GÜNEŞ DİLİ KURAMI
Viyana’dan Gelen Dosya
Türkçe’nin yabancı sözcüklerden arındırılması ve gerçek değerinin ortaya çıkarılması çalışmalarının yoğun olarak sürdüğü günlerde, 1935 yılında, Atatürk’e Viyana’dan bir dosya gönderilir. Gönderen Doktor Phill H. Kvergiç’tir. “Türk Dillerinin Psikolojisi” başlıklı ve o güne dek yayınlanmamış bir çalışmayı içeren dosya, Atatürk’ün ilgisini çeker ve incelenmesi için Dil Kurulu’na gönderir. Dil bilimciler, çalışmanın bilimsel yeterlilikten yoksun olduğuna karar verir. Ancak, Atatürk’ün üstelemesiyle incelemeye alırlar. Naim Nazım, Hasan Reşit ve Abdülkadir İnan’ın yer aldığı bir kurul kurulur. İşte “Güneş Dil Kuramı” bu kurul tarafından oluşturulur.
Viyana Üniversitesi’nde yetişmiş olan Kıvergitsch, sosyoloji ve antropoloji yöntemi ile elde ettiği bilgileri, S. Freud’un psikanaliz görüşleri ile birleştirmiş, bu yöntemi dil akrabalıklarının araştırılmasında kullanmıştı. İleri sürdüğü kuramın özü, Türkçenin eskiliğine ve başka dillerle kaynaşıp onlara kaynaklık ettiğine dayanıyordu. Görüşünü kimi seslerin değişkenliğine ve bunların gelişimine bağlıyordu.(1)
Phill H. Kvergiç, çalışmasında Türk dilinin dünyanın en eski dillerden olduğunu ve Türkçenin başka bazı dillerle akrabalığı olabileceğini ileri sürüyordu. Ona göre; dünya dillerindeki birçok sözcük Türkçeden türemiş, Türkçe insanoğlunun konuşmaya başladığı dönemlerden beri bütün dillere sözcük vermişti. “Güneş Dil Kuramı” Atatürk’ün Atatürk’ün isteğiyle Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde incelenmeye alındı. İbrahim Necmi Dilmen, Hasan Reşit Tankut, Saim Ali Dilemre, Agop Dilaçar, İsmail Hami Danişment, Ragıp Hulusi Özdem gibi dilciler konu üzerinde çalışmaya başladılar. Türkler büyük göçlerle Asya, Avrupa ve hatta Amerika’ya kadar gitmiş, Türk dili ve kültürü taş ve maden devrinden beri, dünyanın hemen her yerine götürülmüştü. Yerel diler etki altına alınmış, Türkçe bir kültür dili haline gelmişti.
Birçok Batılı dilbilimci, Türkçe’nin niteliği konusunda, 19. Yüzyıldan beri araştırmalar yapmıştı. Ünlü Alman Dilbilimcisi Friedrich Maks Müller, Türkçe için şunları söylermiş: “Türk dilini incelerken, insan zekâsının dilde başardığı büyük mucizeyi görürüz. Hiçbir dilin anlatamadığı ya da ancak birçok sözcükle anlatmaya çalıştığı anlam inceliklerini, Türk dili tek bir sözcükle anlatabilir”.(2) Fransız Dilbilimci Jean Deny’in yargısı farklı değildi, diyor ki: “Orta Asya’nın doğal ortamından böyle bir dil nasıl çıkabilir. Türk dilini, biz ünlü bilginlerden oluşmuş bir kurulun ortak çalışma ürünü olarak görmek gerekir. Ancak, böyle bir kurul bile, bu dili yaratan insan aklının yerini tutamaz” (3)
Dillerin Kaynağı
Dilin kaynağı konusunda değişik kuramlar vardır…
Dili yaratan, ortak çalışmaya dayanan iş ise, (örneğin büyük bir kayayı ya da ağaç gövdesini kaldırmaya yönelen ortak girişim) gücü bir noktada toplayacak bir ses uyumuna gereksinim vardır. Dilin başlangıcı bu gereksinimin olması gerekir. Konu iş yani üretim olduğunda, iş ve üretim yapan yani uygarlıklar kuran toplumların kıdemine bakmak gerekecektir. En eski uygarlıklar nerelerde kurulmuştur, bunları kimler kurmuştur, en eski kök dil hangisidir? Bu arayış, konuya emek verip araştırma yapanların çoğunluğunu, ister istemez Orta Asya’ya yani Türklere ve Türkçeye götürüyordu. Türkçe’nin ortaya çıkışına verilen tarih, en az 8500 yıl olmak üzere 11 bin yıla dek gidiyordu. (6) Binlerce yıl önceden başka dillere çok sayıda kural ve kök sözcük veren Türkçe’nin, ‘Güneş Dil Kuramı’ gibi bir araştırmaya konu olması bilimin gözden kaçıracağı bir olay değildi. Atatürk bunu görmüş ve bilim insanlarını bu konuda çalışmaya davet etmişti.
Bulguların KanıtladığıAmerikalı tarihçi ve arkeolog Pumpelly’nin, başlangıcını M.Ö.9 bine götürdüğü (7) Orta Asya kültürü; 8.binde hayvancılığa, 6.binde maden işçiliğine geçmiş, (8) son 5 bin 500 yılı kanıtlı olmak üzere tarıma başlamıştı. (9) Türkler; başka uygarlıklar henüz ‘ata binmeyi bilmezken’, ‘tahta, deri gibi dayanıksız madenler gibi dayanıklı malzemeleri işlemiş’, ‘Toprağı ekip biçmiş’10, yazıyı ve abeceyi (alfabeyi) bulmuş ve kentler kurmuştu. (11)
Türk Kurganları
Kurganlar (Tümülüs de denilen mezarlar), Orta Asya kültürünün en eski ve önemli ürünleridir. Ural Dağları’ndan Yenisey Nehri dolaylarına dek, tüm Güney Sibirya’da ve Kırgız steplerinde binlerce kurgan bulunmuştur. Açılan kurganlarda dönemin uygarlığını yansıtan; altın, gümüş, bakır ve demirden yapılmış alet ve süs eşyaları ortaya çıkarılmıştır. Tunç devri kurganlarında bulunan; kılıç, ok ucu, süngü, mızrak, üzengi, miğfer gibi savaş araçları; orak, kayçı (makas), biz, burgu, kazan, tava gibi tarım ve ev eşyaları; küpe, bilezik, düğme, ayna gibi süs aletleri dönemlerini aşan bir gelişkinliğe ve inceliğe sahiptiler. (12)
Orta Asya’da göçebe boylardan başka, gelişkin bir yerleşik yaşam vardı. Bunların bir bölümü, tarihçiler tarafından saptanan ancak yerleri bulunamayan, yok olmuş kentlerdir. Otrar, Sağnak, Yangı-Kent, Sürkent, Şelci, Atbaş, Talas, Almalık, Sus, Çağdal, Nuket, Barshan, Cent, Suyap böyle kentlerdir.(13)
Son dönemlerde yapılan kazılarla, yalnızca Çin Türkistan'ında kumlar altında elliden çok, daha önce bilinmeyen kent yıkıntısı bulunmuştur. (14)
Tarihçi V. A. Ranov yalnızca Gobi Çölü’yle Issıq Köl’e varan bir çizgi üzerinde, 100 kadar yerleşim yerinin yer aldığını ileri sürmüştür.(15)
Türkler, dünyanın değişik bölgelerine gittiklerinde, buralarda ya tek başlarına ya da yerel topluluklarla kaynaşarak ileri düzenler geliştirdiler. Dünyanın ilk uygarlıklarını kurdular, insanlığın yol göstericisi oldular. Çevrelerindeki insanları içlerine alarak, kendileriyle birlikte onları da ilerlettiler. Eski medeniyetleri kuranlar Türklerdi. Yaşattıkları gelenekleriyle dünyaya gösterdikleri bu gerçek, arkeolojik buluşlarla kanıtlandı.(16)
Türklerin büyük göçlerle yayılışı ve dünyaya yaptığı etki konusunda, son dönemde yapılan araştırmalar şaşırtıcı bulgulara ulaşıyor. Örneğin, Matlok adlı Amerikalı, “Ey İnsanlar Hepiniz Türk’sünüz” adını verdiği kitabında, Hindistan’daki dinleri inceliyor ve Budizm’i Türklerin kurduğunu söylüyor. Önsözünde, kitabını ‘ülkelerine ayak bile basmadığı Türklere saygısı nedeniyle’ yazdığını söylüyor. İnsanlığın beş kökensel ırktan türediğini ileri sürerken, Türkleri başköşeye oturtuyor ve “Yeryüzünde yaşayan herkes kendi neslinin izlerini doğrudan ya da dolaylı olarak Türklere dek sürebilir” diyor. (17)
İngiliz tarihçi Sir Canon George Rawlinson (1812-1902), Sümerlerin Asya’dan gelmiş Türk kavmi olduğunu ileri süren ilk akademisyenlerdendir. Tezlerine kanıt olarak, Sümer diliyle Türkçenin benzerliğini göstermiştir. Sümer dili de bitişimli dildi ve Sümercede Türkçeye benzeyen kelime sayısı hayli fazlaydı. Sümerlerin ataları Türk’tü. İsviçre Cenevre Üniversitesi Rektörü Prof. Eugene Pittard (1867-1962), Türk göç dalgalarının, Avrupa’ya yaptığı etkiyi inceledi ve uygarlığın kökünün Asya olduğu tezini ileri sürdü. Kvergic, Pekarski, Barenton, Vaux, Diniker, Quatrefages de Breaud, Topinard, Villenoisy gibi bilim insanlarının çalışmaları; “Güneş Dil Kuramı”nın düşünsel kaynağını oluşturacak bilgiler içeriyordu.(18)
Güneş Dil Kuramının Başına Gelen
Atatürk’ün önem verip araştırılmasını istediği Güneş Dil Kuramı, o öldükten sonra bütün devrimlerinde olduğu gibi bir kenara bırakıldı. Kendisini Atatürkçü olarak tanıtanlar bile, bu araştırmayı ‘Kemalist aşırılık’ olarak gördü, birçok kesim alay konusu yaptı. Örneğin, İbrahim Necmi Dilmen, Ankara Üniversitesindeki ‘Güneş Dil Kuramı’ ile ilgili derslerine son verdi. Öğrencileri bunun sebebini sorduklarında; “Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi” diye bir yanıt vermişti. (20) Oysa Atatürk; ‘Türkçe dünyadaki en eski dillerden biridir, hatta en eski dildir ve dünyadaki diğer dillerin pek çoğu Türkçeden doğmuştur’ demiş, kendinden sonra gelenlerden, ‘Güneş Dil Kuramı’ araştırmalarını genişletilerek sürdürülmesini istemişti. (21) Selman ZEBİL 2021
Kaynaklar:
(1) https://www.cokbilgi.com/yazi/gunes-dil-teorisi-zeynep-korkmaz/
(2) S. Kemal Karaalioğlu, “Sözlü/Yazılı Kompozisyon, Konuşmak ve Yazmak Sanatı” İnkilap Yay. 28.Basım, sf.7
(3) Prof. İlhan Arsel, “Arap Milliyetçiliği ve Türkler” Kaynak Yay. 6.Bas., İst.-1998, sf.384
(4) Orhan Hançerlioğlu, “Türk Dili Sözlüğü” Remzi Kit, İst.-1992, sf.159
(5) Nurettin Sevin; ak. Seyit Kemal Karaalioğlu, “Sözlü /Yazılı Kompozisyon Konuşmak ve Yaşamak Sanatı” İnkilap Yay., 28.Bas., sf.13
(6) https://odatv.com/gunes-dil-teorisini-bir-de-sosyalistlerden-okuyun-3107171200.html
(7) Jean Paul Roux, “Orta Asya” Kabalcı Yay, 2001, sf.36
(8) Hulki Cevizoğlu, “Tarih Türklerle Başlar” Ceviz Kabuğu Yay, 2002, sf.102 ve 75
(9) Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay, 2.Basım 1996, sf.326-327
(10) Ord. Prof. Zeki. Velidi Togan, “On Yedi Kumaltı Şehri ve Sadri Maksudi Bey”, İstanbul Burhabeddin Matbaası, 1934, sf.41-44
(11) a. g. e. sf.330
(12) Haluk Tarcan, “Ön Türk Tarihi”, Kaynak Yay., 1998, sf.68
(13) Ord. Prof.Zeki Velidi Togan “On Yedi Kumaltı Şehri ve Sadri Maksudi Bey”, İstanbul Burhabeddin Matbaası, 1934, sf.41-44
(14) a.g.e. sf.330
(15) Haluk Tarcan, “Ön Türk Tarihi” Kaynak Yay. 1998, sf.68
(16) Leon Cahun “Fransa’da Arî Dilleri Takaddüm Etmiş Olan Lehçenin Turani Menşei” https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/214376) Gökhan Yavuz DEMİR
(17) https://odatv.com/gunes-dil-teorisini-bir-de-sosyalistlerden-okuyun-3107171200.html
(18) ‘Soner Yalçın’http://www.hurriyet.com.tr/gunes-dil-teorisi-gercek-mi-safsata-mi-16619603
(19) agy.
(20) https://gizliilimler.tr.gg/Atat.ue.rk-ve-G.ue.nes-Dil-Teorisi.htm
(21) https://odatv.com/gunes-dil-teorisini-bir-de-sosyalistlerden-okuyun-3107171200.html