24 Şubat 2025 Pazartesi

ALEVİLER ÜZERİNDE "MUM SÖNDÜ" İFTİRALAR



Osmanlı Toplumunda “Mum Söndürme” İthamına ve birçok Hakaretlere ve İftiralara Maruz Kalan Türkmen Kızılbaş-Aleviler.

Kızılbaşlık-Alevilik söz konusu olunca bu “sindirip ötekileştirme” kendini açık bir şekilde göstermektedir. Zira 16. yüzyılda yaşanan Osmanlı-Safevi siyasi çekişmesinde kurucu unsuru oldukları Safevi Devleti’nin yanında yer alan Anadolu Türkmen Kızılbaşlarla ilgili olarak “ötekileştirme” çaba ve uğraşıları kendini hem siyasi hem de dinî alanda açıkça açık biçimde göstermektedir. Kaplan: “Osmanlı resmî vesikalarında Kızılbaşlarla ilgili kullanılan “Kızılbaş-ı bed-kişi” (kötü Kızılbaş), “Kızılbaş-ı evbaş” (aşağılık Kızılbaş), “Kızılbaş-ı bed-maaş” (kötü yaşayışlı Kızılbaş), “Kızılbaş-ı bî-din” (dinsiz Kızılbaş), Kızılbaş-ı hannâs (ifrit Kızılbaş), Kızılbaş-ı mütezelzilu’l-akdam (ayakları kaymış Kızılbaş), “Kızılbaş-ı rû-siyahi” (kara yüzlü Kızılbaş), “Kızılbaş-ı şum” (uğursuz Kızılbaş), “leşker-i şeyâtin-i bî-şumar” (sayısız şeytanların askeri ordusu), “şâh-ı gümrah” (doğru yoldan sapmış şah) gibi adice aşağılayıcı, dışlayıcı deyimler kullanılmıştır. Bu da 16. Yüzyılda Yavuz Sultan Selim’in işaretiyle başlayan dışlayıcılığın siyasi yönünü olarak görülmektedir.

16. yüzyılda Anadolu Kızılbaş Türkmenleri yok etmek için onlar ile savaşmanın yasallığı için onların yan yana barış içinde yaşadıkları Sünni Anadolu Türkmenler gözünde bir tür iftiralar ile “sapkın” inançlı olduklarını gösteren yazmalardan, “Risâle fî Tekfîr-i Kızılbaş”, “Risâle fî Hakkı Kızılbaş”, “Fetva fî Kıtali Kızılbaş”, “Elsine-i Nasda Kızılbaş”, “Ma’rûf Taifenin Hezeyanları” adlı onlarca yazmalarda iftiralarla din kullanılarak insanlar arası “ötekileştirmenin” ta kendisiydi. Bu ötekileştirmelerin arkasında güçlü bir devlet varsa hele…

16. yüzyıla 1571’de bir Mühimme defterlerinde Kızılbaşların “mum söndü” iftirasına maruz kaldıkları, Örneğin “Amasya, Çorum, Zile, Turhal, İskilip, Osmancık, Artukâbâd, Hüseyinabad, Gümüş, Ortapare, Eynebazarı, Mecidözü, Kazabad, Katar, Karahisar-ı Demürlü ve Koca isimli yerleşim birimlerinde bulunan bazı Mülhid ve Kızılbaşların, geceleri ‘avretleri ve kızlarıyla birlikte toplanıp birbirlerinin ‘avretlerin ve kızların tasarruf’ ettikleri; Kastamonu beyine, Küre ve Taşköprü kadılarına gönderilen 31 Temmuz 1571 tarihli hükümde, Kastamonu’da Taşköprü Kazasına tabi Hacıyülük Karyesinden Kara Recep’in Kızılbaş olduğu ve kendi emsali Kızılbaşlar ile toplanıp geceleyin bir tenha eve girip saz, çalgı ve diğer “alat-ı heva” ile eğlendikleri ve sonra mumları söndürüp birbirinin avretini tasarruf ettikleri” O günün Mühimme kayıtlarında bulunmaktadır (Savaş 2002: 49, 54).

Evliya Çelebi’nin “Mum Söndürme” ile İlgili Yorumu
Kızılbaşlarda “Mum Söndü” konusunda araştırmalar yapan Evliya Çelebi’den: “Hâşâ tekrar bir kere daha hâşâ ki böyle bir şey (mum söndürme) yoktur. Bu aciz kul Bağdat’ın fethinden itibaren o bölgeleri karış karış gezdim, dolaştım, fakat öyle bir şey görmedim. Fakat bu dünya halkı dedikoducu, çekiştirici, kınayıcı, herkesin ayıp ve kusurlarını ortaya döküp saçıcı, acımasız ve yericidir.” (Evliya Çelebi (öl.1658)

Evliya Çelebi Evliya Çelebi (öl.1658)
Kırk yılı aşkın süre Osmanlı topraklarını gezmiş ünlü bir Türk gezgincidir. Yazdığı Seyahatnamesinde Kızılbaşlarla ilgili olarak dile getirilen “mum söndürme” iddiasının temelsiz olduğunu, “mum söndü yapılıyor” denilen yerleri sayısız kez gezdiğini ancak böyle bir şey görmediğini, bunun asılsız bir iftira olduğunu tanıklık ederek ayrıntıları ile yazmıştır. Ona göre bu iddianın temeli genel olarak insanoğlunun, dedikoducu, çekiştirici, kınayıcı, herkesin ayıp ve kusurlarını ortaya döküp saçıcı, acımasız ve yerici olmasına dayanmaktadır (Dankoff 2009: 702).

Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı yapıtında “mum söndü” iftirası konusunda ilgili anlatısı aynen şöyle anlatıyor: “1646 senesinde Erzurum’dan İran’a gittim ve 1645 senesinde Bağdat’tan yine İran’daki Hemedan ve Dergüzin’e kadar gittim ve 1647 tarihinde Kırım bölgesinden Dağıstan’a ve oradan İran’ın demir kapısı, Şirvan Şamakisi ve Gilan Bakü’süne vardım ve yine şimdi bu Rumi’ye, Hoy, Merend, Tesu, Kumla ve Tebriz diyarlarını gördüm. Mum söndürme dedikleri şeyi ve öyle bir amaçla toplanan bir topluluk görmedim. Fakat bu dünya halkı dedikoducu, çekiştirici, kınayıcı, herkesin ayıp ve kusurlarını ortaya döküp saçıcı, acımasız ve yericidir…

Sivas eyaletinde Keskin, Bozok, Sungur ve İmad sancaklarında mum söndürenler vardır ve mum söndürüp herkes birer adamın hanımını kucaklayıp bir kenarda bacaklar derler ki haşa tekrar bir kere daha haşa ki, (böyle bir şey yok) bu aciz kul Bağdat’ın fethinden itibaren o bölgeleri gezdim, dolaştım ve yine Sivas’ta efendimiz vali iken Keskin ve Bozok’ta pek çok hizmet ve görev aldım. Fakat öyle bir şey görmedim. Yine belirtmem gerekir ki bu her şeye burnunu sokan halk Rumeli’nde Silistre eyaletinde Deli Orman ve Karasu beldesinde ve Dobruca vilayetinde Şah-seven ve mum söndürenler ve şah taclığı erkek ve kadınlar vardır diye söylerler. Allah en iyi bilendir ki, bilakis oralarda elli kere bölgelerde severek görevler aldım. Fakat o şekilde şeriat dışı bir şey görmedim” der. (Dankoff 701-702).

Not: Evliya Çelebi’nin “mum söndü” ile ilgili kısa anlatısı Seyahatnamenin ilk baskısında (İkdam matbaası 1314/1896, IV/307) yer almamıştır. Bu eksik kısmı ünlü Evliyâ uzmanı Robert Dankoff, Seyahatnamenin Topkapı Müzesi, Bağdat Köşkü 305 no.da bulunan. Evliya’nın kendi el yazısıyla yazdığı yazmadan (vr. 296b-297a) aynen aktararak 1995 yılında yayımlamıştır.

Evliya Çelebi’nin bu söylemleri, aynı dönemde yaşamış Kâtip Çelebi’nin yukarıda anlattığı görüşüyle birleştirildiğinde “mum söndü” iftirasının bir tür toplumu parçalayarak bir kesimi düşmanlaştırmak olduğu sonucuna varılır.

17. Yüzyılda Yaşamış Devlet adamı Kâtip Çelebi (öl. 1657)
Osmanlı Devleti’nin Sufilerden özellikle de Safevi Şahlarından çok çektiği için müritlerinin çoğalmaması ve bir araya gelmemeleri için şiddete ve kaba kuvvete başvurduğunu söyler. Bu nedenle Osmanlı’da verilen fetvaların aslı onun deyimiyle “Taraf-ı Saltanat-ı Âliyye canibini himâye içündür” (Kâtip Çelebi 1306: 28)”,

Yani bu Kâtip Çelebi’den itiraf gibi açıklama, devletin âli menfaatleri neyi gerektiriyorsa fetvalar o doğrultuda verilmiştir. Bu da Kızılbaşların inanç ve itikatlarıyla ilgili iftira, imha ve kaba güç kullanmak bu nedenlerdendir.

Bu iftira konusunun o kadar yaygınlaşmış olmasını göz önüne alarak Bektaşi tarikatını incelemeye karar veren Yakup Kadri Karaosmanoğlu, araştırmaları sonucunda bu düşüncenin cehalete ve önyargıya dayalı aslı esası bulunmayan bir düşünce olduğunu, Bektaşi tarikatının o zamanki durumuyla ilgili yazdığı Nur Baba romanının “önsözünde şöyle anlatır: “Nitekim Nur Baba’nın bundan sekiz dokuz sene evvel yazılmış olmasına rağmen, meydana ancak şimdi çıkabilmesinin yegâne sebebi bir zamanlar benim de böyle bir ahlaki endişeye kapılışım, yani gerek cehalet, gerek sade dillik saikasıyla hakikatte bir “Bektaşi Sırrı” mevcut bulunduğuna inanışımdır. Hâlbuki bir taraftan şahsi görgülerim, diğer taraftan bu tarikat hakkında yaptığım tetkik ve tetebbular bana ispata itti ki “Bektaşi Sırrı” yalnız avamın beyninde yer bulan esassız mefhumlardan biridir (Yakup Kadri Karaosmanoğlu 1923: 6).

Irene Mélikoff ise bu Mum Söndü” konusunda “Bektaşi sırrı ile ilgili olarak bunun uydurma ve karalayıcı bir zandan ibaret olduğunu, bu tür iftiraların, yabancı inançlara karşı (her zaman ve her yerde) söylenenlere benzediğini ifade etmiştir. Ona göre yaşadıkları toplumda eza görmeleri gibi koşullar ve sülük törenlerinin doğası icabı kapalı cemiyetlere dönüşmüşleri, kendiliğinden bir gizlilik söylentisi (mythe) yaratmıştır (İrene Mélikoff 2009: 27).

Eline, diline, beline, işine, aşına, eşine sahip ol veya “Eline tek, diline pek, beline berk ol, aşına işine, eşine sahip ol” Edepli olmayı en güzel biçimde tanımlamayı öneren halk, toplumda karısını boşayanı zina etmiş gibi değerlendirip onu “düşkün” ilan eden; tarihsel referansı Muhammed ile Ali’nin kardeşliğine bağlanan musahiplik, musahip olanların çocuklarının bu kardeşlik bağı zedelenmesin diye evlenmelerini bile yasaklayan sistem vardır.
Selman Zebil Şubat 2025

İLETİŞİM BAŞKANI FAHRETTİN ALTUN'UN YANDAŞLARA TALİMATLARI

Tek Adam Recep Erdoğan Hizmetinde İletişim Başkanı Fahrettin Altun İletişim Başkanı Fahrettin Altun diyor ki, TRT'nin bugün farklı kültü...