Osmanlılar Elinde
Beyşehir
Foto: Selman Zebil, Esentepeden Beyşehir ve Anamas dağı |
Osmanlıların
eline geçen Beyşehir’i Osmanlılar ne zaman tam olarak ortaya çıktığı
bilinmeyen, Eşrefoğlu merkezi, üç tarafını kale ile bir tarafı gölle çevirdiği
“ İçerişehir” adı verilen yer ile Beyşehir Çayı adıyla anılan bugünkü Çarşamba
Kanalı öteki kıyısında uzanan yere de
“Dışarışehir” denilmekteydi.
Yani, günümüzde olduğu gibi kent iki taraflı ayrışmış oluşmaktaydı. Konya Vilayeti Salnamesi, 1883: 100
Dışarı
şehir olarak adlandırılan yerin (İçerişehir’in karşı tarafı, ne zaman kurulduğu
pek bilinmese de, hayli dışarıdan gelen göçlerle nüfuz artışından kentin
kurulmuş olabileceği düşünülmektedir. Ancak, “Dışarışehir” denilen yerde kendi adıyla anılan bir mahalle
ve camii bulunan Hacı Armağan Şah’tan (*) dolayı, “İçerişehir” dışındaki iskân
hadisesinin çok daha eskilere dayandığı söylenebilir.
(*) Antalya,
Isparta, Konya ve Beyşehir’de pek çok vakıf eseri olan Mübarizüddin Hacı
Armağan Şah, Sultan Keyhüsrev’in oğlu İzzeddin Keykavus’un Atabeğidir. 2.
Gıyaseddin Keyhüsrev’in cülusunda Üstadüd-dârlık yapan Armağanşah 1248’de Babai
İsyanında öldürülmüştür. (Bkz. M. A. Erdoğru 1992:84).
Osmanlı hâkimiyeti sürecine geçmesiyle de devam etmiş gibi söylense de, işin gerçek tarafı, Eşrefolu Beyliği dönemindeki itibarlı canlılığını koruyamadı. Ancak Osmanlı’nın bir sancak kenti olur ve 1842 yılı itibariyle sancak olma özelliğini kaybeder ve Beyşehir kent nüfuzu armasını kaybederek, kentin gelişmesi de durağanlaşır. Başta buna neden, kent nüfuzunun gelişmesine engel sosyal, kültürel ve iktisadi idi.
19.
yüzyıla gelindiğinde Beyşehir ve çevresinden büyük kentlere önemli göçler
başlar. Eşerefoğlu zamanında cazibe merkezi olan kente ivme kazanan göçler,
özellikle 19 ve 20. Yüzyılda tersine, kenti terk eden göçler ivme kazanmıştır.
Beyliğin
kurucu Seyfeddin Süleyman’ın Beyşehir’de hala görkemiyle ayakta duran bir sanat
eseri olan, bir benzeri olmayan ağaç işi Eşrefoğlu Camii, Anadolu Selçuklu
Dönemi sanatının en nadide örneklerindendir. Aynı zamanda, caminin yanında
çifte hamam, bedesten, konaklama yeri (han), aş evi(imaret) ve türbe
yaptırmıştır. (1)
Eşrefoğlu
Süleyman Bey’den sonra da önem verilerek Mübarizüddin Mehmet Bey zamanında bayındırlık
çalışmaları sürmüştür. Beyşehir’de Subaşı (vali) sıfatıyla görevde bulunan
Şerafeddin Ahmet Bey Selçuklu geleneğine uygun görülen tarzda imar
faaliyetlerinde bulunmuş ve 1314 yılında “Demirli Mescit” olarak bilinen, mescidi inşa
ettirmiştir. (2)
Foto: Selman Zebil yıl 1986 |
Mevlevilik
tarikatının etkin bir üyesi olan Mehmet Bey, Ulu Arif Çelebi’yi Beyşehir’e
davet etmiş, onunla yakın ilişki kurmuştur. Mehmet Bey ile Ulu Arif Çelebi
arasındaki ilişki Menakibü’l-Arifin (Ariflerin Menkıbeleri) adlı yapıtında
Ahmet Eflaki konuyu detaylı bir biçimde anlatılmaktadır. (3)
Mehmet
Bey’in aynı zamanda 13. yüzyılın son çeyreğinde Anadolu’yu yurt edinen Seyyid
Harun Veli ile de görüştüğü rivayet edilir. Eşrefoğlu Mehmet Bey’in 1303-1320
yılları arasında Beyliğin başında bulunduğu dönemde gerçekleşen bu buluşma
sonrasında Mehmet Bey’in Seyit Harun Veli’yi ziyaret ederek, onun külliyesine
gayr-i menkuller bağışlamasını ister. (4)
16.
yüzyıl başlarında Beyşehir kenti 12 mahalle iken günümüzde 15 mahalleye
çıkmıştır.
Eşrefoğlu,
Subaşı Mescidi, Emenler (Halife Hacı İvaz), Asılbeyi, (İhtiyar Fakih, Aykut,
Mancınık), Kuyumcu (Zergeran), İbrahim Ağa, Hacı Armağan, (Meydan), Kadı
Muhyiddin, Yeltan, Seydi Ali bin Ali Bey, Debbağlar ve Kapu Mescidi adlı
mahalleler kentin en eski mahalleleridir. 16. yüzyıl sonunda bu mahallelere
Dalyan, Hoca Sinan ve Musalla mahalleleri de dâhil olmuştur. (5)
18.
ve 19. yüzyılına ait hurufat defterlerine göre bu mahallelerle eklenen Beyşehir
merkezinde kale dâhilinde Çiftçiler (Hoca Bali), Şeyh Hamza, kale dışında ise
Evsat adılı mahallelerin adları eklenir. (6)
Bu
durum 16. yüzyıldan sonra da yeni mahallelerin oluştuğunu düşündürmektedir.
1844 tarihli Beyşehir Kazası nüfus defterine Beyşehir kaza merkezinde Cami,
Hacı Armağan, Orta ve Dalyan Mahallesi olmak üzere dört mahalle kaydedilmiştir
Bunlardan Cami İçerişehir’deki bütün mahalleleri bünyesinde toplamış
bulunmaktadır.
20.
yüzyıl başlarına kadar Beyşehir kent merkezi, “İçerişehir” ile “Dışarışehir”deki
Hacı Armağan (Meydan), Dalyan ve Evsât adlı mahallelerden oluşmaktaydı.(7)
1902
yılında Beyşehir’e iskân edilen Çeçen muhacirlerin yerleştirilmesiyle birlikte
meydana gelen yeni mahalleye, padişah 2. Sultan Hamit’in adına izafeten
Hamidiye adı verilmiştir.
20.
yüzyılın başında kent merkezinde yeni bir mahalle daha oluşturulmuştur
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Kaynakları (BOA), İrade-Dâhiliye, 5: 1321, lef 1, 3
Mayıs 1903. Bu tarihten itibaren günümüze kadar yeni mahalleler oluşmasını
sürdürmüştür.
Mimari
bilim dalında insanlığa bilgi sunan yapılardan Beyşehir, Eşrefoğulları Beyliği’
zamanından bize sanatsal değeri olan, koruması bizlere düşen dünyada benzeri
pek az bulunan mimari eserler bırakmıştır…
Osmanlı Döneminde Sürgün Yeri Beyşehir
Foto: Selman Zebil İçerişehrin görünümü yıl 1985 |
Dilimizde, insanların
bulundukları yerden başka yere zorunlu olarak göç ettirilerek ikamete zorunlu
tabi tutulmalarına sürgün denilmektedir. Osmanlı Devletinin tarihi sürecinde,
çeşitli nedenlerden dolayı, farklı düşüncelerinden bazı toplulukları sürgün
siyaseti uygulanarak cezalandırma yoluna gitmiştir.
Osmanlı devleti, kuruluşundan
kısa süre sonra sürgün siyasetine başlamış, toplumu bir yerden başka bir yere,
yani en çokta sürgün, yeni fethedilen yerlere Türkmenler, sürümüştür. Bu
sürgünlerden en çok pay sahibi Karaman Beyliği’nin Osmanlılar tarafından dağıtılmasıyla
olmuştur.
Osmanlı Vilayete bağlı
Beyşehir Kazası idarî, coğrafî ve fizikî özelliklerinden dolayı olsa gerek, bir
tür sürgün alanı olarak seçilen bölgeler içinde yer alır. Bu nedenle
özellikle “20. yüzyıl başlarında ve
savaş dönemlerinde çok sayıda gayrimüslim Beyşehir Kazasına sürgüne
gönderilmiştir. Bu çalışmada, başta muhasım devlet tebaasından olanlar olmak
üzere Beyşehir Kazasına sürgün edilen gayrimüslimlerin nicelik ve nitelikleri
ile sosyal ve ekonomik özellikleri ele alınacaktır.” (*)
Buna gerekçe olarak, kısmi
siyasi-idari olsa da, aşağılanan, horlanan, hesaba katılmayan, nerdeyse yok
sayılan Türkmenlerin Osmanlı otoritesine arada bir başkaldırmalar yapmalarından
dolayı ayaklanıyorlar, padişahların huzurunu kaçırıyorlardır. Türkmenleri
sürgün ederek, birlik ve bütünlüklerini bozup dağıtarak, Osmanlı yeni
fethedilen, daha çok Balkanların sınır bölgelerine sürüyorlardı.
Örneğin, Osmanlı’ya uzak kalan
Anadolu’nun ortasında sayılabilen Konya bölgesinden, özellikle Karaman
Beyliğini ortadan kaldırarak Balkanlara sürülmeleri tarihimizde bir tür
yüzkarası olarak kalmaktadır.
(*) Hüseyin Muşmal, Hasret Gümüş, “Exiles To Beysehir Town During The Late
Ottoman Empire Periods” (Osmanlı devletinin Son Dönemlerde Beyşahir Kazası’na
Yapılan Sürgünler)
Nüfus Hareketleri
Bilindiği
gibi, nüfus hareketleri, bir toplumun siyasal yapısını olduğu kadar sosyal
yapısını da etkilemekte, aynı şekilde toplumun siyasal ve sosyal yapısı da
nüfus hareketlerine bazı tesirlerde bulunmaktadır. Bu çerçevede daha önceki
yüzyıllarda nitelikleri farklı olmakla birlikte, Osmanlı Devleti’nin 19.
yüzyıldaki siyasal zafiyetleri ve bunun sonuçlarının çeşitli yönlerde büyük nüfus
hareketleri şeklinde ortaya çıktığı söylenebilir (*)
19.
yüzyıl Osmanlı arşiv belgelerinde, Beyşehir ve çevresinden büyükşehirlere
önemli oranlarda içgöç yaşandığı, 19. Yüzyılda yoğunlukla Beyşehir’den büyükşehirlere
göç edenler olmuştur. Beyşehir Sancağına ait “temettuat” ve “nüfus defterlerinden” bilgi
edinilebilir. Defterlerdeki kayıtlarda, hane reisinin veya kişinin isim, eşkâl
ve meslek bilgileri belirtildikten sonra, bu bilgilerin hemen üstüne küçük notlar
düşülerek, kişilerin kent dışında olmaları halinde nerede ve ne ile meşgul
oldukları veya gitmiş oldukları bölgelerde kaç yıldır bulundukları hakkında
bazı bilgiler verilmektedir.
19.
yüzyılın ortalarından itibaren Beyşehir ve çevresinden büyükşehirlere yapılan
göçlerin nicelik ve nitelikleri ile ilgili bazı tespitler yapabilmek mümkün
olmaktadır.
Temettuat
defterlerine göre 19. yüzyılın ortalarında Beyşehir ve çevresinde bulunan
kazalara bağlı 89 yerleşim biriminden 40’ı büyükşehirlere göç vermiştir. Yani bölgedeki yerleşimlerin %45’inden büyükşehirlere
göç yapılmıştır.
(*) Nuri Akbayar,
“Tanzimat’tan Sonra Osmanlı Devleti’nde Nüfus”, 1985,TCTA,VI, İst. s.1238-1246
Beyşehir’den Büyük
Kentlere Göçler
Göç araştırmacılara göre, genellikle Beyşehir bölgesinden
dışarıya giden işçilerden mesleği hamal, ırgat, ya da hizmetkâr olarak
gitmişlerdir. 1844 yılına ait verilerinden hareketle yapılan tespitlere
göre en çok göç edilen İzmir’i vasıfsız işçiler tercih ederlerken, İstanbul’u
ise vasıflı işçiler tercih etmiştir.
1844 yılında yaklaşık 5.000 hanenin yaşadığı Beyşehir
bölgesinden büyükşehirlere çalışmaya giden hane reisinin 250 civarında olduğu
anlaşılıyor. 1844 yılında düzenlenmiş olan nüfus defterlerinde düşülen notlara
göre, Beyşehir Kazasında kaydedilmiş 6.480 erkekten 622’si İzmir, 63’ü İstanbul,
46’sı da diğer şehirler olmak üzere toplam 731 erkek kişi, yani nüfuzun %11,36
çalışmak amacıyla Beyşehir Kazasından büyük şehirlere göç etmişlerdir. (8)
20.
yüzyılın başlarında yayımlanmış bir çalışmada Beyşehir kent ve kırsalında
özellikle Balkanda ve civarındaki köylerin ahalisinin İstanbul’da manavlık,
Davgana, Miligöz, Üskerles, Manastır, Yaylasun, Hüseyinler ve Fasıllar köyleri
ahalisinin de İzmir’de hamallık ve buna benzer işlerle iştigal ettikleri ifade
edilmektedir. Dr. Nazmi 1922: s.150
Şüphesiz
yeterli olsaydı, insanlar Beyşehir ve çevresinden büyük şehirlere göç etmeye
kalkışmazlardı. Sürekli geçim sıkıntısı çektiği ve bu sebeple bunların işçi
olarak büyük şehirlere göç ettiği gerçeği de eklenebilir (Yılmaz 1998:135) 9
Özellikle
19. Yüzyılda başlayan kentlere işçi göçleri, Beyşehir Nüfus defterleri ise, bu
gerekçeyi küçük notlarla açık bir şekilde “kısmet tariki” olarak
yazılmıştır. Beyşehir ve çevresinde rızıklarını temin edecek ve yaşamlarını
sürdürecek işten yoksun olan kişiler “kısmet
tarikiyle” veya “maişetlerini temin
etmek” arzusuyla yörelerinden zorunlu olarak ayrılarak büyük kentlere, “ne iş olursa
yaparım” anlayışıyla her işi yapmak için gitmişlerdir.
1892
yılında Beyşehir’e gelen Alman gezgin Frederik Sarre “Küçük Asya Seyahati 1895”
yapıtında, Beyşehir Gölü suyunun gri ve bulanık olduğu için içilemeyecek
derecede olduğunu, özellikle yazın güneşin etkisiyle suyun sıcaklığı çok
yükseldiğinden insanın ateşini çıkardığını belirtmektedir
Beyşehir’e Yöresine
Yerleşen Kürtler
Hasan
Öztürk, “Kurucuova Tarihi” adlı
araştırmasında bölgedeki yerleşim yerlerinden söz eder. 1466 yılında bölgede;
Orta Anadolu’da Kürtlerin ilk yerleştiği yerlerin Isparta’nın Şarkîkaraağaç’a
bağlı Kürtler Köyü olduğunu yazar. Osmanlı belgelerinde 1584 nüfuz ve yerleşim
yerleri belirtilmiş, Kürtler köyü 1920 tarihine kadar Konya’nın Beyşehir
ilçesine bağlı bir yerleşim yeri olarak kalmıştır.
Beyşehir
Sancağına ait 1466 tarihli Müsellim Defterinde Yenişehir Nahiyesi’nin kimi
köylerinin Yörük olduğu yazılmıştır Bu belgede kimi köylerin Yörük olduğunu
dile getirirken Yenişehir (Şarköy) Kürtler ve Muma köylerinden gayri köyleri
kastetmektedir. Bu köyler; Bademli, Kurucuova, Yenice, İsrailliler, Küre ve
Hoyran köyleridir.
Beyşehir
ve çevresinde Etiler; Etiler, Lidyalılar, Frigyalılar, İyonlar, Makedonyalılar,
Persler, Selefkoslar, Romalılar, Araplar, Selçuklular, Eşrefoğulları,
Hamitoğulları, Germiyanoğluları, Karamanoğulları ve sonunda Osmanlılar hâkim
olmuşlardır.
(1) Salim Koca, “Anadolu Türk Beylikleri”, 2002, s.716
(2) Ahmet Çaycı, “Eşrefoğlu Beyliğinin Mimarî Eserleri” Yüksek Lisans tezi, Konya
(3) Ahmet Eflaki, “Ariflerin Menkıbeleri 1973:282
(4) Ahmet Çaycı 1993 s.13
(5) M. Akif Erdoğru “Osmanlı Yönetimi’nde Beyşehir Sancağı”, İzmir.1998, s.106
(6) VGMA, Hurufât 1075:7a; 537: 74; 537:75a; 1097: 19a; 1097: 21; 1097:20a; 1141:75b;1140:81a; 542:37a; 1141:74a; 1133:80b; 1133:80b; 1141:75b
(7) BOA, Temettuat Defterleri, (ML. VRD. TMT), Nr. 9820, 9821
(8) Müjgan Şahinkaya, “1844 Tarihli Nüfus Defterlerine Göre Beyşehir Kazası”, S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2014.