15 Eylül 2018 Cumartesi

KÜÇÜK BİR VİKİNG KÖYÜ OSLO


Oslo’nun Oluşum Tarihi ve Gelişmesi
Oslo 15 Mayıs 1050 tarihinde, küçük bir Viking köyü olarak yerleşim yeri olmuştur.


Oslo Belediyesi, Oslo’nun kuruluşunun 900’üncü yılında, 15 Mayıs 1950’de açılışı yapılarak hizmete girmiştir. 1970’lerde başlatılan Arkeolojik çalışmalara göre, 1050 yılında Oslo bulunduğu yerde ilk kurulduğu yıllarda yaklaşık olarak 1000 kişilik bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Şimdiden ise Oslo'lular, 2050’de Oslo'nun 1000. Yılı kutlamalarına hazırlanıyorlar...

Norveç’in başkentinin adı 1624 yılına kadar “Oslo” idi. Ancak 1624’te ki büyük yangın sonucu, tamamen yanıp kül olan kenti yeniden kurulur. O dönem Norveç, Danimarka-Norveç Krallığı ile yönetiliyordu. O dönemin Danimarka-Norveç Kralı olan 4. Christian (1577-1648) adı verilmiştir. Aradan 301 yıl geçtikten sonra, kentin adı 1925’te yeniden eski adı Oslo olarak değiştirilir...

Burada bir ayrıntı var! Ancak 1877’den sonra Christian yazılışını “Ch” düşürülerek yerine “K” ile Kristiania olarak yazılmaya başlanılmış, 1 Ocak 1925’te Yangından önceki eski adı olan Oslo adını almıştır...

Bir tür köy olan Oslo, 1137 yılında Danimarka Kralı 2. Erik Emune (1090-1137) tarafından yakıldı. Ancak Danimarka Kralı Erik Emune, o dönemden 400 yıl sonra yaşamış olan Danimarkalı tarihçi Arild Huitfeldt (1546-1609)’in yazdığına göre, Oslo’yu ateşe verdikten sonra tekrar Danimarka’ya dönerken, dönüş yolunda, Åbenrå yakınlarındaki Urnehoved’de Sorte Plov (?) adındaki bir kişi tarafından 18 Eylül 1137 günü öldürüldü. 16.yüzyılda yaşamış olan dünyaca ünlü Danimarkalı tarihçi Arild Huitfeldt’in yazdığına göre, Kral 2. Erik’i mızrakla öldüren Sorte Plov, kaçmayı başarmıştır.

1153 yılında “Oslo Katedral Okulu” (Oslo Katedralskole) kuruldu. Ortaçağ boyunca Oslo’nun önemi ve bilhassa ekonomik dayanağı, yerleşimin bir liman kenti olması ve pazar rolü oynamasıydı. Ortaçağ kasabasında iki kale, kraliyet sarayı ve piskopos kalesi vardı. Kent surlarının dâhilinde, aralarında Aziz Clement Kilisesi ve Hallvard Katedralinin de olduğu 9 kilise, 1 Hastane ve içinde çoğunlukla esnaf ve zanaatkârların ikamet ettiği 400 ahşaptan yapılmış ev bulunuyordu.
5. Håkon Magnusson’un tahta geçince ilk yaptığı iş Oslo’yu başkent yapmaktı. Bu gerçekleşir ve Oslo, 1299’da içinde, yarısı erkek, yarısı kadın 1200 kişinin yaşadığı Norveç’in başkent oldu. Kentte kalıcı olarak ikamet eden ilk kralı olan 5. Håkon Magnusson döneminde Oslo, “ülkenin başkenti” olarak gelişmeye başlamıştır. Oslo’nun başkent olması ile nüfuzu 1200’den kısa sürede 2000’e çıkmıştır.

Oslo’daki ilk kapsamlı nüfus sayımı, 1769 yılında yapılmıştır. Bu sayımda şehrin nüfusu, 7 bin 469 kişi olarak tespit edilmiştir. 1801 yılında yapılan ikinci nüfus sayımında ise şehrin nüfusu 8 bin 93’e yükselmiştir.

12 Ocak 1785’te ise Oslo kentinde ilk kütüphane “Deichman Bibliotek” (Deichman Kütüphanesi) kurulmuştur. Bu kütüphanenin ilk kurulduğunda kitap sayısı 7 bin kitap ve 150 el yazması bulunmaktaydı.

Kral 5 Håkon, aynı yıl Akerhus Şatosu ve Kalesi (Akerhus Slott og Fertning)’ni inşa etti ve “Oslo Krallık Bahçesi” (Oslo Kongesråd) binasını yaptırdı. Dahi, “Oslo Fransiskan Manastırı” (Oslo Fransiskarnerkloster) yaptırdı ve doğuya doğru genişletti, Meryem Kilisesi (Mariakirken) daha da büyüttü...

1299 yılında tahta çıkıp Oslo’yu “başkent” yapan, yaptırdığı eserlerle ve genişletme çalışmalarıyla bu küçük balıkçı köyü görünümlü yeri adeta kent haline getiren Norveç Kralı 5. Håkon Magnusson 1319 yılında öldü. Håkon'nun ölümünden sonra Norveç İsveç’in bir parçası olarak hâkimiyeti altına girdi.

1308 yılına gelindiğinde Oslo, İsveç’in saldırısına uğradı ve İsveç Södermanland Dükü Erik Magnusson (1282-1318) tarafından Oslo yağmalandı. Bu İsveç Dükü Erik Magnusson, bir önceki Norveç Kralı ve şimdiki Norveç Kralı Håkon Magnusson’un abisi olan bir önceki Norveç Kralı Håkon Erik Magnusson ile karıştırılmamalıdır. Bunların her ne kadar soyadları aynı olsa da, Norveç Kralının adı Eirik olurken, İsveçli olanın adı da Erik olmaktadır.

1314 yılında iktidar ve bütün bileşenleri Oslo’da yoğunlaştı. Böylece Oslo’nun ülkenin başkenti olması durumu, iyice kalıcı bir hal aldı. Ama İsveç Krallığı, 1319 yılında Norveç’i ilhak etti. 1355 yılında da İsveç ve Norveç birleştiler. Bu arada, aynı süreçte Danimarka’nın da Norveç üzerindeki gölgesi gitgide ağırlaşıyordu.

Aslında Danimarka’nın yayılmacılığının dair Norveç üzerinde hâkimiyet kurma çabalarının yüzlerce yıllık bir geçmişi vardı. Norveç’in değil Oslo’nun tarihini anlattığımız için ve bu tarih de kentin kurulduğu 1050 yılında başladığı için, ondan önceki ilginç tarihi konumuz değildir.

Oslo’yu ikiye ayıran Akerselva ırmağı, küçük ama görülmek istenilen çağlayanlarıyla Oslo’ya ayrı bir güzellik karmaktadır. Akerselva, evirile kıvrıla, kayaların kovuğuna gire çıka akarken, kıyılarında ki ağaçların suya doğru uzanmış yapraklarını yalayarak Maridalsvannet gölüne kadar kıyısındaki 8 kilometrelik gezi ve koşu yolları boyunca akışı, insana huzur veriyor. Günümüzde Akerselva kıyıları yeşil parkları, güzel doğası, çekici eğlence alanları, kıyısındaki eski, tuğla örmeli fabrika binaları elden geçirilerek korunmuş, kâfiler, restaurantlar, sanat evleri, ofisler ve dahi birçok amaçlı kullanılmaya açılmıştır. 

Oslo’yu ikiye ayıran bu adı geçen Akerselva ırmağı kıyıları, 19. Yüzyılda Norveç sanayileşmesinin merkezi olmuştur. Nehrin kıyılarına su ile işleyen değirmenler ve tekstil fabrikaları dahi, çeşitli mekanik atölyeler inşa edilmiştir.

14 Haziran 1816 yılında Christiania (Oslo) kentinde ilk Norveç Bankası “Norges Bank”  olarak kurulmuştur.

1825 yılında Christiania (Oslo)’da Kral Şatosu (De Kongalige Slott) adlı saray, 22 hektarlık bir alan üzerinde, 173 odalı görkemli bina inşa edilmeye başlamış, 1849 yılında tamamlanmıştır. 

4 Ekim 1836 yılında Christiania Tiyatrosu (Christiania Theater) kurulur ve bu tiyatro ancak 1 Eylül 1899 tarihinde kapatılır.

1837 yılında parlamento tarafından verilen bir kararla Norveç Ulusal Galerisi (Nasjonalgalleriet i Norge) kurulması kararı alınır ve bu galeri 1842 yılında kurulur.

1852 yılında Christiania (Oslo) Norveç Tiyatrosu (Christiania Norske Theater) kurulur.

1836 yılına açılmış olan Christiania Tiyatrosu (Christiania Theater) ile 15 Temmuz 1863 tarihinde birleşecektir.

Oslo Belediye Başkanları
Belediyesi 1838 tarihinden beri var olan bu şehrin, 2. Dünya Savaşı sonrasından günümüze kadar belediye başkanlığını yapan isimleri şunlardır: Einar Gerharsen 1945, Rolf Stranger 1945-1956-1959 ve 1963, Arnfinn Vik 1945-1947, Halvdan Eyvind Stokke 1948-1950, Brynjulf Bull 1951-1955, 1960-1961-1964 ve 75, Albert Nordengen 1976-90, Peter Nicolai Myhre 1990-91), Ann-Marit Sæbønes 1992-1995), Per Ditlev- Simonsen 1995-2007, Svenn Kristiansen 2007), Fabian Stang 2007-1915), Marianne Borgen (2015.

Oslo Belediye Binası ve Yapımı
3 Ocak 1838 yılında ilk Oslo Belediyesi kurulur...

1914’de Oslo kentine yeni bir belediye binası inşa etmek için o dönemin Belediye Başkanı olan Hieronymus Heyerdahl (1867-1959) girişimlerde bulunarak başarılı bir bağış toplama kampanyası başlatır. 1915’te, yeni belediye binasının nasıl olması ile ilgili mimarlık yarışması düzenlenir. Proje yarışmasına 44 proje katılır.1918’de sonuç açıklanır. 

Bu açıklanan sonuca göre mimarlar Arntein Rygning Arneberg (1882-1961) ve Markus Poulsson (1881-1958) birlikte projeleri kazanır ve kabul edilir...

Oslo Belediyesi binasını yapmakla görevlendirilen bu iki mimar İsveç-Stockholm’da bulunan Stockholm Belediye Binası (Stockholm Stadshus) den esinlenerek projelerini ona göre hazırlalar. Ancak maddi olanaklar kısıtlıdır, henüz bitmemiş, süren 1. Dünya Savaşı (1914-1918) vardır. Savaşın başladığında daha 9 yıllık devlet olan Norveç, 1. Dünya Savaşına katılmama başarısını göstermiştir. Ancak bu savaşa katılmasa da Norveç, Kuzey Denizinde yaşanan “Deniz Savaşları”  nedeniyle son derece zarara uğramıştır. Bundan dolayı projenin ertelenmesine neden olmuştur.

1930 yılına gelindiğinde ise Oslo Belediye binası için yeni taslak değişiklikleri yönetime sunulur. Bu değişiklik Stockholm Belediyesi Binası gibi tek kuleli değil de iki kuleli olması biçiminde değişiklik yapılır.

Eylül 1931’de bir törenle binanın ilk temel taşı bir törenle atılır. Törende binanın ilk temelini Norveç Kralı 7. Håkon ile oğlu Norveç Prensi V. Olov (Alexander Edward Christian Frederik) (1903-1991) birlikte atar. Ancak bu sembolik temel atma töreninden sonra, elle boyanmış, örülmüş kırmızı tuğlalar ile mükemmel bir biçimde Şubat 1933’te binanın dış yapısı tamamlanır. Dış mimari bitince de iç mimari ise Ocak 1937’de yeni bir mimarlık iç dekorasyon yarışması düzenlenir. Kuralda iç mimar öyle bir biçimde olmalıydı ki şöyle: Norveç’in tarihi, sanatı ve kültürünü yansıtmalı ve merkezinde halk, malzemeler Norveçli olmalıydı. Bu şartlara uyan 8 ressam ve 17 heykeltıraş beğenilerek işe alınır. 

1939 yılına gelindiğinde ise belediye binasına ilk bürolar taşınmaya başlar. 1940’da da binanın içinde resmi çalışmalar kente hizmet vermeye başlar Ancak bir aksilik var ki, patlak veren 2. Dünya Savaşı (1939-1945) nedeniyle inşaatta eksik kalan bazı eksikler duraklatılır.

1. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış olan Norveç, 2. Dünya Savaşı’nda da tarafsız kalmaya çaba gösterse de 9 Nisan 1940’da Nazi Almanya’sı tarafından işgale uğrar. Sonuç olarak, Norveç, Almanya’nın 8 Mayıs 1945’te teslim olmasına kadar Alman işgali altında kalır. Ancak 2. Dünya Savaş bittikten sonra Oslo’daki belediye binasının yarım kalan inşaat çalışmaları yeniden başlar 1947’de son dekorasyon işleri tamamlanır ve binada bütün bürolar kurulmuş, kente hizmet vermeye hazır hale getirilmiş olur. 1948’de Aker, Oslo Belediyesi’ne katılır ve böylece Oslo kenti daha da büyümüş olur...

Böylece Oslo Belediyesi binası (Oslo Rådhüs)1931 yılında temeli atılır, 19 yıl sonra çeşitli nedenlerden sonra gecikmeli olarak 1950 yılında tamamlanır ve 15 Mayıs 1950’de Oslo Belediye Başkanı Halvdan Eyving Johannessen Stokke (1900-1977) tarafından açılır ve bugün bir sanat eseri olarak ayakta dimdik durur. 

Norveç’in Başkenti Oslo’nun Semtleri ve Nüfuzları
Oslo Kentinin 15 semti vardır. Bu semtler (önceleri Oslo 1, Oslo 10 gibi adlandırılırdı) nüfuz yoğunluk sıralamasına göre şöyledir: Frogner 55 bin 965, Grünerlökka 54 bin 701, Gamle Oslo 49 bin 854, Nordstrand 49 bin 428, Nord Aker 49 bin 337, Østensjø 49 bin 133, Alna 48 bin 770, Verstre-Aker 47 bin 24, Sagene 39 bin 918, Søndre Nordstrand 37 bin 913, St. Hanshaugen 36 bin 218, Ulern 32 bin 124, Stovner 31 bin 669, Bjerke 30 bin 502, Grorud 27 bin 283 nüfuzdan oluşmaktadır.   

Norveç’te birçok kurallar vardır. Bu ülkede mutlak okur insanlar yönetimde bulunurlar. Eğitim çok önemlidir, hele diploma daha da önemlidir. Kralından başbakanına kadar üst düzey eğitimlidir. Herkes konuşma kurallarını iyi bilir ve konuşmasını bilmeyenler birden fark edilir ve seçmen halk, seçmeden onu dışarı atar. Hele konuşmasını bilmeyen patavatsızca konuşana pek rastlanılmaz...

Okullar: Bir milyon nüfuzlu Oslo okullarında okuyan öğrenci sayısı 28 binin üzerinde olup 8 bine yakın öğretmen görev yapmaktadır. Bu öğretmenlerin Oslo’da görev yaptıkları okullar.
 
Oslo Üniversitesi (Universitetet İ Oslo) Norveç Yaşam Bilimleri Üniversitesi (Norge Miljög og Biovitenskapelige Universitet), Teoloji Cemaat Fakültesi (Det Teologiske Menighetsfakültet), Teknolojik Toplum Fakültesi (Det Teologiske Menighetsfakültet), Barış Araştırma Enstitüsü (Instituett For Fredforskning), Oslo ve Akershus Yüksekokulu (Höyskulen i Oslo og Akershus), İşletme Enstitüsü Ticaret Yüksekokulu (Handelshöyskulen Bedriftsökonomisk İnstitütt), Norveç Enformasyon Teknolojisi Yüksekokulu (Norges Informasjonsteknologiske Höyskule) Norveç Savunma Yüksekokulu (Norges Veterinærhöyskulen), Oslo Yönetim Menajerliği Yüksekokulu (Markedshöyskulen i Oslo), Norveç Savaş Okulu (Norges Krigsskulen), Norveç Polis Akademisi (Norges Idrettshöyskulen), Norveç Müzik Akedemisi (Norges Müzikkhöyskulen), Oslo Mimarlık ve Tasarım Akademisi (Arkitektur og Desinghöyskule i Oslo), Oslo Sanat Akademisi (Kunsthöyskulen i Oslo) Oslo Güzel Sanatlar Akademisi (Statens Kunsthöyskulen i Oslo.)

Diğer Avrupa başkentlerine göre küçük ama Oslo bir "kültür kenti" olma yolunda ilerlemiş halde. Avrupa Konseyi” (Council of Euope) ve “Avrupa Komisyonu” (Evropean Commission) tarafından yürütülen “Kültürlerarası Kentler” programının sürdürücü kentidir ve bu kentte pek çok müze ve turistik mekânlar bulunmaktadır...

Oslo Yangınları
Oslo tarihinde 14 kez ateşe verilmiştir...
17-20 Ağustos 1624 günlerinde 3500 kişi olan Oslo nüfuzu, kentte meydana gelen korkunç büyük yangında, bütün Oslo kenti 3 gün yangınla yanar ve kül olur. Yangın sonrası kent yeniden kurulur ama hala  “Eski Oslo” denilen bölge dışında kent yeniden kurulur. Yangından hemen sonra kurulan yeni kent, planlı olarak dik açılı geniş sokakları, geniş caddelere ve gelecekteki olası yangınları önlemeye yönelik "murtvang”lara sahip olarak kent inşa edilir.

Danimarka-Norveç Kralı 4. Christian (1577-1648) yeni kurulacak kentin, Akershus Kalesi’nin kuzeyine düşen, Bjørvika’nın batı tarafında bulunan yerde yeni bir kent kurulması kararı verilir. Böylece, yangında yanan kentin külleri üzerinde yeni bir kent kurmaya başlanır. Sonra yeni bir kent kurulur, adını da yeni kurulan kente Kralın adı olan Dansça “Christania”, Norveçlilerin söylemiyle de “Kristiania” olarak adlandırılır. Böylece günümüzde Oslo olan kentin adı 300 yıl boyunca, yani 1925’e kadar Kristiania olarak kalmıştır...

Rönesans düşüncesine uygun geniş caddeler, gelecekteki yangınları önleme amaçlıydı. Ortogonal sokaklı mahalleler kurulur. Yangında yanan sıradan vatandaşların olsun zengin vatandaşlar olsun devlet tarafından Kral’ın emri ile sağlam kâgir evler inşa ettirilir. Ayrıca Kral 4. Christian, gelecekteki bir daha olası yangınlara karşı önlem alır ve Oslo İtfaiyecilik teşkilatını da kurulması emrini verir.

Raadhusgate ve Övre Slottsgate arasında bir belediye binası da kurma alanı oluşturulur. 1641 yılında yapılan, günümüzde “Gamle Raadhus” (Eski Belediye binası) hala Nedre Slottsgate 1’de ayaktadır. Dahi, Oslo kent merkezi ile Aker Brygge arasında bulunan “Babavatan Köprüsü” (Vaterlands Bro) inşa edilmiştir. Lakin aynı yıl bir veba salgını baş göstermiştir, adına “kara ölüm” adı verilen bu salgından binlerce insan ölmüştür.

Oslo’da Veba Salgını (Kara Ölüm)
1347-1351 yılları arasında Avrupa’nın genelinde büyük yıkıma yol açan ve tarihe  “Kara Ölüm” adıyla geçen Veba Salgını baş gösterir. Bu salgın Norveç’e 1349’da girer ve Oslo’yu kötü halde vurur ve Oslo nüfuzunun üçte ikisinin bu hastalıktan öldüğü bilinmektedir. Dahi bu salgından dünyada 75 milyon insanın canını almıştır.
Avrupa da ise, bu salgının büyük etkisi olur ve Avrupa’nın sosyal temellerini değiştirmiştir.

1657’den itibaren Oslo’nun inşası sürdürülmektedir. Kumlu bir kumsal olan Bjørvika adlı yerde yeni bir kent mahallesi kurulur. Yani kentin imarı ve düzenlenmesi sürer.

1686 yılında şehirde bir kez daha yangın çıktı. Ancak şehrin tamamını yakan 1624’teki büyük yangın gibi değildi bu; yalnızca Christiania Meydanı (Christiania Torv) batısında bölgesel bir yangındır. Yangın sonrası kentin surları kapatılır ve kentin yeni katedrali meydanın dışında yapılır.

1708 yılında Oslo (Christiania)’da bir kez daha yangın çıktı. Olası yangınları önlemeye yönelik olarak 1624 yangınından sonra kurulmaya başlanan “murtvang”lar, 1708 yangınından sonra tamamlandı.

14 Nisan 1858 yılına gelindiğinde Christiania (Oslo) kentinde yeni bir yangın çıkar. Bu yangında 41 bina yanar ve yaklaşık 1000 kişi evsiz kalır.

1854 yılında kentin ilk demiryolu istasyonuna kavuşur. Bu tren istasyonu, kentin doğu ve güney tren hatlarına sahipti. Daha sonra genişletilerek demiryolu ağı batıya doğru, nüfuz dağılımları arttıkça ilerletilir.

Yıl 1855’e gelindiğinde, o günkü adı Kristiania olan Oslo’nun nüfuzu, Norveç’in en kalabalık kenti olan Bergen’in nüfuzunu geçerek 31 bin 715 kişi ile geçerek daha büyük kent oluyordu. Böylece bu tarihten itibaren Oslo Nüfuzu düşmeyerek artışa geçiyordu.

19. yüzyıl yarısına gelindiğinde Oslo banliyönü gelişiyor, yeni fabrikalar kurulmaya başlıyor, kente işçi akınları başlıyor ve işyerlerinde çalışacak işçilere konutlar sağlanıyordu. 1 Ocak 1859’da alınan bir karala 9 bin 551 nüfuza sahip olan Aker Brygge ve Bymarken belediyelerin bir bölümü Oslo dâhiline kaydediliyordu. Daha sonra 1 Ocak 1878’de yeni alınan bir karala Aker Brygge’nin diğer dışta kalan bölümleri de, 18 bin 970 kişiyle birlikte Oslo nüfuzuna aktarılıyordu.  

1861-1866 yılları arasında bugünkü Norveç parlamentosu “Stortingt” binası (bugünkü Norveç parlamento binası) inşa edilir.

Kent her alanda gelişiyor, yeni ihtiyaçlara yanıt verilmeye çalışılıyordu. Oslo kenti büyüdükçe kent ulaşımı için 1875 yılında başlatılan atlı arabalarla ulaşım yapılmaya başlanır. Bundan önceleri ise işçiler, çalıştıkları fabrikaların yanlarında yapılan işçi evlerinde ikamet edilirlerdi. Kent ulaşımı için atlı arabalar kullanılmaya başlamasıyla ancak fabrika işçileri, işyerlerinden uzak yerlerde oturmaları mümkün olmaya başlamıştır.

1880 ve 1890’lara gelindiğinde Oslo’da inşaat sektöründe hızlı bir patlama olur. Git gide her geçen gün artan nüfuza konutlar inşa edilmeye başlanmıştır. Bundan dolayı Oslo’da birçok yeni semtler kurulmuştur. Oslo’da inşaat sektörünün gelişmesi ile, inşaat alanında planlama ve konutlar yapmak için eğitimli birçok Alman mimar ve Alman inşaat ustaları çalıştırılmıştır...

1894 yılına gelindiğinde ise kente ilk elektrikli tramvay hattı kurulur. Oslo, tramvaya (trikk)’e kavuşmuştur artık. Norveç’te tramvaya “trikk” demelerinin nedeni ise ilk tramvayın elektrikle çalışmasından “elek-trik”, bölümünden, “elek” kaldırılmış, “trik” olarak kullanılmasındandır.

1900’lere gelmeden Oslo kentinin nüfuzu % 450 artmış, büyüme hızı da %3 olmuştur.

1855’de yapılan Oslo nüfusu 31 bin 715 kişi iken 1890 yılına gelindiğinde ise 151 bin 239 kişiye ulaşmıştır...

1897’de Oslo kentine Merkez Tiyatro (Centralteatret) açılmıştır.

1 Eylül 1899 tarihinde Oslo kentine “Ulusal Tiyatro” (Nationanteatret) açılır.

1901’den itibaren Kristiania (Oslo) şehrinde  “Nobel Barış Ödülü” (Nobels Fredspris) verilmeye başlanır. 1 Şubat 1904 tarihinde de ise “Norveç Nobel Enstitüsü” (Den Norske Nobelisttituett) kurulur. Burada her yıl Aralık ayında düzenlenen törenle “Nobel Barış Ödülü”, İsveçli kimyacı ve kâşif Alfred Bernhard Nobel (1833-1896) adına, onun 10 Aralık ölüm yıldönümüne denk günde gününde verilir.

Norveç devletinin kurulduğu, bağımsızlığna geçtiğin1905 yılında başkent Oslo’nun nüfusu, 241 bin 834 kişiye ulaşmıştır...

Bu yeni devletin başkenti Oslo’da, Pipervika sahilinde belediye binası yapma planı tasarısını 1906’da mimar Ingvar Paul Oscar Hoff (1875-1942) tarafından dile getirilir ancak plan uygulamaya konmaz.

16 Ekim 1907 tarihinde Oslo kentinde ilk Teolojik Cemaat Fakültesi (Det Teologiske Menighetsfakultet)

1917 ile 1925 yılları arasında Oslo kentinin Torshov adlı yerde oyun, spor, eğlence ve piknik alanı olması için düzenlemeler yapılır. 1918-1926 yılları arasında ise Oslo kentinin güzel bölgesi olan Ullevoål Bahçesi (Ullevål Hageby) düzenlenmiştir.

Yarlanılan Kaynaklar
Andy Orchard'ın Norse Mit ve Efsanesi Sözlüğü (Cassell, 1997)
HR Ellis Davidson'ın Kuzey Avrupa Tanrıları ve Mitleri (Viking Press, 1990)
Viking Yaşındaki İskandinav Dinleri Thomas A Dubois (University of Pennsylvania Press, 1999)
Viking Çağının Ansiklopedisi John Haywood (Thames & Hudson, 2000)
Graham-Campbell ve diğerleri (Andromeda, 1994) tarafından düzenlenen Viking Çağının Kültür Atlası
Penguen John Haywood'un Vikinglerin Tarihi Atlası (Penguin, 1996). İskoçya, İrlanda, İngiltere, İzlanda ve Normandiya'daki Viking yerleşimlerinin ayrıntılı haritaları.
Bağlantılar


KISA NORVEÇ TARİHİ


Etkileyen Norveç ve Yaşam
Yıl 1986 idi. Norveçli bir arkadaşım Oslo’da bana bir yer buldu geçici olarak kalacağım iki katlı, her katta iki daire olmak üzere dört daire var. Her daire iki artı birdir ve toplam 50 m2 idiler. Bu; yılların inadına ayakta duran ev, kütükten yapılmış ağaç evdi.

Az ileride Oslo’yu ikiye bölen şelaleler (fos) oluşturan bol sulu bir nehir akıyordu, kıyılarından su ile çalışan un değirmenleri (möller) vardı. Bu değirmenlerden birisi tuğla duvarlardan örülmüş görkemli bir binaydı, su ile işleyen değirmenlerin modası geçmiş ama geçmişi korumak amacıyla dış görüntüsü bozulmadan “Möller Restaruant” olarak hizmet ediyordu.

Gelelim işin konusuna; benim geçici olarak kalacağım evin mazisi, “işçi evleri” olduğunu öğrendim. 18. Ve 19. Yüzyıllarından endüstri devrimini yaparken, sanayi kurmaya başlamış olan Norveçli işadamları, yaptıkları fabrikalarda çalıştıracak işçi evlerini de yanında yapmışlar...

Peki, biz ne yapmışız? 20. Yüzyılda büyük kentlerde fabrikalar kurarken, fabrikada çalışacak işçilerin kalabilecekleri yerler düşünülmemiş, işçiler de kendi başlarının çaresine bakarak, kentlerin kıyılarında bulunan boş arazilere kalabilecekleri gecekondular inşa etmişler ve çarpık bir kentleşmeye doğru gitmişlerdir. Buna siyasetçiler hep oy uğruna göz yummuşlardır.

Dönersek Oslo'ya; Oslo’yu ikiye ayıran Akerselva ırmağı, küçük ama görülmek istenilen çağlayanlarıyla Oslo’ya ayrı bir güzellik katmaktadır. Akerselva, evirile kıvrıla, kayaların kovuğuna gire çıka akarken, kıyılarında ki ağaçların suya doğru uzanmış yapraklarını yalayarak Maridalsvannet gölüne kadar kıyısındaki 8 kilometrelik gezi ve koşu yolları boyunca akışı, insana huzur veriyor. Günümüzde Akerselva kıyıları yeşil parkları, güzel doğası, çekici eğlence alanları, kıyısındaki eski, tuğla örmeli fabrika binaları elden geçirilerek korunmuş, kâfiler, restaurantlar, sanat evleri, ofisler ve dahi birçok amaçlı kullanılmaya açılmıştır. 

Oslo’yu ikiye ayıran bu adı geçen Akerselva ırmağı kıyıları, 19. Yüzyılda Norveç sanayileşmesinin merkezi olmuştur. Nehrin kıyılarına su ile işleyen değirmenler ve tekstil fabrikaları dahi, çeşitli mekanik atölyeler inşa edilmiştir.

Norveç’in Coğrafi Konumu
Norveç, Kuzey ışıkları dansının izlenen birkaç ülkeden biridir. En mükemmel maceralı, eğlenceli doğa sporları, en güzel kış sporları ve keşfetmesi gereken mekânlar ülkesi Norveç, Kuzey Avrupa’da yer alan bir ülkedir. Doğusunda İsveç, kuzey ucunda ise Finlandiya ve Rusya’ya sınırdır.

İskandinav Yarımadası’nın kuzeyinde bulunan Norveç’in, % 70’i dağlarla kaplıdır. Ülkede tarım yapılabilen alanların toplam alana oranı ancak yüzde 3’ü kadarını oluşturmaktadır. Ayrıca bu ülke toprakları üzerinde 150 bin ada, 450 bin tatlı su gölleri bulunmaktadır. Dahi ayrıca, Norveç’in okyanusa olan kıyı uzunluğu ise 19 bin kilometreyi geçmektedir.

Fiyortlar
Norveç’in en belirleyici coğrafi yapısı, yer şekillerinden birisi de Fiyortlardır…
Fiyort denizin buzul vadilerini basması sonucunda oluşan ve çoğunlukla iç kesimlere kadar sokulan ince uzun, kenarları çok dik kayalık yamaçlar olup, deniz seviyesinin 200 metre altına kadar uzanan bu fiyortlar, ülkede irili ufaklı 1190’ı bulunmaktadır. Bu Fiyortlar, doğa olayları sonucunda kutup bölgelerine yakın kıyılarda dördüncü çağda buzul kayalıkların dik, derin yamaçlarda biçimlenmesine etki eden akarsular, dalgalar, akıntılar, medcezir ve buzullar kıyıları şekillendirerek oluşturduğu, buzul kayalıkların alt kesimlerinin altında kalmasıyla birçok farklı kıyılardan oluşmuş körfezlere verilen addır. Yani, jeolojik bir oluşum olup, tarihi 1. Zamana kadar dayanan çok güzel doğa olaylarından olup dünyada eşine az rastlanılmaktadır. Norveç Fiyortlarının ulunduğu Bergen, Flåm, Stavanger, Geiranger ve Olden gibi kent bölgeleridir.

Norveç’ Topraklarına Yerleşim
1905 yılında kurulan modern Norveç topraklarında, araştırmalara göre yerleşim 10 bin yıl öncesine kadar dayanmaktadır. Bölgeye yerleşen ilk insanlar balıkçılık ve avcılık ile uğraşma amacıyla gelmişlerdir. M.Ö. 500’ler ise tarım ile uğraşmaya başlayan insanların yiyecek stoklamaya başladıkları dönemlerdir. Bronz Çağı olarak adlandırılan bu dönemde metal silahlar, kuyum eşyaları ve araçların yapımında uğraştıkları keşfedilmiştir.

Norveç’te 800-1030 yılları “Vikingler dönemi” olarak adlandırılır. Bu dönemde çağına göre gelişmiş aletler yapan ve okyanusta hızlı yüzebilen, sağlam gemiler yapmışlar ve ticarette çok büyük ilerleme kaydetmişlerdir Vikingler. Yaptıkları bu dayanıklı ve hızlı gidebilen gemilerle dünyanın birçok yerlerine gitmişler birçoğu gemicilikte, ticarette ilerlemeler sağlayan birçok Vikingli, gittikleri ülkelerde uygarlıklar kurmuşlar ve o ülkelerde ticaretle uğraşmaya sürdürmüşlerdir.

Norveç’in Bağımsızlığı Doğru Adımları
Norveç, 278 yıl Danimarka ile birlikteliğini sonlandırdıktan sonra, 17 Mayıs 1814 yılında İsveç ile başlattığı birlikteliği de 91 yıl sonra sonlandırıp 1905 yılında bağımsızlığını alarak bağlı olmayan bağımsız devlet olmaya doğru adımını attı. Bundan dolayı Norveçliler 17 Mayıs gününü, bağımsızlıklarını ilan ettikleri gün olarak her yıl görkemli bir biçimde kutlarlar.

1905’te yeni bir devlet oluşturulur, o günlerde başkenti Christiania yani Oslo olur.
Böylece yeni bir devlet yönetiminin kurulması birçok yeni iş sahalarının açılmasına her hizmete ivedilikle yanıt verebilecek duruma getirilmesi için emek harcanır.

Norveçliler 17 Mayıs 1814’te bağımsızlık ilan ederken, o zamanki Danimarka Prensi 8. Christian Frederik (1786-1848)’i kendilerine  “Norveç Kralı” olarak seçseler de, bu amaca tam olarak ulaşılamadı. Ancak 8. Christian Frederik "Danimarka Kralı” oldu. İşler böyle gidince, Norveçliler bağımsızlık rüyalarını bir kez daha gerçeğe dönüştüremediler. Anlaşma uyarınca Norveç’in İsveç’e ait olması gerekiyordu. Öyle de oldu. 4 Kasım 1814 tarihinde İsveç-Norveç Birleşik Krallığı (De Forenede Kongeriker Sverige og Norge) kurulur.

Böylece 278 yıl Danimarka ile “birlik” durumu yaşayan Norveçliler, bu tarihten itibaren de İsveç ile “birlik” durumu yaşamaya başlarlar. Her iki birliği de Norveçliler “isteksiz” yaşarlar. Çünkü Norveç’in bağımsızlığına bugüne kadar ne Danimarka ne de İsveç izin vermiştir. Böylece, Danimarka’dan ayrılan Norveç  “İsveç-Norveç Birliği”  olarak varlığını sürdürmüş, İsveç-Norveç Birleşik Krallığı’nın başkenti, İsveç’in şimdiki başkenti Stockholm olurken, Norveç’in şimdiki başkenti Oslo (Christiania) olmuştur. Yani, çiftli başkentli ve çift meclisli bir devlet yapısı ortaya çıkarılmıştır. Birliğin kralı ise İsveç Kralı olan 13. Karl (1748-1818) olmaktaydı.

Bağımsız Norveç’in İlk Kralı Frederik Carl Axsel
Danimarka-İzlanda Prensi Frederik Carl Axel, 25 Kasım 1905 günü Danimarka’dan Norveç’e gelerek 7. Håkon adıyla Norveç’e ilk kral yapılır. Norveç’e gelerek Norveç ulusunun başına geçen 7. Håkon, Oslo meydanında halka hitaben milli duyguları canlandıran tarihî şu konuşmayı yapar; şöyle: “Allah hiçbir milleti diğer bir milletin kaburga kemiğinden yaratmamıştır. Öyleyse Danimarkalıların ve İsveçlilerin neyi varsa Norveçlilerin de olmalıdır. Norveç hakikat, bağımsız Norveç ise haktır.

Okuldan çık, kiliseden çık, kütüphaneden çık. Bir dağın tepesine çık ve aşağı bak. Ne görüyorsun? Dört parçaya bölünmüş bir ülke;

Sana ‘Biz hepimiz Hıristiyan kardeşiyiz, hepimiz İsa’nın çocuklarıyız’ diyenlere, sadece şunu söyle: ‘O zaman Danimarkalıların ve İsveçlilerin neyi varsa Norveçlilerin de olmalıdır.’ Görürsün o zaman kardeşliği, yoldaşlığı;

Hıristiyan değil onlar; inanma! Meryem aralarında yaşasaydı, köyünün ismi zorla değiştirilir, oğlu İsa anadilde eğitim göremezdi;

Bir sorsana Danimarkalı ve İsveçli arkadaşına, niye Krallık kurmuş, niye Reformasyon yapmış? Bir de kendine sor. Onlar niye yapmış, sen niye yapmışsın? Görürsün aradaki farkı;

Bir ismin yok, kimliğin yok. İsmin hiçbir yerde yazıyor mu senin? Böceklerin bile ismi var kitaplarda, biliyor musun? Ama senin yok!;

Onun da ailesi var senin de, onun da kilisesi var senin de. Ama onun devleti var senin yok, onun bayrağı var senin yok!;

Din kardeşliği; yalan! Bizim ‘Kuzey’ dediğimiz topraklara onlar ‘Batı’ diyorlar, bizim ‘Batı’ dediğimiz topraklara da onlar ‘Kuzey’ diyorlar. Bak gördün mü; kıblemiz bile bir değil;

Sen sadece iki defa yenildin, cahil; bir Roma’da, bir Kopenhag’da. Diğerleri hepsi sadece bu iki yenilginin sonuçları, sen tarihini bilmiyorsun;

Faroe Adaları’na kadar gidip Torshavn’ı kurdun, İzlanda’ya gidip Reykjavik’i kurdun, Grønland’a da çıktın, neden Aker Brygge’ye bir fidan bile dikmedin?

Norveççe konuştuğun zaman özgür olmayacaksın, Norveççe yazdığın zaman da özgür olmayacaksın. Norveççe düşündüğün zaman özgür olacaksın;

Dindar Norveçliler "Norveçlileştikçe", Hıristiyancı Danimarkalıların maskesi düşüyor. Solcu Norveçliler ‘Norveçlileştikçe’, Solcu İsveçlilerin maskesi düşüyor;

400 yıllık birlikten bahsederken, dikkat edin verdikleri örneklere, hep biz onların yardımına koşmuşuz. Onlar bize koştu mu hiç? Yok. Hep biz onlara ‘kardeş’ olmuşuz, hep biz. Ulan bir kere de siz bize ‘kardeş’ olun be, bir kere de siz! ‘400 yıllık birlik’ içinde, ‘Bakın biz Norveçlilere şurada omuz verdik’ dedikleri bir tane örnek var mı? Yok. Hep biz onlara omuz, hep bir;

Sen ey Faroe Adaları için, Grønland için yeri göğü inleten Norveçli kardeşim! Oslo yanıyor. Faroe’de gösteri oldu mu? Gnland’da gösteri oldu mu? Oldu mu?

Faroe şehidimiz var, İzlanda şehidimiz var, Grønland şehidimiz var. Onların bir tane Norveç şehidi var mı? Vazgeçtim ‘şehitten; kalbi bizimle birlikte olan, Norveç halkının huzur ve emniyeti için dua eden ‘kardeşlerimiz’ var mı?

Avrupa’da Reform hareketleri başladı, ilk Oslolu ve Bergenli Hıristiyanlar koştu. Faroe Adaları işgal edildi, savaşa ilk Norveçliler koştu. İzlanda hakeza. Grønlad için Mavi Viking gemisi yola çıktı, geminin yarısı Norveçli. Nerde şimdi o kardeşler?

Oslo’da yaşanan gerçek: ‘Halkların kardeşliği’ saldırıyor, Norveçliler direniyor;

Norveç’te 300’den fazla Norveç köyü İsveç’in elinde, katliam kapıda! Hıristiyancı Norveçlinin gündemi: ‘Emperyalist İngilizler Faroe Adaları’nda bir köye baskın düzenledi; şu çok açık artık: Ya Norveçliler Norveç’in başına geçecek, ya da Norveç Norveçlilerin başına yıkılınca;

Britanya Kopenhag’a yardım etsin, ‘God bless you’, Stockholm’a yardım etsin, ‘God bless you’, ama Oslo’ya yardım etsin, hemen ‘İngiliz uşakları’, öyle mi? Münafıklar;

Bütün Norveçli millî aydınlara ve filozoflara düşman ama İsveçli ve Danimarkalı filozoflara hayran olan bu köle Norveçli tipi, kimin eseri? Hiçbir gösteride Norveç bayrağı dalgalandırmayan, dahası hem Norveç bayrağına hem Norveç devletine karşı olan bu ‘Norveç siyaseti’, kimin eseri?

İlk Norveç Meclisi ve İlk Norveç Bayrağının Ortaya Çıkışı
Norveç Parlamentosu olan ve adı “Yüce Meclis” (Stortinget) de bu tarihte kurulur ve ilk oturumunu da aynı yıl gerçekleştirir. Bu süreçte de Norveç bayrağı, kırmızı beyaz Danimarka bayrağının ortasına çizilir, İsveç’i temsilen mavi renginde yerleştirildiği haçlı bayrak Norveç bayrağı olarak ortaya çıkar ve bu bayrak, halen Norveç bayrağı olarak kullanılmaktadır. Yani, Danimarka ve İsveç bayraklarının karışımından oluşmuş; geçmişte Norveçlilerin, Danimarka ve İsveç ile yaşadığı birlikteliği sembolize eden bir bayraktır.

Günümüzde Norveç’in İdari Yapısı
Norveç idari (Fylke) yapısı 19 bölgeden oluşmaktadır. Bunlar idari yapıları şöyle sıranıyor: Akershus, Aust-Agder, Buskerud, Finnmark, Hedmark, Hordaland, Møre ve Romsdal, Nordland, Nord-Tröndelag, Oppland, Oslao, Östfold, Rogaland, Sogn ve Fjordane, Sör-Trøndelag, Telemark, Troms, Vest-Agder, Vestfold olmaktadır. Ayrıca bağımlı adalardan Savalbard, Jan Majen, Bouvet Adası olmaktadır.

Norveç’in ekonomisi başta petrol, doğalgaz, bakır, nikel, demir, çinko, kurşun, balık, kereste, hidrolik enerji başlıca doğal kaynaklarıdır. Gıda üretimi, balık, et, süt, arpa, patates gibi maddeler.

Norveç’te din: Evangelik Lutherciler %86, diğer Protestanlar ve Roma Katolikleri ise %3, diğer %1’de kalmaktadır. Bilinmeyen dini topluklar ise. %10 civarındadır.

Norveç’te okur-yazar oranı toplam nüfuzda 15 yaş üzeri %100’dür.

Yaşam Standarttı
Norveç halkının genel özelliği, ekonomik rahatlıktan kaynaklanan sakinlik ve bireysel yaşamın ön plana çıkmasıdır. Ölüm oranı, kadınlarda ortalama 81-92, erkeklerde 75.87 olurken toplam nüfuzda 78.79 yıl olmaktadır.

Yarlanılan Kaynaklar
Andy Orchard'ın Norse Mit ve Efsanesi Sözlüğü (Cassell, 1997)
HR Ellis Davidson'ın Kuzey Avrupa Tanrıları ve Mitleri (Viking Press, 1990)
Viking Yaşındaki İskandinav Dinleri Thomas A Dubois (University of Pennsylvania Press, 1999)
Viking Çağının Ansiklopedisi John Haywood (Thames & Hudson, 2000)
Graham-Campbell ve diğerleri (Andromeda, 1994) tarafından düzenlenen Viking Çağının Kültür Atlası
Penguen John Haywood'un Vikinglerin Tarihi Atlası (Penguin, 1996). İskoçya, İrlanda, İngiltere, İzlanda ve Normandiya'daki Viking yerleşimlerinin ayrıntılı haritaları.
Bağlantılar

Oslo'nun oluşum tarihini takip edin...
Selman Zebil 2018

12 Ağustos 2018 Pazar

DOLARI BIRAKIN, BÜYÜK BELA KAPIDA


Suriye İdlib Rusya Çin
İdlib’de aşırı İslamcı radikaller uzun zamandır konuşlanmış durumda... Gittikçe Suriye’de güç kazanan Esat güçleri İdlib’de ki bu radikal dinci güçleri oradan silip süpürecek. Bu radikal güçler ise oraya Rus federasyonundan, Çin’den Türk cumhuriyetlerinden ve dahi diğer İslam ülkelerinden gelip Suriye’de iç savaşa katılanlar İdlib’de birikmiş, kıtır kıtır insan kesen IŞİD’çi zihniyetin toplandığı yerdir. Rusya’dan sonra Çin’de İdlib ve çevresinin bu kafa kesen canilerden temizlenmesini istiyor...

İdlib denen bölgenin toplam nüfuzu 3 ile 4 milyon arasında olduğu söyleniyor. Rus ve Çin güçleriyle burasının temizlenmesi sırasında Türkiye yeniden 1 milyonun üzerinde sığınmacıların geleceği hesaplanıyor. Sığınmacı adı altında ülkeye İslamcı teröristler girecektir. O teröristler tanınmamak için İdlib'de ki gibi şalvarlı sakalı gelmeyecekler Türkiye'ye. Artık ülke ne olur siz düşünün!

Gelelim Rusya ve Çin’e...
Neden Rusya ve Çi'in İdlib’be önem verdiklerine bir bakalım...
İdlib'de toplanmış bu radikal güçler, tekrar ülkelerine dönsünler istenmiyorlar. Kendi ülkelerinden İdlib’e giden IŞİD ve benzeri birçok terörist grupların ülkelerine dönmelerine izin vermeyecekler ve orada imha etmek istiyorlar. En ağır bela! Ya bu çok uluslu radikal İslamcı çeteler Türkiye’ye kaçarlarsa ne olur ortalıkta, düşünün neler olacak!.. 

İdlib'de, Doğu Türkistan tugayı, Sultan Murat Tugayı, IŞİD toplulukları var. Bunların bazılarını Türkiye'den destek gördükleri söyleniyor. Suriye rejimi, Rusya, Çin onları terörist topluluklar olarak görüyor. Bunlardan pek çoğu Rus, Çin ve diğer Türk cumhuriyeti kökenliler. Kendi ülkelerinde ağır suç işlemişler var içlerinde. Türkiye'ye sığındıklarında bu devletler, suç işlemiş teröristlerini "ver bakayım o benim teröristimi, hesap soracağım" derse  Türkiye yeni yeni krizlere gebe kalacaktır...

İşte görülen o ki, Rusya, Çin Esat birlikleriyle İdlib’e girdiklerinde bu terörist olarak tanımladıkları radikalleri öldürdüğü kadar öldürecek, kaçabilen İdlib’e tek sınır olan Türkiye’ye kaçacaklar. İş öyle bitmeyecek, hala yaşamaları kendilerine tehdit olduğunu hissedecekler...

Birde buradan katmerli kriz kapıda, yine buna neden olan AKP siyasetinin Suriye konusunda izlediği inatçı hatalı dış siyaseti yüzünden Türkiye’in başına katmerli bir bela daha kapıda...


1 Ağustos 2018 Çarşamba

CHP'Yİ YÖNETMEK ve KONGRELER


CHP’Yİ YÖNETMEK AKP GİBİ KOLAY DEĞİL
CHP’ye oy verenlerin görünümü AKP’ye oy verenlerden dahi, MHP’ye oy verenlerden çok farklıdır. AKP’ye oy verenler eğitim düzeyi düşük kişilerden oluşurken CHP’ye oy verenlerin eğitim düzeyi oranları en yüksek olduğu seçmenlerden oluşmaktadır. CHP’ye oy verenlerin görünümü, eğitim düzeyleri liderlerinden gerilerde değildir. Genel seçmen kategorisine bakarsak liderlerini bile sorgulayabilecek kadar demokratik gelişmişlik sevileri vardır. AKP’de bu tamamen tersinedir. Bir AKP’li seçmen liderini asla sorgulayamaz, konumu ve yeri bellidir; itaatkardır, biat eder, Otur denen yerde oturur…

CHP’ yönetmek zordur…
CHP içindeki tartışmalar konusundaki olayları göz önüne alırsak, biatçi olmadıkları itiraz kültüründen beslendikleri, özgür bireyler olarak kuşkuları çekinmeden sorgulayıcı tavırları, hizipleşmede geçen günleri sonra kongrelerle anılan CHP’ye lider olmak o kadar kolay iş değildir…

AKP’de imajlar lider üzerinden yürür. Biat ve itaat çok önemlidir. CHP’de iş öyle değildir. Kulun kula itaati yoktur. İş böyle olunca Recep Erdoğan CHP gibi bir demokratik eğitimli seçmen potansiyelin liderliğini asla yapamaz. Buna ruh hali de uygun değildir. Üçüncü günde zıvanadan çıkar, yerinden kalkar, tedavi olacak hastane aramaya başlar.

CHP’de her kafadan bir ses demokrasinin gereğidir. En baştaki liderden, taşradaki en alt kesim olan lidere kadar korkusuz liderinin karşısında konuşur. Birini sustursan ötekini konuşur, susturamazsın. Öyle  “höt-möt”  tehditleri dinlemezler. CHP’de lider olan, bunların hepsini kulak verir, onların dertlerini dinler ve şikâyetlerini dikkate alır. Değilse öyle  “höt-möt”  korkutan liderlere CHP’de yer alıp tutunamazlar...

AKP’de işler CHP’deki gibi öyle gitmez...
AKP’de bireyin liderini eleştirel bir hakkı yoktur; bağlılık yemini etmişçesine körü körüne bağlılığı vardır, emre itaat vardır, karizmatik liderlik esastır. Hal böyle iken, alt tabakadan partili birini bırakın, seçilmiş vekilin biri kalkıp AKP Liderine özgür iradesiyle eleştirmeye kalksa taşar tahammüller, derhal gereği yapılır. Bu korkulu hal en tabandaki seçmene kadar böyle yansımaktadır...

Genelde muhafazakâr-sağ seçmen kesim her zaman lidere karşı sus-pus olması vardır. On altı yılda AKP, seçmen tabanına hâkim olmada hünerinden değil, seçmenin eğitim seviyesiyle kıyaslandığında ortaya dönüştürmede kolaylıkların olduğunu görürüz.

Haydi; gel sen sıkıysa CHP bilinçli seçmen tabanını kafana göre dönüştür, yönlendir bakalım. Adamı tef çalıp oynatırlar; lider mider demezler gözünün yaşına bakmadan, hem severler, hem döverler.

Öyle; CHP tabanı bilinçli haliyle gözünü kapatıp kimseye oyunu vermez...
Ne göt kılı olur, ne de liderini yalamaya kalkar. CHP seçmeni sorgular, itiraz eder, çelişkilere karşı duyarsız kalmaz, ideallerine karşı konulursa maraza çıkarmasını iyi bilir, itaatkârlık yapmaz, el etek öpmez, yalakalık yapmaz, “her şeyi lider bilir, o ne derse doğrudur”  demez. Yiğitlik, gelsin Recep Erdoğan CHP’ye lider olsun bakalım başına neler gelir, görsün!

AKP’nin elinde haksızlıklar dolu iktidar gücü var...
Rekabet edebilecek muhalefetin önüne günlük bir dini kanıtlar ortaya çıkıyor, her zamanda bundan kazanç sağladıkça çıkacağına benziyor. Din üzerinden haksız siyasi rekabet yapanlara karşı CHP 1946’dan bu yana kaşı karşıya geldi, bir türlü sağlam iktidar olamadı. AKP’nin de elinde en büyük silahı dincilik, din değil. Din ile inançla sonuca ulaşmak CHP’nin işi değildi. Dini kullanarak dincilik yapmadığı için CHP’ye karşı mücadele, dini laçkalaştırmış dincilerin; dincilik propagandalarının etkisinde kalan seçmenleri n oylarını kapıyorlar.

CHP, Bu ülkede doksan bin cami, o camilerde beş vakit okunan ezanların nedeni olmasına rağmen Anadolu kırsalında anlaşılamamış, hep dinsiz olarak algılandı durdu. Elinde, meydanlarda Kur-an sallayan, kendine Kur-an’ı referans gösteren kişilere inandırıldı Anadolu halkı…

Prof. Dr Oğuz Işıtan’ın araştırmasına göre: “İnsanlarda eğitim oranı düştükçe AKP oyları artıyor. Kentli yoksul kesim AKP’nin tabanını oluşturuyor, bekide en büyük kesim”  der.

İş böyle olunca, şimdi sorarım. 16 yıldır AKP’nin başında, devleti yöneten olsanız, siz eğitim düzeyini çağdaş eğitim seviyesine çıkarmak için çaba harcar mısınız? Eğer AKP olarak çaba harcarsanız oylarınız düşer demektir. O halde eğitim seviyesi düşük cahiller ordusu yararınızadır demektir...

AKP 2010 yılına kadar İslamcı kimliğini gizledi. İlk kurulduğunda  “biz İslamcı değiliz”  dediler. Bu sözlere pek çok laik ve CHP’li kesim inanmadı, eski komünistler, yeni liberaller inandılar. Dahi; AKP’yi kuran kadroların  “Milli Görü gömleğini çıkardık” sözlerine sorgulayan, soran, itiraz kültüründen gelenler başından beri asla inanmadılar. Yani kısacası, “biz İslamcı değiliz, Milli Görüş göleğini çıkardık”  dediklerinde de İslamcıydılar ama geçiş dönemini atlatmak için kullandıkları takiye idi.

İslamcı yazar Ahmet Taşgetiren 27 Nisan 2017’de köşesinde şöyle yazıyordu: “Çıkarlarınız elverdiği ölçüde Batı ile de, başkaları ile de ilişki kurabilirdiniz”  Hatta Taşgetiren, Milli Görüş gömleğini çıkarma konusunda da AKP’li kurucuları için:  “Milli Görüş gömleğini çıkardıklarında… Kuran’ı referans almayacağız dedikten sonra da İslamcı idiler… Asla bize takıyye yaptıklarını inanmadım”  diyor…

CHP ve Muharrem İnce Harekâtı
Yerinde ve zamanında olmayan, Olağanüstü Kurultaya çağırmak, delegeleri kışkışa getirerek ikiye bölmek hiç hoş olmadı.  “Ağzı laf yapan”  İnce’ye intikal eden sorun CHP’nin genlerinde var; bu, CHP’nin şifa bulmaz hastalığıdır. Oysa CHP, tarihinde lideri istifa etmediği müddetçe, lideri değiştirilmemiştir. Ayrıca İnce, %30 oy almakla bu % 30 ilerisine ilk seçimlerde geçileceğini sanması ve buna halkın inanması,  inandırılmasıdır. Ancak şimdiye kadar görüldü ki, CHP’de lider değiştirmekle hemen iktidar olacağını sanılmasıdır ikide bir kongre istemek...

Peki CHP seçmeni nezdinde ne oldu derseniz, sonuç belli. Koyu vazgeçmez CHP’liler bu olumsuz gelişmelere kızsa da, onların dışındaki ılımlı, şöyle böyle CHP’ye oy vermişlerin güvenleri sarsılmıştır, bir dahaki seçimlerde oy vermeyebilirler...

Yani, Muharrem İnce harekâtı CHP’yi oldukça hırpalamaktan başka işe yaramadığını sanan insanlar çokçadır. Muharrem İnce kısa süre önce şöyle demişti:  “Kılıçtaroğlu benim Genel Başkanımdır. Bundan sonra ona karşı aday olmayacağım”  demişti. Kısa süre sonra ise sözsünde durmadı; dediklerini unuttu!  Ne oldu? CHP karpuz gibi ikiye bölündü, bitirilme düzeye geldi, düzeyi düşen sözler, kaygılar,, birbirlerine karşı kin ve nefret bırakan sözler ve birbirlerine düşmanlıklar arttı...

CHP’deki kin ve nefret söylemlerden sonra araları bir daha CHP çatısı altında düzelmeyecek kadar incitici sözlerin açtığı yaralar, kabuk bağlasa da kapanmayabilir. Bu halle ne yüzle, dokuz ay sonraki yerel seçimlere gidip seçmenin yüzüne bakacaklar, onlardan utanmadan oy isteyecekler.

Son olarak düşüncem şuydu, Muharrem İnce, kendisini aynı ateşle, ateşlenmiş taraftarlarını yerel seçimlere odaklamış olsaydı ve (bu benin görüm) İstanbul Belediye Başkanlığına iyi bir hevesle, aynı cumhurbaşkanı seçimlerdeki hızıyla hazırlansaydı, bütün CHP’lilerin gözünde bir dev olurdu bence. Tersi oldu... 


15 Temmuz 2018 Pazar

SOVYETLERİN DAĞILMASI ve TARIM SİYASETİ


Psikolojik Savaş ve Zihin Denetimi

Yıl 1971; Sovyetler topraklarında yağışsız bir yıl geçer. O yıl buğday yetişmez, yetişen de yetersiz kalır. Buğday siloları boşalır, nerdeyse ekmeksiz kalmak üzereler ki, Soğuk Savaş dönemi, rakibi ABD ise dünyanın en çok buğday üreticisi, ABD’ye buğday almak için başvururlar. ABD önce olur dese de sonra bir şartla derler...

Batılıları “Demir Perde” dedikleri Sovyetler, yine Batıdan Rusça propaganda radyo yayınları yaparlar ama Sovyetler bu yayınları ülkelerine girmesini engellemek için parazit oluşturarak engellemektedir...

İşte ABD’nin şartı bu Rusça batılıların yayınlarına parazitleştirme işini bırakmalarını istemeleridir. Sovyetler bu isteği kabul ederler, Batıdan yapılan Rusça radyo yayınları Sovyetlerde dinlenir hale gelir...

Sovyetleri o dönemdeki Tarım Bakanı kim biliyor musunuz? Sovyetlerin dağılmasında Sovyet Lideri olan Mihail Gobaçov’dur. Batının etkin propaganda yayınlarını Sovyet halkları dinledikçe, git gide Batı hayranlığı da artmaya başlar. Rusya ABD’den buğdayı aldı ama aradan geçen 15 yıl içinde batıdan Rusça yayın yapan radyo sayesinde psikolojik savaşı kazanır. Sovyetler dağılırken de Gorbaçov bu kez Sovyetlerin devlet başkanıdır...

Kıssadan hisse. Medyanın gücü; halkı yanlışa yönlendirir ve yanlışa evet dedirtir.


   

5 Temmuz 2018 Perşembe

M.S. 683'DE MEDİNE'NİN TALAN EDENLER ve KADIN-KIZA TECAVÜZ EDERLER





Tarihi "Evlad-ı Harre" Ne Demek?

Medine-i Münevvere
Halife Yezit’in ordusu Medine’ye girerek binlerce Müslüman’ı kılıçtan geçirip kanını akıttığı gibi bir de en acısı, Medine’de binlerce kadınına tecavüz ettiler; bu tecavüzden bir süre sonra binlerce çocuk arka arkaya dünyaya geldi. O çocuklara
  “Evlad-ı Harre” denildi.


Harre Vakası (Medine) Olayların gelişimine bir bakalım!
27 Ağustos 683, İslam tarihinde Kerbela’dan sonra öyle bir vakıa yaşanır ki, Başta namus, kadınlara tecavüzler olmak üzere adalet, merhamet, hakkaniyet, uhuvvet ve ortadan kalkan insaf diye bir şey kalmaz, çiğnenir ayaklar altında. Tarihe  “Harre Vakası” olarak geçen o tarihte orada, mezarı bulunan Muhammed’in kemikleri sızlatılır. O gün sular kan aktı, o gün kuşlar bile semada dönmediler, ağaçlar, otlar insafsızlıklara karşı sitem ediyor, Medine sokaklarında olup biten bu acımasız kıyımdan akan kanlara ve kadınlara tecavüzlere Şeytan bile şaşa kalmıştı.

Medine
Yezit’in Emriyle, "Harre Vakası" Arap-Emevi saltanat dinciliğinin işlediği bir sahabe katliamıdır. Kerbela’nın devamı sayılan, dinci cinayetlerini en büyüğüydü. Yezit’in Kerbel’'da yaptığı zulmü içine sindiremeyen Medine halkı karşı çıkması sonucu, bir tür gözdağı verme katliamlarıydı Harre olayları. Medine halkının imanları vardı, birde basit kılıç, pala ve kamaları vardı.

27 Ağustos M.S. 683’de Yezit bin Muaviye’nin ordusu, Muhammed’in kenti Medine’ye saldırarak 10 binin üzerinde Müslümanları kılıçtan geçirerek kanını Medine sokaklarına döktükleri gün idi. Bu kılıçtan geçirilenler arasında Muhammed dostları ve sahabeler den, Bedir Savaşına katılmış 25 kişiyi de katlettiler. Dahi, 80 kadar da ashap-ı kiram kılıçtan geçirilerek kanları Medine sokaklarına akıtılmıştır.

Bu 10 bin askerin 800 kadarı, üzerlerinde Hıristiyan azizlerinin resimlerinin bulunduğu sancaklar ile birlikte Müslüman olmayan Bizans-Rum askerleri de vardı. Ancak İslam dinine göre, Muhammed’in sözleri uyarınca bu kutsal kent Medine’ye Hıristiyan askerlerin girmeleri dine göre haramdı. Bu gerçekler karşısında Halife Yezit, işgal için Bizans-Rum askerleri istihdam edilip İslam’ın kutsal kenti Medine’ye Müslüman kanı akıtmak için ve Müslüman kadınların ırzına geçmelerine ve de canlarını, mallarını, ellerinden almaları izin veren Yezit’in İslam’a karşı duyarsızlığının açık bir biçimde kanıtıydı...

Oysa bu cinayetlerin işlendiği Medine tıpkı Mekke gibi  “Harem” sayılmaktaydı. "Ey Allah’ım! İbrahim Mekke'yi haram kıldığı gibi, ben de Medine'yi iki dağı arasıyla haram kılıyorum" diyen Peygamber, yaşadığı şehrin bu özelliğini vurgulamıştı.

Yetmez; Müslim bin Ukbe adlı Emevi komutanı, Yezit'in emri ile üç gün boyunca Medineli Müslümanların kanı, canı, malı, namusu, ırzı Yezit ordusuna helal kılınmıştır. Tarihi bilgilere göre yaklaşık 1000’e yakın Müslüman kadının ırzına geçilmiş ve olaylardan sonra doğan çocuklara  “Evlad-ı Harre” denilmiştir. İş böyle olunca, aileler bu olaydan sonra kızlarını evlendireceklerinde bekâret konusunda garanti veremiyorlardı.

Medine'nin bugünkü durumu
Ayrıca, bazı öldürülmeyen sahabelere ağır işkenceler yapıldı...
İbn Kuteybe’nin aktardığına göre Ebu Said el-Hudri sakalları tel tel yolunarak acılar içinde feryat figan ettirildi. Bütün bunlar, Emevi siyasi hırsları yüzünden salt saltanatını rahatsız etmemeleri ve Yezit’e biat için birer gözdağı idi Müslümanlara. (1) 

İbn Kesir ve Suyuti gibi tarihçiler, Yezit ordusunun yağma ve cinayetlerini çok ağır bir musibet ve tarif edilmesi imkânsız bir hadise olarak yazmışlardır.

Tarihçi Mesudi, bu olayı İmam Hüseyin’in şahadetinden sonraki en feci olay olarak açılamıştır.

Müslim b. Ukbe ve ordusu üç gün boyunca Medine halkının namusuna tecavüz etmiş, hamile kadınların karınlarını deşerek ceninlerin dışarı çıkması, bebeklerin öldürülmesi İslam Peygamberi Muhammed’in kör olan Cabir b. Abdullah Ensari ve Ebu Sait Hudri gibi büyük sahabelerine saldırılmış, hakaretler edilmiş, her türlü çirkin ve kötü sözler söylenmiştir.

Harre komutanı Müslim, savaşın ertesi günü Medinelilerden tek tek "Yezit'in kulu ve kölesi" olarak halifeye itaat edeceklerine dair bağlılık sözü aldı. Biat şu şekilde olacaktır. "Yezit'in kulu ve kölesi olarak biat ettim" Bazı Müslümanlar buna karşı çıkarak: “Allah'ın kitabı ve Peygamberin sünneti üzere biat ederim" diye ısrar eden kişilerde öldürüldüler. Bu olaylardan sonra Medine'de bir süre daha kalan Müslim, ordusuyla beraber Mekke'ye doğru harekete geçti.

Sonuçta Harre’de Müslim, kestiği sahabe başları ile esir sahabeleri Şam’a Yezit'e gönderdi. Yezit, bunların karşısına geçip Uhud günü intikam şarkıları söyleyen İbnü's Sib'arî’nin, Bedir'de öldürülen müşriklerin intikamının alındığını ifade eden bir şiirini okudu.

Müslim, Medine başarısının ardından hemen Mekke üzerine yürüdü. İbnüz Zü-beyr'in Kâbe’ye sığındığını bahane ederek Beytullah'ı mancınıkla tahrip etti, daha sonra da ateşe verdi.

Kabe'den bir Görünüm
Yezit Ordularının Kâbe Baskını ve Yakılıp Yıkılması
Muhammed sonrası, bütün Arapların birbirleri ile savaştığı bir dönem başlamıştır. Şiddet, dehşet, katliamlar, yakıp yıkmalar, tecavüz, kelle koparmalar, el ayak kesmeler, entrikalar, tuzak kurmalar, pusular, kumpaslar dahası, çıkar için aniden saf değiştirmeler alabildiğine güvensiz bir ortamda birbirlerini katledip durulan bir dönem başlamıştır. Bütün bular ülküsü olmayan, ufkunu göremeyen, dogmatik Müslümanların tavırları Emevilerin işine yaramaktaydı.

Bir taraftan Türkmen toprakların fethini yöneten Abdülmelik, Yezit’ten sonra tekrar Mekke’nin kuşatılması için “Zalim” lakabı verilen Haccac’ı Mekke’nin fethinde görevlendirir. Bunun üzerine “Haccac-ı Zalim” hazırlıklarını tamamlayıp İslam’ın kutsal kenti Mekke’yi kuşatır ve mancınıkla dövmeye başlar. Bu pervasızlık tam da haç zamanıdır. Bu olay üzerine Müslümanlarda artan tepkiler karşısında Halife Ömer’in oğlu Abdullah’ın devreye girmesiyle kısa bir süre için mancınıkla kenti dövme durdurulur. Hacın bitmesi beklenir, hacın bitişinden sonra tekrar çatışmalar başlar.

Bu arada mancınıkla atılan taşlardan birisi Kâbe’nin üzerine düşer. Tam bu anda müthiş bir gök gürlemesi ile mancınığın başında bulunanların başına yıldırım düşer, 12 asker o anda ölür. Yıldırımı Allah’ın gönderdiğine inanıp, büyük bir korkuya kapılırlar ve bu işten vazgeçerler. Askerlerin mancınık başından uzaklaşması üzerine Zalim Haccac’ın kendisi geçer. Bir yandan kentin üzerine taş fırlatırken, bir yandan askerlerine;  “korkmayı, Hicaz memleketinin âdeti böyledir, har vakit yıldırım (2) olur. Bugün sizi yaktı, yarın onları yakar”  diyerek korkularını yatıştırmaya çalışır.

Kırk gün süren bu Mekke kuşatması, sayısız ölüm, yaralanma ve yıkımla yılgınlık, bezginlik, açlık, susuzluk getirir. Direnmede takati kalmayanlarda iyice güç kaybı başlar. Direnme gücü kalmayan Mekkelilerin sayısı her geçen gün artarak teslim olmaya başlar.

Kabe'den Bir görünüm
Kâbe Saldırısı ve İbn Zübeyir
Bu arada Haccac, can güvenliğini sağlayacağını ve rüşvet vererek İbn Zübeyir’i teslim almaya çalışır. Bu ortamda İbn Zübeyir, sözüne büyük değer verdiği annesi Esma’ya:  “Halk benden ayrıldı, yanımda pek az adam kaldı. Düşmansa bana dilediğim kadar dünyalık veriyor. Senin reyin nedir? Diye soruyor.

İbn Zübeyir’in annesi Esma vakur bir karalıkla: “Eğer Hak üzere isen ve halkı Hakk’a davet ediyorsan bunu sürdür ki, bu yolda hayli taraftarın öldü. Artık bu yolda devam et ve Ümmeyeoğulları’na kendini maskara etme. Yok, eğer meramın dünya ise, sen ne fena adam imişsin ki, hem kendi hem de taraftarlarını helak etmiş olacaksın. Dünyada ne kadar kalacaksın? Ölüm daha iyidir.”  Diye telkinde bulunur.

Annesinin bu sözleri üzerine İbn Zübeyir: Dünyaya asla meyletmedim. Fakat senin görüşünü bilmek istedim. Sen de benim kararımı güçlendirdin. Bak anne, ben bugün ölürüm, kederin artmasın. Oğlun kötü bir iş seçmedi, zulüm ve haksızlık yoluna gitmedi” diyerek; bir avuç yakın arkadaşlarıyla surların dışına çıkar; Haccac’ın şaşkın bakışları arasında (3) saldırıya geçer, çarpışarak ölür İbn Üzeyir. Haccac öldürülen Hicretle yaşıt olan Abdullah İbn Zübeyir’in kafasını gövdesinden keserek ayırtarak Şam’a gönderir. Gövdesinde yüksek bir sırığa astırarak Mekke kentinde teşhir için başsız gövdesi, ama hiç zalime boyun eğmemiş bir biçimde asılı tutulur. Böylece 9 yıldır giremediği Mekke’ye Emevi ordusu, 7 aylık bir savaş sonucu M.S.692 yılında girebilmiştir. Böylece ruhu alınan Mekke kentinde Emevi Halifesi Abdülmelik adına hutbe okutulmuştur.

Yerle bir edilerek harap edilen Kutsal Mekke ruhunu kaybederek, yeniden Emevi
Dinsel merkezi haline getirilir.

Bu olaylar, İslam coğrafyasına bir tür prototip olarak yansımış, insana hırs, hamaset, kibir, kasvet, kin ve benlik vermiş, gücü eline geçirenin zalimliklerinin önünü açmıştır. 1400 yıldır İslam coğrafyasında bunca dökülen kardeşkanlarının kaynağı Emeviler olmuştur. Hala tarihten bir nebze ibret aldıkları yok, ha bire dini siyasete alet eden din sömürgecileri pıtrak gibi İslam coğrafyasının kangreni olmasını sürdürüyor...

(1) Tarih-i Taberi” 3. Cilt, s. 301
(2) Ahmet Cevdet Paşa, s. 686
(3) İbn Ku-teybe; el-İmâme ve's-Siyase, 1/180-190.








TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...