Osmanlı Devleti’nin Kurucusu Odman Bey veya Ataman Bey Nasıl Osman Bey
Oldu?
Hikayeye göre; "Bir Türk ailesi göç yoluyla Arabistan’a gitmiştir ve oraya yerleşmiştir. Bu aile Araplar tarafından Süreyiç ailesi olarak bilinir. Süreyiçler demir ve kılıç ustalığıyla uğraşmışlardır. Bu aile kılıçlarıyla Mekke de ün salmışlar, bir nevi kılıç markası olmuşlardır. Bu aile Türk olduğu için yaptıkları kılıçlara Türk-Kayı damgası basmışlardır. Süreyiç kılıçları bu damgayla ünlenmiştir.
Daha sonra Süreyiç ailesine Kabe’nin anahtarları verilmiş ve Kabe’nin bakımıyla ilgilenmişlerdir. Mekke fethi olunca Kabe’nin anahtarları Osman bin Talha’dan zorla alınır. Bunun üzerine ‘işi ehline verin’ ayeti iner ve Kabe’nin anahtarları Osman bin Talha’ya geri verilir. Ahmet Yesevi bu olayı “Allah Kabe’nin anahtarlarını Türklere verdi” şeklinde yorumlar. Kabe’nin anahtarını elinde bulunduran son kişi ise sonradan Müslüman olan Osman bin Talha’dır. Osman bin Talha’nın dedesi Süreyiç Ubeydullah’tır.
Arap kaynakları Ubeydullah’ın Süreyiç ailesinden Türk olduğunu bildirir. Ubeydullah Türk olduğundan Osman bin Talha da Türk’tür. Osman bin Talha’nın dedelerinden kendisine Türk-kayı damgalı bir kılıç kalmıştır. Osman bin Talha bu kılıcı Hz. Ali’ye armağan etmiştir. Kılıç daha sonra Hz. Ali’den ehli beyte kalmış, ehli beytin Türkistan’a sürgün edilmesiyle de bir biçimde Ahmet Yesevi’ye geçmiştir. Kılıç Ahmet Yesevi’den Ede Bali’ye geçmiştir. Ne zamanki Ataman Bey Ede Bali’nin damadı olmuş, Ede Bali da kılıcı Ataman Beye vermiştir. O günden sonra kılıcın geçmişiyle ilgili her şeyi öğrenen Ataman Bey kaynatası Ede Bali’nin de önerisiyle Osman adını da almıştır." Bizans kaynaklarında ve Avrupa kaynaklarında da Osman Bey’in adı Ataman-Atman-Otman olarak geçmektedir. Bazı kaynaklarda da Osman Bey’in adı Orkun olarak da iddia edilmektedir. (Kaynak: Halil İnalcık “Türk Tarih Profesörü.)
Hüseyin Nihal Adsız “Kızıl Börklü Odman Bey’i yazar
Yabancı tarihçilerin kaynaklarında Osman için, “Kızıl Börklü Odman” Orhan Bey’in de “kızıl börk” giydiği yazılır. Bu tarihi kaynaklardan yola çıkarsak, Osman’ın Kızılbaş olduğu kanaatine varırız. Bu Yavuz’a ve onun oğlu Kanuniye kadar sürmüş Bektaşi anlayışının hâkim olduğu gerçeği vardır.
Başkent Üniversitesi Kültür Yayınları “Osmanlı Beyliğin Kurucusu Osman Bey Kızılbaş mıydı” Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Hüseyin Nihal Adsız.
Nihal Adsız: “Türkmenler Kızıl Börk giymekteydiler. Yabancı kaynaklar Osman Bey “Kızıl Börklü Atman” Yani Osmanlı tarihçileri Türkmenlerden oluşan Osmanlı ordusu askerlerini “Kızıl Börklü” olarak tanımlamıştır. Görülen o ki bilinenin aksine, Osmanlı Beyliğinin kurucuları Otman (Osman) ve Orhan Bey’in de kızıl börk, (Kızılbaşlık börkü) giydiği tarihi kaynaklarda açıkça yazılıdır. Bu tarihi belgelere göre Otman ve Orhan Bey’in Kızılbaş olduğu açıktır. Osmanlı Beyliği kuruluşta Türk-Türkmen kimlikli olup Kanuniye kadar Alevi-Bektaşi anlayışı hakimdi” der. Ayrıca Tarihçi Halil İnancık: “Mezhepçilik Kanuni ile başladı” der.
Kaynaklara Göre Osmanlı Beyliği Kurucusu Osman Gazi Kızılbaş mı İdi?
Anadolu’yu kasıp kavuran Moğol saldırıları altındayken, konargöçer Türk toplumları da boş durmuyorlardı. Birçok eylemlerde bulunuyorlardı. O dönemde Anadolu’da dört ana unsur vardı. Ahiyan-ı Rum, (Anadolu Ahiler Örgütü) Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacılar Örgütü), Gaziyan-ı Rum (Anadolu Gaziler Örgütü) ve birde Abdalan-ı Rum (Anadolu Abdalla Örgütü) idi. Abdalan-ı Rum örgütünden Geyikli Baba Osmanlının Kuruluşu ve gelişiminde büyük katkıları olmuştur. 14. Yüzyılın başlangıcından itibaren Anadolu’da sosyal örgütlenmelerin ana kaynağı ve disiplini kuşkusuz Hace (Hacı) Bektaş Veli ile olan güçlü bağlantılardır. İşte o dönemin ünlü, gazi, alp, alp eren” sözcüklerin kökü de bu Kızılbaş örgütlerin ürettiğidir…
Kimi tarihçiler, Osmanlıyı hidayete erdirmek için Osman’ı dindar, İslamcı bir padişah yaparak adını öz Türkçe "Odman" (Ateş Adam) olmaktan alıp İslamlaştırma amaçlı "Osman" olarak kullanmak, tarihçilik değildir, tarihi saptırmaktır.
Ali Haydar Avcı, Mehmet Neşri’nin “Kitab-ı Cihan-Numa” adlı yapıtından yola çıkarak kaynak gösterir. Orada, Osman (Otman) Gazi, kendi halkı gibi göçebe bir hayat sürmüş ve ömrünün sonuna dek ‘kızıl börk’ giymiştir. Daha sonra beyliğin başına geçen Orhan Gazi tarafından giyilen ak börkün ise kardeşi (karındaşı) Ali (Alaattin) Paşa’nın önermesiyle giyildiği üstelik bunun için de Hacı Bektaş Horasan-i soyundan icazet alındığı belirtilmektedir.
M. Nihal Atsız’ın yayınladığı “Aşıkpaşaoğlu Tarihinde” de; beyliği yönetenlerin başlarındaki” kızıl börk” olduğunu ve buna “Horasan Börkü” yani “Kızılbaş Börkü” olduğu Orhan Gazi döneminde Ali (Alaattin) Paşa’nın teklifiyle Hünkâr Hacı Bektaş Dergâhından destur alınarak Ak Börke çevrildiği belirtilmektedir. Mustafa Nihal adsız “Aşıkpaşaoğlu Tarihi” s. 43’te Kızılbaşlık hakkında şunları yazıyordu: “Hanım! senin askerine bir alamet koyalım ki başka askerde olmasın. Etraftaki beylerin börkleri 'kızıldır' seninki 'ak' olsun…
Velayetnamede anlatılan, Osmanlı Beyliği kurulmadan önce Hacı Bektaş-Osman ilişkisi iyi araştırılmalıdır. Ancak Tarihçiler bu gerçekleri hep görmezden geldiler, yok saydılar; saptırdılar. Salt işin içinde Yavuz ile başlayan “Kızılbaş-Alevi” düşmanlığından dolayı, Türk tarihi içinde görmek istemediklerindendir.
Osmanlının kuruluşundan önce Anadolu Moğol işgali ve saldırıla altındaydı, Türkmen heterodokuz dervişler, Moğolların uzanamadığı Bizans içlerine doğru Anadolu’nun batı kıyılarına giderek oralarda bu Türkmen dervişler gözden uzak, ıssız, henüz yerleşikliğin olmadığı yerlere konarak tekke, zaviye ve dergâhlar açarak, yerleştiklerini kaynaklardan anlıyoruz. Hatta Çanakkale boğazın geçip, Osmanlıdan çok önce Balkanlara kadar gidip oralarda koloniler kurduklarını da öğreniyoruz. Demek ki salt Anadolu değil, Balkanlarda kadar uzanmışlar, daha sonra Osmanlıların Balkanlarda hakimiyet kurmalarının öncüleri bile olmuşlardır.
Geyikli Baba denen dervişin kimliği, Seyit Ebül Vefa yolundan giden Baba İlyas’ın müritlerinden biriydi. Bir örnek, Orhan Gazi ile Geyikli Baba arasındaki ilişkiler oldukça ilginç ve Osmanlı tarihi bakımından önemlidir. Geyikli Baba kendisini, “Baba İlyas müridiyim, Seyit Ebül Vefa süreğindenim” diye tanımlamıştır. Bu konuda aşağıdaki daha geniş açılmasına bakın!
Tarihi kayıtlara baktığımız orada, Kızılbaş Geyikli Baba’nın Kızıl Kilise denen yeri ele geçirdiği, orayı yurt edindiğini Orhan Gazi öğrendiğinde kendisine, “Baba Mey-Hordur” diyerek iki yük şarap ve iki yük rakı göndermiştir.
Aşıkpaşaoğlu’nun açık biçimde belirttiği gibi Osmanlı beyliğinin kurucuları Osman (Otman) ve Orhan Gazi’nin de kızıl börk (Kızılbaşlık Börkü) giydiği tarihi kaynaklarda açıkça yazılıdır. Bu tarihi belgelere göre Osman (Otman) ve Orhan Gazi’nin Kızılbaş olduğu açıktır. Konu gerçek biçimde açığa kavuşması için bu noktada iş sadece bize değil dürüst ve namuslu tarihçilere düşmektedir.
Tevarih-i Ali Osman, F. Giesse, Neşri Hz. Nihat Azamat, sh:16
Şöyle geçer: “Bir gün Ali Paşa karındaşı Orhan'a eyitti: “Ey kardaş! Şimden gerü leşkerün ziyade oldı. İslâm leşkeri arttı. Muhammed dini âşikâre oldı, şevket tutdı. Günden güne ziyade oldu. Sen dahi alemde bir nişan ko. Kim gayrı leşkerde olmaya.
Osman Gazi eyitti: “İy karındaş! Sen ne dirsen eyle olsun” didi. Ali Paşa eyitti: “İy karındaş! Kamu leşkerin kızıl börk giysünler, sen ak börk gey” dedi. “Ve sana ta'alluk olanlar ak börk giysünler" didi. “Alemde bu dahi bir nişân ola” didi. “Eyle olucak.” Dedi.
Orhan Gazi vardı Hacı Bektaş Hünkâr'dan dest-i tevbe idüp, ak börk giydi. Kendine ta'alluk olan ademilerden ak börk geymek ol zamandan kaldı.” Diye geçer.
“Kutbu’u’l-Arifin Şeyh Geyikli Baba Hoy’dan gelmişdir. Bir ulu geyiğe binüb gelmişdir. Geyikler kendüye musahhar idi. Gelüb İnegöl’de mekân dutmış... Kutbu’u’l-Arifin Şeyh Geyikli Baba dahi ol canibde üç yüz altmış kapulı bir kilisa varımış Kızıl Kilisa dimekle meşhur imiş ol kilisayı kendüler fethitmişler... Orhan Pâdişah’a şöyle haber virmişler ki Hoy’da bir er gelüb ulu geyiğe binüb Kızıl Kilisa’yı aldı deyu cevab virmişler...
Virdiklerinde merhum Orhan Pâdişah “baba mey-hordur” deyu iki yük arakı ve iki yük şarab gönderüb Baba dahi yanındaki Baba Sultan’a cevab virüb “padişah bize iki yük bal ve iki yük yağ göndermişler” deyu... Musahabetde Baba’ya padişah hazreti, “bizim dahi bir eserimüz olsun ne dilersen vereyim gözün bakduğı yeri vireyim” dimiş. Anlar dahi “benüm gözüm çok yer bakar ve illâ benüm feth itdüğüm yeri verin” deyüp Padişah hazreti dahi iki pâre kendinün fethi itdüğü köyü anlara vakf itmişdir. Ol vakıf olan köyler mahsûlinden Baba’nın üzerinde omaç çorbası bişüp âyende ve revende ve fukarâya bezl olunur…” Oruç Beğ Tarihi “Osmanlı Tarihi” 1288-1502), (Hazırlayan: Necdet Öztürk), s. 17
“Orhan Gâzi zamanında girü abdallardan Geyiklü Baba vardı. Er kişiydi, Orhan Gâzi’ye Geyiklü Baba’yı bir dürlü anlatdılar, meyperest diyü. Orhan Gâzi dahı dinemek içün Geyiklü Baba’ya iki tulum şarâb göndürdi, Geyiklü Baba nûş itsün diyü. İki tulum şarâb getürdiler, Geyiklü Baba önüne kodular...” diye yazar. Bundan anlıyoruz ki, Geyikli Baba kimliği ve yaşam biçimi ilginç, hiçte Arap geleneklerine uymuyordu.
Kaynaklar: Âşıkpaşaoğlu Ahmed Âşıki, “Tevarih-i Al-i Osman”, (Düzenleyen: Çiftçioğlu N. Atsız), s. 122-123; “Âşıkpaşazâde Tarihi” (Hazırlayan: Necdet Öztürk), s. 63-65; Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-Nümâ, c. 1 Yayınlayanlar: Faik Reşit Unat-Mehmed A. Köymen, s. 167-171.; Mevlânâ Mehmed Neşri, “Cihânnümâ Osmanlı Tarihi” 1288-1485), Hazırlayan: Necdet Öztürk), s. 78-80.
Geyikli Baba, Baba İlyas Müridi, Ebül Vafe Tarikatından Olduğunu Söyler
“Hele şimdi görelüm Orhan Gazi Bursada neyler. Devlet ilen kim geldi, imaret yapdı. Vilâyetün dervişlerini teftiş etmege başladı. İnegöl yöresinde, Keşiş Dağınun aralığında bir niçe dervişler gelmişler. Anda makam dutmışlar. İçlerinde bir derviş var. Bu dervişlerden ayrılur. Varur dağda geyicekler ile yürür. Ve ol Durkut Alp anı sever. Dayım anun yanına gelür. Anun ile müsâhabet eder. Durkut Alp pir olmış idi. Orhanun dervişler teftiş etdügin işidecek Orhan Gaziye bir adam göndürdi kim: “Benüm köylerüm yanında bir nice derviş geldi. Muhkim oldı. Aralarında bir derviş vardur. Gâh gâh varur. Dağda geyicekler ile gezer bir nice gün. Ve haylı mubârek kişidür” dedi. Orhan Gazi eyidür: “Acab kimün mürididür” dediler. Eyitdi: “Sorun kendünden” dedi. Geldiler. Sordılar. Eyitdi: “Baba İlyas müridiyin” dedi. “Seyid Ebülvefâ tarikindenin” dedi. Emr etdi kim: “Varun! Dervişi getürün” dedi. Geldiler. Davet etdiler. Gelmedi. Derviş dahı habar ısmarladı kim: “Sakın, Orhan dahı gelmesün” dedi. Geldiler, Orhan Gaziye habar verdiler. Orhan Gazi gene adam göndürdi kim: “Niçün gelmez? Ve beni niçün komaz anda varmağa?” Derviş cevab verdi kim: “Dervişler göz ehilleri olurlar. Gözedürler. Dahı vaktında varurlar kim du’âları makbul olına.” Bir niçe günden sonra bir kavak ağacını kopardı. Omuzına götürüb doğrı Bursanun hisarına geldi. Padişahun sarayına geldi. Havlı kapusınun iç yanında bu kavak ağacını dikmeğe başladı. Gördiler. Hana habar verdiler: “Ol derviş geldi. Bir kavak ağacı dahı getürdi. Kapuda dikeyürür” dediler. Orhan Gazi çıkdı. Gördi kim ağacı dikmiş. Dahı sormadın Hana eyidür: “Teberrükümüzdür. Oldukça dervişlerün du’âsı sana ve neslüne makbuldür” dedi. Hemandem du’â etdi. Durmadı. Döndi. Gerü mekânına vardı.
O kavak ağacı şimdi dahı vardur saray kapusınun içinde. Gayetde büyük ağacdur. Ve her gelen padişah ol ağacun kurıcasını giderürler. Andan sonra Orhan Gazi dahı dervişün ardınca mekânına vardı. Eyidür: “Derviş! Bu İnegöl, nevâhisiyile senün olsun” dedi. Derviş eyidür: “Mülk, mal Hakkundur. Ehline verür. Biz anun ehli degülüz” der. Sordılar: “Ehli kimlerdür?” dediler. Eyitdi: “Hak Ta’âlâ dünya mülkini sizün gibi hanlara ısmarladı. Malı dahı mu’âmele ehline ısmarladı kim kulları birbirleriyile masâlihin görsünler deyü. Bizlere gün yeni, nasib olan rızık dahı yeni” dedi. Orhan Gazi eyidür: “Derviş Nola benüm de sözümi kabul etsen?” Derviş eyidür: “Şu karşuda duran depecükden beri yercügez dervişlerün havlısı olsun” dedi. Orhan Gazi dahı bu sözi kabul etdi. Du’â aldı. Mekânına gitdi... Orhan Gazi ol dervişün üzerine kubbe yapdı. Yanında tekye yapıverdi... Ol zaviyeye Geyikli Baba Tekyesi derler.” Diye yazılır.
Kaynak:
Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderiler (XIV-XVII Yüzyıllar), s. 250.Mustafa Nihal adsız “Aşıkpaşaoğlu Tarihi” s. 43
Hilmi Ziya Ülken “Anadolu’nun Dinî Sosyal Tarihi” Öncüler: Barak Baba, Geyikli Baba, Hacı Bektaş), Hazırlayan: Ahmet Taşağın), Kalan Yayınları, Ankara 2003, s. 86.
Ali Haydar Avcı’nın, “Konargöçer Toplumlar ve Osmanlı’nın Kuruluşu”, “Abdalan-ı Rum ve Geyikli Baba” kitaplarında araştırmaları ilginçtir, okuyun.