1 Mayıs 2018 Salı

DİKTATÖR, MİLLİ İRADE ve VESAYET


Kendisine “Diktatör” Denmesini Asla İstemeyiz!
Yolları ayıran ile yolları ayrılan
Tarihte hiçbir diktatör kendi diktatörlüğünü asla kabul etmemiştir. Hele siyasi İslamcı ne kadar diktatörler varsa, bahaneleri, her şey “Allah adına, İslam adına” diye bütün diktatörlüklerine dini kılıf olarak kullanmışlardır.

Recep Erdoğan: “Bana diktatör diyor ya, esas diktatör Bay Kemal’dir. Bakın 15 milletvekilini bir emirle başka partiye gönderdi. Bunu ancak diktatörler yapar. Bu milletvekillerini halk seçmedi mi? Ne oldu halkın oyları” diye sordu?

İzan ve irfanla bir an düşünün! Daha kısa bir süre önce: Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i koltuğundan kim kaldırdı...

İlk kez bir Başbakan olarak seçimlere katılıp %49.5 oyla partisini tek başına iktidar yapan Ahmet Davutoğlu’nu görevden kim alıp alaşağı etti? 

Kadir Topbaş’ı İstanbul Belediye Başkanlığından kim alaşağı etti?
Bursa Belediye Başkanı’nı Ağlayarak istifaya zorlanan Balıkesir Belediye Başkanını kim alaşağı etti? Ve dahi, “hadi naş” diyerek onlarca belediye başkanlarını görevden alan kimdi?

Haydi, soralım; bunları halkın iradesi seçmedi mi; seçti. O halde halkın iradesi bir kişiye bağlı olunca, istediğini yapma yetkisini kendinde bulup, “halkın iradesi” diye konuşmayacak tek kişidir.

Hele 12 milyon seçmene “tezek” diyecek kadar kendisini kaybetmiş birisi, halkın iradesiyle alay etmekten başka nedir ki? Demek ki, “diktatör” olmasa da, “demokrat” değildir.

Çünkü Recep Erdoğan, geldiği iklimden dolayı, şartsız “biat” ve “itaat” isteyen bir yapıya sahiptir. Sözünün üstüne asla partisinde söz söyleyen bulunmaz, bulunanlarda dışlanır ve cezası ağır olur. Aslında bir bakıma Recep Erdoğan, kendi partisinde bile kimseye güvendiği falan yok. Bırakın il kongrelerini, en küçük kasaba kongrelerine bile kendisi katılıyor, kendisi müdahale ediyor, kimin il başkanı, kimin ilçe başkanı, kimin ocak başkanı olacağına tek elden o karar veriyor. Hatta maçlara bile müdahale ediyor, kendi takımı oynuyorsa, taraftarlarına “statları doldurmaya var mısınız” diyor “evet” nidaları yükseliyor ve “ansızın gelip göreceğim ha” diye de uyarıyor. 

En son olarak ta, “Askeri Vesayet”i ortadan kaldırdık diye propaganda yaptılar yıllarca. Ne oldu? Meğerse kendilerinin vesayeti için askeri kullanır olmuşlar. Hani “milli irade” nerede kaldı? Bu Millet uyumaya devam ederken, Askeri Vesayetten nefret eden AKP önderliği, Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanını, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimi için “posta modern” darbe ile Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar Paşa’yı, Devletinin helikopteri ile Abdullah Gül’ün başına bir balyoz gibi indiriyor ve “cumhurbaşkanı adayı olma” diye talimat veriyorlar.

Vesayetse Vesayet Budur...
Bu ülkede “askeri vesayeti kaldırdık” diyen iktidar, kendi askeri vesayetini kurmuş, karşısında siyasi rakip istemeyen Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay başkanı ile birlikte Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ı Abdullah Gül’e göndermesi, gözdağı sopası niteliğinde, ülke için vahim bir olaydır. Buna demokrasi dilinde “post modern darbe”  denir.

Milli İrade Ha...
15 vekil için “Milli İrade”ye saygınlık yapıldı demekte Recep Erdoğan. O halde seçime girip %49.5 oyla başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nu bir darbe ile alaşağı edenken milli iradeye darbe değil miydi? Dahi birçok belediye başkanlarını “milli irade” seçtiği halde, ağlayarak başkanlıklarından alaşağı eden sanki kendisi değildi...


Hiç yorum yok:

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...