ZİHİN YORGUNLUĞU ve MANKURTLAŞTIRMAK
İnsanları Mankurtlaştırmak |
Bilinçli, bilgili kişiler için ülkesine, milletine karşı sorumluluk bilinci taşımak, ulusuna, yurduna saygı ve sevgi beslemek kutsal bir görevdir. Büyük ya da küçük boyutta kötü olanla bu toplumu yönlendirmeye yönelik yöneticilere karşı duyarlı olmak bir görevdir...
Bir milletin ümüğünü sıkıp nefes almasına engel olmaya çabalayan düşmanlar her daim olacaktır. O nedenle sürekli düşmanın yanında diri, varlıklı güçlü olmak için düşmanın niyetini önceden bilip, umudunu kırma mücadelesinde sürekli uyanık olmakla sağlanır...
Değişen dünya da değişik ülkelerin çıkarları birbirleriyle örtüşebilir. Zamanla çıkarlar çatışmaya dönüşebilir. Bu çatışmalar tank, top, tüfekle olmayabilir. Güçlü istihbarattık bilgilerle hedef ülkeyi güçsüzleştirerek kendine bağlı hale getirilebilir. Böylece dost görünümlü düşman veya açık görünümlü düşman ülke istihbarat ajanları, hedef ülkenin yöneticilerine dolaylı yollardan buhranlı günler yaşatırlar; zayıf düşürürler. Bunun yapılmasında birçok deliller kullanırlar:
A- Beynin ablukaya alınması ile zihinsel durgunluklar sağlanır.
B- Beynin işlevini kaybetmesi ile zihinsel yorgunluklar sağlanır.
C- Bedensel yorgunlukla da: Kişiye; girdiğin mücadelede becerememe paniğine kapılması sağlanarak elden ayaktan düşürülmesi taktiği uygulanır. Örneğin: “Ankara’nın şerrinden, Brüksel’in şefkatine sığınmaktır bizim yaptığımız” diyen vekillerle ülke yönetilmesi bir tür yorgunluktur. Yapması gereken görevini Brüksel’in insafına bırakmaktır...
Yukarıda anlatmaya çalıştığım şeyler tavandan tabana doğru yaygınlaşarak oluşur. Varlığını fark ettiren devlete düşen görev, halkını mümkün olduğu kadar kendi kendini idare edebilecek asgari duruma getirmektir. İstihdam sağlamaktır, işçi ve işveren arası kültürel uyumu sağlamaktır. Dahi ülke yönetimine süratle kitleleri ortak etmektir...
Sonra halk çıkıp ortaya varlığı fark edecek, sayıldığını anlayacak, saygıda değer olduğunu kavrayacak, özgüven duyacak kendine. Dahi; devletine milletine candan bağlanacaktır...
Dinamik olmaları telkin edilmesi gereken 84 milyon Türk halkının 18 milyondan fazlası sosyal yardımlarla geçimini sağlıyor. Dahi devleti yönetenlerin siyasi istismarı olarak süren yiyecek, yakacak, buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın gibi beyaz eşya dağıtmakla denildiği gibi öyle “sosyal devlet” falan olunmuyor. Ancak aşağıdaki sonuçlar olur:
Zihinsel durgunluğun ortaya çıkar; bir kıyıda pısırık, sönük sinerek, sessiz soluksuz hale getirmekle kendilerini güçsüz, güvensiz hissederek elini ayağını ovuşturan edilgin hale gelecek, yoksulluk “kaderdir” diyerek boyun eğecektir... Yardımlarla geçinen ezilmiş, yoksul adam her yerde dahi, bir çocuğun yanında bile dilsiz ve suskun kalacaktır...
Zihin yorgunluğu oluşmuş kişiler, ülke ekonomisine katkı sağlayamaz duruma gelirler, getirilirler. Bıkkın, bitkin, çünkü ona her şeyi “kader” ile ölçme hesabı telkin edilmiştir. Yoksulluk “kader” ise, o halde bütün İslam ülkelerin halkı yoksulluk içinde olmaları kaderin sonucu mudur? Onları yönetenlerin telkin edici “kader” denilen şeye "kaderim buymuş" deyip boyun eğmek, önce zihinlerin ardından yaşadığı ülkenin çökertilmesinde en güçlü silahın öldürücü "kader" kurşunudur...
İnsanları beyninden tutsaklaştırmak |
Hep böyle olmuştur. Türkiye de iktidar olanlar sılgınçını sorgulayan, azınlıkta kalan sivil toplum örgütlerinden alırlar. Bu zailim iktidarlara da en çok kendilerini "kader" diye aldatılanlar destek olurlar...
Siyaset siyasilere bırakılmalıdır derler ancak demokrasiler de toplumların yaşamı her daim siyasettir. Yediği, içtiği, açlığı, tokluğu, giydiği, işi, işsizliği, sevinci, kıvancı, gözyaşı dahi adam gibi adam olması için siyasetin içinde şöyle ya da böyle olması insan olma gereğidir. Sivil toplum örgütleri başta sendikaların görevi iktidarı elinde tutan siyasilerin yanlışlarına muhalif olmak değil mi?
Fikri ahlaksızlık, kültürel kokuşmuşluk, umursamazlık aldatılmış, yanıltılarak basite indirilmiş bir halk yığınları ile karşı karşıya kalıyoruz. Türk halkı birey olmayı, özgür vatandaş olmayı kaldıramaz hale getirilmiş, padişahlık isteyen, halifelik makamı isteyen hale getirilmiştir. Kendisi kahraman olamayacağından “kahraman” yaratabilen bir kitle ile karşı karşıya kalıyoruz...
Selman Zebil 6 Haziran 2021