Despotizm hem yönetim anlayışı hem de bir kişilik özelliği ve yönetim anlayışıdır.
Despotizm, genellikle diktatörlükle de eş anlamlıdır. Bu eş anlamlı olan totalitarizm, otokrasi, baskıcılık.
Despotizm yönetim anlayışına sahip kişilerce, kanunca belirlenmiş hükümleri bilerek ve isteyerek ihlal etmek anlamına gelir. Bu kanunları ihlal eden o despot yönetici, yönetilenleri toplumu baskı altında tutar. Yönetilenlerin hemen hemen bütün özgürlükleri ellerinden alınmış durumdadır. Kişiler istedikleri her faaliyeti, istedikleri biçimde yapamazlar, ciddi ve kesin ağır yasaklar ile önleri kesilir. Çünkü yöneticiler cebri bir biçimde kendi dayattıkları her şeylerin uygulanmasını isterler.
Despotizmin tiranlık, totaliter rejim ya da mutlakiyet gibi sözcüklerle de bir bağı vardır. Daha açık biçimiyle, despotizm yönetimi, egemenliğin tek bir kişiye ait olduğu bir yönetim biçimidir. Her şeyi tek adamın isteklerine göre biçimlenir. Yani despot eğilimlimi ağırlıklı kişi, kendisini tanrısal bir varlık olarak gördüğü bir noktaya yerleştirmiştir. Kendine biçmiş olduğu çok geniş özgürlük alanları yaratırken, yönettiği topluma hiçbir özgürlük alanı bırakmaz, onların özgürlüğünü kısıtlayarak varlığını sürdürür. Çünkü kendisini toplumdan kendi iradesini üstün gördüğünden hiçbir yasağa bağlı olmaz, yönettikleri üzerinde sürekli olarak yasaklar uygular.
Yani kısacası, despotun verdiği emirler sorgulanmadan doğrudan yerine getirilmelidir. Aksi halde despot, emirlerini yerine getirmeyen kişilere her türlü cezayı vermek hakkına sahiptir.
Otoriter Diktatörlük ve Ruh Halleri!
Devletin kişiler ve gruplar üzerinde sıkı bir denetim sağladığı ve muhalif fikirlere sınırlı olarak yer verdiği diktatörlüklerdir. Otoriter diktatör, kendisi gibi düşünmeyen, kendinden olmayan hiç suçu olmayan, yoktan yere üzerine suç atılan insanların cezalandırıldığı bir ülke yaratırlar. Dışlanan, horlanan, aşağılanan, zayıf görülen, erkeğe eşit görülmeyen kadınlar, çocuk hakları verilmeyen ülkeyi yönetirler.
Otoriter diktatör kişiler, yönettikleri ülkede akıllı insan istemezler; cahil insanlar ülkesi yapıp cehaletin içinde yaşamaları için yaşamın içinde var olan eğlencenin, kültürel etkinliklerin, müziğin, sanatın, sanatçının fikir insanlığının, bilim ve felsefe üretenlerden korkar, zalimce önlerini tıkar, iş yapamaz duruma getirir. Böylece sokaklar, mafyaya, suç çetelerine, uyuşturucu baronlarına ve onların pazarlamacılarına kalır. Çünkü bu tür çetelerin işi iktidarla uğraşmazlar, onlara göre her şeyin üstesinde para olduğu yeterlidir.
Otoriter diktatör ile yönetilen ülkede hak ve özgürlüklerini arayan insanlar polis şiddetiyle karşılaşır, en doğal protesto ve gösteri hakkını kullanamaz duruma getirilir, yürüyüş ve gösteri hakları ellerinden alınır, toplumu sorunsuz, başlarını ağrıtmayacak biçimde yönetebilmek için soru sormayan, sorgulamayan, düşünmeyen budala, kendilerine bağlı, her dediklerini yapan insanların yönetildiği ülke yapmak isterler...
Totalitarizm
Bütün yetkilerin merkezîleştirildiği, devlete mutlak itaat beklenen, diktatörlük yarı yönetim. Totalitarizmde bireysel özgürlüklere izin verilmez ve bireyin yaşamının bütün alanları devleti yönetenin kontrolüne bırakılır.
Totaliter diktatörlük: Kişisel ve siyasal özgürlükleri devletin güvenliği için sınırlandırabilen, bireye oldukça sınırlı bir yaşam sahası tanıyan diktatörlüklerdir. Devlet resmi bir ideoloji çerçevesinde şekillendirir ve muhalif fikirlere imkân tanımaz.
Totalitarizm
Bütün yetkilerin merkezîleştirildiği, devlete mutlak itaat beklenen, diktatörlük yarı yönetim. Totalitarizmde bireysel özgürlüklere izin verilmez ve bireyin yaşamının bütün alanları devleti yönetenin kontrolüne bırakılır.
Totaliter diktatörlük: Kişisel ve siyasal özgürlükleri devletin güvenliği için sınırlandırabilen, bireye oldukça sınırlı bir yaşam sahası tanıyan diktatörlüklerdir. Devlet resmi bir ideoloji çerçevesinde şekillendirir ve muhalif fikirlere imkân tanımaz.
Totalitarizm ile otoriterizm arasındaki en temel fark...
Totaliter bir devlette, hükümetin insanlar üzerindeki kontrolü neredeyse sınırsızdır. Hükümet, ekonomiyi, politikayı, kültürü ve kamusal alanı bütün yönleri ile kontrol eder. Eğitim, din, sanat ve bilim, hatta ahlak ve üreme hakları, totaliter hükümetler tarafından belirlenir. Otoriter hükumetlerde ise yine tek bir diktatörün veya grubun baskıcı yönetimi söz konusu olduğu halde vatandaşlara sınırlı bir özgürlük alanı tanınır.
Eğer basın tamamen kontrol altına alınamamışsa sıkı biçimde sansür uygulanır.
Basın yayın organları, sürekli hükumet yanlısı propaganda yapar duruma getirilir...
Hükumeti eleştirmek yasaklanır, vatandaşların devletten korkar durma getirilir sürekli topluma “korku” salmak için birçok dolaylı ve doğrudan unsurları kullanılarak toplum sindirilir.
Otorite ve Otoriterleşme
Bütün yetkinin bir kişinin elinde toplanması. Otoriter, herhangi bir konuda bir şeyin yeterliliğine herkesi inandırarak bir kişinin kendine sağladığı itaat ve güven; hâkimiyet ve emretme gücü, yaptırım koyma ve kullanma gücüdür.
Totalitarizm ve Otoriterizm Arasındaki Farklar, birbirlerini tamamlayış olmalarıdır...
Benzer birer yönetim biçimi olan totalitarizm ve otoriterizm arasındaki fark pek yok sayılır. Demokratik ülkelerde yasalar vardır, yasalara göre kimse müdahale etmez, edemez seçimlere gidilirken. Ancak otoriter liderlerin yönettiği ülkelerde, kimse tek adamın emirleri dışında davranamaz. Seçimlere aday olabilmek için devleti tepeden yöneten tek adamın onayladıkları, halkın tamamının onayladıklarını seçilmesi olası değildir. Seçilse bile, kısa sürede görevden alınır ve yerine tek adamın iteyip atadığı kişiler yönetime getirilir.
Yani totalitarizm yönetimlerde, totaliter liderlerin emrinde devletin gücünün sınırsız olduğu, kamusal ve özel yaşamın neredeyse bütün yönleriyle kontrol edildiği yönetim biçiminde bütün kontrol, her yönde, örneğin, siyasetin yanında finans konuları yanı sıra, halkın yaşam biçimine, ahlak anlayışına, giyim kuşamına, inançlarına kadar kapsayan lider olarak varlığını sürdürmek ister.
Max Weber otorite tiplerini üçe ayırır: geleneksel otorite, karizmatik otorite ve hukuksal (demokratik) otorite.
1. Geleneksel otorite: Geleneklerin büyük saygı gördüğü, toplumsal düzenin ağır değiştiği toplumlarda ve kurumlarda görülür. Bu gibi ortamlarda iktidarın kaynağı; gelenekler ya da yerleşik inançlardır.
2. Karizmatik otorite: Önderin olağanüstü gibi görünen niteliklerinden doğar. İktidarın kaynağı, bizzat kişinin doğuştan sahip olduğuna inanılan özelliklerdir. Büyük bir kahraman ya da çok zor koşullar içinde toplumu çıkış yoluna sokabilmiş olan bir önderin iktidarının kökeninde karizmatik otorite bulunur. Çoğu zaman mantıkla araştırılmadan, onun olağanüstü niteliklere sahip olduğuna inanılır.
3. Hukuksal (demokratik) otorite: Ne geleneklerden ne de olağanüstü kişisel niteliklerden kaynaklanır. Bu tür otorite söz konusu olduğunda, iktidarın kaynağını akıl ve kurallar oluşturur. Kişiler belli kurallara göre iktidara gelir, belirli sınırlar içinde yetkilerini kullanır ve belirli kurallara göre iktidardan uzaklaşırlar.
Bu üç “meşru” otorite kaynağına, genelde meşru sayılmayan; kaba güce ve baskıya dayalı otorite de eklenebilir. Köklü siyasal rejim değişikliklerinin en azından başlangıç dönemlerinde, siyasal iktidarların ana kaynağını bu tür bir otorite oluşturur. Zamanla diğer otorite türleri devreye girer.
Otoriter liderlerin kullandıkları propaganda dili seviyesiz ve düzeysiz daha çok demagojik içeriklidir. Ağzı bozuk, sürekli rakiplerine argo ve küfürler kullanırlar ve buna da “halk dili”, “halkın anlayacağı dil” derler. Bu hakaretli, küfürlü sözlerine halk “bizden biri, bizim dille konuşuyor” diyerek elleri çatlarcasına alkışlarlar. İş böyle olunca, otoriter liderlerde görülen, olağanüstü şartlarda, kendilerine olağanüstü siyasal koşullar yaratırlar. Milliyetçiliği kullanarak, kriz ortamlarında ırkçı, savaş yanlısı görünerek, toplumun milli duygularını kabarık tutarlar, o kitlelere kişisel ve siyasi hırsları doğrultusunda fırsat kollamaları ve krizleri bu temelde kullanmaları arasında diyalektik bir bağ kurarlar, böylece koltuklarını sağlam tutarlar...
En tepeden, en alta ki bürokrata kadar otoriterleşmek...
Otoriterlik baskıcı bir rejimi, totaliterlik ise kontrol altına almayı tasvir eder. Örneğin, otoriter bir lider egemenliği altında çalışan bir bürokrat, liderinin yanında “evet efendim” yönteme bağlı kalır, kendisini liderine “aferin” dedirmek için deliler gibi çalışır çabalar. Ancak liderin yanında yokluğunda, kendi emri altında olanlara baskı uygular ve kendisine saygıda kusur etmelerini ister. Böylece, yukarıdan aşağıya doğru salahiyet eden baskıcı sistem, liyakat yerini emirler aldığını görürüz. Bu biatçı bürokratlar bir bakıma da en tepedeki tek adama yaralanmak için birbirlerini kontrol ederek, birbirlerini asla güven duymazlar. Yani, en tepeden, en alt bürokratlara kadar, totaliter toplumun her kesimine nüfus eder ve kontrol mekanizmaları ile düzenlerini işletirler...
Totaliter Liderler ve Totalitarizm
Totalitarizm, bütün yetkilerin merkezîleştirildiği, toplumdan devlete mutlak itaat beklenen, diktatörlük yönetimlerde. Sözcük sıfat hâlinde totaliter olarak kullanılır. Totaliter egemenlik olarak da bilinir. Totaliter yönetimlerde tek kişinin özgürlüğü vardır, bireylerin, bireysel özgürlüklerine izin verilmez ve hatta birey yaşamının bütün alanları devlet ve devleti yönetenin kontrolündedir.
Carl Friedrich ile Zbigniew Brzezinski göre totaliter rejimlerin 7 ortak özelliğini vurgular:
1. Ütopyacı gelecek vaadi ve bin yıllık egemenlik iddiasıyla gelişmiş bir ideoloji.
2. Tek kişi, tek lider, tek parti.
3. Terör sistemi, fiziksel veya psişik.
4. Medya tekeli.
5. Silah tekeli.
6. Bürokratik koordinasyonla, ekonominin merkezi yönetimi.
7. Totaliter rejime destek veren propagandalar.
Totaliter çevresine topladığı üç-beş kişiler tarafından baş lider, tek güç ve tanrısaldır, her şeyi o bilir, onun dediği olur, karşı konulmaz, her şey üzerinde hakkı vardır, her şeye o tek başına kara verir, hak, hukuk odur. O totaliter liderin emrine amade olan, ruhunu okşayan dalkavuk, yalaka, yağcı kim olursa olsun lütfuna mazhar olur. Eğer eleştiren olan olursa hiçlikte kaybolur. Çünkü totaliter rejim inşa edenin ruhunda özgürlük ilkesi yoktur, bireyin kendi geleceklerini düşünmesi yoktur, her şey tek adamın emrindeki toplumun mutluluğu içindir. Aile ve gruplar totaliter lider ve düzeni için örgütlemesi zorundadır...
Totaliter sözcüğün kökeni...
Totaliter sözcüğü Türkçeye Fransızcadan giren bir sözcük olup, kökeni Latince olan “totus (bütün) sözcüğünden gelmektedir. Faşist İtalyan diktatör Benito Mussolini 1920'lerde, başında bulunduğu İtalya’daki yönetimini tanımlamak için “totalitario” olarak kullanmıştır. Mussolini bu sözcüğün kavramı: “Devlet içindeki herkes, devlet dışındaki hiçbir kimse, devlete karşı olan hiçbir kimse” diye açıklamıştır.
Dördüncü koşul, sırayla, ilk üçünden de kaynaklanmaktadır: çok fazla serbest yüzen kaygı ve saldırganlık. Yalnızlık, anlamsızlık ve belirsiz endişe ve rahatsızlıktan rahatsız olan insanlar genellikle giderek daha sinirli veya agresif hissederler ve bu duyguları ortaya çıkartmak için nesneler ararlar. Bunlar, kitle oluşumuna, totaliterlik için verimli bir zemin olan psikolojik duruma yol açan koşullardır...
Bu sürecin salt kapsamlı bir incelenmesi, “totaliterleşmiş” bir nüfusun şok edici davranışlarını anlamamızı sağlar; buna bireylerin kolektifle (yani kitlelerle) dayanışma dışında kendi kişisel çıkarlarını feda etme konusunda aşırı istekli olmaları, muhalif seslere karşı derin bir hoşgörüsüzlük ve sözde bilimsel endoktrinasyon ve propagandaya karşı belirgin duyarlılıkları da dahildir.
Totaliter eğilimli hatta tam totaliter kişi iktidarın öncelikli amacı toplumu önce izole etmek için çalışmaktır. Evden işine, işten evine gelip gitsin, evinde çoluk çocuklarıyla uğraşsın, siyesilerin işine aklı ermesin, karışmasın ister. Sürekli yokluklara, insan hatasından kaynaklanan kazalara hep halka “sabırlı olun”, “kader, Allah’ın taktiri” diyerek din iman ile, önceden zayıflatılmış zihnini uyutur durur. Zaten artık halk başına ne geldiyse Allah’tan olduğuna, iyi işler olmuşsa onu da liderim dediği, liderlerini körü körüne takip edenler, başlarına gelen belaların o lider olduğunu akıl edemez, “Allah seni başımızdan eksik etmesin seni” derler sürekli hatalı güvenlerini sürdürürler. Ancak bu totaliter liderlerde baskı, yolsuzluk ve rüşvet, özel mal mülk edinme, kızlarını oğullarını servet sahibi etme yanında, yandaşlarına da mal mülk edinme yolunu açarlarak hızlıca zenginleşirler...
Selman ZEBİL 20 Şubat 2023
Yarlanılan Kaynaklar:
Hale Hacıkuloğlu, “Platon’un Devlet Kuramı”, Ara Yay., İstanbul, 1991.
Mehmet Ali Ağaoğlu, “Eski Yunanda Siyaset Felsefesi”, Ankara, 1989.
Totaliter bir devlette, hükümetin insanlar üzerindeki kontrolü neredeyse sınırsızdır. Hükümet, ekonomiyi, politikayı, kültürü ve kamusal alanı bütün yönleri ile kontrol eder. Eğitim, din, sanat ve bilim, hatta ahlak ve üreme hakları, totaliter hükümetler tarafından belirlenir. Otoriter hükumetlerde ise yine tek bir diktatörün veya grubun baskıcı yönetimi söz konusu olduğu halde vatandaşlara sınırlı bir özgürlük alanı tanınır.
Eğer basın tamamen kontrol altına alınamamışsa sıkı biçimde sansür uygulanır.
Basın yayın organları, sürekli hükumet yanlısı propaganda yapar duruma getirilir...
Hükumeti eleştirmek yasaklanır, vatandaşların devletten korkar durma getirilir sürekli topluma “korku” salmak için birçok dolaylı ve doğrudan unsurları kullanılarak toplum sindirilir.
Otorite ve Otoriterleşme
Bütün yetkinin bir kişinin elinde toplanması. Otoriter, herhangi bir konuda bir şeyin yeterliliğine herkesi inandırarak bir kişinin kendine sağladığı itaat ve güven; hâkimiyet ve emretme gücü, yaptırım koyma ve kullanma gücüdür.
Totalitarizm ve Otoriterizm Arasındaki Farklar, birbirlerini tamamlayış olmalarıdır...
Benzer birer yönetim biçimi olan totalitarizm ve otoriterizm arasındaki fark pek yok sayılır. Demokratik ülkelerde yasalar vardır, yasalara göre kimse müdahale etmez, edemez seçimlere gidilirken. Ancak otoriter liderlerin yönettiği ülkelerde, kimse tek adamın emirleri dışında davranamaz. Seçimlere aday olabilmek için devleti tepeden yöneten tek adamın onayladıkları, halkın tamamının onayladıklarını seçilmesi olası değildir. Seçilse bile, kısa sürede görevden alınır ve yerine tek adamın iteyip atadığı kişiler yönetime getirilir.
Yani totalitarizm yönetimlerde, totaliter liderlerin emrinde devletin gücünün sınırsız olduğu, kamusal ve özel yaşamın neredeyse bütün yönleriyle kontrol edildiği yönetim biçiminde bütün kontrol, her yönde, örneğin, siyasetin yanında finans konuları yanı sıra, halkın yaşam biçimine, ahlak anlayışına, giyim kuşamına, inançlarına kadar kapsayan lider olarak varlığını sürdürmek ister.
Max Weber otorite tiplerini üçe ayırır: geleneksel otorite, karizmatik otorite ve hukuksal (demokratik) otorite.
1. Geleneksel otorite: Geleneklerin büyük saygı gördüğü, toplumsal düzenin ağır değiştiği toplumlarda ve kurumlarda görülür. Bu gibi ortamlarda iktidarın kaynağı; gelenekler ya da yerleşik inançlardır.
2. Karizmatik otorite: Önderin olağanüstü gibi görünen niteliklerinden doğar. İktidarın kaynağı, bizzat kişinin doğuştan sahip olduğuna inanılan özelliklerdir. Büyük bir kahraman ya da çok zor koşullar içinde toplumu çıkış yoluna sokabilmiş olan bir önderin iktidarının kökeninde karizmatik otorite bulunur. Çoğu zaman mantıkla araştırılmadan, onun olağanüstü niteliklere sahip olduğuna inanılır.
3. Hukuksal (demokratik) otorite: Ne geleneklerden ne de olağanüstü kişisel niteliklerden kaynaklanır. Bu tür otorite söz konusu olduğunda, iktidarın kaynağını akıl ve kurallar oluşturur. Kişiler belli kurallara göre iktidara gelir, belirli sınırlar içinde yetkilerini kullanır ve belirli kurallara göre iktidardan uzaklaşırlar.
Bu üç “meşru” otorite kaynağına, genelde meşru sayılmayan; kaba güce ve baskıya dayalı otorite de eklenebilir. Köklü siyasal rejim değişikliklerinin en azından başlangıç dönemlerinde, siyasal iktidarların ana kaynağını bu tür bir otorite oluşturur. Zamanla diğer otorite türleri devreye girer.
Otoriter Liderler...
Genelde iktidarı elinde tutan kişinin otoriterleşmesi, daha çok yönettiği ülkede zamanla kriz koşulları derinleştikçe demokrasi sınırları gittikçe daraltılarak, anti demokratik uygulamalar ile kişi hak ve hukuku hiçe sayılmaya başlar ve toplum özgürlükleri otoriter liderin iki dudağı arasından çıkacak sözlerle belirlenir. Otoriter liderin en büyük sığınağı, daha çok baskıcı yöntemini yönettiği kitlelere milliyetçilik sosu ile yönettiği toplumun milli duygularını sömürerek, kitlelere “dış güçler bizi kıskanıyorlar, gelişmemizi istemiyorlar” gibi söylemlerle halkın dikkatlerini çekerek, kendisinin otoriter zalimliklerini unutturuyor. Bütün bunlar, daha çok kriz ortamı genişledikçe uygulamaya açık duruma getirilir...
Otoriterleşen liderlerde genelde cahillik çok görülür ancak var olan akıllarını kurnazca demagoji (lafebeliği) yaparak kullanırlar. Sürekli dış düşmanlar yaratırlar ancak kendisinin gücüyle düşmanların etkisiz kaldıklarını topluma anlatırlar; gerçek tarihi çarpıtarak kendi kurgusal, efsanelerden oluşan tarihi oluşturur, toplumun gözünü boyar, kedisinin tarihine inandırır. Eğe karşı çıkan, sorgulayan, eleştiren olursa, onlara çamur atar, vatan hainliği ile suçlar ve etkin propaganda ile değersizleştirir
Otoriter liderin bir özelliği korkak oluşları. O nedenle yalınız olmaktan korkarlar, sürekli çok kalabalık korumalarla, konvoy halinde zırhlı araçlarla dolaşırlar ve yüksek maaşlarla çevresinde insanlardan koruma duvarları oluştururlar. O, korumaları ve birlikte çalıştığı bürokratlara hazineden yüklüce maaşlar vererek, kendisine bağımlı kılar. Yoksul toplumu da ekonomik sıkıntı içinde olmalarını, onlara yetinmeleri için devlet bütçesinden sosyal yardımlar yaparak kendisine bağımlı duruma getirirler...
Otoriter liderlerin bir başka özellikleri, bencillik yüklü hırslarının sürdürebilmek için yardımlar yaptıkları yoksul kitlelere sürekli olarak tek seçeneklerinin kendisi olduğuna inandırır. Bir bakıma otoriter liderin oluşturduğu faşist rejime uymayan, karşı çıkan kim olursa olsun mutlar cezalandırılır, günlerce, hatta yıllarca cezaevlerinde sorgusuz sualsiz yılları yıllara dolattırır.
Genelde iktidarı elinde tutan kişinin otoriterleşmesi, daha çok yönettiği ülkede zamanla kriz koşulları derinleştikçe demokrasi sınırları gittikçe daraltılarak, anti demokratik uygulamalar ile kişi hak ve hukuku hiçe sayılmaya başlar ve toplum özgürlükleri otoriter liderin iki dudağı arasından çıkacak sözlerle belirlenir. Otoriter liderin en büyük sığınağı, daha çok baskıcı yöntemini yönettiği kitlelere milliyetçilik sosu ile yönettiği toplumun milli duygularını sömürerek, kitlelere “dış güçler bizi kıskanıyorlar, gelişmemizi istemiyorlar” gibi söylemlerle halkın dikkatlerini çekerek, kendisinin otoriter zalimliklerini unutturuyor. Bütün bunlar, daha çok kriz ortamı genişledikçe uygulamaya açık duruma getirilir...
Otoriterleşen liderlerde genelde cahillik çok görülür ancak var olan akıllarını kurnazca demagoji (lafebeliği) yaparak kullanırlar. Sürekli dış düşmanlar yaratırlar ancak kendisinin gücüyle düşmanların etkisiz kaldıklarını topluma anlatırlar; gerçek tarihi çarpıtarak kendi kurgusal, efsanelerden oluşan tarihi oluşturur, toplumun gözünü boyar, kedisinin tarihine inandırır. Eğe karşı çıkan, sorgulayan, eleştiren olursa, onlara çamur atar, vatan hainliği ile suçlar ve etkin propaganda ile değersizleştirir
Otoriter liderin bir özelliği korkak oluşları. O nedenle yalınız olmaktan korkarlar, sürekli çok kalabalık korumalarla, konvoy halinde zırhlı araçlarla dolaşırlar ve yüksek maaşlarla çevresinde insanlardan koruma duvarları oluştururlar. O, korumaları ve birlikte çalıştığı bürokratlara hazineden yüklüce maaşlar vererek, kendisine bağımlı kılar. Yoksul toplumu da ekonomik sıkıntı içinde olmalarını, onlara yetinmeleri için devlet bütçesinden sosyal yardımlar yaparak kendisine bağımlı duruma getirirler...
Otoriter liderlerin bir başka özellikleri, bencillik yüklü hırslarının sürdürebilmek için yardımlar yaptıkları yoksul kitlelere sürekli olarak tek seçeneklerinin kendisi olduğuna inandırır. Bir bakıma otoriter liderin oluşturduğu faşist rejime uymayan, karşı çıkan kim olursa olsun mutlar cezalandırılır, günlerce, hatta yıllarca cezaevlerinde sorgusuz sualsiz yılları yıllara dolattırır.
İşçiler, öğretmenler, memurlar yaşam koşullarının iyileştirilmesi için anayasal gösteri haklarını kullanmak istiyorlar, yine gaz, cop, “alın bunu” diyen polisle karşılaşıyor, ters kelepçe ile bazılarını, diğerlerine gözdağı olması için doğru sorguya götürülürler...
Otoriter liderlerin kullandıkları propaganda dili seviyesiz ve düzeysiz daha çok demagojik içeriklidir. Ağzı bozuk, sürekli rakiplerine argo ve küfürler kullanırlar ve buna da “halk dili”, “halkın anlayacağı dil” derler. Bu hakaretli, küfürlü sözlerine halk “bizden biri, bizim dille konuşuyor” diyerek elleri çatlarcasına alkışlarlar. İş böyle olunca, otoriter liderlerde görülen, olağanüstü şartlarda, kendilerine olağanüstü siyasal koşullar yaratırlar. Milliyetçiliği kullanarak, kriz ortamlarında ırkçı, savaş yanlısı görünerek, toplumun milli duygularını kabarık tutarlar, o kitlelere kişisel ve siyasi hırsları doğrultusunda fırsat kollamaları ve krizleri bu temelde kullanmaları arasında diyalektik bir bağ kurarlar, böylece koltuklarını sağlam tutarlar...
En tepeden, en alta ki bürokrata kadar otoriterleşmek...
Otoriterlik baskıcı bir rejimi, totaliterlik ise kontrol altına almayı tasvir eder. Örneğin, otoriter bir lider egemenliği altında çalışan bir bürokrat, liderinin yanında “evet efendim” yönteme bağlı kalır, kendisini liderine “aferin” dedirmek için deliler gibi çalışır çabalar. Ancak liderin yanında yokluğunda, kendi emri altında olanlara baskı uygular ve kendisine saygıda kusur etmelerini ister. Böylece, yukarıdan aşağıya doğru salahiyet eden baskıcı sistem, liyakat yerini emirler aldığını görürüz. Bu biatçı bürokratlar bir bakıma da en tepedeki tek adama yaralanmak için birbirlerini kontrol ederek, birbirlerini asla güven duymazlar. Yani, en tepeden, en alt bürokratlara kadar, totaliter toplumun her kesimine nüfus eder ve kontrol mekanizmaları ile düzenlerini işletirler...
Totaliter Liderler ve Totalitarizm
Totalitarizm, bütün yetkilerin merkezîleştirildiği, toplumdan devlete mutlak itaat beklenen, diktatörlük yönetimlerde. Sözcük sıfat hâlinde totaliter olarak kullanılır. Totaliter egemenlik olarak da bilinir. Totaliter yönetimlerde tek kişinin özgürlüğü vardır, bireylerin, bireysel özgürlüklerine izin verilmez ve hatta birey yaşamının bütün alanları devlet ve devleti yönetenin kontrolündedir.
Carl Friedrich ile Zbigniew Brzezinski göre totaliter rejimlerin 7 ortak özelliğini vurgular:
1. Ütopyacı gelecek vaadi ve bin yıllık egemenlik iddiasıyla gelişmiş bir ideoloji.
2. Tek kişi, tek lider, tek parti.
3. Terör sistemi, fiziksel veya psişik.
4. Medya tekeli.
5. Silah tekeli.
6. Bürokratik koordinasyonla, ekonominin merkezi yönetimi.
7. Totaliter rejime destek veren propagandalar.
Totaliter çevresine topladığı üç-beş kişiler tarafından baş lider, tek güç ve tanrısaldır, her şeyi o bilir, onun dediği olur, karşı konulmaz, her şey üzerinde hakkı vardır, her şeye o tek başına kara verir, hak, hukuk odur. O totaliter liderin emrine amade olan, ruhunu okşayan dalkavuk, yalaka, yağcı kim olursa olsun lütfuna mazhar olur. Eğer eleştiren olan olursa hiçlikte kaybolur. Çünkü totaliter rejim inşa edenin ruhunda özgürlük ilkesi yoktur, bireyin kendi geleceklerini düşünmesi yoktur, her şey tek adamın emrindeki toplumun mutluluğu içindir. Aile ve gruplar totaliter lider ve düzeni için örgütlemesi zorundadır...
Totaliter sözcüğün kökeni...
Totaliter sözcüğü Türkçeye Fransızcadan giren bir sözcük olup, kökeni Latince olan “totus (bütün) sözcüğünden gelmektedir. Faşist İtalyan diktatör Benito Mussolini 1920'lerde, başında bulunduğu İtalya’daki yönetimini tanımlamak için “totalitario” olarak kullanmıştır. Mussolini bu sözcüğün kavramı: “Devlet içindeki herkes, devlet dışındaki hiçbir kimse, devlete karşı olan hiçbir kimse” diye açıklamıştır.
Totaliter, benliğinde gizli diktatörlük eğilimi olan bencilliğini önde tutan kişiler, belirli güç sahibi olduça diktatörleştirmeye iten ruh, ona “karizmatik lider” diyerek sürekli övülmeyi, kendisinin bulunmaz tek önemli varlık olduğunu söylendikçe her geçen gün ruh hali kendisini bulunmaz tek kişi olarak algılamaya başlar ve artık o, “ben sizden biriyim, sizin gibiyim” demeyi aşar, “ben sizden ayrıyım, bulunmaz liderim” hastalığı onun bütün ruhunu bir hastalık gibi sarar. O, “bulunmaz lider” egosu ile böbürlenir, özeleştiri yapmaz, her konuda tek hatasız kişi kendisini sanır...
Totalitarizmin ile ülke yöneten liderlerde birde halkın arasına karışmak yerine yanına en güvendiği, seçilmemişlerden oluşturduğu, “evet efendimci” bürokrasiyi hizaya getirerek ortaya türettiği bir lider kültü üzerinde varlıklarını korurlar.
Totalitarizmin ile ülke yöneten liderlerde birde halkın arasına karışmak yerine yanına en güvendiği, seçilmemişlerden oluşturduğu, “evet efendimci” bürokrasiyi hizaya getirerek ortaya türettiği bir lider kültü üzerinde varlıklarını korurlar.
Totaliter lider, en çok istemediği, parlamenter demokratik sistemdir. Bu nedenler, parlamenter sitemi ortadan kaldırmak ve yerine totaliter niyetini birçok seçim entrikaları ile yasallaştırıp, bütün kurumları kendi hükmü altına alıp kendi totaliter rejimini kurar. Parlamenter sisteme son vererek, kafasında tasarladığı sistemine geçerek “tek adam” olur, yönettiği ülkede kendisine ayak bağı olabilecek kişileri düşmanlaştırarak, ötekileştirir.
Totaliter Lider, Otoriterleşen Ülke Yönetimi ve Halklar
Önce, halk propagandaya neden inanıyor; halk neden totaliterliğe bu kadar eğilimli?..
İlk koşul, genelleştirilmiş yalnızlık, sosyal izolasyon ve nüfus arasında sosyal bağların olmamasıdır. Sosyal bağlantının bu şekilde bozulması ile yaşamda anlam eksikliği ikinci koşula yol açar. Üçüncü koşul ise, bir popülasyonda serbest yüzen kaygı ve psikolojik kargaşanın yaygın varlığıdır...
Önce, halk propagandaya neden inanıyor; halk neden totaliterliğe bu kadar eğilimli?..
İlk koşul, genelleştirilmiş yalnızlık, sosyal izolasyon ve nüfus arasında sosyal bağların olmamasıdır. Sosyal bağlantının bu şekilde bozulması ile yaşamda anlam eksikliği ikinci koşula yol açar. Üçüncü koşul ise, bir popülasyonda serbest yüzen kaygı ve psikolojik kargaşanın yaygın varlığıdır...
Dördüncü koşul, sırayla, ilk üçünden de kaynaklanmaktadır: çok fazla serbest yüzen kaygı ve saldırganlık. Yalnızlık, anlamsızlık ve belirsiz endişe ve rahatsızlıktan rahatsız olan insanlar genellikle giderek daha sinirli veya agresif hissederler ve bu duyguları ortaya çıkartmak için nesneler ararlar. Bunlar, kitle oluşumuna, totaliterlik için verimli bir zemin olan psikolojik duruma yol açan koşullardır...
Bu sürecin salt kapsamlı bir incelenmesi, “totaliterleşmiş” bir nüfusun şok edici davranışlarını anlamamızı sağlar; buna bireylerin kolektifle (yani kitlelerle) dayanışma dışında kendi kişisel çıkarlarını feda etme konusunda aşırı istekli olmaları, muhalif seslere karşı derin bir hoşgörüsüzlük ve sözde bilimsel endoktrinasyon ve propagandaya karşı belirgin duyarlılıkları da dahildir.
Totaliter eğilimli hatta tam totaliter kişi iktidarın öncelikli amacı toplumu önce izole etmek için çalışmaktır. Evden işine, işten evine gelip gitsin, evinde çoluk çocuklarıyla uğraşsın, siyesilerin işine aklı ermesin, karışmasın ister. Sürekli yokluklara, insan hatasından kaynaklanan kazalara hep halka “sabırlı olun”, “kader, Allah’ın taktiri” diyerek din iman ile, önceden zayıflatılmış zihnini uyutur durur. Zaten artık halk başına ne geldiyse Allah’tan olduğuna, iyi işler olmuşsa onu da liderim dediği, liderlerini körü körüne takip edenler, başlarına gelen belaların o lider olduğunu akıl edemez, “Allah seni başımızdan eksik etmesin seni” derler sürekli hatalı güvenlerini sürdürürler. Ancak bu totaliter liderlerde baskı, yolsuzluk ve rüşvet, özel mal mülk edinme, kızlarını oğullarını servet sahibi etme yanında, yandaşlarına da mal mülk edinme yolunu açarlarak hızlıca zenginleşirler...
Selman ZEBİL 20 Şubat 2023
Yarlanılan Kaynaklar:
Hale Hacıkuloğlu, “Platon’un Devlet Kuramı”, Ara Yay., İstanbul, 1991.
Mehmet Ali Ağaoğlu, “Eski Yunanda Siyaset Felsefesi”, Ankara, 1989.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder