Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz (1894-1978)
1930’lu yıllar Yeni Cumhuriyetin 10. Yıllarıydı...
Adolf Hitler faşizm zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınan, çok sayıda başta Alman bilim insanını güvenli ülke diye Türkiye’ye sığınırlar. Faşist Hitlerin Nazi Almayasından canını kurtaran Ord. Prof. Dr. Schwartz bunlardan en önemli biriydi. Faşizm zulmünde; yaşamları tehlike altında olan diğer 46 akademisyeni kurtaracak. Listenin başında 21 bilim insanıyla Türkiye kurtarıcı devlet olur.
Nasıl 1930’lu yıllar Almanya’da Hitlerin yaptığı bilim insanı kıyımı olduysa, bugün Türkiye’de “ulusal birliktelik” yerine 1930’ların Hitler Almanya’sı gibi, “ulusal bir utanç” veren “benden olmayan, benim düşündüklerimi onaylamayanlar” sığ düşüncesiyle bilim insanlarını ayrıştırıcı, horlayıcı tutulardan dolayı, iyi yetişmiş yetenekli gençler dahi “yeter artık” deyip son günlerde ülkelerini terek ederek Avrupa yollarına düşmelerine yol açan zihniyet benzer biçimdedir.
Atatürk ve Ekibi Ne Yapmışlardı!
Ankara'da kurulmuş uzun masanın başında dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip oturuyordu. Sağ yanında hükümetin üniversite reformu danışmanı Prof. Dr. Albert Malche vardı. Masanın çevresindeki diğer koltuklar da bakanlık yetkililerine ayrılmıştı. Salona girip tek boş koltuğa oturdu ve toplantı başladı. Ortak dil olarak Fransızca seçilmişti. Yedi saat süren toplantıdan çıkar çıkmaz kendisinden büyük bir merakla haber bekleyen İsviçre'deki arkadaşlarına telgraf çekti:
Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz o sonrası anılarını şöyle anlatacaktı: “Üç değil, 30...” Daha sonra 30’u bile çoktan aşarak 1930'lu yıllarda “üniversitesini kurmakta” olan yeni Türkiye Cumhuriyeti, Alman Nazi zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınan 300 bilim insanının yerleşmesine sağlayanların başında Schwartz geliyordu.
Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz, Yahudi kökenli Macar patologdu. Budapeşte Üniversitesi'ni bitirmiş, 1928 yılında Almanya'da profesör olmuştu. 1933 yılında Hitler zulmünden İsviçre'ye kaçmıştı. Ancak sadece kaçıp kendini kurtarmamıştı. Bir yandan da kendisi gibi zorda kalan Alman bilim insanlarını da örgütleme görevini yapmış, Yurt Dışındaki Alman Bilim Adamları Yardımlaşma Derneği (NDWA) aracılığıyla can alan Nazi faşizminin kaygısına düşmüş yüzlerce bilim insanının yalnızca canlarını kurtarmakla kalmamış, onların bilimsel etkinliklerini sürdürmelerine de olanak sağlamıştır Türkiye'de.
Philipp Schwartz, 1934’te geldiği Türkiye’de 1948’e gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olur. 1953'te de Almanya'ya döner. Oradan daha sonra gittiği ABD'de 1977'de 83 yaşında yaşama veda eder.
Türkiye Bilim İnsanı Şu Son Günlerde Tersi Benzer Göçü Yaşıyor...
Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz'ın yıllar sonra yaşamına damga vuran olayların benzerinden söz eden Deutsche Welle'nin geçtiği bir haberinin başlığında: “Tehlike altındaki 46 bilim adamına davet” diyordu. Şöyle: Almanya'nın ünlü Alexander Van Humboldt Vakfı, yaşamı tehlike altında olan 46 yabancı bilim insanını araştırma enstitülerine davet etti. 46 bilim adamından 21'i Türkiye'den...” olması, Türkiye’yi yönetenlerin utancı olmasıydı.
Daha ilginci ise: “Merkezi Bonn kentinde olan Alexander Van Humboldt Vakfı'ndan yapılan açıklamada, Philipp Schwartz adlı girişime bağlı bursiyerler ocak ayından itibaren iki yıllığına Almanya'nın toplam 39 araştırma merkezinde görev yapacak. Söz konusu bilim insanları ülkelerinde savaş ortamı ya da siyasi soruşturmalar nedeniyle Almanya'dan destek talebinde bulundu. Bursiyerlerin çoğunluğu 21 kişi ile Türkiye'den geliyor, onu 18 kişi ile Suriye izliyor. Irak'tan üç, Tacikistan, Burundi, Yemen ve Sudan'dan ise birer bursiyer Almanya'ya geliyor.” Ülkeyi hangi ülkelerle kıyaslayın bakın, yeri nerde? Bu daha da Türkiye’yi yönetenlerin utancı olması gerektirmektedir. Ayrıca tamamı İslam ülkelerinden olmaları!..
İç savaş yaşayan, her dakika bombaların patladığı, can güvenliği olmadığı Suriye’den bile 18 bilim insanı, benzer kaderi yaşayan Irak’tan 3 bilim insanı olurken, Türkiye’den 21 bilim insanı kendilerini Türkiye’de güvende görmeyip tehlikede görmeleri utanç değil se nedir acaba?
1933'te Hitler faşizminden kaçıp yeni kurulmuş, genç Türkiye Cumhuriyeti'nde kendilerini yeniden yaşam güvencesine alan Schwartz. Aynı zamanda kendisi gibi Nazilerin zulmünden kaçan 300 bilim insanının Türkiye'ye gelmesini sağlamış ve yeni Türkiye Cumhuriyeti Üniversitelerinin gelişimine büyük katkı sağlamışlardır.
Bundan tam 83 yıl sonra ise Philipp Schwartz adına kurulan girişim dünyanın dört bir yanından “yaşamı tehlike altında olan” bilim insanlarını Almanya'ya getirip burs veriyor. Bunların içinde en büyük grubu Türkiyeli bilim insanları oluşturuyor olması yine utanç olmalıdır.
Aradan 89 yıl geçmiş, Almanya’da yaşanan utanç yerini kalkınmaya bırakmış, dünyaya lider ülke olmuş, Türkiye ise, dünyada otoriter ülkelerde bile bu kadar bilim insanı kıyımı olmazken Türkiye de acınacak durum, son günlerde 5000’den çok bilim insanı ülkesini terek ediyor, daha güvenli ülkelerde yaşamını sürdürmek için. Hatta daha kötüsü, ülkeyi terk edip, Türkiye dışındaki ülkelerde okuyup yeni bir yaşama atılmak için yaş düzeyi 15'e kadar inmiştir.
Ayrıca hangi ülkede bu kadar akademisyen kıyımı yapılmıştır. Bu kıyımdan payını alan Türkiye’de 2500’e yakın Akademisyen üniversitelerden atılmış ve onlarcası tutuklanmıştır. Ayrıca, ülkede 15 üniversitesini kapısına kilit vurulmuştur! Bu hal bir ülkenin utanç duyması gereği değil midir?
Türkiye’de Medya ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi...
AKP ve lideri, ülkeyi iflasa sürüklüyor! Türkiye’de AKP iktidarının hiç sevmediği medya toplumudur. Bu hele birde kendilerini eleştirenlerden ise, katlanılacak gibi değil, gereği hemen yerine getirtilerek sus sopası tam ağızlarının ortasına vurulur.
Gazetecileri Koruma Komitesi ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü gibi medya kuruluşlarının açıklamalarına göre Türkiye’de “en çok tutuklu gazetecinin olduğu ülke” sıralamasında başlarda yere alan ülkeler içindedir. Bu bir bakıma Türkiye’nin dünya şampiyonu olduğunun göstergesidir.
Dünya’da en çok gazeteci tutuklu sayısını bile Türkiye kimseye vermemektedir...
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ)'nin 2016 raporuna göre 81 tutuklu gazeteciyle Türkiye liste başı. 38 tutuklu gazeteciyle Çin ancak ikinci olabilmiştir. Üçüncü sırada ise Mısır 25 gazeteciyi tutuklamıştır.
CPJ'nin raporuna göre 1 Aralık 2016 itibariyle bütün dünyada 259 gazeteci tutuklu. Bunlardan 81’i Türkiye de olmaktadır. 15 Temmuz darbesi bahanesiyle ülkede ilan ettikleri OHAL ile kapatılan televizyon kanalları, radyolar, gazeteler, dergiler, haber ajansları vardır. Salt dünyada tutuklu gazeteci sayısı bile kendi başına Türkiye'de medyanın bu duruma getirilmesi “utanç” vericidir.
Ülkeyi yönettikleri 20 yıl boyunca akademi, medyasına, siyasetine kadar çatışmalı, kutuplaşmalı durum ile insanlarının can ve mal güvenliğini sağlayamayan bir ortama doğru son hızla ilerlemektedir. Birçok konuda ülkede yaşayan 85 milyon insana çağrı yaparak, birbirlerini suçlayan vatandaşların, birbirlerini CİMER’e ihbarda bulunmalarını sağlayan “muhbir vatandaş” yarattılar. Bunda bir yere kadar bunda başarılı oldular.
Hani, “Ya başkanlık ya kaos” demişlerdi. Şimdi Cumhurbaşkanlık sistemi yürürlükte, Recep Erdoğan başında ne oldu? Ortaya derin, telafisi git gide zorlaşan ortaya kaos Cumhurbaşkanlığı ortamında daha önce görülmemiş biçimde yürüyorlar. "Verin yetkiyi, görün faizle, dolarla nesil mücadele edilir görün” demişti, verildi yetki, görüldü etki, arttı dolar, enflasyon, zamlar, kederler.Yararlanılan Kaynak: Prof. Dr. Philipp Schwartz, "Kader Birliği" Belge Yayınları, İstanbul 2003, s.84-85-100
Türkiye’de Medya ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi...
AKP ve lideri, ülkeyi iflasa sürüklüyor! Türkiye’de AKP iktidarının hiç sevmediği medya toplumudur. Bu hele birde kendilerini eleştirenlerden ise, katlanılacak gibi değil, gereği hemen yerine getirtilerek sus sopası tam ağızlarının ortasına vurulur.
Gazetecileri Koruma Komitesi ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü gibi medya kuruluşlarının açıklamalarına göre Türkiye’de “en çok tutuklu gazetecinin olduğu ülke” sıralamasında başlarda yere alan ülkeler içindedir. Bu bir bakıma Türkiye’nin dünya şampiyonu olduğunun göstergesidir.
Dünya’da en çok gazeteci tutuklu sayısını bile Türkiye kimseye vermemektedir...
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ)'nin 2016 raporuna göre 81 tutuklu gazeteciyle Türkiye liste başı. 38 tutuklu gazeteciyle Çin ancak ikinci olabilmiştir. Üçüncü sırada ise Mısır 25 gazeteciyi tutuklamıştır.
CPJ'nin raporuna göre 1 Aralık 2016 itibariyle bütün dünyada 259 gazeteci tutuklu. Bunlardan 81’i Türkiye de olmaktadır. 15 Temmuz darbesi bahanesiyle ülkede ilan ettikleri OHAL ile kapatılan televizyon kanalları, radyolar, gazeteler, dergiler, haber ajansları vardır. Salt dünyada tutuklu gazeteci sayısı bile kendi başına Türkiye'de medyanın bu duruma getirilmesi “utanç” vericidir.
Ülkeyi yönettikleri 20 yıl boyunca akademi, medyasına, siyasetine kadar çatışmalı, kutuplaşmalı durum ile insanlarının can ve mal güvenliğini sağlayamayan bir ortama doğru son hızla ilerlemektedir. Birçok konuda ülkede yaşayan 85 milyon insana çağrı yaparak, birbirlerini suçlayan vatandaşların, birbirlerini CİMER’e ihbarda bulunmalarını sağlayan “muhbir vatandaş” yarattılar. Bunda bir yere kadar bunda başarılı oldular.
Hani, “Ya başkanlık ya kaos” demişlerdi. Şimdi Cumhurbaşkanlık sistemi yürürlükte, Recep Erdoğan başında ne oldu? Ortaya derin, telafisi git gide zorlaşan ortaya kaos Cumhurbaşkanlığı ortamında daha önce görülmemiş biçimde yürüyorlar. "Verin yetkiyi, görün faizle, dolarla nesil mücadele edilir görün” demişti, verildi yetki, görüldü etki, arttı dolar, enflasyon, zamlar, kederler.Yararlanılan Kaynak: Prof. Dr. Philipp Schwartz, "Kader Birliği" Belge Yayınları, İstanbul 2003, s.84-85-100
Selman Zebil 29 Ekim 2022 Cumhuriyetin Kurulduğu tarih.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder