3 Ocak 2025 Cuma

TÜRKLERDE AĞAÇ KÜLTÜ 2. BÖLÜM

 



Türklerde Ağaçlar ve Ağaç Kültü 

Türk çeşitli kavimlere ayrılmış Ural-Altay diller topluluğundan olup, Asya’dan Avrupa’ya Ortadoğu’ya Kafkaslara kadar geniş alanlara dağılarak yayılmış bir topluluk olarak inanç biçimlerinin en başından Kam-Şaman inancı olup, Budizm, Manihaizm, Brahmanizm, Natürellik, Musevilik en son olarak ta çoğunluğu Müslümanlık gibi dinleri kabul etmiş bir ulustur. En eski dinleri Şamanizm’e bağlı oldukları bilinen, Şamanizm toplumlarından totemizm döneminin ağırlıklı inançları içinde doğa kültü, doğa güçleri ön sırada yer alır.

Yani, Türkler doğa güçlerinin kutsallıklarına inanıyorlardı. Şamanizm’de doğa güçleri içinde ulu dağlar, ulu ormanlar, ulu ağaçlar olmaktadır. Doğa gücü ulu ormanlarda yetişen bazı kutsal ağaç çeşitlerinden doğa güçlerinden sayılan kayın ağacı ve en kutsallarından olarak zihinlerde yer alır. Genel ağaç kültü ele alındığında Şamanist inancındaki Türkler, artalanın bu kayın ağacından türediğine ve ruhlarının bu ağaçta yaşadığına inanarak taparlar. İşte bu bundan dolayı ağaç kültü ve inancı bu ağaçtan kaynaklanırmıştır. Daha sonraki yüzyıllarda İslamlaşan Türkler arasında bir takım Kam-Şaman inançlarını yanlarında taşıyarak, İslami inançlar ile karıştırılıp iç içe girmiştir.

Eski Türklerdeki Ağaç Kültünün İslami dönemi içindeki süreği…
İslami inançlar içine girmiş bulunan İslam öncesi Türklerin ağaç kültü, atalar ruhu, kayın ağacı önde gelir.

1. Köktürk (Göktürk) yazıtlarında geçen kayın ağacı geçmektedir…
Çin kaynaklarından alınan bilgilere göre, Hun ve Köktürk Devletlerini oluşturan Türk boylarının tamamı da Kam-Şamani inancından idiler. 6. Ve 8. Yüzyılları arası, Türklerin bir bölümü de 9. 11.12. yüzyıllara kadar Orta Asya’da bağlı bulundukları Kam-Şaman ruhu, Türklerin totemizm temsilinin gerçeğinin olarak Gök Tanrı, güneş, ay, yer-su, atalar ruhu ve ateş kültleri gibi doğa güçlerinin kutsallığına önem veren bir inanç sistemidir.

Bu nedenle Şamanistlerin dünya görüşleri, yaşayış düzenleri ölüm ve öteki dünya hakkındaki tasavvur edilen hep bu sistemin göre, bu sistemin içinde işlemiştir. Onlar doğa ile yan yana ve iç içe yaşamışlar doğanın oluşturduğu bazı cansız varlıkları bile kendilerine benzeterek; kendileri gibi insan değerinde hatta kutsal birer canlı varlık olarak kabul etmişlerdir. Bu inanç sisteminde bir hayvan, bir kuş veya bir doğa varlığı ile temsil edilen tanrılar ve kutsal ruhlar vardır. Türklerin inancında var olan Atalar ruhu da bu kutsal ruhlardan olup, atalar kültünü doğurmuştur. Bu kutsal kültte ataların kutsal ruhları “kök, köken” anlamındaki “töz, tös veya moğ. Karşılığı olan “ongon” denilen bir tür putlarla (fetişler) veya bazı kuş, hayvan, ırmak, pınar, dağ, orman, ağaç gibi doğa varlıklarıyla temsil edilmiştir.

Ağaç kültü, atalar kültü ile iç içe geçmiş olup temelinde Türklerin yaratılış efsanelerinde, ataların ağaçtan türemiş olmaları inancı yatmaktadır. Dolayısıyla ağaç kültü, eski Türkler için, ağacın atalar ruhunu temsil eden kutsal bir varlık sayarak ona tapma ve saygı gösterme anlatımıdır. Şamanizm’de ağaçlı yerlerin ve ormanların kutsal sayılması bu inancın belirgin bir görüntüsüdür. Bu yüzden olacak ki, eski Türkler atalar ruhunu temsil eden bazı ağaçlara kutsallık tanımışlar, onlara ibadet etmişlerdir. Bu kült, bir gelenek halinde bugün Sibirya ve Altaylardaki Şamanist Türklerce de sürdürülmekte olup, İslamlaşmış Anadolu Türklerinde de unutulmaz, ulu ağaçlardan söz ederler ve hatta ağaçlara çaput bağlayarak, ağaçtan dilek dilerler.

Tarihi devirlerin Şamanist Türk toplumlarında ağaç kültünün özü ile ilgili olarak kendi yaratılışlarını ağaç kökenine bağlayan birtakım efsaneler vardır.

İslam öncesi Türklerde ağaçlar üzerine en eski Dokuz-Oğuzlara ait olan yaratılış efsanesinde Uygur Türklerinin oturduğu bölgede Tula ve Selenga ırmaklarının kavşağında bir ada vardır. Adanın tam ortasında göğe yükselen bir tepe oluşmuş, tepenin tam ortasında da bir kayın ağacı yeşermiş. Alaaddin Ata Melik Cüveyni’nin yazdığı “Tarih-i Cihanküşa” yapıtına göre kayın ağacı yanında bir de fıstık çamı (fasuk) varmış. Gün olmuş zaman olmuş gün battıktan sonra bu ağaçlar üzerine gökten bir ışık inerek onları nuru andırmaya başlamış.

Ne zaman ki gün batar ve gökten ağaçları saran nur inmeye başlarsa, o zaman kayın ağacından da müzik sesleri gelirmiş ve Uygurlar hep birden şaşırırlarmış. Bundan sonra bu ağaçlardan fıstık çamı gebe kalmış. Dokuz ay on gün sonra ağacın karnından bir kapı açılmış. Bir başka söylenceye göre de dokuz ay on gün sonra kayın ağacı birden yarılmış, içinden beş güzel çocuk çıkmış ve gözleri kamaştırmış. Aradan zaman geçmiş çocuklar büyümüş kocaman olmuş ve küçükleri Bögü Han Uygurlara Kağanı olmuş.

Ağaçtan yaratılış efsanesi Oğuz Kağan Destanında da görülmektedir. Bu destana göre Oğuz Kağan hem gökten inen göğün kızı ile hem de yerdeki bir ağaç kovuğundan çıkan yerin kızı ile evlenmiş ve soyunu bu yolla kurmuştur. Eski Türklere göre gök de yer de kutsaldır. Destanda Oğuz Kağan’ın yerin kızı ile evlenmesi şöyle anlatılmıştır:

Ava gitmişti bir gün, ormanda Oğuz Kağan:

Gölün tam ortasında, bir ağaç gördü yalnız,
Ağacın kovuğunda duruyordu bir kız.
Gözü gökten daha gök, sanki Tanrı kıydı,
Irmak dalgası gibi, saçlan dalga dalgaydı.
Bir inci idi dişi, ağzında hep parlayan.

Oğuz kızı görünce, başından aklı gitti,
Nedense yüreğine, kordan bir ateş girdi.
Gönülden sevdi kızı, tuttu aldı elinden,
Kızla gerdeğe girdi, aldı dilediğinden. (1)


Eski Türklerin türeyiş efsanelerindeki ağaç motifi…
Rus araştırmacılardan V. I. Verbitskiy ve Wilhelm Radloff tarafından Altaylı ve Yenisey’li Türk boylarından edindikleri yaratılış efsanelerinde, efsaneye göre, ilk Yakut (SaOa), yani ilk insan gökten inen bir yaratıktan türemiştir. Altaylılara göre, yer yaratılmadan önce su vardı. Kuday veya Tanrı Ülgen yeri yaratmak için kendisiyle arkadaşlık eden kişiye emrederek denizden toprak çıkarttı. Bu toprak üzerinde dalsız budaksız bir ağaç da bitmişti. Tanrı Ülgen bu ağacı gördü ve dalları olmayan ağaca bakmak hoş bir şey değil; bunda dokuz tane dal bitsin!” dedi. Ağaçta dokuz dal bitti. Tanrı yine: “dokuz dalın kökünden dokuz kişi türesin ve bunlardan dokuz ulus olsun” dedi ve böyle oldu. Dolayısıyla ilk insanlar bir ağaç dalında meyve gibi bitti. (2)

Bu efsaneye göre ağaçtan türeyen insanlar yine bir ağacın meyvesiyle besleniyorlardı.

Görülüyor ki, ağaç kültünün ve ağaca kutsallık tanımanın temelinde, Şaman Türklerin ilk atalarının ağaçtan türemiş olmaları inancı yatmaktadır. Ağacın, ormanın ve özellikle Köktürk ve Uygur dönemlerinde Ötüken “yış” diye bilinen Ötüken Ormanlarının bütün Türklerce kutsal yer olarak tanınması da bu kültten kaynaklanmıştır. Ağaç ve orman kültü üzerinde duran Halk bilimciler, bu kültü ilkel toplulukların orman ürünleri ile geçindikleri devrin hatırası olarak kabul ederler. (3)

Kam-Şamani Türklerce ormanın bütünü bir kült sayıldığı gibi, teker teker ağaçlar ve özellikle bazı ağaçlar ayrıca kutsanmıştır. Şamanistlerin en çok saydıkları ağaç kayın ağacı Huş (betula toumef) ağacı olmuştur. Çünkü bu ağaç, merhametli Ana Tanrıça Umay ile birlikte Tanrı Ülgen tarafından gökten yere indirilmiş, Türklerin türeyiş efsanesine yansıyarak atalar ruhunu temsil etmiştir. Kutsal kayın ağacı Altaylı Şamanistlerin dualarında hep “bay kayın” diye tekrarlanır. Kam-Şaman davullarında güneş, ay, yıldız, şimşek resimleri yanında iki kayın ağacı da resmedilmiş haldedir. (4)

Şamanist Türkler atalar ruhuna olan bağlılıklarını, dini törenlerini kayın ağacı altında yaparak, ağaca bağladıkları bez paçavralar birer hediye, birer adak niteliğindedir. Kutsal kayın ağacı zaman ve bölge ayrılıklarına göre akçaağaç, far. huş, kabaağaç, kavak, ak kavak, kavuş ve kürt çalısı (5) gibi değişik adlarla da adlandırılmıştır. Bunun yanında çam ve ardıç ağaçlan da önemli bir yer tutmuştur. Hatta Türkler, İslami dönemde, İslam öncesi eski Türklerin kutsal ağaçlarına meşe, çınar, iğde gibi başka ağaçla eklenmiştir.

Yani bu durum, Türklerin 10. yüzyıldan başlayarak kabul ettikleri İslamlık içinde eski ağaç kütleri biçim değiştirerek, özünde bir şey kaybetmeden kutsallığını korumuştur.

Tarihi kaynakların verdiği bilgiye göre öyle ellerini kollarını sallaya sallaya Türklerin Müslümanlığı kabul etmediler, birçok aşamadan, basiretlerden geçtiler. Parça parça toplumda değişiklikler olarak 200 yıllık süreçte içinde, değişen zamanlarda Müslüman oldular.

Böylece Türkler İslamlaşırken, eski Kam-Şaman inançlarını ile İslami inançların birbirine harmanlayarak Müslümanlaşmalarına Kaşgarlı Mahmud'un “Divan-ü Lügat-it-Türk” adlı yapıtında değinir. Kaşgarlı: c 3, s.377'de: “Yere batası kafirler göğe Teori derler yine bu adamlar büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi gözlerine ulu görünen her şeye Tefiri derler. Bu yüzden bu gibi şeylere yükünürler (secde ederler)” diye yazar. (6) 

Bu yazıdaki açıklama dahi, Türklerin Müslümanlaşmış Türkleri bile İslamlığa aykırı bulup bu Türklerin eski geleneksel kültürel yapılarını kınayarak “kafir inancı olarak değerlendirir. Buna karşılık eserin birçok yerinde tespit ettiği Şamanist gelenek ve inançlarla ilgili olarak “neuzu billah” sözünü kullanmamıştır. Kaşgarlı Mahmut’un 11. Yüzyıldaki yazısına göre bu durum bile bazı Şamanist gelenek ve kalıntıların artık İslami bir kılıfa girdiğinin açık biçimde sürdüğüne dair açıklanmasıdır.

Kaşgarlı Mahmut’un “kafir inancı” diye 11. Yüzyılda yakındığı 21. Yüzyılda dahi İslami inançlar içine girmiş olan Kam-Şaman inanç ve kalıntılarına, tarihi dönemlerdeki bibi günümüzde de sürmekte olduğu ve bunun İslam dışı adetler olduğunu bilmeden oldukça çok Anadolu insanı, İslami kurallar sanıp inanmaktadır. Çünkü, yüzyıllardır Kam-Şaman geleneksel ögelerin İslami ögeleri ile kaynaşarak eski Türk inanç adetleri ve töreler canlı tutularak İslam ile sentezlenerek, İslami bir biçime bürünmüş olmasına rağmen, bunların derinleşmesine araştırıldığı zaman Şamanizm’le olan bağlantısı açık bir biçimde görülmektedir.

Türklerdeki ağaç kültü de bu yönüyle oldukça örtüşen durumdadır. Türklerde kökü derinlerde olan ağaç kültü kültürünün İslami dönemlerde dahi süren dolaylı uzantısı örneklerle doludur:

Kam-Şaman dinli Türklerin yaratılış efsanelerinde önemli bir yer tutan ağaç kültü, yukarıda verilen örneklerden de anlaşıldığı gibi ağaç kültü, İslami dönemin tarihi, destanı ve menkıbeleri gerçeğinde süregelmiştir. Bu konuda Oğuzname’nin yazarı Reşideddin'in, daha İslam öncesi yazılmış Oğuzname’ye göre İslami bir kimlik ile yazmış olmasına rağmen; orada ağaç motifinin aynen devam ettiği görülüyor. Bu destanda, Selçuklu sultanı Tuğrul Bey'in babası Toksurmış İçi (Elçi?) gece rüyasında, göbeğinden sağlam gövdeli ve çok dallı budaklı üç ağaç çıktığını gömüş. Bu ulu ağaçların tepesi göğe ulaşmaktadır. “Asılları yerde, dalları gökte”. Rüyasını anlattığı Amirhan Kâhin ona: “Sakın bu rüyayı ve sırrı kimseye söyleme; senin kaç oğlun var” diye sorar. O da üç diye (bu oğulları Dukak, Tuğrul ve Arslan) yanıtını verince Kâhin ona “Her üçü de padişah olacaklar” der. Toksurmış'ın her üç oğlu da cesur ve kahraman idiler. Oğuz beyleri onların iyi avcılık yaptıklarını görünce av beyliğini onlara verdiler. Gösterdikleri yararlık ve başarılar dolayısıyla önce Tuğrul, daha sonra da Arslan ve Dukak birer sultan oldular. (7) Görüldüğü gibi, İslami bir nitelik kazanmış olan bu destanda da Tuğrul, Arslan ve Dukak, atalar ruhunu temsil eden üç ağaç yani üç kutsal ruh yardımıyla sultanlığa yükselmişlerdir.

Reşideddin in “Camiü’t Tevarih” adlı yapıtında ve Ebulgazi Bahadır Han’ın “Şecere-i Türki” adlı yapıtında Oğuz Destanındaki Kıpçak boyunun kökenine ilişkin söylencede de ağaç tan türeme izleri görülür: Bu rivayete göre Oğuz Han bir seferden dönüşünde savaşta ölen bir askerinin eşi ağaç kovuğunun içinde bir oğlan doğurmuştur. Oğuz Han bu oğlanı evlat edinerek Kıpçak yani “ağaç kovuğu” adını vermiştir. (8)

Kaynaklar:
Zeynep Korkmaz makalesi
(1) Bahaeddin Ögel, “Eski Türklerdeki Ağaç Kültünün İslami Devirlerdeki Devamı” s.63-64. 102
(2) Abdülkadir İnan, “Tarihte ve Bugün Şamanizm” TTK yayınları Ankara, 1954, s.l-12
(3) Abdülkadir İnan, “Tarihte ve Bugün Şamanizm” TTK yayınları Ankara, 1954, s.62.
(4) Abdülkadir İnan, “Tarihte ve Bugün Şamanizm” TTK yayınları Ankara, 1954, s.64.
(5) Kerim Yund, “Türklerin Kutlu Ağacı huş (kayın) Betulanın Tanımı Üzerine Sağlıksal Araştırma”, 3.
Türk Tıp Tarihi Kongresi, TTK yayınları Ankara, 1999, s.343.
(6) Saadet Çağatay, “Divan-ü Lügat-it-Türk'te İnançla ilgili Sözler” 1972 (TDK yayınları 1972, s.385-386.
(7) A. Zeki Velidi Togan, “Oğuz Destanı (Reşidettin Oğuznamesi, Çevri ve Tahlili), İstanbul 1972, s.71-75.
(8) Camiü't Tevarih, TVO, 5; Ebulgazi Bahadır Han, Şecere-i Türk, Desmaisons yay. s. 19.


Hiç yorum yok:

TÜRK DESTANLARINDA AĞAÇ ve AĞAÇ KÜLTÜ 3. BÖLÜM

Osmanlının Kurucusu Osman Bey’in Ağaç Görmesi Hakkında Rüyası Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine ait tarihi kayıtlar ve menkıbelerde de ağ...