1 Ocak 2020 Çarşamba

MUHAMMED-İ İSLAM KERBELA'DA BİTTİ



İslam’da Kavgaların Başlaması

Muhammed’den sonra İslam’ı yozlaştırdılar, Müslümanlığı tartışılır duruma getirdiler. Değil diyen beri gelsin gösterelim, işte Müslümanlar arasında akışı durmayan kan. 1400 yıldan bu yana binlerce Müslüman öldürülerek sürdü. 

Öldürüldükleri yetmezmiş gibi birde kin ve nefretin nerelere kadar uzandığına bakarsak, öldürülenlerin kemiklerin mezarlardan çıkarılarak kemiklerden dahi intikam alınarak yakıldılar, Dürüst ahlaklı Müslüman bilim insanları fikirleri yüzünden kâfirlikle suçladı, en ağır cezalara maruz kaldılar; birçokları öldürüldüler. 

Öyle ki, her "Müslüman’ım" diyen, güç ve iktidar sahibi olduğunda, dinde kendini de güçlü, her dediğinin Tanrı kabulü gibi sayılacağına hükmetti durdu İslam tarihinde. Müslüman ülkelerde iktidarı elinde tutan despotlar ne yaptılarsa, alttakiler yani cemaatler, tarikatlar onun özentilerinden farklı gelişmediler, onlarda kendi tarikatlarının, öteki tarikatlardan farklı olduğunu, kendilerinin “hak tarikatı” olduğunu söylediler durdular, öteki kendilerinden küçük tarikatların insanlarını “kâfirlikle” suçladılar, gerektiği yerde imha ettiler...

Tarihimize baktığımızda “İslam-i muhafazakâr” siyasetinin eli kanlıdır. Bunlar her daim, “Huzur İslam’da” derler, en büyük huzursuzluğun kaynağı da kendileridirler. Yani İslam tarihine kısaca bile bir baktığımızda Müslümanlar” arasında çıkan kavgaları, insan kanını donduracak kadar zalimce ve kâbus dolu bir tarihle karşılaşırız. Kin, nefret, düşmanlık, kıyım var. Gerçek olan merhamet, güzel ahlak, hak hukuk yok orada... 

Öyle her alanda çıkıp “Huzur İslam’da” diye sloganlar kullanacaksınız, öbür tarafta en küçük bir siyasi görüş farklılığı ya da ters çıkar ilişkileri olunca kanlı bıçaklı hale geleceksiniz. Hatta arabaların arka camına “huzur İslam’da” yazacaksın, trafikte ufacık bir olayda çekip belindeki silahı, ötekine kurşun yağdıracaksın öyle değil mi?

Yine, “Gönül ehli kardeşlik bağları ile bağlıyız, takva sahibiyiz, alnımız secdeye beş vakit değenlerdeniz” derler, peki neden huzur yok bütün İslam ülkelerinde? Neden Müslümanlar arasında vuku bulan kavga bir türlü yerini huzura, barışa bırakmıyor? Tarihe baktığımızda Müslümanlar arası düşmanlık, İslam’ın gerçek sahibi Muhammed’in torunu Hüseyin’in Kerbela’da öldürülmesi, onu öldürenlerin yolundan gidilmesi midir? Hüseyin’in 72 yakını ile birlikte Kerbela'da öldürülmesi ve başı gövdesinden kesilerek ayrılıp, o kesik baş bir sopanın ucuna takarak Küfe sokaklarında dolaştıranlar ve bu acımasız kıyımı gerçekleştirenlerde kendilerini “Müslüman” olarak addedenler başkası değildi...

Harre Vakası ve Ardından Mekke’ye Saldırılar  
Bir yanda güzel şeylerini gösterirken, kötü taraflarını gizlemek İslam tarihinde vardır. Kerbela olayını yaptıran yine Yezit döneminde “Medine” şehrini üç gün boyunca yağmalayan, Muhammed’in halifelik makamında oturan Muaviye Oğlu Yezit’in ordusuydu. Bu Medine’nin yağmalanma savaşı kime karşıydı. Hiç araştırdınız mı?  Bu savaş, Muhammed’e yakınlığı ile bilinen Zübeyir’in oğlu Abdullah b. Zübeyir’e karşıydı. Tarihi rakamlar farklılık gösterse de, Abdullah b. Zübeyir isyanı sonrasında 4000 Müslüman insan bu savaşta yaşamını yitirdi. Bazı kaynaklarda bu sayıyı 10 binin üzerinde olduğuna dair yazmaktadır.

Dahi, kayıtlara “Harre Vakası” olarak geçen savaşta yüzlerce Kur’an hafızı ve onlarca sahabe yaşamını yitirdi. Bazı söylencelere göre, bu savaş sonrası üç gün boyunca kadınlara tecavüz serbest bırakılmıştır. İşte IŞİD’i üreten kaynağın ana damarları buralardandır. Ölen de öldüren de, mahrum olan da, zalim olanda, zulmedende Müslümanlardı...

Yine Abdullah b. Zübeyir’e karşı ve Mekke’yi ele geçirmek için o kutsal mekân olan Kâbe’yi ateşe veren ve mancınıklarla ateş topu atanlarda Müslümanlardı. Nerdeyse işte bu başı dönmüş Emevi hanedanlığı boyunca Müslüman muhalifleri katledenler, yaptıklarını hep İslam adını kullanarak yapmışlardır. Öldürdükleri “din kardeşleri” İdi. Gelin görün ki, en sonunda kendileri de benzer sonuçla hanedanlıkları tarumar edilmiş sonuçları, yaptıklarından farklı olmamış, acı bir biçimde bitmiştir. Tarihi kayıtlara göre “Müslüman” Abbasiler döneminde birçok Emevi halifelerinin mezarları açılmış, kemikleri çıkartılarak yakılmıştır.

M.S. 683 yılının Ağustos ayında, Harre denilen bir bölgede yapılan savaşta, Emevi kuvvetleri karşısında fazla dayanamayarak Medineliler direnişlerini sona erdirmişlerdi. Kaynaklara göre en az seksen kadar sahabenin (Muhammed dostları) de aralarında bulunduğu çok sayıda insanları öldürdüler. Dahi, Medine’de on bine yakın Müslüman katledildi. Ancak yaşanan felaket bununla kalmadı.

Emevi komutanı Müslim bin Ukbe, Yezidi’n emriyle işgal ettikleri Medine'yi askerlerine üç gün süreç içinde, başta kadın ve kızların ırzlarına geçmek dâhil, her şeyi gasp etmelerini “mubah” kıldı. Emevi ordusuna “helal” denildi, Medineli Müslümanların evlerine zorla girdiler, mal mülk, eşya, para ne buldularsa ellerinden aldılar, yetmedi, üç gün boyunca kadınlarım kızların ırzlarına geçtiler. Karşı koymak isteyen insanları dövdüler, öldürdüler.

En açı verici tarafı nedir derseniz; Medineli, babalar o yıl kızlarını kocaya verirlerken kızlık garantisi vermediler. Dahi, tecavüze uğrayan kadın ve kızların birçoğu 9 ay sonra arka arkasına çocuklar doğurdular. Medineliler bu çocuklar için, “Herre Çocukları”, “Herre Piçleri” adıyla andılar. Birçok kadın ve kızlar ise “ganimet olarak” alındılar; evlerinden yurtlarından götürdüler.

İslam’ın Peygamberi Muhammed, oysa: Ey Allah’ım! Hz. İbrahim Mekke'yi haram kıldığı gibi, ben de Medine'yi iki dağı arasıyla haram kılıyorum" diye dualar etmişti. Hz. Peygamber, yaşadığı şehrin bu özelliğini vurgulamıştı.

M.S.683, Muhammed’in ölümünden 50 yıl sonra bütün bu zalimlikler Yezit tarafından yapılırken, yetmez, Emevi orduları Medine’den Mekke üzerine göndertir. Ordunun komutanı Müslim bin Ukbe yolda hastalanır ve geberir gider. Onun yerine zalimlikle (valilik döneminde 200 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğundan) anılan “Haccac” komutanlığa getirilir. Mekke’yi kuşatan Emevi ordusu, aylarca mancınıkla şehre taş ve ateş yağmuruna tutar. Atılan bunca taşlarla Kâbe yıkılır! Hacca’ın uzun süredir kuşatması altında bulunan Mekke halkı aç ve susuz kalır.

Yezit münafığı, Muhammed’in halifelik koltuğunda oturarak, Bedir’de öldürülen yakın akrabaları olan müşriklerin intikamının alındığına dair şiir okur. Emir verip yaptırdığı Müslüman katliamlarını bir zafer olarak övünç kaynağı yapar. Eğlenmek için av partisi düzenler. Dağda atının arkasından tek başına gider. Ancak kamp yerine at yalınız döndüğünde, Yezit alçağı attan düşmüş, ayağı üzengiye takılı kaldığından, at onu sürükleyerek vücudu parçalanarak M.S.683’te geberip gitmiştir. Daha kısa süre önce öldürttüğü şehitlere rahmet, Yezit zalimine lanet diyelim gitsin…

Yezit’in ölüm haberiyle, Mekke kuşatması sırasında geldiğinden Emevi ordusu geri döndü. Böylece Mekkeliler Medineli Müslümanların akıbetine uğramaktan kurtuldular. Mekkelilerin önderi Abdullah bin Zübeyir, harap olmuş Kâbe’yi temellerine kadar yıktırıp yeniden inşa ettirdi.

M.S. 692’de Emevi halifesi Abdülmelik'in döneminde Haccac'ın yeniden saldırısından Mekkeliler kurtulamadılar. Kâbe yine mancınıklarla yeniden dövüldü ve zarar gördü. Müslümanlar açlıktan günlerce sefalet içinde kaldılar. Zalim Halim Haccac, aç kalan Mekke Müslümanlarını aşağılamak için Mekke’ye mancınıkla hayvan leşlerini attırır. Halk köpek leşlerini bile yemek zorunda kalır. Bulaşıcı hastalıklar yayılır. Mekke emiri Abdullah bin Zübeyir, bu şekilde yaşamaktansa vuruşarak ölmeyi tercih eder Haccac ordusuna karşı savaşır ve bir süre sonra çatışmada şehit düşer. Vahşi bir biçimde kafası kesilerek gövdesinden ayırırlar ve Şam’a gönderilir. Zalim Haccac, Mekke’de katliamlarını sürdürür ve harabeye çevirdiği Kâbe’yi ateşe vererek yaktırmıştır.

Kur’an Bakara 2/125: "Hani biz Kâbe’yi insanlara vaktiyle bir sevap mahalli ve emin bir sığınak yapmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim'den namaz kılacak bir yer edinin." Dediği halde korunamadı Kâbe.

Muhammed’den Tirmizi, Tefsir, Hac, 3180’daki hadiste: "Yani yüce Allah Kâbe'ye el-Atık adını verdi. Çünkü onu despotların şerrinden korumuştur. Hiçbir zaman bir zorba ona galebe edemedi" demiş.

Kerbela ve Yezit Mezarı
Hüseyin'in şehit edilmesinden sonra Peygamberimizin torununun intikamını almak için ayaklanmalar çıktı. Daha sonraki yıllarda da Emeviler'e hemen her dönemde lanet edildi. Emevi halifelerinin mezarları tarumar edildi. Kerbela dramının baş sorumlusu olan
Yezit, çölde büyümüş, eğlence ve sefahat içinde yaşamıştı. Muaviye ölmeden önce oğlu için halkın büyük kısmının biatini almıştı. Bu yüzden Yezit babasının ölümünün ardından Şam'da kendini halife ilân etti. Yezit, otoritesini tesis için ilk iş olarak Muhammedin sevgili torunu Hüseyin ve ailesini Kerbela'da şehit ederek işe başladı. Hüseyin'in şehit edilişine tepki koyan ve haklı isyana kalkan Müslümanlara karşı  isyanları bastırmak için Medine’yi bastırdı. Baskında Mekke'yi yakıp yıktılar; harap ettiler. Yezit babasından devraldığı iktidarını üç yıl sürdüren Yezit 39 yaşında öldü. İslam dünyasında en çok hem Sünniler, hem de Sünniler tarafından lanet okunan kişi olarak Şeytandan sonra Yezit olmuştur ve hala okunmaktadır...

M.S. 1400'lü yılların Aksak Timur, Ortadoğu seferinde, Yezit’i mezarında bile rahat bırakmaz, söktürür Şam’daki mezarından kemiklerini çıkartır, kemiklerini yaktırır. Mezarının yerin de askerlerine kenef yaptırır. Dahi, Timur, onun mezarına yakın duran Şamlıları da kılıçtan geçirir.

Yezit ve Kişiliği
Yezit; kanun, kural, düzen, din iman, Kur’an tanımaz; hak, hukuk bilmez, becerileri kötülük üzerine düzenbazlık yapan, riyakâr, hilekâr, babası Muaviye gibi kurnaz, kirli kokuşmuş bir despot zulmü, nekesliği ve namertliği temsil eden taş yürekli serseri ayyaşın tekiydi. Ondan şefkat, adalet, merhamet, sadakat ve insanlık beklemek boşunaydı. Çünkü o azgın yetişmiş, terbiye edilmemiş, insan davranışlarına göre olmayan hareketleri ile İslam’a en büyük kötülüğü yapan lanetli bir kişiliğe sahipti...

Yezit, sadece peygamber ailesine zulmetmekle kalmamış, Peygamber'in mescit ve mezarını, ashabının kanıyla kızıla boyamış, ırzları da dâhil, Peygamber ashabının her şeyini askerlerine mubah kılmıştı. Bununla da yetinmeyip Allah'ın beyti, Müslümanların kıblesi Kâbe'yi mancınıkla taş yağmuruna tutup ateşe vermişti.

Ve Yezit; içindeki kin ve nefreti İslam'ın Peygamberi Muhammed’e yönelikti. Bunu ona veren içinde beslediği kindi. Bu kin, Bedir Savaşında öldürülen müşrik dedelerinin intikamı ile yanıp tutuşmasından kaynaklanıyordu. Muhammed’in Ehl-i Beytini (hane halkını) kılıçtan geçirterek intikam aldığı açıktı. Bunu yaptı ve yaptığı zalimliklerden dolayı mutlu ve şendi. Muhammed'in makamı Halifelik tahtına kurulmuş, "müşrik atalarının intikamını nasıl alındığını pervasızca şarabını yudumlayarak küstahça şiirler söylüyordu." (*) 
Selman ZEBİL 

(*) Abdullah b. ez-Zeb'ari’den küstahça şiirler söylediği aktarılır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Mehmet Bahaüddin Varol, “Harre Vakası.”
Halil İbrahim Er, “İslam’da Siyasal Düşüncenin Doğuşu”, Sorun yayınları.
Aydın Tonga, “Kapital İslam’ın Temeli Muaviye”, Doğu Kitapevi.

Hiç yorum yok:

BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...