24 Ocak 2025 Cuma

NORVEÇ'Lİ YAZAR: "TÜRKİYE DESTEKLİ SURİYE ULUSAL ORDUSU"





Jason Ditz tarafından 7 Ocak 2025, Kategoriler Haberler Etiketler Kürdistan, Suriye, Tişrin Barajı ve Türkiye

Jason Dietz şunları yazıyordu!
Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SMO) ile ABD destekli Kürt SDG arasında Menbiç ve Kobani kentlerinde yoğunlaşan şiddetli çatışmalar yaşanırken, son günlerde ana odak noktası, Suriye için büyük bir baraj olan Tişrin Barajı civarındaydı. Fırat Nehri'nde hidroelektriktir. Suriye İnsan Hakları Gözlemcisine göre barajla ilgili çatışmalarda şu ana kadar yaklaşık 280 asker öldürüldü. Bunlardan 199'u SMO askeri, 56'sı QSD savaşçısı ve aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 25 sivil mağdur.

Fırat Nehri'nin daha doğusunda ve aşağısında yer alan Takba Barajı'nın yanı sıra, Tişrin Barajı da kuzeydoğu Suriye'nin ihtiyaç duyduğu elektriğin %90'ını sağlıyor. Türkiye’nin nehirdeki suyun giderek daha fazlasını ele geçireceği fikrine ilişkin endişeler artıyor ve nehirdeki su seviyesi son yıllarda gittikçe düşük seviyede.


Bu stratejik barajı haritada açıkça görülmektedir. SDG, Münbiç ve Tişrin Barajı'na yönelik Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre, baraj üzerindeki savaşta şimdiye kadar yaklaşık 280 kişi öldürüldü. 199 SNA savaşçısı, 56 SDG savaşçısı ve beş kadın ve iki çocuk da dahil olmak üzere 25 sivilden oluşuyordu.

Fırat Nehri'nin doğusundaki Taqba Barajı ile birlikte Tişrin Barajı, kuzeydoğu Suriye'nin elektriğinin yaklaşık %90'ını sağlıyor. Türkiye'nin nehirden giderek daha fazla su payı aldığına dair endişeler artıyor, nehrin su seviyesi son yıllarda düşüktür.

Bu stratejik barajı haritada açıkça görülmektedir. 
SDG, Metro Menbiç ve Tişrin Barajı'na yönelik saldırıları engellediğini övünerek, SNA saldırılarının hem Türk topçuları hem de hava desteğiyle desteklendiğini bildirdi. Son günlerde bölgede Türk drone saldırıları olduğuna dair çok sayıda rapor geldi deniyor.

SDG'nin siyasi müttefiki olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (AANES), Tişrin Barajı'na yönelik devam eden saldırılar konusunda endişelerini dile getirerek barajın henüz tam ve normal işleyişine geri döndürülmediği konusunda uyardı. Devam eden Türk saldırıları barajı devre dışı bırakırsa, AANES bunun bölgede insani bir felaket olacağı konusunda uyarıyor.

Türkiye, henüz barajı almamış olmasına rağmen bölgedeki kazanımları konusunda kendine güveniyor. Dün Türkiye Dışişleri Bakanı, YPG'nin ortadan kaldırılmasının sadece zaman meselesi olduğuna inandıklarını belirtti. Bölgede YPG, SDG'yi oluşturan en büyük üye örgüttür.

Tişrin Barajı, Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'deki Kürt özerkliğini baltalama genel hedefindeki son hedeftir. Türkiye, Menbiç, Kobani ve Tişrin Barajı'nı aldıktan sonra Tabka ve Rakka Vilayeti'ne de göz koymuş gibi görünüyor.

Kaynak: https://steigan.no/ Norveç 



23 Ocak 2025 Perşembe

NORVEÇLİ YAZARIN GÖZÜNDE SURİYEDEKİ GELİŞMELER

 

Başlık: "Utanç Tiyatrosu-Barth Eide ve Suriye'deki Teröristler"

Yazıyı Hazırlayan Eva Thomassen

Şam Yolu
Dışişleri Bakanı Barth Eide: Suriye'yi şimdi ziyaret etmek derin bir etki bırakıyor.

Norveçli yazar Eva Thomassen 20 Ocak 2025 Günkü Suriye’deki gelişmeler ile ilgili eleştiri yazası: “Suriye’de bir yol ayrımında olabilir. Geçiş hükümeti şu ana kadar olumlu sinyaller verdi ancak gelişmelerin her iki yönde de gerçekleşebileceğine hazırlıklı olmalı. Bu kritik aşamada, uluslararası toplumun kalkınmanın olumlu yönde ilerlemesine katkıda bulunması önemlidir. Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide, Suriye’yi ziyaret etme nedeninin bu olduğunu söylüyor.


Şam, dünyayı karıştırıcıların yeni uğrak noktası haline geldi. Bütün bu ileri gelenler neden şimdi Şam'a gidiyor? Neden 2011’den 2024’e kadar değil de şimdi sorusu.

Fotoğraf Dışişleri Bakanlığı: Tuva Bogsnes:
Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide ve Suriye
Geçiş Hükümetinin Başkanı Al-Sara ile Tokalaşması An
ı
Bugün Norveç Dışişleri Bakanı Barth Eide'nin Şam'a bir gezi yaptığını okuyoruz. O da Barth Eide'ye bu geziyle ilgili sorulması gereken soru: “Suriye'de ne yapmalısınız Barth Eide? Suriye'ye son gidişinizden bu yana neler oldu? Bunu bilmiyorsun. Yakın dostlarınızın ve müttefiklerinizin hiçbiri bilmiyor. 2011'de rejim değişikliği savaşının başlamasıyla Şam ile Batı arasındaki bütün diplomatik ilişkiler kopmuştu. Barth Eide'nin Suriye ile yaptığı tek temas, yaptırımlara destek eklemek oldu bu ay.

https://www.regjeringen.no/no/sok/id86008/?term=syria

Sürekli olarak daha fazla yaptırım uygulamak otomatik hale geldi. Suriye halkı nefes almasın, yürümesin, ayakta durmasın, yemek yemesin, çalışmasını, tıbbi yardım, para, yardımı alamasın diye. Evet bu arada yardım ancak Suriye halkına ayrılmadı. Yardım onun için ayrıldı Barth Eide, Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki fotoğrafta elinde tutuyor. “Suriye halkına” verdiğimiz yardımları terörist Golani ve Hayat Thahir Al-Şam (HTS) aldı. Esad hükümetinin devrilmesi Norveç için o kadar önemliydi ki, BM'nin ve bütün ülkelerin terör listelerinde yer alan bir terör örgütü liderini devreye soktuğunuzda, doğru şeyleri söylediği ve “tercihen kravat taktığı sürece sorun yok” dilerseniz Ferner Jacobsen veya Armani'den ipek bir kravat hediye gelsin.

El-Golani ve Barth Eide ayakta duruyor ve elinden bir terörist tutuyor. Geçen hafta ABD'den önce Şam'a giden bir teröristin başına 10 milyon dolar ödül konulmuştu.

Ellerinizden insan kanları akıyor…
Suriye artık yok. Yakında Suriye hakkında artık bir şey duymayacağız. Münafıklar geziye çıkmışlar, teröristin elinden tutmuşlar, fotoğrafını çekmişler ve doğru sözleri söylediğini söylemişler. Sonra Barth Eide bunun her iki yönde de olabileceğini söylüyor ve bu kesinlikle doğru. Sen pissin Barth-Eide. Çok kirli. Ayrıca ellerinizden kan akıyor. Bu kan yıkanamaz. Norveç banknotlarıyla bile.

Savaş sırasında Suriye'ye yaptığım beş seyahatten Suriye'yi o kadar iyi tanıyorum ki, Şam'da bu tiyatronun açılışını izlerken sersemliyorum. Suriye harabeye döndü. Sırf ABD ve İsrail'in hoşlanmadığı bir ülkenin liderinden kurtulmak için insanların açlıktan ölmesine izin verildi. Oslo bölge mahkemesinde 2 kız kardeş, Suriye'de terör örgütü IŞİD'e katılmak suçundan yargılanıyor. Aynı saatlerde Barth Eide Suriye'de IŞİD/HTŞ'nin Suriye lideriyle ayakta duruyor ve el sıkışıyor.

Kaynak: https://steigan.no/ Norveç 



21 Ocak 2025 Salı

NORVEÇ'Lİ YAZARDAN İSRAİL: "TÜRKİYE İLE SAVAŞA HAZIRLANMALIYIZ"

  

İsrail, "Türkiye ile Savaşa Hazırlanmalıyız"

Erdoğan ve Netanyahu çatışma rotasında. Shutterstock The New Arab'ın haberine göre, İsrail hükümeti tarafından kurulan bir komite, ülkenin Türkiye ile olası bir savaşa hazırlanması gerektiğini söyleyerek, Türkiye'nin Osmanlı dönemi nüfuzunu yeniden tesis etme yönündeki görünürdeki hırslarının bölgede gerilimleri ateşleyeceği uyarısında bulundu.

İsrail medyasına göre Nagel Komitesi pazartesi günü savunma bütçesi ve güvenlik stratejisinin ayrıntılarını içeren ve Türkiye'nin hedefleri ve İsrail ile gelecekte yaşanabilecek olası gerilimler hakkındaki endişeleri dile getiren bir rapor yayınladı.

Komite, bu gerilimlerin çatışmaya dönüşebileceğini belirterek, Suriyeli grupların T
ürkiye'ye katılması ve İsrail'in “güvenliğine” daha çok tehdit oluşturma riskinin altını çizdi. Raporda, “Suriye tehdidi İran tehdidinden bile daha tehlikeli bir şeye dönüşebilir” denilerek, Türkiye destekli güçlerin vekili olarak hareket edebileceği belirtildi.

Rapor, önerilerle birlikte pazartesi günü İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Savunma Bakanı İsrael Katz ve aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'e iletildi.

The Jerusalem Post şunu yazıyor: “Erdoğan'ın Suriye politikası Türkiye ile İsrail'i çatışmaya yaklaştırıyor. Uzmanlar, Erdoğan'ın İsrail karşıtı duruşu ve Suriye'deki rakip çıkarları nedeniyle, devam eden bölgesel istikrarsızlık ortamında eşi benzeri görülmemiş bir çatışma olasılığı konusunda uyarıyordu.” Yazar.

Türkiye açıklaması: “YPG'nin Suriye'de Sonu Yaklaşıyor”
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 10 Ocak günü İstanbul'da yerli ve yabancı gazetecilere geniş kapsamlı bir basın toplantısı düzenleyerek, Esad rejiminin geçen ay ani devrilmesinin ardından başta Suriye olmak üzere bölgede yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Şöyle: “Bölücü örgütün ve Suriye'yle bağlarının sonu yaklaşıyor. Fidan, PKK ve YPG'ye atıfta bulunarak, “2025 yılına kadar Suriye'yi teröristlerden temizlemek Türkiye'nin temel önceliklerinden biridir” diyordu. İsrail, Suriye'yi “kantonlara” bölecek…

İsrail'den kuzey cephesindeki gelişmelere ilişkin tartışmalar yoğunlaşıyor. İsrael Hayom'un edindiği bilgiye göre, iki gün önce Savunma Bakanı İsrael Katz, Başbakan Bünyamin Netanyahu ile Türkiye'nin Suriye'deki müdahalesine odaklanan görüşme öncesinde küçük bir bakanlar toplantısına başkanlık etti.

Tartışmalar, bütün Suriye’de etnik grupların güvenliğini ve haklarını korumak için Suriye'nin eyalet bölgelerine (kantonlara) bölünmesini öneren, daha önce araştırılan ve Beşar Esad rejiminin çöküşünden bu yana üst düzey siyasi ve güvenlik yetkililerinin incelediği bir girişimin değerlendirilmesini de içeriyordu. Bakan Cohen, bu önerinin önerilen konferans sırasında incelenmesini önerdi…

Bu, Kürt YPG'nin Suriye'deki sözde özerk bölgeler stratejisiyle büyük ölçüde örtüşüyor. Ama Türkiye'nin çıkarlarıyla çatışan bir rotada idi.

Şöyle deniyordu “Türkiye'nin Osmanlı Rüyası”
Erdoğan, Osmanlı İmparatorluğu'nu rol modeli olarak gördüğünü açıkça ifade etti deniyor.

Kaynak: https://steigan.no/ Norveç

20 Ocak 2025 Pazartesi

ÜMİT ÖZDAĞ'A ÇUMHURBAŞKANINA HAKARET DAVVASI


Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Yönelik Sözleri Nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Resen Soruşturma Açtı. Ankara’dan İstanbul’a getirilen Ümit Özdağ, geceyi Vatan Emniyet Müdürlüğü binasında geçirdi.

Zafer Partisi lideri Özdağ’ın 19 Ocak 2025 günü Antalya'da İl Başkanları İstişare Toplantısı'nda şöyle konuştu: “Emin olun ki son 1.000 yılda gerçekleşen hiçbir Haçlı Seferi, Erdoğan'ın ve AKP'nin Türk milletine ve Türk devletine verdiği zararı vermemiştir. Hiçbir Haçlı Seferi, Türk Devleti'ne casusları sokamamıştır. Der.

Özdağ: “Erdoğan, Türk milletinin devletini tarikat ve cemaatler arasında dağıtarak, şirk koşanları devlete ortak ederek, Türk milletinin inancına zarar vermektedir, milyonlarca sığınmacı ve kaçağı Anadolu'ya sokarak, Türk milletinin kültürünü tahrip etmektedir. Yaşanan şey aslında bir AKP faşizmidir.

Özdağ, FETÖ’nün devlete sızmasından Erdoğan’ı sorumlu tuttu…
Şöyle diyordu: “Türk milletinin inancına, kültürüne ve tarihine saldıran, tarihi fesli bir deliden öğrenen Erdoğan’ın kendisidir” ifadelerini kullandı. Özdağ ayrıca son bin yılda yaşanan Haçlı Seferlerinin bile AKP’nin verdiği zarar kadar etkili olmadığını öne sürdü. Erdoğan döneminde Türk milletinin geniş kesimlerinin ‘Allah'la aldatanlardan’ dolayı dinlerinden soğumaya başladı, Erdoğan döneminde deist, ateist oranının yüzde 16’yı aştığını” dillendirdi.

Erdoğan’ın 1923-1950 dönemlerini “faşizm” olarak değerlendiriyordu…
Recep Erdoğan’ın Mersin’deki konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemini sert biçimde eleştiren Erdoğan şöyle diyordu: “1923-1950 yılları arasındaki tek parti dönemini faşizm, milletin inancına, tarihine ve kültürüne zarar verdiğini” öne sürdü.

Recep Erdoğan’ın bu “kindarca” değerlendirmesine ise ANKA haberine göre Ümit Özdağ ise tam tersini savunarak, “Atatürk ve arkadaşlarının Türk milletinin değerlerini koruduğunu, asıl faşizmin AKP döneminde yaşandığını” söyledi. Özdağ, diğer muhalefet partilerinin bu duruma yeterince sert tepki göstermediğini belirterek, Zafer Partisi’nin daha aktif bir mücadele yürüteceğini açıkladı.

Bir gün sonra yani 20 Ocak 2025 Pazartesi günü ise harekete geçen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ümit Özdağ’ın bu sözlerinden dolayı “Cumhurbaşkanına hakaret etti” diye resen soruşturma başlatıyor.

Ümit Özdağ @umitozdag X Hesabından yanıtı: Erdoğan’a hakaret iddiası ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılan konuşmamı Antalya’da Zafer Partisi 4. il Başkanları Çalıştayında yaptım.

Konuşma yeri Antalya. Antalya Başsavcılığı soruşturma açmıyor. Erdoğan ve ben Ankara’dayız. Ankara Başsavcılığı da soruşturma açmıyor. İstanbul Başsavcılığı açıyor. Bu konuşmayı 1000 defa daha yapmaya hazırım. İster hapse atın ister kurşuna dizin. Atatürk’ten ve kurduğu Cumhuriyet’ten taviz vermeyeceğiz. Atatürk’e ve Cumhuriyete saldırılara cevap vereceğiz. @zaferpartis




4 Ocak 2025 Cumartesi

TÜRK DESTANLARINDA AĞAÇ ve AĞAÇ KÜLTÜ 3. BÖLÜM

Osmanlının Kurucusu Osman Bey’in Ağaç Görmesi Hakkında Rüyası

Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine ait tarihi kayıtlar ve menkıbelerde de ağaç kültü konulu yeterli bilgi vermektedir. Bu konuda ünlü bir rivayete göre, Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey' in Şeyh Edebali’nin evinde gördüğü ağaç rüyasıdır. Bu rüyada Osman Bey kendisini Şeyh'in yanında yatıyor görür. Bu sırada Edebali'nin koynundan bir ay doğar ve dolunay durumuna gelince kendi koynuna girer. Daha sonra Osman Bey'in belinden bir ağaç çıkarak yükselir ve büyüdükçe yeşillenir. Dallarının gölgesi ile bütün dünyayı örter. Ağacın yanında dört sıra dağlar görülür. Bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlardır. Ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna ırmakları çıkmaktadır. Vadilerin her tarafında kentler vardır. Ağacın yaprakları kılıç gibi uzamaya başlar ve rüzgârın etkisi ile İstanbul şehrine yönelir. Şehir, iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde iki zümrüt arasına oturtulmuş bir elmas yüzük manzarası alır. Osman yüzüğü takarken uyanır. Öyle anlaşılıyor ki,' bu rüyada atalar ruhuna bağlı ağaç kültü, devlet birliğini, devletin kurulup genişlemesini anlatan bir sembol olur. Türklerin bilinçaltında biçimlenerek geleneklerde yansımaları görülmektedir.

Kanıkey'in gördüğü Manas’ın diriliş rüyası da Şamanizm’in ay, güneş ve ağaç Rüyada ağaç motifini görmek, Müslüman Kırgızların Manas Destanı'nda da bulmakta. Bu destanda Manas'ın zehirlenerek öldürülmesinden sonra, karısı özellikle Orada kutsal kavak (kayın) ağacı motifleri çevresinde gelişmiştir. Bu rüya Kam-Şaman inancının bakiyesi olarak İslami bir kılıfa bürünmüş durumudur. (1)

Ağaç kültünün belirgin izlerini Anadolu'nun ilk ve daha sonraki edebi yapıtlarda da görüyoruz. 13. yüzyıl ozanı Yunus Emre'de Şamanizm’in ağaçla söyleşme motifi Tasavvuf ilkesiyle yoğrularak Tanrıya uzanan bir sonsuzluk sembolü haline gelir.

İşte Yunus Emre’de bu Ağaç Konusunda Bir Deyiş:
Giderildüm ben yol sıra yavlak uzamış bir ağaç
Böyle latif böyle şirin gönlüm eydür birkaç sır aç,

Ağaç karır devran döner kuş budağa bir kez konar
Dalhı sana kuş konmamış ne gügercin ne hod dürrac
Bir gün sana zeval ire yüce kadün ine yire
Budaklarun oda gire kaynaya kazan, kıza saç
Yunus indi sen bir nice, eksüklüğün yüz bin anca
Kuru ağaca yol sorıca teferrüclen yoluna geç (2)

Eski Oğuz boylarının yaşayış tarzını kaleme alan Dede Korkut hikayeleri, Anadolu bölgesinde 15-16. yüzyıllarda yazıya benzer hikayeler geçirildiğin anlaşılır.

Ata kültüne bağlı ağaç motifinin Anadolu'da 16. yüzyıl Tasavvufi halk edebiyatının büyük temsilcileri arasında olan Pir Sultan Abdal'a kadar uzandığı görülüyor.

Diyor ki:
Öt benim sarı taroburarn
Senin aslın ağaçtandır
Ağaç dirsem gönüllenme
Kırmızı gül ağaçtandır

Yeter Pir Sultanım yeter
Dertlilere derman katar
Türlü türlü meyve biter
O da yine ağaçtandır

Dörtlüğü ile biten deyiş, bütün özellikleri ile ağacın kutsallığını dile getirmektedir.

Eski Türklerdeki Ağaç Kültünün İslami dönemlerde sürdüğü destanları incelendiği anda, inanç, gelenek ve törelere yabancı olmadıkları görülür. Bunda en açık biçimde Dede Korkut hikayelerinde Kam-Şamanizm’e ait birçok ögeler yanında, ağaç kültünün belirgin izleri de yer alır. Bu hikayeler okundukça, kişide öyle bir izlenimler bırakıyor ki, sanki Korkut Ata Müslümanlık ile Kam-Şaman inancından bir Türk. Ancak ayrıntılara girdikçe ise, ortaya Şamanizm’in İslam ile birbirleri içine girip kaynaştıran bir usta, bir eren rolü içinde olduğu görülür.

Oğuzlar konusunda dile getirdiği destanlarında, Korkut Ata'nın Oğuz Han için “Yön vireyim o anum: Yirlü kara tagun yıkılmasun, kölgelüce kaba ağacun kesülmesün...” diye başlayan dua faslındaki kaba ağaç, Şamanizm’in kutsal kayın ağacından başkası değildir.

Bir başka; “Salur Kazan'ın evinin yağmalandığı” hikayesinde, düşmanlar Kazan'ın oğlu Uruz’u bir ağaca asarak idam etmek üzere kanara (mezbaha) dibine götürdüklerinde, Uruz, böyle kötü bir işe aracılık etmeyi yakıştıramadığı ağaçla söyleşmek ister ve ağaca şöyle seslenir:

Ağaç, ağaç dir isem sana erilenme ağaç
Mekke ile Medinenün kapusı ağaç
Musa Kelimün asası ağaç
Böyük böyük suların köprüsü ağaç
Kara kara denizlerün gimisi ağaç
Şah-ı merdan Ali’nin Düldülünün eyeri ağaç

Başun ala bakar olsam başsuz ağaç
Dibün ala bakar olsam dipsüz ağaç
Mini sana asarlar götürmegil ağaç
Götürecek olur isen yigitligüm seni tutsun ağaç.


Türkler Müslümanlaşırlarken geleneksel ağaç kültünü İslam ile bağdaştırmaları!
Bu soylamadaki Musa Kerim, Şah-ı Merdan, Mekke, Medine gibi İslami ögeler çıkarıldığında, Altay Şamanistlerinin kutsal ağaçlar için söyledikleri ilahilerden farkı kalmıyor. (3)

Yine “Basat'ın Depegöz”ü öldürdüğü hikayesinde de Depegöz, Uruz oğlu
Basat'tan yerini, hanının kim olduğunu, ak sakallı babasının adını ve kendi adını sorduğunda Basat'ın:

Kırış güni öndin depen alpumuz
Ulaşoğlu Salur Kazan
Atan adın sorar olsan Kaba ağaç
Anam adın dir isen Kağan Aslan


Menüm adum dir-isen Aruz oğlu Basat’dur (4) şeklindeki yanıtı da ağaç kültünün belirgin izlerini yansıttığı görülmektedir. Dede Korkut’taki buna benzer türlü örnekler daha da çoğaltılabilir.

Kaba ağaçtan türeme motifi Bamsı Beyrek hikayesinde de görülmektedir. Beyrek'in kız kardeşinin 16 yıllık esaretten dönen erkek kardeşi ile yaptığı söyleşmede geçenler ise:

Karşu yatan kara tagum yıkılupdur
Ozan senün haberün yok!
Kölgelüce kaba ağacum kesilüptür
Ozan senün haberün yok! deyişi ve


Bamsı Beyrek’in Kazan Bey'e soylamasındaki:

Alan sabah durmuşsın,
Ağ ormana girmişsin
Ak kavağın budağından
Yırgayuban kiçmişsin,


Sözleri de bu motifin ne kadar canlı olduğunu gösteriyor. (5)

Dede Korkut’taki örnekler dahası, Evliya Çelebi de Seyahatname adlı yapıtında Kafkasya’daki seyahatini anlatırken “ağaca tapan âdem kavmi” ve taptıkları ağaç hakkında bilgi vermektedir. Yapıtındaki açıklamalarda “Ademi kavmi” dediği toplum Nogay ve Dağıstan Müslümanları olduğu tahmin edilmekte olup, bu insanların her yıl bir ağacın altına gelerek, etrafında defalarca ve yığınlarca balmumu ve yıl mumu yakıp aydınlatarak ağaca taptıklarını bildiriyor. (6) Buna benzer bir inanç Şamlar köyünde ulu ağaç altında toplanmak, orada aş dökmek töresi vardır.

Ağaç kültü ile ilgili kutsal inanışlar ve koruyuculuğu Orta Asya Müslüman Türklerin de olsun, Anadolu ve Rumeli bölgelerinde yaşayan Türklerde olsun, halk geleneğinde bugün bile bütün canlılığını korumakta olup, sürdürülmektedir. Türklerin yaşadıkları nerdeyse bütün bölgelerde dualar edilerek, dilekler dileyerek ağaç dallarına bezler bağlanmış, ağaçlar görülür. Bunun İslam ile ilgisi olmayıp, Türklerin ata ruhlarına yapılan nezir ve dileklerin sürdürülmesidir. Hatta yer yer bu inanışı İslam ile harmanlayıp sentez yaparak Müslümanlığın “evliyalar, erenler, dedeler, Babalar, Şeyhler, Dervişler” gibi Türk kültüründen taşınıp, İslam inancı ile kaynaşıp özdeştirilmiş, dahi, mezarları ziyaret etmek, mezarlara bezler bağlayarak dilek tutmak biçimine dönüşmüştür.

Çocuğu olmayanların ağaçlara çaput bağlayıp dilek dilemeleri…
Abdülkadir İnan, Batı Türkistan Müslümanları arasında, Semerkant yakınındaki Çoban Ata tepesinde yapılan bir dini törenden sonra, herkesin ağaçlara bezler bağladığını kendisinin gördüğünü bildiriyor. Yanında bulunan bir Özbek’ten de bu geleneğin daha başka örneklerini dinlemiştir. Kendisine Hocant kenti dolaylarında Evliya-tirek (evliya kavak) denilen bir kavak ağacına çocuğu olmayan kadınların bez bağlayarak dua ettiklerini; Ürgüt kasabası yakınındaki Hazreti Beşir mezarının yanında bulunan çınar ağacının kutsal sayıldığını, bu ağaca bağlanan bezlerin çokluğu yüzünden ağacın dallarının görünmez olduğu anlatılmış. (7)

Buna benzer geleneklerin Kam-Şaman inancından kalma olup, Anadolu halkı arasında da bütün canlılığı ile aynen sürmektedir. Şamlar köyünde de sürmektedir. İğde dalından boncuk yapılması geleneği…

Bazı bölgelerde küçük bebekler elbiselerinin omuzlarına nazar boncuğu ile birlikte 2-3 santim, ortası delinmiş, kutsal iğde ağacı dallarından yapılış boncuk haline getirilmiş ide dikerler. Ayrıca yine kutsal sayılan iğde meyvesi çekirdeğinden yapılma, ortasından bir delik delinerek boncuk haline getirilerek çocuklara nazar değmesin, nazarı önlesin diye dikerler. Bu benzer biçimde Şamlar köyünde uygulanmaktadır. Bu gelenekte Türklerin kutsal geleneklerindendir. 
Selman Zebil 3 Ocak 2025 

Kaynaklar:
(1) Arzu Erdoğan Öztürk, “Kanıkey Rüyası”; Sabahat Deniz, “Manas Destanında Rüya”; Emine Gürsoy Naskali, Bozkırdan Bağımsızlığa, TDK yay. 1995, s.269-27l.
(2) Faruk K. Timurtaş, “Yunus Emre Divanı”, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları Ankara, 1986, s.S3.
(3) Muharrem Ergin, “Dede Korkut Kitabı”, 1, TDK yay., Ankara, 1994, s. 108.
(4) Abdülkadir İnan, “Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları”, s. 53
(5) Muharrem Ergin, “Dede Korkut Kitabı”, s.214.
(6) Muharrem Ergin, “Dede Korkut”, s. 140, 144; Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkudum Kitabı, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı yayınları İstanbul, 1977, s. 51
(7) Abdülkadir İnan, “Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları”, s. 22-23. 23





 

3 Ocak 2025 Cuma

TÜRKLERDE AĞAÇ KÜLTÜ 2. BÖLÜM

 



Türklerde Ağaçlar ve Ağaç Kültü 

Türk çeşitli kavimlere ayrılmış Ural-Altay diller topluluğundan olup, Asya’dan Avrupa’ya Ortadoğu’ya Kafkaslara kadar geniş alanlara dağılarak yayılmış bir topluluk olarak inanç biçimlerinin en başından Kam-Şaman inancı olup, Budizm, Manihaizm, Brahmanizm, Natürellik, Musevilik en son olarak ta çoğunluğu Müslümanlık gibi dinleri kabul etmiş bir ulustur. En eski dinleri Şamanizm’e bağlı oldukları bilinen, Şamanizm toplumlarından totemizm döneminin ağırlıklı inançları içinde doğa kültü, doğa güçleri ön sırada yer alır.

Yani, Türkler doğa güçlerinin kutsallıklarına inanıyorlardı. Şamanizm’de doğa güçleri içinde ulu dağlar, ulu ormanlar, ulu ağaçlar olmaktadır. Doğa gücü ulu ormanlarda yetişen bazı kutsal ağaç çeşitlerinden doğa güçlerinden sayılan kayın ağacı ve en kutsallarından olarak zihinlerde yer alır. Genel ağaç kültü ele alındığında Şamanist inancındaki Türkler, artalanın bu kayın ağacından türediğine ve ruhlarının bu ağaçta yaşadığına inanarak taparlar. İşte bu bundan dolayı ağaç kültü ve inancı bu ağaçtan kaynaklanırmıştır. Daha sonraki yüzyıllarda İslamlaşan Türkler arasında bir takım Kam-Şaman inançlarını yanlarında taşıyarak, İslami inançlar ile karıştırılıp iç içe girmiştir.

Eski Türklerdeki Ağaç Kültünün İslami dönemi içindeki süreği…
İslami inançlar içine girmiş bulunan İslam öncesi Türklerin ağaç kültü, atalar ruhu, kayın ağacı önde gelir.

1. Köktürk (Göktürk) yazıtlarında geçen kayın ağacı geçmektedir…
Çin kaynaklarından alınan bilgilere göre, Hun ve Köktürk Devletlerini oluşturan Türk boylarının tamamı da Kam-Şamani inancından idiler. 6. Ve 8. Yüzyılları arası, Türklerin bir bölümü de 9. 11.12. yüzyıllara kadar Orta Asya’da bağlı bulundukları Kam-Şaman ruhu, Türklerin totemizm temsilinin gerçeğinin olarak Gök Tanrı, güneş, ay, yer-su, atalar ruhu ve ateş kültleri gibi doğa güçlerinin kutsallığına önem veren bir inanç sistemidir.

Bu nedenle Şamanistlerin dünya görüşleri, yaşayış düzenleri ölüm ve öteki dünya hakkındaki tasavvur edilen hep bu sistemin göre, bu sistemin içinde işlemiştir. Onlar doğa ile yan yana ve iç içe yaşamışlar doğanın oluşturduğu bazı cansız varlıkları bile kendilerine benzeterek; kendileri gibi insan değerinde hatta kutsal birer canlı varlık olarak kabul etmişlerdir. Bu inanç sisteminde bir hayvan, bir kuş veya bir doğa varlığı ile temsil edilen tanrılar ve kutsal ruhlar vardır. Türklerin inancında var olan Atalar ruhu da bu kutsal ruhlardan olup, atalar kültünü doğurmuştur. Bu kutsal kültte ataların kutsal ruhları “kök, köken” anlamındaki “töz, tös veya moğ. Karşılığı olan “ongon” denilen bir tür putlarla (fetişler) veya bazı kuş, hayvan, ırmak, pınar, dağ, orman, ağaç gibi doğa varlıklarıyla temsil edilmiştir.

Ağaç kültü, atalar kültü ile iç içe geçmiş olup temelinde Türklerin yaratılış efsanelerinde, ataların ağaçtan türemiş olmaları inancı yatmaktadır. Dolayısıyla ağaç kültü, eski Türkler için, ağacın atalar ruhunu temsil eden kutsal bir varlık sayarak ona tapma ve saygı gösterme anlatımıdır. Şamanizm’de ağaçlı yerlerin ve ormanların kutsal sayılması bu inancın belirgin bir görüntüsüdür. Bu yüzden olacak ki, eski Türkler atalar ruhunu temsil eden bazı ağaçlara kutsallık tanımışlar, onlara ibadet etmişlerdir. Bu kült, bir gelenek halinde bugün Sibirya ve Altaylardaki Şamanist Türklerce de sürdürülmekte olup, İslamlaşmış Anadolu Türklerinde de unutulmaz, ulu ağaçlardan söz ederler ve hatta ağaçlara çaput bağlayarak, ağaçtan dilek dilerler.

Tarihi devirlerin Şamanist Türk toplumlarında ağaç kültünün özü ile ilgili olarak kendi yaratılışlarını ağaç kökenine bağlayan birtakım efsaneler vardır.

İslam öncesi Türklerde ağaçlar üzerine en eski Dokuz-Oğuzlara ait olan yaratılış efsanesinde Uygur Türklerinin oturduğu bölgede Tula ve Selenga ırmaklarının kavşağında bir ada vardır. Adanın tam ortasında göğe yükselen bir tepe oluşmuş, tepenin tam ortasında da bir kayın ağacı yeşermiş. Alaaddin Ata Melik Cüveyni’nin yazdığı “Tarih-i Cihanküşa” yapıtına göre kayın ağacı yanında bir de fıstık çamı (fasuk) varmış. Gün olmuş zaman olmuş gün battıktan sonra bu ağaçlar üzerine gökten bir ışık inerek onları nuru andırmaya başlamış.

Ne zaman ki gün batar ve gökten ağaçları saran nur inmeye başlarsa, o zaman kayın ağacından da müzik sesleri gelirmiş ve Uygurlar hep birden şaşırırlarmış. Bundan sonra bu ağaçlardan fıstık çamı gebe kalmış. Dokuz ay on gün sonra ağacın karnından bir kapı açılmış. Bir başka söylenceye göre de dokuz ay on gün sonra kayın ağacı birden yarılmış, içinden beş güzel çocuk çıkmış ve gözleri kamaştırmış. Aradan zaman geçmiş çocuklar büyümüş kocaman olmuş ve küçükleri Bögü Han Uygurlara Kağanı olmuş.

Ağaçtan yaratılış efsanesi Oğuz Kağan Destanında da görülmektedir. Bu destana göre Oğuz Kağan hem gökten inen göğün kızı ile hem de yerdeki bir ağaç kovuğundan çıkan yerin kızı ile evlenmiş ve soyunu bu yolla kurmuştur. Eski Türklere göre gök de yer de kutsaldır. Destanda Oğuz Kağan’ın yerin kızı ile evlenmesi şöyle anlatılmıştır:

Ava gitmişti bir gün, ormanda Oğuz Kağan:

Gölün tam ortasında, bir ağaç gördü yalnız,
Ağacın kovuğunda duruyordu bir kız.
Gözü gökten daha gök, sanki Tanrı kıydı,
Irmak dalgası gibi, saçlan dalga dalgaydı.
Bir inci idi dişi, ağzında hep parlayan.

Oğuz kızı görünce, başından aklı gitti,
Nedense yüreğine, kordan bir ateş girdi.
Gönülden sevdi kızı, tuttu aldı elinden,
Kızla gerdeğe girdi, aldı dilediğinden. (1)


Eski Türklerin türeyiş efsanelerindeki ağaç motifi…
Rus araştırmacılardan V. I. Verbitskiy ve Wilhelm Radloff tarafından Altaylı ve Yenisey’li Türk boylarından edindikleri yaratılış efsanelerinde, efsaneye göre, ilk Yakut (SaOa), yani ilk insan gökten inen bir yaratıktan türemiştir. Altaylılara göre, yer yaratılmadan önce su vardı. Kuday veya Tanrı Ülgen yeri yaratmak için kendisiyle arkadaşlık eden kişiye emrederek denizden toprak çıkarttı. Bu toprak üzerinde dalsız budaksız bir ağaç da bitmişti. Tanrı Ülgen bu ağacı gördü ve dalları olmayan ağaca bakmak hoş bir şey değil; bunda dokuz tane dal bitsin!” dedi. Ağaçta dokuz dal bitti. Tanrı yine: “dokuz dalın kökünden dokuz kişi türesin ve bunlardan dokuz ulus olsun” dedi ve böyle oldu. Dolayısıyla ilk insanlar bir ağaç dalında meyve gibi bitti. (2)

Bu efsaneye göre ağaçtan türeyen insanlar yine bir ağacın meyvesiyle besleniyorlardı.

Görülüyor ki, ağaç kültünün ve ağaca kutsallık tanımanın temelinde, Şaman Türklerin ilk atalarının ağaçtan türemiş olmaları inancı yatmaktadır. Ağacın, ormanın ve özellikle Köktürk ve Uygur dönemlerinde Ötüken “yış” diye bilinen Ötüken Ormanlarının bütün Türklerce kutsal yer olarak tanınması da bu kültten kaynaklanmıştır. Ağaç ve orman kültü üzerinde duran Halk bilimciler, bu kültü ilkel toplulukların orman ürünleri ile geçindikleri devrin hatırası olarak kabul ederler. (3)

Kam-Şamani Türklerce ormanın bütünü bir kült sayıldığı gibi, teker teker ağaçlar ve özellikle bazı ağaçlar ayrıca kutsanmıştır. Şamanistlerin en çok saydıkları ağaç kayın ağacı Huş (betula toumef) ağacı olmuştur. Çünkü bu ağaç, merhametli Ana Tanrıça Umay ile birlikte Tanrı Ülgen tarafından gökten yere indirilmiş, Türklerin türeyiş efsanesine yansıyarak atalar ruhunu temsil etmiştir. Kutsal kayın ağacı Altaylı Şamanistlerin dualarında hep “bay kayın” diye tekrarlanır. Kam-Şaman davullarında güneş, ay, yıldız, şimşek resimleri yanında iki kayın ağacı da resmedilmiş haldedir. (4)

Şamanist Türkler atalar ruhuna olan bağlılıklarını, dini törenlerini kayın ağacı altında yaparak, ağaca bağladıkları bez paçavralar birer hediye, birer adak niteliğindedir. Kutsal kayın ağacı zaman ve bölge ayrılıklarına göre akçaağaç, far. huş, kabaağaç, kavak, ak kavak, kavuş ve kürt çalısı (5) gibi değişik adlarla da adlandırılmıştır. Bunun yanında çam ve ardıç ağaçlan da önemli bir yer tutmuştur. Hatta Türkler, İslami dönemde, İslam öncesi eski Türklerin kutsal ağaçlarına meşe, çınar, iğde gibi başka ağaçla eklenmiştir.

Yani bu durum, Türklerin 10. yüzyıldan başlayarak kabul ettikleri İslamlık içinde eski ağaç kütleri biçim değiştirerek, özünde bir şey kaybetmeden kutsallığını korumuştur.

Tarihi kaynakların verdiği bilgiye göre öyle ellerini kollarını sallaya sallaya Türklerin Müslümanlığı kabul etmediler, birçok aşamadan, basiretlerden geçtiler. Parça parça toplumda değişiklikler olarak 200 yıllık süreçte içinde, değişen zamanlarda Müslüman oldular.

Böylece Türkler İslamlaşırken, eski Kam-Şaman inançlarını ile İslami inançların birbirine harmanlayarak Müslümanlaşmalarına Kaşgarlı Mahmud'un “Divan-ü Lügat-it-Türk” adlı yapıtında değinir. Kaşgarlı: c 3, s.377'de: “Yere batası kafirler göğe Teori derler yine bu adamlar büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi gözlerine ulu görünen her şeye Tefiri derler. Bu yüzden bu gibi şeylere yükünürler (secde ederler)” diye yazar. (6) 

Bu yazıdaki açıklama dahi, Türklerin Müslümanlaşmış Türkleri bile İslamlığa aykırı bulup bu Türklerin eski geleneksel kültürel yapılarını kınayarak “kafir inancı olarak değerlendirir. Buna karşılık eserin birçok yerinde tespit ettiği Şamanist gelenek ve inançlarla ilgili olarak “neuzu billah” sözünü kullanmamıştır. Kaşgarlı Mahmut’un 11. Yüzyıldaki yazısına göre bu durum bile bazı Şamanist gelenek ve kalıntıların artık İslami bir kılıfa girdiğinin açık biçimde sürdüğüne dair açıklanmasıdır.

Kaşgarlı Mahmut’un “kafir inancı” diye 11. Yüzyılda yakındığı 21. Yüzyılda dahi İslami inançlar içine girmiş olan Kam-Şaman inanç ve kalıntılarına, tarihi dönemlerdeki bibi günümüzde de sürmekte olduğu ve bunun İslam dışı adetler olduğunu bilmeden oldukça çok Anadolu insanı, İslami kurallar sanıp inanmaktadır. Çünkü, yüzyıllardır Kam-Şaman geleneksel ögelerin İslami ögeleri ile kaynaşarak eski Türk inanç adetleri ve töreler canlı tutularak İslam ile sentezlenerek, İslami bir biçime bürünmüş olmasına rağmen, bunların derinleşmesine araştırıldığı zaman Şamanizm’le olan bağlantısı açık bir biçimde görülmektedir.

Türklerdeki ağaç kültü de bu yönüyle oldukça örtüşen durumdadır. Türklerde kökü derinlerde olan ağaç kültü kültürünün İslami dönemlerde dahi süren dolaylı uzantısı örneklerle doludur:

Kam-Şaman dinli Türklerin yaratılış efsanelerinde önemli bir yer tutan ağaç kültü, yukarıda verilen örneklerden de anlaşıldığı gibi ağaç kültü, İslami dönemin tarihi, destanı ve menkıbeleri gerçeğinde süregelmiştir. Bu konuda Oğuzname’nin yazarı Reşideddin'in, daha İslam öncesi yazılmış Oğuzname’ye göre İslami bir kimlik ile yazmış olmasına rağmen; orada ağaç motifinin aynen devam ettiği görülüyor. Bu destanda, Selçuklu sultanı Tuğrul Bey'in babası Toksurmış İçi (Elçi?) gece rüyasında, göbeğinden sağlam gövdeli ve çok dallı budaklı üç ağaç çıktığını gömüş. Bu ulu ağaçların tepesi göğe ulaşmaktadır. “Asılları yerde, dalları gökte”. Rüyasını anlattığı Amirhan Kâhin ona: “Sakın bu rüyayı ve sırrı kimseye söyleme; senin kaç oğlun var” diye sorar. O da üç diye (bu oğulları Dukak, Tuğrul ve Arslan) yanıtını verince Kâhin ona “Her üçü de padişah olacaklar” der. Toksurmış'ın her üç oğlu da cesur ve kahraman idiler. Oğuz beyleri onların iyi avcılık yaptıklarını görünce av beyliğini onlara verdiler. Gösterdikleri yararlık ve başarılar dolayısıyla önce Tuğrul, daha sonra da Arslan ve Dukak birer sultan oldular. (7) Görüldüğü gibi, İslami bir nitelik kazanmış olan bu destanda da Tuğrul, Arslan ve Dukak, atalar ruhunu temsil eden üç ağaç yani üç kutsal ruh yardımıyla sultanlığa yükselmişlerdir.

Reşideddin in “Camiü’t Tevarih” adlı yapıtında ve Ebulgazi Bahadır Han’ın “Şecere-i Türki” adlı yapıtında Oğuz Destanındaki Kıpçak boyunun kökenine ilişkin söylencede de ağaç tan türeme izleri görülür: Bu rivayete göre Oğuz Han bir seferden dönüşünde savaşta ölen bir askerinin eşi ağaç kovuğunun içinde bir oğlan doğurmuştur. Oğuz Han bu oğlanı evlat edinerek Kıpçak yani “ağaç kovuğu” adını vermiştir. (8)

Kaynaklar:
Zeynep Korkmaz makalesi
(1) Bahaeddin Ögel, “Eski Türklerdeki Ağaç Kültünün İslami Devirlerdeki Devamı” s.63-64. 102
(2) Abdülkadir İnan, “Tarihte ve Bugün Şamanizm” TTK yayınları Ankara, 1954, s.l-12
(3) Abdülkadir İnan, “Tarihte ve Bugün Şamanizm” TTK yayınları Ankara, 1954, s.62.
(4) Abdülkadir İnan, “Tarihte ve Bugün Şamanizm” TTK yayınları Ankara, 1954, s.64.
(5) Kerim Yund, “Türklerin Kutlu Ağacı huş (kayın) Betulanın Tanımı Üzerine Sağlıksal Araştırma”, 3.
Türk Tıp Tarihi Kongresi, TTK yayınları Ankara, 1999, s.343.
(6) Saadet Çağatay, “Divan-ü Lügat-it-Türk'te İnançla ilgili Sözler” 1972 (TDK yayınları 1972, s.385-386.
(7) A. Zeki Velidi Togan, “Oğuz Destanı (Reşidettin Oğuznamesi, Çevri ve Tahlili), İstanbul 1972, s.71-75.
(8) Camiü't Tevarih, TVO, 5; Ebulgazi Bahadır Han, Şecere-i Türk, Desmaisons yay. s. 19.


2 Ocak 2025 Perşembe

TÜRK KÜLTÜRÜNDE AĞAÇLAR 1. BÖLÜM

 



Türklerde Ağaç Kültü

Semavi dinlerde olduğu gibi Türkler topraktan değil de ağaçtan yaratıldığına inanılır. Türklerde, “Orman-Ağaç” kültünün en eski tarihlere uzandığına dair pek çok kanıtlar varır. Birçok Türk boylarındaki inanca göre, ilk insanın kozmik ağacın içinde, belinden yukarısı çıplak bir kadın tarafından beslenildiğine inanılır. J. P. Roux’ın araştırmalarına göre Türklerin bunca din değiştirmesine rağmen Anadolu’da birçok Türkler arasında, kesilen ağaçlar içinden çıplak bir kadının çıktığına dair yaşayan bir inanç vardır. Zaman içinde kozmik biçim alan “Hayat Ağacı” İslamlaşmış Türkler arasında, halılara ilmek düğüm işlenir, ortaya insanın yaratılışını simgeleyen motifler çıkartılır. Bu olgu bile İslam öncesi Türklerde “Ağaç-Orman” kültünün mitolojideki önemli yerini gösterir.

Kayın ağaçları (Fagus grandifoli)

Ağaç Kültü: Orta Asya’dan gelen konargöçer Oğuzların Anadolu'yu yurt edindikten sonra dahi uzun yıllar geçmesine rağmen, Asya’daki dil ve geleneksel bağlarını koparmamıştır. Bu Anadolu’da yaşatılan, korunan geleneksel bağlardan birisi de ağaç kültüdür.

Türk Mitolojisinde Kayın Ağacı...
Türklerde ağaçların saygı gösterilmesi gereken bir ruha sâhip oldukları ve bunun bereketli ortamı etkilediği düşüncesi vardır. Türklerdeki bu düşünceye göre, ilk insan dokuz budaklı bir ağacın altında yaratılmıştır. Türk mitolojisinde, “Ulu Ağaç”, Tanrı’ya ulaşıp kavuşmanın yolu olarak düşünülür. Günümüzde hala Anadolu’da yaşayan eski Türk etnik-kültürel gelenek ve göreneklerin sürdüğü görürüz. Birçok tarihi kaynak bilgilere dayanarak, ağaç Türklerin gözünde Ulu Ağaç, Tanrı’nın ilahi vasıflarını üzerinde taşıdığını gösterir.

Ulu ağaçlar, yüce dağlar, ulu ormanlar gibi sözlerle kutsallaştırılarak tanrılık değerine getirilir. Bir bakıma ulu ağaçlar insanlarla bağ kurarak cennete ulaştırır. Türk halklarının geleneksel dünya görüşlerinde ağaç, insanların birbirleriyle ve doğanın insanlarla bağını da simgeler. Tarihsel kökenleri Kaşgarlı Mahmut, Oğuzlardan söz açarken, Oğuzların yüksek dağlara olan yakınlıklarına değinir ve “gözlerine ulu görünen” büyük bir ağaca ‘Tankrı’ dediklerini yazar. Kumuk Türkleri, dokunulmaz ve kutsal saydıkları ağaca “Tenkri Han” olarak adlandırmışlardır.

Anadolu’da eskimeyen, dilden dile süren bir deyim vardır: “Beşikten mezara kadar ağaç” Başta Oğuzlar olmak üzere diğer Türk kavimlerinin mitlerinde, büyük insanların doğumunda ağaçlara bir görev verilir, onu anaları babaları yapar.

Türklerde “kaba ağaç” adı verilen, Anadolu’da, bu adın verildiği ağaç, çok ulu, bol gölgeli meşe ağacıdır. Türk mitolojik inanlarında bu “kaba ağaç” (meşe ağacı) kutsaldır. Ayrıca, “kayın”, “karaağaç”, “çam”, “servi”, “ardıç”, “sedir”, “dut”, söğüt ve kavak gibi diğer ağaçlarda kutsanan ağaçlardandır.

Dua yapıp ağaçlara çaput bağlamanın kökeni...

İlk Türklerde, Kamlardan biri öldüğünde toprağa gömmezlerdi. Kamların ölüsü, yaratıldığı ağaç inancına dayanarak, bir ağaç tabut gibi oyularak içine konur ve ağzına bir kapak yapılırdı. Bu ağaç bir yere dikilir üzerine Kamın elbiseleri ve değişik renkli bezler asılırdı. Bu hal Anadolu’da, İslamlaşan Türkler arasında bir tür ağaç kültü inancının süreği olarak, ağaçlara çaput bağlama, ağacı kutsamak, dilek dilemek için kullanılır olmuştur.

Beyşehir-Şamlarda ağaç kültü inancına dayalı gelenek sürmektedir. Başta yapraklarını dökmeyen çam, ladin ardıç ağacı gibi ağaçların fidanların kesilmesinin günah olduğuna inanılır, asla kesilmez. Ayrıca diğer ağaçların odunundan yararlanılırken, ana boylu ağaçlar kesilmez, çevresindeki çalıcıkları kesilir, ana ağaç, daha iyi gürleşsin diye şırlanır.

Bu "Kaba Ağaç" unsurunu Osmanlı tarihlerinde de görüyoruz. “Neşri tarihi”, s.168-170’de Geyikli Baba ile Osman Gazi hikâyesinde bir kavak ağacına (s. 212) "Devletlü Kaba Ağaç" denilmektedir.

Yani, ağaç kültü, bütün Türk boylarının destan ve inançlarında çok derin iz bırakmıştır. Şamanizm kalıntılarını, İslami kisve altında, Müslüman Türklerin bütün yaşadıkları alanlarda ağaçlara dilek tutularak paçavralar bağlanmış olduklarını ağaçlar görürüz.

Kam-Şaman dini törenlerinde “kayın ağacı” en önemli yer tutar ve Türkler ilahilerinde kayın ağacına “bay kayın” diyerek çaput bağlarlarmış.

İslam öncesi Türklerin en kutsal olarak kabul ettikleri kayın (gürgen) ağacı hakkında Abdülkadir İnan’ın belirttiğine göre Şaman ayini yapılırken kayın ağacı bulundurulurdu. Şamanist mitolojisinde kayın ağacı, Bay Ülgen’i ve Umay Ana’yı gökten indiren olarak inanılır kayın ağacı:

Altın yapraklı bay kayın,
Sakız gövdeli kutsal kayın,
Dokuz köklü, ulu yapraklı mübarek kayın,
Ey mübarek kayın, sana kara yanaklı, ak kuzu kurban ediyorum.


Ve dahi, Şamanlar gökyüzüne ulaşmak için kayın ağacını bir merdiven olarak kullanılıyor. Yakut Türklerinin herkesin birer kayın ağacı vardı. Bunu, genç Şaman olabilmek için dikerlermiş. Şaman ölünce bu diktiği kayın ağacı da yok edilirmiş. Anadolu’da bir söz vardır: “dünyada bir dikili ağacın olsun” temennisi bu eski kültürün kalıntısı olsa gerek.

Dede Korkut Hikâyelerinde, Kazan Bey'in oğlu Uruz'un, ormanda ağaca asmak için getirildiği zaman, Uruz ağaç konusunda söylediği sözler şöyledir: “Mekke ile Medine'nin kapısı ağaç, Musa Kelimin asası ağaç, Büyük büyük suların köprüsü ağaç, Kara kara denizlerin gemisi ağaç, Şah-ı Merdan Ali'nin düldülünün eyeri ağaç, Zülfikar’ın kınıyla kabzası ağaç, Hasan ile Hüseyin'in beşiği ağaç” der.

Dede Korkut hikâyelerinin her sonunda: "alkış" (dua) şöyle yapılır "gölgelice kaba ağacın kesilmesin" sözleri tekrar edilir. Beyrek'in esaretten kurtulduğunu gören Banu Çiçek “Kola ağacın kurumuştu yeşerdi ahi” diyor (K 95; ME 45)

Eski ağaç kültüyle ilgili birçok izler vardır günümüze uzanan. Dede Korkut Ata destanlarında Salur Kazan, oğlu Uruz’un ağaca hitap etmesi, Altaylı Şamanların kutsal ağaçlar için söyledikleri deyişlere bir bakalım:

Altın yapraklı bay kayın,
Sakız gövdeli kutsal kayın,
Dokuz köklü, ulu yapraklı mübarek kayın,
Ey mübarek kayın, sana kara yanaklı, ak kuzu kurban ediyorum.

Ağaç, ağaçtır isem sana erilenme ağaç,
Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç,
Musa Kelimün asası ağaç,
Büyük büyük suların köprüsü ağaç,

İslamşlaşmış Türklerin Kam-Şaman izlerini sürmesi:
Kara kara denizlerin gemisi ağaç,
Şah’ı Merdan Ali’nin Düldülünün eyeri ağaç.
Şah Hasan ile Hüseyin’in beşiği ağaç,
Eğer erdir, eğer avrattır korusu ağaç,

Başın ala bakar olsam başsız ağaç,
Dibin ala bakar olsam götüren ağaç,
Götürecek olur isen yiğitliğin seni tutsun ağaç,
Bizim ilde gerek idin ağaç,

Kara hindu kullarıma buyura idim ağaç,
Seni pare pare toprağa indi ağaç.

Eski Türklerin en kutsal olarak kabul ettikleri kayın (gürgen) ağacı hakkında Abdülkadir İnan’ın belirttiğine göre Şaman ayini yapılırken kayın ağacı bulundurulurdu. Şamanist mitolojisinde kayın ağacı, Bay Ülgen’i ve Umay Ana’yı gökten indiren olarak inanılır:

Anadolu’da bir söz, “bir dikili ağacın olsun temennisi bu eski kültürün kalıntısı olsa gerek. Selman Zebil 2 Ocak 2025

 

TC Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş Dilinde Nefret Söylemler

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un Sünni-İslam İttifakı Numan Kurtulmuş, bu ülkede her kesimden her inançtan vatandaşları kapsayıcı, kucakla...