1920-1950 YILLARDA FİLİSTİNLİLERE SATILAN KIBRISLI TÜRK KIZLARIN YÜREK YAKAN ACI DRAMI!
Filistinli Araplara Satılan Kıbrıslı Türk Kızları
Pek kimsenin bilmediği kapanmayan yaralarla dolu acı veren anıları vardır. Bu acı anılardan en kötüsü, yokluktan Filistinli ve diğer Arap zenginlerin kasık ağrılarını gidermeleri için 3. 4. Eş olarak satılan 13-14 yaşlarında Kıbrıslı Türk kızlarıydı.
Bu konuda bilinmeyen Kıbrıs’ın tarihine ışık tutan emekli edebiyat öğretmeni Neriman Cahit, Hiç bilmedikleri ülkelere satılarak gönderilen Kıbrıslı Türk kızlarının öykülerini bulup toplamış, “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı kitapta yazmış ve yayımlamış. Bu gerçek öykünün temelinde, yoksulluk vardır.
Bizim Toplumum Filistin’i nasıl bilir? İsrail altında ezilen!
Emekli Öğretmen Neriman Cahit'ten dinleyim...
1920 ile 1950 yılları arasında, Kıbrıs bir İngiliz sömürgesiyken, yaklaşık 4 bin Türk kızı Filistinli Araplara anne babaları tarafından satıldı. Bu ana-babaları tarafından satılan kızların çok azı geri dönebildi. Geri dönemeyenler ise evlerinin, köylerinin, memleketlerinin özlemi ile yaşadılar ve kaderlerine küstüler.
Neriman Cahit’ten: “Ben yıllardır bu kızları merak ediyordum. Öğretmenlik yaptığım köylerde, çalıştığım kadın örgütlerinden hep izlerini sürmeye çalıştım. Fakat müthiş bir suskunluk vardı. Bu kızlar, 11-12 yaşında henüz sek sek oynarken aileleri tarafından para karşılığı taliplileri hiç araştırılmadan, neyin nesi oldukları bilinmeden Araplarla evlendiriliyordu. Dr. Haşmet Gürkan’ın araştırmacı yönü çok güçlüdür. Bir yazısında bu kızlardan bahsediyordu. Hep ona sorular sorardım. Bir gün bana: ‘Sen bu işin peşini bırakmayacaksın. Ama lütfen meselenin adını doğru koy; Biz bu kızları sattık’ dedi.”
Yine Neriman Cahit’ten dinliyoruz: “Ben bir ilkokul öğretmeniyim. Bu kızları yazmak benim topluma olan borcumdu. Bu konuyu konuşmalıydık. Bu kızlar çok büyük acılar çekmişler ve hâlâ çekiyorlar. Ve Kıbrıslılar onları unutmayı tercih etmiş. Haklarını korumamış. Mesela onların da miras hakkı var. Ama bunu kimse gözetmemiş. O dönemde Kıbrıs İngiliz sömürgesiydi. Köylü çok fakirdi, kuraklık vardı. Ve tefeciler köylünün kanını emiyordu. Kadınlar için bir eğitim söz konusu değildi. Şehirli üst tabakadan ailelerin kızları Kur’an bilirdi. O kadar.” Kıbrıslı Türklerin, yoksulluktan kurtulmak için kızlarını zengin Filistinli Araplara satmaların bile bir piyasası oluşmuştur. Kıbrıslı yoksul köylü kızların satılmasına aracılık yapan acente gibi çalışan simsarların ortaya çıkmış, bu insan ticareti yapan simsarlar ev ev dolaşarak çoğunlukla sarışın, renkli gözlü, albenili kızları bulmaya çalışırlar; satılan aileden hem de kızları satın alanlardan komisyon alırlarmış. Bu Kıbrıslı Türk köylülerinin ellerinden bir bedel ödenerek alınan kızlar, evlendirilmek üzere Bafa ve Larnaka limanlarından vapurlara bindirilerek Filistin’e doğru 10-15 yaşındaki kızlar götürülüyorlardı.
Bu Kıbrıslı Türk kızları, damat adayları hakkında birçok yalanlarlar uydurularak aldatıldıkları, Filistin’e vardıklarında birer kuma olduklarını anlıyorlar ve daha çok yoksulluklar çekerek yaşamlarını sürdürüyorlar, birçokları çokluk çocuğa da karışınca bir daha geri dönme olanaksızlaşıyordu.
1950’lere Gelindiğinde…
Neriman Cahit’ten dinleyelim: “1950’lere doğru Türk toplumu bu kızlarla ilgili birçok şey öğrendi. Filistin bölgesindeki savaşlara İngilizler (Kıbrıslı) Türk askerlerini de götürdüler. Askerler boş zaman bulunca genelevlere giderler. Geneleve giden Rum ve Türk askerleri orada Kıbrıslı bir kıza rastlıyorlar. Kız ağlamaya başlıyor. Nereli ve kim olduğu anlaşılıyor. İnanır mısınız, oradaki askerlerden birinin kardeşi çıkıyor. Meğer kocasının üç karısı varmış. Bizimkini akşam geneleve getiriyor, sabah gelip alıyormuş. Bu kızlar arasından geneleve düşenlerin sayısı az değil. Gariptir bazıları Kıbrıs’a dönmeyi başardı ama kimse sahip çıkmadığı için genelevlerde çalıştılar, ömürleri orada geçti.” Diye anlatır.
Filistin’e götürülen kızların kötü durumda olduğunu duyanlardan biri de İngiliz ordusuyla birlikte Filistin’e giden tercüman Mustafa Bitirim olmaktadır. Bitirim Kıbrıs’a döndükten sonra, 1943 yılında, “Biz, Kızlarımız ve Araplar” ve “Aman Ne Oluyoruz” adlı 16 sayfalık bir broşür yayınlar.
Bitirim kendisine durumu anlatan asker mektuplarını da yayınlar. Bu askerlerin arasında Kıbrıs Rumlar da vardır. Ama durum Filistin’in işgaline dek değişmez. O yıllarda İsraillilerin saldırılarından kaçan Filistinlilerin çoğu Ürdün’e ve çevredeki ülkelere sığınır. Kıbrıslı kızların karşısına bir de sürgün hayatı çıkar. Nice Filistinli gibi onlar da kamplarda yaşamaya başlarlar. Bazıları zaman zaman Kıbrıs’a gelmeyi ve aileleriyle bağlantı kurmayı başarsa da zamanla tüm ilişkiler kopar.
Ürdün’e taşınan Kıbrıslı Türk kızları ile tanışma…
Neriman Cahit birinde Ürdün’ de yaşayan Kıbrıslı Emel Muhareb ile tanışır ve Kıbrıslı kızlarla tanışmaya için Ürdün’e gider. Neriman Cahit Hanım o ziyaretini şöyle anlatır: “İsrail zulmünden kaçıp Ürdün’e sığınan aileleri bulduk. Kıbrıslı kızlara, çocuklarına, torunlarına ulaştık. Gördüklerime, duyduklarıma inanamadım… Her şey çok acıydı… Filistinliler kamplarda, inanılmaz bir yoksulluk var. Ben o kadınların yüzlerindeki derin ifadeyi, her hallerine sinmiş hüznü, küskünlüğü gözlerimle gördüm. İçimde hissettim. Benim onları, o acıyı unutmam mümkün değil. Ben gittim, gördüm ve öldüm…” der.
Hatice Tevfik’in öyküsü…
Neriman Cahit, Ürdün’de El Vahdet Kampı’nda sürgünde yaşayan 97 yaşında Hatice Tevfik ile tanışır ve altı oğlu bir de kızı olduğunu öğrenir. Onun anlattıklarına göre satılmadan önce evin dört kardeşten en küçüğüdür. Filistin’e gönderileceğini öğrenince bir resim çizer. Resimde evdeki dört kardeşi çizer ve kendisini temsil eden figürün üzerini karalar. Çocuk gözüyle, “Niye diğerleri değil de ben?” diye sormaktadır yandaki çizgileriyle!..
Hatice Tevfik küçük evinin kapısından tam dokuz yıldır hiç çıkmamış. Çünkü dünyaya küskündü. Türkçe bilmediğini söylüyor. Ama çevirmen aracılığı ile soruyor; “Bunca yıl neredeydiniz?” Neriman Cahit onu ikinci kez ziyarete gittiğinde Hatice Tevfik’ in kızı gizlice şu bilgiyi aktarıyor: “Bütün gece uyumadı eski sandıkları karıştırdı!” Sandıktan yıllar önce giydiği mor bir elbise, mor bir başörtüsü ile Kıbrıs nakışlarıyla dolu bir bohça çıkarıyor. Neriman Hanım, yaşlı kadının acıyla, özlemle, ördüğü duvarı yıkamayacağını düşünüyor. Ama son bir gayret; ekip arkadaşı Eralp Adanır’a; “Bir Kıbrıs türküsü söylesene” demeyi akıl ediyor. Sıra “Çanakkale içinde vurdular beni” türküsüne gelince bir feryat kaplıyor ortalığı; yaşlı kadın, “Beni vurdular, beni vurdular! Ölmeden beni mezara koydular… Unuttunuz beni” diye feryat ediyor.
Necla Ömer’in öyküsü…
Neriman Cahit’in ortaya çıkan öykülerden biriside, güzelliği ile dillere destan Necla Ömer’in yaşam öyküsü. Necla Baf’ın Evretu köyünden. Yoksulluk içinde babası ile yaşıyor. Bir gün ünlü simsar Halil ile bir Arap damat adayı çıkagelir. Baba direnir, kızını vermez. Ama yoksulluk ağır basar. Necla, aynı köyden Mustafa’ya âşık olduğu halde babasına karşı gelmez. Kendisini Kıbrıs’ta doktor olarak tanıtan Necla’nın kocası kavun-karpuz satan bir manav çıkar. Üstelik Necla’ya akıl almaz derecede kötü davranır. Bir yandan şiddet, bir yandan aile, memleket özlemi Necla’yı bitirir. Beterin beteri olur ve geneleve düşer. Bu arada İngilizlerle birlikte İkinci Dünya Savaşı’na katılanlardan biri olan Mustafa deli gibi Necla’yı arar. Necla’yı genelevde Mustafa’nın çok yakın arkadaşı bulur. Ama Mustafa’ya hiçbir şey söylemez, çünkü Necla’ya söz vermiştir. Yıllar sonra Necla, Lefkoşa’nın ünlü genelev mahallesi Kuru Çeşme’de görülür, yaşlanmıştır. Mustafa da Lefkoşa’dadır, Ama bir daha karşılaşmazlar.
Vedia Mustafa’nın öyküsü…
Vedia Mustafa’nın öyküsünü torunu Dr. Ahmet Ali Hamiş şöyle anlatıyor: “Dedem, evlenmek için Kıbrıs’a gitmiş. Simsar aracılığıyla bir miktar para vererek ninem Vedia ile evlenmiş. Ninemin ailesi fakir bir aile ve beş erkek, iki de kız kardeşi olan Vedia kocasıyla birlikte Filistin’e gider ve Abu Şusu köyünde yaşamaya başlar. Dr. Ahmet Ali Hamiş: “Ninemi çok severdim. Çünkü hep üzgündü ve hep ağlardı, çok mutsuzdu. Ben de yanına gider onunla ağlardım. Annem bana kızardı marazi bir çocuk olacaksın diye” Ahmet, ninesinin vatanını ve ailesini özlediğinden mutsuz olduğunu anlar: “Ninemin mutsuzluğun azaltmak için onun ailesini bulmaya onları buluşturmaya karar verdim. Tabii bu o kadar kolay olmadı…” Ahmet Bey’in arayışı çok uzun yıllar sürse ninesinin Kıbrıs’taki ailesini sonunda bulur ve ninesini Kıbrıs’a götürür ve on havaalanında karşılama anı çok hazin olur. 40 yıldır ailesine hasret olan Vedia nine, sevdiklerine sarılır. Fakat hasretin bittiği an başka bir dram yaşanır. Vedia Hanım’ın dili tutulur ve hayatının sonuna kadar bir daha konuşamaz. Londra’da yaşayan kardeşleri onu yanlarına alır ve tedavi ettirmek için çalmadık kapı bırakmazlar. İki yıl süren tedavilerin sonucunda doktorlar son sözü söyler: “Konuşmaması için, bir neden yok Konuşmak istemiyor!” Sayın İsmet Bayram'dan alıntıdır.
Vacide (Hüseyin Süleyman) Hanimin Öyküsü…
Vacide Hanım, 13 yaşında bir Arap ile evlendirilen halası tarafından Filistin’e götürülür. Ve 15 yaşındaki Vacide 30 yaşındaki Filistinli bir öğretmenle evlendirilir. Vacide için 20 yıl sürecek cehennem hayatı da başlamış olur. Hem kocasından hem de kayınvalidesinden sürekli dayak yer, aşağılanır, horlanır.
Vecide Hanım, dil bilmediği için hayat iyice zorlaşsa da bu evlilikten altı çocuğu olur. Ama kocasından gördüğü zulüm hiç azalmaz; artar. Bir gün isyan eder ve boşanır. Ardından ikinci evliliğini yapar. Birbirlerini severler, iki çocukları olur. 16 yıl sonra kocası bir başkasına âşık olur. Vacide Hanım kocasına büyü yapıldığına inanıyor; “Kocam beni seviyor…” diyor. Kocasının gidişinin ardından Vacide karın doyurmak için giysileri bile satar.
Bu durumlarına acıyan bir imam: “Ben sana para toplayayım, sen kızlarını da al memleketine git, yoksa burada heba olacaksınız…” der. Büyük umutlarla geldiği Kıbrıs’ta onu karşılayan hayal kırıklığı olur. Çünkü ne Kıbrıs’taki iki erkek kardeşi ve yengeleri ne de diğer akrabaları. Selman Zebil Ekim 2024