeni Cami ve Şeyhzadebaşı Camileri Vaazı Timurtaş Hoca: “Okullara müzik dersi koyanlar inşallah Cenab-ı Hak’kın gazabına uğrayacaklar.” Diyerek beddua okur.

Ali Rıza Demircan, “İslam’da Seks” kitabının yazarı: “İşyerlerini telefonlarında arayan bekletme süresi içinde İslam zaviyesinden sakıncalı olabilecek türden müzik çalınmamalı” der.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, İslam Hukuku Öğretim Üyesi: “Hanefi mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dâhildir ve haramdır.” Der.

Selman Zebil, 21 Temmuz 2017  Antalya 




3 Temmuz 2017 Pazartesi

ELİ BIÇAKLI, BELİ SİLAHLI SURİYELİ GENÇLER, PLAJLARIN RÖNTGENCİLERİ

Suriyeli Göçmenlerle İleride Zor Günler Bizi Bekliyor

Geçmişinde hiç yabancı düşmanı olduğu görülmemiş Anadolu insanını yabancı düşmanı yapmaya zorluyorlar…

Suriyeli mülteciler plajlara kapaklanıyorlar, ellerinde son model akıllı telefonlar, Türk kadın ve kızların videolara alıyorlar sürekli. Yaşadıkları Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerine oldukça yabancılar, Türk insanlarının değerlerine ters düşecek birçok eylemlerde bulunuyorlar. Bu hal ve hareketleri kabul edilebilecek bir durum değildir.

Koş gel diyerek ülkemize haddinden fazla Suriyeli mülteci sokan siyasiler, “onlar bizim misafirlerimiz”  diyenler bugün “misafir” olarak kabul edilenler bilmeliler ki, misafir kültürüyle davranmadıkları artık anlaşılmıştır.  Bu Suriyeli mülteciler Anadolu insanının kültürel ve insani değerlerine oldukça ters olmalarına bir yana, asla saygı duymuyorlar; huzursuzluğun kaynağı saygıda kusur edişlerindendir.

İyi hatırlıyorum, Suriye’de başlayan iç savaş sonucu, ülkemize gelen Suriyeliler “Biz Recep Tayyip Erdoğan’ın misafirleriyiz”  diyerek kendilerine bir üstünlük havası veriyorlardı.  Şimdi yaşanan Türkler-Suriyeliler arasında huzursuzluklarda en büyük pay sahipleri, en büyük gören vatandaşlara kestikleri faturadadır.

Kaybedecek bir şeyi olmayanlara karşı, kaybedecekler hep Anadolu insanı olacaktır, Elinde pahalı akıllı telefonları ve sırtlarında çantalarından başka bir şeyleri olmayan Suriyeli mültecilere toplumumuzda git gide hoşgörüsüzlükler artmaya başladı.

Ne derseniz deyin, nerden, nasıl, kimlerden güç aldıkları belli olmayan Suriyeli göçmenler sahillerde, mahallelerde, caddelerde pervasız, bir toplumun değerleriyle alay edercesine, etik olmayan davranışlarda bulunuyorlar.  Yani kısacası bu Suriyeli göçmen misafirlerimiz, korundukları ülkenin insan davranışlarına ve kültürüne saygılı olmalarını bekliyoruz…

Şeker Bayramında 70 bin Suriyeli sınır kapılarından geçerek kendi ülkelerine gitti. Demek ki, orada onlara bir kötülük olmamış ki geriye dönmeye başladılar. Dünyanın neresine giderseniz gidin mülteci olarak, kendi ülkesi dışında her yere gidebilir... Salt kendisinin tehlikede olduğu ülkesine gidemez; gitmişse tehlikede değildir demektir...

Not: Resimler, polisin eline geçen Konya'daki Suriyelilerden


TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...