28 Kasım 2025 Cuma

NORVEÇ steigan.no SİTESİNDEN ALINTIDIR


Polonya ve Türkiye, Ukrayna'yı, ipin asılmış adamı desteklemesi gibi destekliyor ile ilgili Paul Steigan-28 Kasım 2025

Polen og Tyrkia støtter Ukraina som repet støtter den hengte Av Pål Steigan -28. november 2025

Orjinali böyle başlıyor: EU revner, men hva kommer etterpå? Vi har begynt å se på mulige scenarier for hva som kan komme etter den totalitære direktivfabrikken i Brussel. I forrige artikkel pekte vi på tre underliggende «tektonske plater» som kan komme til syne igjen, eller som faktisk så smått har begynt å gjøre det: 

Erdoğan, kendisini adeta Kanuni Sultan Süleyman'ın
reenkarnasyonu olarak görüyor. 

AB dağılıyor, peki ya şimdi ne olacak? Brüksel'deki totaliter direktif fabrikasının ardından neler olabileceğine dair olası senaryolara bakmaya başladık. Önceki yazımızda, yeniden ortaya çıkabilecek veya gerçekten ortaya çıkmaya başlamış üç temel "tektonik plakaya" işaret etmiştik:

Habsburg monarşisinin dehşeti.

Polonya-Litvanya'nın gölgesi.


Osmanlı İmparatorluğu'nun dönüşü.

Bir okuyucumuz, Polonya ile Türkiye arasında zaten bir tür eksenin var olduğunu ve Rusya'nın Ukrayna savaşını kazanması durumunda bile bunun Rusya için sorun yaratabileceğini belirtti.

Okuyucumuz kesinlikle haklı: Polonya ve Türkiye, 600 yılı aşkın diplomatik geleneklere dayanan, ancak Rusya'nın 2022'deki Ukrayna işgalinden bu yana yeniden canlanan, giderek yakınlaşan bir "eksen" (genellikle stratejik ortaklık olarak anılır) geliştirdiler. Bu eksen, görünüşte NATO'daki ortak çıkarlar, Rus tehdidine karşı savunma, ekonomik iş birliği ve Doğu Avrupa'daki barış girişimleriyle ilgilidir. Her iki ülke de NATO'nun doğu ve güney kanatlarını oluşturur ve birlikte Avrupa'nın en büyük iki kara kuvvetine komuta ederler (Türkiye ABD'den sonra 2., Polonya ise 3. sıradadır), bu da onları güçlü bir ikili haline getirir.

Hem Polonya hem de Türkiye, NATO ve AB konusunda ikiyüzlüdür. Her ikisi de eski ilişkileri canlandırmak ve sürdürmek için bu durumdan faydalanmaktadır. Polonya-Litvanya, günümüzde Batı Ukrayna olarak bilinen bölgeyi uzun süre kontrol etmiş, Osmanlı İmparatorluğu ise günümüzde Rusya ve Güney Ukrayna olarak bilinen bölgenin bazı kısımlarını kontrol etmiştir. Bu, Kırım Hanlığı (1478'den itibaren) gibi vasal devletler ve 17. ve 18. yüzyıllarda güney ve doğudaki doğrudan işgaller aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Kapsam, Güney ve Doğu Ukrayna ile sınırlıydı; özellikle Kırım, Karadeniz kıyıları ve bozkırlarla (Budjak ve Yedisan dahil). Osmanlı kontrolü yaklaşık 1475'ten 18. yüzyılın sonuna kadar sürmüştür.

Erdoğan'ın şu ana kadar yaptığı en akıllıca hamle, Türkiye'yi aynı anda tüm taraflarla görüşebilen tek büyük güç olarak konumlandırdı:

Rusya ile: Gaz, S-400, Suriye bölümü.
ABD ile: NATO üyesi, İncirlik, F-16 satışı.
Çin ile: Türkiye üzerinden Kuşak ve Yol demiryolu.

Arabistan ile: Katar ittifakı + Müslüman Kardeşler.

Avrupa ile: Hala göç anlaşması + gümrük birliği (AB dağılsa bile Almanya'nın hala Türk otomobil parçalarına ihtiyacı var) Kaos içindeki Avrupa'da Türkiye bir anda en vazgeçilmez oyuncu haline geliyor. AB gerçekten dağıldığında ne olur? Türkiye'nin dört gerçekçi "toprak gaspı"

Bosna darbesi: Türkiye, Hırvat-Boşnak ayrılığını destekliyor, Saraybosna'da Türkiye yanlısı bir hükümet kuruyor ve Bosna'yı fiili bir vasal haline getiriyor (Kuzey Kıbrıs gibi).

Bulgar azınlık baskısı: Türk azınlıkları + DPS partisini kullanarak Bulgaristan'ı "özel ilişkiye" (enerji, askeri üsler, gümrük serbestisi) zorluyor.

Yeni Konstantinopolis rüyası: Yunanistan ekonomik olarak çökerse, Türk şirketleri Ege Denizi'ndeki adaları ve altyapıyı yavaş ama emin adımlarla satın alacaklar.

Büyük ödül: Batı Ukrayna veya tüm Karadeniz kıyıları, Rusya doğuda kazanırsa ama yorgun düşerse veya ilerleyişi diplomatik oyunla durdurulursa, Türkiye kendisini Odessa bölgesinin ve Kırım Tatarlarının "koruyucusu" olarak konumlandırabilir ve onlara Boğazlar ile Karadeniz'in kontrolünü sonsuza dek verecek yeni bir Montrö Sözleşmesi talep edebilir.

Montrö Sözleşmesi, Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın kontrolünü veren ve savaş gemilerinin geçişini düzenleyen 1936 tarihli bir anlaşmadır.

Sözleşme, Türkiye'ye boğazlar üzerinde tam kontrol sağlıyor ve barış zamanında sivil gemilere serbest geçiş hakkı tanıyor. Karadeniz ülkelerine ait olmayan savaş gemilerinin geçişini kısıtlıyor. Sözleşmenin şartları, özellikle Sovyetler Birliği'nin Akdeniz'e askeri erişimi konusunda, yıllar boyunca tartışmalara yol açtı.

Polonya ve Türkiye'nin ızgarada pişirilebilecek kendi sosisleri var...
Polonya kendisini yanlış anlaşılmış ve küçümsenmiş büyük bir güç olarak görüyor. Türkiye ise kendisini, Osmanlı İmparatorluğu'nun galipler tarafından paylaşıldığı 1918 Versay Antlaşması'nın kurbanı olarak görüyor ve Erdoğan da bir neo-Osmanlıcı.

İki ülke Ukrayna'yı desteklerken, öncelikle kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Pasta yeniden paylaşıldığında ve yeni sınırlar çizildiğinde masada olmak istiyorlar.

Ukrayna'yı, asılmış bir adamı destekleyen ip gibi destekliyorlar.

Kaynak: Steigan.no 

17 Kasım 2025 Pazartesi

ETKİN PROPAGANDA ve PROVAKATÖRLÜK

 PROPAGANDA ve PROVAKATÖRLÜK

Propaganda veya yaymaca ile birçok sayıda insanın düşünce ve davranışlarını etkilemek amacını taşıyan önceden iyi planlanmış birçok mesajlar bütünüdür. Propaganda tarafsız bilgi sağlamak yerine, yalana dayalı ama inandırıcı bir biçimde kendi kitlesini etkileyecek yalan ile gerçekleri harmanlayarak bilgi sunmaktır. Genellikle politikada; siyasetçiler daha çok "seçim kampanyası sırasında seçim propagandası" veya bir kişinin veya kişilerin çıkar ilişkilerini  güçlendirmek için iktidarların da desteğiyle kullanılır. 

İyi yetiştirilmiş bir kışkırtıcı (provokatör) 
ise hedef toplumun içine iyice zuhur eder, yerleşir. Kendini katıksız topluma kabul ettirir. Toplum şâhsa iyice inanır, güvenir duruma gelir. Din ile ilgiliyse hedefteki toplum dini kullanır; karşı toplumu dinsizlikle suçlar durur. Topluma her şeyi yaptırabilecek hale geldiğini hissettiği zaman kışkırtıcı propagandayı devreye sokar, kitleleri harekete geçirir... (Sivas’ta Cuma camiinden çıkıp Madımak otelindeki masum insanları ateşe verdikleri gibi, dahi Diyarbakır’da çocukları ve kadınları siteme karşı sokaklara döküp kolluk kuvvetlerine taş attırdıkları gibi)

Kışkırtıcı propagandacı, amaca ulaşmak için her yol mubah sayar... Bir ülkeyi devirebilir; bir ülkedeki siyasi sistemi devirebilir (Ukrayna’da ve Gürcistan’da turuncu adı verdikleri devrimler gibi. Daha sonra Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da, Libya'da olanlar) Buna uygun zemin ve zaman kollanılır. Hedef ülkenin geçiş dönemleri en olgun gün olarak hesaplanır. Mesela bunlar, ekonomik kriz, işsizlik artması, dini düzen isteği, türban, ezan, etnik istenişler, hak ve özgürlükler, insan hakları vs. gibi buhranlı zamanlar iyi fırsatlardır...

Hedef toplumda cahiller, çabuk olaylara heyecanlanan, tez kızan kitleler kurban seçilir. Yıkıcı faaliyetler için sokaklara öfkelendirilmiş kitleler hâkim olmaya başlar, hâkim devlet emniyet güçleri çaresiz kalır... Yabancı ajanlar 1979’da Çorum’da, Kahramanmaraş’ta Alevi vatandaşların üzerine Ülkücüleri böyle kışkırtmıştır... Bu olayla da bolca kardeş kanı dökülmesine sebep Alman istihbaratının ve CIA’ nın elleri olduğu bilinmektedir...

Etkin şayia propagandalar...
Kamuoyu oluşturma da propagandanın en önemli unsuru insandır...
Nabız gıdıklayıcı tatlı sözler, belirli bir fikrin yüz yüze sohbetlerde yapılandır. Bazen de, sinsice olan, hedef ülkenin insanlarının kafalarını karıştırıp bulandırma, kahvehanelerde, toplantılarda, genelde lafa karışıp o değil den, ortaya ulu orta atılan dedi-kodu şayia propaganda sözlerin çevrede bulunanların anlayacağı biçimde yayılarak yapılan propagandalardır.

Bu tür şayia propagandalar, insan unsurunun bir amaç için toplandığı yerler (camiler, dernekler vs.) propaganda yapılarak tahrik edilirler (1993 Sivas olayları gibi) cemiyet halindeki insanlar, dışarıdan gelecek tehlikeler varmış gibi tahrik edilerek ayaklandırılır; camiden çıkanları cinayet işlemelerine yönlendirilirler.

Bir milletin sürekliliği uyanık olunmaktan geçer. Süreklilik için istihbarat çok önemlidir. Kötü niyetli kışkırtıcı propagandacıların planını ivedi davranıp bozmalı. Muhtemel bir eyleme geçmeden bertaraf edilmeli, halkı bu konuda bilgilendirilmelidir...

Nizami olmayan savaşlar etkin propagandanın ürünüdür...
Örneğin savaş türlerinden biri, bir milletin milliciliğini, çağrıştıran tarihi destanlarında geçen kutsiliği olan objelerinden bazı, “Ergenekon, Kumpas, Oğuzlar, Atabeyler” ve benzeri gibi adların çete ilişkileri içinde göstermek propagandanın bir parçasıdır, amaç bir milletin yetişen gençliğini geçmişine duyarsızlaştırmaktır... Türkler destanî kavimlerden biridir. Milletler destanlarıyla yaşarlar... Öyleyse destansı övülesi geçmişini unutturmak için, geçmişine leke sürülerek işe başlanılır...

Hedef ülkede asker-sivil karmasından suçlular yaratılır. Suçsuzlarla suçlular bir birlerine karıştırılır. Halk tarafsız gözle olayları T.V-gazete-dergi gibi iletişim araçlarından takip eder. Birkaç suçlunun yanına yüzlerce yurtsever suçsuz insanları oturturlar; sürekli yanıltıcı yalan, uyduruk suçlar isnat edilir, gizli tanıklar yaratılır, birilerini konuştururlar, doğruluğunu halk kavrayamadan beyni bulandırılır. Amaca ulaşıldığında halk, suçluyu suçsuzlardan ayırt edilemez hale gelirmiş olur. Böylece amaca ulaşılmış olunur...

Nizami olmayan savaşın taktik stratejisi...
Hedef ülkeyi mağlup etmede ille de nizami savaş gerekmez. Hedef ülkenin savaşsız çökertilmesinde taktik strateji gayri nizami savaştır. Bir ülke savunmasında kullanılan askeri güç, çok yönlü nedenlerle etkisiz kılınabilir (Irak’ta olduğu gibi) Önceden alınan tedbirle, birçok nedenlerle dağıtılmış askerin yerini dolduracak, dayanma gücü, önceden yetiştirilmiş iyi eğitilmiş özel kuvvetler yeraltından komuta ederek, dağılmış erinden en yüksek subayına kadar yurtsever sivillerle karma direniş güçleri oluştururlar...

Ordunun nizami olmayan savaş yapabilecek kabiliyette bazı kişileri eğiterek mukavemet olarak elinde tutması bir tür tedbirdir. Elbette bu düzen içinde bazı kötü niyetliler olabilir ama sonuç olarak bunu TSK kökünü kurutmaya kadar vardırmak altında başka niyetler aranır, milli amaca hizmet için verilen eğitimler saptırılabilir...

Stratejide kuraldır: “Düşmanı dost yaparak onu yok etmektir” Farkında ve yetenekli olmalı, uyumamalı, düşman her zaman gözü açık görmeli. Tarihte: “Türkler hep yarı uyanık yatırlar” olarak bilinirler. O zaman Türk vatandaşları olarak uyanık olmalıyız ve argümanları iyi çözümlemeliyiz. Çobanı bizdenmiş gibi görünebilir, ama o başkalarının hesabına çalışabilir. O çobanın önünde sürü gibi güdülen koyun olmamalıyız...

Psikolojik savaşta strateji...
Psikolojik savaşlar kışkırtma taktiklidir, entrika, desise, hile her şey mubah sayılır... Bu tür savaşlar, topla, tüfekle, donanımlı askerlerle göğüs göğse süngüyle falan yapılan savaşlara benzemez. Bu tür savaş; birçok türleri olan savaşların en tehlikelisidir. Akla dayanır savaş biçimindir; düşmanınız belirsizdir. Dost bildikleriniz; en güvendikleriniz bir gün gelir karşınıza düşman olarak çıkar, şaşırtabilir sizi...

Normal savaşlarda korunmak, gizlenmiş olmak; her halde düşmanı tanımakla, ona nasıl müdahale edeceğini bilirsin. Nasıl savunmada olacağını da bilirsin. Sonuçta savaşı ya kazanırsın ya da kaybedersin...

Devletler her zaman psikolojik savaşlara karşı tekbirli olmalıdır...
Psikolojik savaşta düşmanını tanımıyorsun. Ortada düşman yok; tank, top, tüfek yok olduğunu bilirsin dolayısıyla tekbirsiz kaldığın için bu savaşın kaybedeni olursun farkına bile varmadan...

Psikolojik düşük yoğunluklu savaşlar; hedef ülkenin sokakları güvensiz hale getirmekle başlar. Ülkede karışıklık yaratmak, korku salmak, toplumu canından bezdirmek, malına mülküne zara vermek, kap kaç olaylarını yaygın hale getirmek, toplum taşıma araçlarını kundaklatmak, özel araçları kundaklamak, caddelerdeki dükkânların camlarını kırmak gibi şeyler. Öğrencileri bir birleriyle kavgalı hal yapmak; üniversiteleri kargaşa ortamına çekmek, ülkenin değişik yerlerinde bombalar patlatmak vs...

Bu işleri yapanların fikir babaları hep geri planda olup, öne hep cezayı ehliyeti olmayan çocukları sürerler... Bunu yapanlar yerli işbirlikçileri görünenler olabilirler. Geri planda İşi yabancı istihbarat ajanları planlarlar, işletmesini yerli işbirlikçilere devrederler...

Korku kültürü; amaç kitleleri korkutarak sindirmektir. Normal vatandaşların devletten beklediği güvenlik, en temel hakkı olan can güvenliğidir. Can güvenliğinde çekincemesi olan halk, devletine güven duymaz hale gelir. İşte psikolojik savaşın kazanılmasında en güçlü hedeflerden birisinin kazanılmışlığı olur... Son söz, ülkeye bu olumsuz günleri yaşatmaya çalışan, bizden görünen, ancak bizim yıkımızı isteyn, başka mecralara çekmekte olan güçlerden uzaklaştırılmalıdır ülke...
Selman Zebil

NORVEÇ steigan.no SİTESİNDEN ALINTIDIR

Polonya ve Türkiye, Ukrayna'yı, ipin asılmış adamı desteklemesi gibi destekliyor ile ilgili Paul Steigan-28 Kasım 2025 Polen og Tyrkia s...