SAZDAN-SÖZDEN
Mustafa
Kemal’in şu sözleri ile sazın Türk kültürü içindeki önemini anlarız. Mustafa
Kemal, bir konuşmasında şöyle: “Bu
milletin derin kültürü şu sazın göğsünde yatmaktadır” demiştir.
Çalgı ve Müzik yalınızca zevk, eğlence ve neşe
için değildir. Müzik ritimleri insana duygu veren, aşk eden, sevgiye vardıran,
hastalara derman veren, sızılarını ruhen dindiren, insan iradesine güç veren,
aynı zamanda sazın tellerinden dökülen ritmin toplumda birlikteliği
sağlayandır.
Dede
Korkut’a göre sazın atası sayılan Kopuz ululuk sembolüdür…
Ermişlik,
gazilik, velilik, kopuzdan çıkan kutsal bir ses yiğitlere güç, kudret verir.
Dede korkut hikâyelerinde: “Gazi erenlerin başına gelenler, ulularla
haberleşme” açık bir biçimde yansıtılır.
Yine; “Kopuzla öğütler yiğitlere güç
veren” olarak, halkı uyaran, uyandıran
kopuz ile çalınan tanrısal bir ses olarak algılanır…
Yani, Dede
Korkut Ata öykülerinde çalınan kopuzdan çıkan ses; “İyi ruhları çağıran, kötü
ruhları kovan ses” olmaktadır…
Kopuz
ile Çara-baş’a yakarışlar:
“Kopuzunu
kaldırıp, Kaf dağından gelsen ya Çara-baş!
Doksan koyunun derisinden, donu
çıkmayan Çara-baş!
Seksen koyunun derisinden bir börkü çıkmayan Çara-baş!
Katı
ve ağır bir iş oldu…
Kopuzuma koşulmadın (eşlik etmedin)…"
Şikâyet:
“Çamdan yapılmış bir kopuzumu aldın!
Su
yılanı gibi dolaştım! Bu kopuzum kırılmadı!
Garip başım rahat durmadı!
İstemediğim işi yaptım!"
Kopuzların “Dev Piri” Er Korkut:
Şu
(Sirderya) ayağında Er Korkut (mezarı) felaketleri sen korkut!
Baksıların piri sen
değil miydin?
Göz kulak ol (gözünü sal)
Elimde tur (kolum tut). Sizden medet
(*) diliyorum!
Sen Baksıların piri değil misi? Baksı baba, beni sen kolla!
Ben
sana dar yolda sığındım!
Ben sığındım sizlere!
Medet verin bizlere!”
Kopuza
esir düşmüş ozan:
Karağan ağacından yapılmış
kopuzumu koluma aldım, bir su gibi dolandım!
Bu kopuzum kırılmadı. Garip canım
dinmedi. Bir ruh, 15 yaşımda bana yapıştı. 20 yaşımda benimle buluştu. Beni
gönülden istediğim bir işe bağladı. Beni içi boş bir ağaca döndürdü… Devlerin
eline boynumu verdim.
Gönlümün istediği (işe) gönderdi.
Ben bu boş (kov) ağaca
(kopuz) bağladın…”
(*) Bahattin Ögel “Türk Kültürü Tarihi” giriş 9. Cilt
Kısacası
halk ruhunun ürünlerinden biride müziktir…
Gurbetten
er bekleyen bir kadının kaburgalarına çarpan yürek hali, yiğidin yanık
sevdasıdır. Özlem yüklü türkülerin içinden bir dosta seslenilir, bir yâre, bir
anaya, bir babaya, bir ülkeye seslenilir, bazen hüzünlü, bazen neşeli. Oynarken
ağlayan, ağlarken sevinç gözyaşları karışır ezginin havasına, kanaviçeye nakış
edilir gibi kişinin beynine işlenir duygular.
Dağlar
vardır, uzun görkemli dağların arkasında varılmak istenilen yer sanır, kuşlar
vardır. İnsanın insana en içli ama en kısa yoldan, en derin anlatım vardır
türkülerde doğa ile duygu bütünleşir; turna kuşu bir sembol olur, kanatları
vardır, gurbet ile sıla arasında duyguları taşır sıladan, haber getirir
gurbete, gurbetten sılaya sevgiyi, özlemi taşır.
…
Aşıp
aşıp karlı dağlar gelirsin;
Eğlen
Turnam eğlen haber sorayım.
Bizim
elden ne haberler bilirsin?
Eğlen
turnam eğlen haber sorayım.
Gönülde
konaklayan, sonra uçup sıla yollarına doğru uçan turnalar sevilir, sılada hasret
kalanlara, hasret kalınanlara haber salınır, özlem çekilen sılaya turna
kanatlarında yüklü kokular gönderilir hatıralara.
…
Turnam
yolun bizim köye uğrarsa
Yavrularım
sesinizi duyarsa
Eğer
o yar beni sizden sorarsa
İşte
o zaman derdimi açın turnalar.
Bu
topraklar üzerinde öylesine çok gurbet yanık destanlar yazılmış, türküler
söylenmiştir ki, bu kadar yanıl türkülerin yakıldığı bir başka ülke var mıdır
bilmem ama:
…
Gam
yeme turnalar, senindir hane;
Sılaya
gitmek istiyor yine,
Tanrı
kılavuzun olsun bu sene,
Kimse
değip dolaşmasın yollarda.
Haz
almazlar, saz çalana: “bunlar cehennemin
müdavimleridir” diye konuşurlar.
İşte
bunlar türküler düşmandırlar. Türkülerin içindeki sözleri cımbızla çeker
alırlar. "Bakın bu türkünün içinde rakı geçiyor" derler. Daha önce hiç aklının
ucundan bile geçmemiş halka nem kaptırırlar, yüz yıllık türküye düşman yaparlar
birdenbire…
Türküler
vardır içinde dolu, dem, kadeh geçer…
Dem, orada bir içkiden ziyade, bir tür sohbetin tatlı halinin zihnen dinlendirilmesi
olduğunun farkına varmazlar. İşte
böyle, türküler vardır söylenmeyecek sözlerin sığınağı olur. Bazen içinde aşk
kokar buram buram. O aşk ki, kara zihinlerde yaşayan apış arası kokusu
değildir. Sevgiye, sevgiliye susamış haldir. Bazen sevgili ilahi bir güç olur,
bazen bir sevgili Aslı olur, Keremi yakar. Bazen de tutkuyla başlanılan bir
insan olur veya doğada var olan güzellik olur, türküler yakılır aşk ile…
Örneğin, “Sarıl da gir koynuma, tenin ilaçtır
senin” Aslında masumane, eğmeden,
bükmeden, içinden geçen duyguyu çekinmeden türkünün içinde geçer.
Bu
millet acısını, tatlısını, sevincini, göz yaşını türkülerle dillendirerek
yaşamıştır...
Aşkın, sevginin, sevmenin, sevilmenin mırıltısı olan türküler, gurbetten er bekleyen gelinler, askere ellerine kına yakarak gönderdiği kınalı kuzu oğullarına bekleyen analar, özlemlerini türkülerde dindirmişlerdi. Yemen savaşı, Yemen türküsü olmadan, Çanakkale savaşı, Çanakkale türküsü olmadan, “İzmir’in dağlarında” diye başlayan türkü olmadan
nasıl anlatılabilirdi savaşların mücadelesi?
Radikal
dinci zihniyetin müziğe bakışı…
Mehmet
Ali Demirbaş, Türkiye Gazetesinde “Sohbet” adlı verdiği
köşesinde “Ruhun ve Nefsin Gıdası” adlıyla müzik hakkında bir yazı kaleme almış.
Bakın ne diyor:
Sual: “Çalgı haram değildir, çünkü insanın çalgıya
da ihtiyacı vardır. İyi bilinmeli ki, musiki ruhun gıdasıdır” deniyor. “Ben bekârım, evlenme ihtiyacı
hissediyorum. Ara sıra ihtiyacımı gidermek için geneleve gitmem, bu yazara göre
caiz mi olur?
Cevap: “İhtiyacı gidermek için, haram caiz olursa,
bu da caiz olur…
Dinimiz
çalgıyı kesinlikle haram etmiştir. Müzik kâfir olan nefsimizin gıdasıdır,
ruhumuzun zehridir. Aşağıda vesikaları vardır açıkça, ‘kalpte hâsıl eder, ruhu
zehridir’ deniyor. Kalbin ve ruhun gıdası ibadet etmektir. Allahütealâ’yı ve
onun sevdiklerini sevmektir. Nefsin gıdası haramlardır. Müziğin, çalgının haram
olduğu sitemizde çok uzun bildirilmiştir. Burada kısa bilgi verelim. Bu konuda
hadisi şeriflerden bazıları şöyledir:
“Müzik
kalbe nifak hâsıl eder” (Beyheki) İki teganni eden şeytandır.
(Tabereni)
Resulullah çalgı çalarak para kazanmayı yasakladı. (Begavi)
Ümmetimden
bazıları, içkilere başka isim vererek içerler. Şarkıcı kadın ve çalgı aletiyle
eğlenirler. Allahütealâ onların yerin dibine batırır. (İbn Mace)
Ben
çalgıları putları yok etmek için de gönderildim. (İ. Ahmet, Ebu Nuayn, İ.
Neccar)
İblis
dünyaya inince yemek istedi. ‘Besmelesiz yenen yemekler senin denildi. Müezzin
istedi. ‘Mizmarlar (çalgılar) müezzinin’ denildi. (Taberani, İbnEbi-d-dünya,
İbni Cerrir)
Nimete
kavuşunca mizmar çalmak Allah’ın gazabına sebep olur. (Deylemi Bezzar)
Çalgıcılar
çoğalınca bela zuhur eder. ( Tirmizi, Ebu Davut, İbni Mace, İ. Ahmet)
Bir
zaman gelecek zinayı, içkiyi ve çalgıyı helal sayanlar çıkacaktır. (Buhari)
Çalgı
haramdır (İmam Abbas)
Ayşe
validemiz, bir evde şarkı söyleyen görünce ona
‘yazıklar olsun sana, bu şeytandır, bunu çıkarın dışarı’ dedi ve onu
çıkardılar. (Buhari)
Adlarının
başında Prof. Dr. Bulunan “İlim
adamları” müziğe bakışları nasıl.
Prof.
Dr. Orhan Çeker, Selçuk üniversitesi öğretim üyesi: “Müzik için haram diyemeyiz ama helal de
diyemeyiz: İçeriği İslam’a uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik
kesinlikle caiz değildir.” Der
Prof.
Dr. Hamdi Döndüren, Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi: “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da
söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da
şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar, çalgısız dahi olsa caiz
değildir.” Der.
Prof.
Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi: “Şarkı ancak çalgı ve kadın sesi içermiyor,
sözleri de dinen sakınca değilse dinlenebilir”
diyor.
Prof.
Dr. Mehmet Ali Demirbaş, Türkiye Gazetesi ilim Yazarı: “Müzik ne kelime, ilahi bile haramdır.” Der
İstanbul
müftüsü yardımcısı, Yeni Cami ve Şeyhzadebaşı Camileri Vaazı Timurtaş
Hoca: “Okullara müzik dersi koyanlar
inşallah Cenab-ı Hak’kın gazabına uğrayacaklar.” Diyerek beddua okur.
Ali
Rıza Demircan, “İslam’da Seks” kitabının yazarı: “İşyerlerini telefonlarında arayan bekletme
süresi içinde İslam zaviyesinden sakıncalı olabilecek türden müzik
çalınmamalı” der.
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, İslam Hukuku Öğretim Üyesi: “Hanefi mezhebine göre müziğin icrası da,
dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde
vurulması bile bu hükme dâhildir ve haramdır.” Der.
Selman Zebil, 21 Temmuz 2017 Antalya
Selman Zebil, 21 Temmuz 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder