Karabağ-Hocalı
Olaylarının Görgü Tanıkları Gazeteciler
Anatol
Lieven, Londra’daki Kings College’ın Savaş Çalışmaları Bölümünde öğretim
görevlisi, 1990’larda “London Times” adına Kafkasya’da muhabirlik yapıyordu.
Hocalı katliamının ardından Ağdam’a gelen Thomas Goltz onunla 2011 Ekim günü
röportaj yaptı. Dağlık Karabağ’daki savaşında gördüğü gerçekleri anlattı.
Şöyle:
“Duygusal
açıdan Ermenilere sempati duyuluyordu... Karabağ meselesi her zaman bir Ermeni
ulusal hareket olrak ve sıklıkla da bir
“kurtuluş” hareketi havasında
aktarılıyordu. Böylece kısmen Batılıların daha genel geçer önyargıları
yüzünden, kısmen de Ermeni lobisi sayesinde bazı tam anlamıyla alakasız ve dış
öğeler eklendi.
Yani,
hiç unutmam, 1992 başlarında Bakü’deydim ve o dönemin ABD’nin Dışişleri Bakanı
James Baker peşine her zamanki gibi Washington merkezli dışişleri muhabirlerinden
oluşan bir uzun kuyruk takıp ziyarete geldi. Bende Azerbaycanlı meslektaşların
ile birlikte düzenledikleri basın toplantısına katıldım. Washington
muhabirlerinden “Azerbaycan’da
yükselmekte olan İslam-i köktencilik”
hakkında sorular geliyordu ve orada olan bizler de, “Ne!...”
diyorduk. Elbette bunun nedeni Washington’da kendilerine söylenenden ve
kebdi kişisel önyargılarından sonuç çıkarıyor olmalıydı”
Olay
yerinde gördüklerini şöyle anlatır Anatol Lieven:
“The
Times için çalışan bir muhabir olarak Hocalı’nın akıbetini haber yaptım. Hattın
Azerbaycan tarafındaki Ağdam’da hep birlikteydik ve ardından tepelere saçılmış
cesetleri görmek için helikopterle gezmiştik ve o zaman benim için Ermenilerin
Dağlık Karabağ’da ve aynı zamanda Ermenistan’ın içinde de, etnik temizlik
yaptıkları gayet açıktı. Dağlık Karabağ veya her hangi bir başka yerde
gerçekleşecek bir Ermeni işgalinin Azerbaycanlı nüfuzun zorunlu sürgünüyle
sonuçlanacağından ve Hocalı’da da gayet net bir biçimde bunun gerçekleştiğinden
emindim. Bu süreçte onca insanın nasıl öldürüldüğü bugün bile benim için hala
tam olarak net değil...
Yani
bu ne ölçüde sistemli bir katliamdı ve ne ölçüde, diyelim ki; bir tür uzun
süredir davam eden kavga bağlamında son derece istekli bir biçimde şiddet
uygulanmasından ibaretti? Tam anlamıyla net olmasa da bu süreçte çok sayıda
kadının çocuğun öldürüldüğü ve benim gördüğüm cesetlerden hatırı sayılır bir
kısmının yakın mesafeden vurulmuş olduğuydu.”
Diyordu.
Frederique Lengaigne
Foto Muhabiri
Bir
belgesel yapımcısı olarak 1992’de Sovyetler Birliğinin çöküşü ve ardından
yaşananlar sırasında Moskova’da Reuters’in baş fotoğrafçısı olarak bulunuyordu.
Dağlık Karabağ’da çatışmaların başlamasıyla Azerbaycan’a gitti. Şubat ayında
Ağdam’a ulaştı. Ağdam’da, Hocalı’dan yığınla gelen öldürülmüş cesetleri ve
yaralı yarasız perişan mültecileri gördü ve onların resimlerini çekti.
2012
yılında, yanı katliamdan 20 yıl sonra o çektiği 65 fotoğrafların Bakü’de
sergisini açtı ve konuşmasında olayları 1992’de Ermenilerin nasıl katliam
yaptıklarını anlattı:
“Hepimiz
katliamdan bir kaç gün sonra oraya varmıştık, neyle karşılaşacağımızı
bilmiyorduk. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, sadece bölgedeki çatışmaların
şiddetlendiğini düşünmüştür. (Ağdan’da) Oradaki ruh hali, panik doğru kelime
olmayacak, bir tür isteri biçimiydi. İnsanlar aşırı yüksek sesle
konuşuyorlardı, aşırı hızlı yürüyorlardı; aşırı hareketliydiler. Doğruca,
sanıyorum hükümet konağıydı, oraya gittik; kayıt yaptırmamız gerekiyordu...
Orada,
çektiği fotoğraflar hakkında soru sorana:
“Öncelikle
orada fotoğraf çekip çekmeyeceğimi bilmiyordum, biraz şüphedeydim... Ama
insanlar fotoğraf çekmemi istediler ve bu bana şaşırtıcı geldi... Bir caminin
içinde olmak... Erkeklerin fotoğrafını çekmek... Hem de bir kadın olarak. Ancak
belli ki insanların akıllarında başka meseleler var. Fotoğraflara baktığım
zaman çok ağlamış olmalarını gerektiğini görüyorum, özellikle de kadınların ama
ne kadar düşünürsem düşüneyim, sesleri anımsayamıyorum, aklımda çok sessiz
kalmış. Kadınlar ağlayıp feryat etmiş olmalı ama ben oldukça sessiz olduğunu
düşünmüştüm.
Günün
sonunda insanlar (cesetleri) görmeye geliyorlardı ve gözlerine inanamıyorlardı.
Haberi sokakta duymuş olmalıydılar. Bakıyorlardı, öyle bakıyorlardı...
İnsanları çoğunun orada bir akrabası yoktu ama yinede ama çok sessizdiler...
Bir
tür sahra hastanesine çevrilmiş bir tren vagonunda çekmiş fotoğrafları
hakkında:
“Bu
hastane tereni ne zaman düzenlenişti bilmiyorum ama bir süredir oradaymış gibi
bir hali vardı. Orada bazı resimler çektim ama bu benim için... yani ölülerin
fotoğraflarını çekmek başka bir şey ama yaralı, acı içindeki insanların fotoğrafını
çekmek, bu nerdeyse katlanılmaz bir şeydi. İnsan kendisini yanlış bir şey
yapıyormuş gibi hissediyordu. İnsanlar, doktorlar, hemşireler ve ışık, hepsi
birlikte sanki bir filim seti gibiydi. Amacım kalabalık etmek değil ama ışık
yüzünden öyle görünüyordu. Çok organizeydiler; karmaşa ya da panik hali
yoktu...”
Reza Deghati,
Uluslararası Foto Muhabiri
Reza
Deghati, 1992 Şubat ayında farklı insani yardım örgütlerinden bir grup Fransız
doktora eşlik ederek, kuzeyden güneydeki Karabağ savaşının Azerbaycan sınırına
geçer ve bölgedeki son Azerbaycan kasabası olan Şuşa’ya ulaşır. Kendi
deyimiyle, Ağdam’a vardığında çoğu kadınlar ve yaşlılardan oluşan insanlarla
karşılaşır. Şöyle der: “Bunlar 26 Şubat gecesiydi, Hocalı’dan kaçmışlardı ve
Ermeni güçlerinin Azerbaycanlı sivilleri nasıl toplu kıyma uğrattığına dair
dehşet verici öyküler anlatıyorlardı. Dolaysıyla bilgi toplamaya başladık ve
günümüzde Hocalı Katliamı olarak biline trajedinin önemini kavradık” diyor ve gördüklerini sürdürüyor:
“Times,
Newsweek, Paris Match ve benzeri birçok medya kuruluşu adına çalıştığım
kariyerim boyunca, pek çok savaşa, çatışmaya ve devrime tanıklık ettim, savaşın
vahşetini gördüm ve o vahşeti haber yaptım, çünkü gördüklerimi dünyaya
anlatmanın bir gazeteci benim görevim ve sorumluluğum olduğuna inanıyorum...
Hocalı
olayında bir katliamına tanıklık ediyordum...
Ağdam
meydanı çevresinde bir morgun yakınında dolanıp duruyor, Ermeni askerler,
Hocalı ile Ağdam arasındaki tarafsız bölgede cesetleri toplaması için Kızıl
Haç’ın izin verdiğinden, cenazelerin gelmesini bekliyorlardı.
Bekleyenlerin
çoğu kadındı. Ya katliamdan kurtulmuşlardı ya da katliamdan akrabalarıydılar,
bir cesetten diğerine koşup, aile fertlerinin, herhangi bir akrabalarının ya da
komşularının cesedini teşhis etmeye çalışıyorlardı.
Hepsi
günlerdir oradaydı. Kızıl Haç ne zaman yeni bir grup ceset getirse, bekleşen
kadınlardan bazılarının ölülerden bazılarına sahip çıkacaklarını o zaman,
feryat eden kadınlar hala kana bulanmış sevdiklerinin donmuş bedenlerini
öperken bütün meydanın katlanılmaz bir acının sahnesine dönüşeceğini
biliyordunuz...
Özellikle
dikkatimi çeken bir kadın vardı. Üç gündür orada oğlunu ve kocasını arıyordu
ama nafileydi. Yine de ne zaman diğer kadınlardan biri bir sevdiğini bulup, acı
ve ıstırap içinde yere çökse, onları teselli etmek için ilk o yanlarına
koşuyordu.
Sonra;
Ağdam’daki üçüncü günümüzde, bana doğru, direk kamerama doğru konuştuğunu
gördüm:
“Gel,
gel’” diye bağırdı. “Oğlumu gördüm, erimi buldum, gözleri yok!”
Gözleri yok, düşünebiliyor musunuz? İşte
bu feryat eden kadının resmini çeken Foto Muhabiri Reza, sergisinin baş resmi
yapar.
2010
yılında Paris’deki Luxembourg Metro İstasyonunda. Bu sergide, 30 yıllık
çalışmalarına dair, Ruanda’dan, Afganistan’dan, Azerbaycan’dan fotoğraflar
vardı. Hocalı katliamında ölen oğlunun ve kocasının gözleri olmayan cesetlerini
daha o an bulmuş, “Feryat Eden Kadın’ın”
fotoğrafını kullanmaya karar verir. Dahi, fotoğrafın altına küçük bir
not düşer...
Şöyle
anlatıyor Reza: “Serginin açılışından
bir kaç gün sonra Ermenistan Büyükelçisi aradı ve benimle konuşmak istediğini
söyleyerek, öğle yemeğine davet etti. Bu kendi başına alışılmadık bir şey
değildi. Oldukça iyi tanınan bir muhabir ve gazeteci olarak, çalışmalarımla
ilgilenen diplomatlar da dâhil, çok çeşitli insanlarla tanışmaya alışkınım.
Daha da önemlisi, beni davetinin Luzembourg Metro İstasyonu’ndaki sergiyle bir
ilgisi olmadığına inandırmak için aşırı çaba harcadı ve ben bu yüzden kabul
ettim.
Ancak
öğle yemeği sırasında büyükelçi konuyu yavaş yavaş Hocalı’ya ve benim Feryat
Eden Kadın portreme getirdi. Önce bana Hocalı katliamının Ermenistan tarafından
yapılmadığı konusunda bilgilendirdi.; katliamı gerçekleştirenler ya
Azerbaycanlı ya da Afganlar; konuştuğum, gördüğüm herkes Hocalı öyküsünü
canlandırmak için Ağdam’a gönderilmiş oyunculardı...
Söylediklerine
itiraz edince, büyükelçi ses tonunu değiştirdi...
“Burada,
Fransa’da Azerbaycan hakkında konuşan yanınızca bir kişisin, dedi, pek de
örtülü olmayan bir tehditle, bizse (Ermeniler) 500 bin kişiyiz” der.
Reza: “Sayın Büyükelçi, sanırım hayat hikâyemi
okumuşsunuzdur ve çalışmalarımı biliyorsunuzdur” diye yanıtladım. İran’da Şah zamanı
düşüncelerim ve gerçekleri söylediğim için hapsedildim; gerçekleri söylediğim
için beş ay boyunca işkenceye uğradım. Bakın sayın büyükelçi, 500 bin değil 500
milyon kişi de olsa, gerçekleri anlatmama engel olamaz...
Ne
yaptılar biliyor musun?
Önce,
eğer Feryat Eden Kadın’ın fotğrafı kaldırılmazsa Fransız Metro’su yetkilerine
ve ban karşı karalama davası açmakla tehdit ettiler. Metro yetkilileri
fotoğrafı kaldırmayı reddetti; herhangi bir dava açılmadı...
Aradan
‘kimliği belirsiz’ kişiler Luxembourg Metro İstasyon’undaki sergiyi ziyaret
ederek, Hocalılı kadının portresindeki açıklamanın üstüne grafiti karalayıp,
bana yönelik çirkin şeyler yazdılar...
Her
saldırının ardından grafitiler temizlendi. Metro yetkililerine göre tam 27 kez,
ardından, bir gün Paris Metrosu’nun müdüründen bir telefon aldım. ‘Çok
üzgünüz’ dedi ‘ama holiganlar gelip,
fotoğrafın açıklamasını yırtmışlar’ dedi. Kulaklarıma inanamıyordum. Paris’te,
özgürlüklerin ve insan haklarının başkentinde mi yapmışlardı bunu?
Bu
yüzden onları kendi gözlerimle görmek için oraya gittim ve gördüklerim ruhumda,
bugün hala orada olan, koca bir delik açtı. İşte o zaman fark ettim ki, eğer bu
insanlar Paris’in merkezindeki bir sergideki iki satır metne tahammül edemiyor
ve onu koparıp atmak gereği hissediyorsa, o zaman Azerbaycan halkına, kendi
karşı bir satır yazmaya cüret edecek gazeteciler, şairlere ve yazarlara neler
yapabilirlerdi. Peki ya Karabağ halkına?
Anlamıyor musunuz?
NOT: Fotolar ve görgü tanıkları, Anatol Lieven, Frederique Lengaigne, Kalaus Reisinger, Viktorya İvleva, Reza Daghati Feyta eden kadınla
NOT: Fotolar ve görgü tanıkları, Anatol Lieven, Frederique Lengaigne, Kalaus Reisinger, Viktorya İvleva, Reza Daghati Feyta eden kadınla