İslam’da Kavgaların Başlaması
Muhammed’den
sonra İslam’ı yozlaştırdılar, Müslümanlığı tartışılır duruma getirdiler. Değil
diyen beri gelsin gösterelim, işte Müslümanlar arasında akışı durmayan kan. 1400
yıldan bu yana binlerce Müslüman öldürülerek sürdü.
Öldürüldükleri yetmezmiş gibi birde
kin ve nefretin nerelere kadar uzandığına bakarsak, öldürülenlerin kemiklerin
mezarlardan çıkarılarak kemiklerden dahi intikam alınarak yakıldılar, Dürüst ahlaklı Müslüman bilim insanları fikirleri yüzünden
kâfirlikle suçladı, en ağır cezalara maruz kaldılar; birçokları öldürüldüler.
Öyle
ki, her "Müslüman’ım" diyen, güç ve iktidar sahibi olduğunda, dinde kendini de
güçlü, her dediğinin Tanrı kabulü gibi sayılacağına hükmetti durdu İslam
tarihinde. Müslüman ülkelerde iktidarı elinde tutan despotlar ne yaptılarsa,
alttakiler yani cemaatler, tarikatlar onun özentilerinden farklı gelişmediler,
onlarda kendi tarikatlarının, öteki tarikatlardan farklı olduğunu, kendilerinin “hak
tarikatı” olduğunu söylediler durdular, öteki kendilerinden küçük tarikatların
insanlarını “kâfirlikle” suçladılar, gerektiği yerde imha ettiler...
Tarihimize
baktığımızda “İslam-i muhafazakâr” siyasetinin eli kanlıdır. Bunlar her
daim, “Huzur İslam’da” derler, en büyük
huzursuzluğun kaynağı da kendileridirler. Yani İslam tarihine kısaca bile bir
baktığımızda “Müslümanlar” arasında
çıkan kavgaları, insan kanını donduracak kadar zalimce ve kâbus dolu bir
tarihle karşılaşırız. Kin, nefret, düşmanlık, kıyım var. Gerçek olan merhamet, güzel ahlak,
hak hukuk yok orada...
Öyle
her alanda çıkıp “Huzur İslam’da” diye sloganlar kullanacaksınız, öbür tarafta
en küçük bir siyasi görüş farklılığı ya da ters çıkar ilişkileri olunca kanlı
bıçaklı hale geleceksiniz. Hatta arabaların arka camına “huzur İslam’da” yazacaksın, trafikte ufacık bir olayda çekip
belindeki silahı, ötekine kurşun yağdıracaksın öyle değil mi?
Yine,
“Gönül ehli kardeşlik bağları ile bağlıyız, takva sahibiyiz, alnımız secdeye beş vakit değenlerdeniz” derler, peki
neden huzur yok bütün İslam ülkelerinde? Neden Müslümanlar arasında vuku bulan
kavga bir türlü yerini huzura, barışa bırakmıyor? Tarihe baktığımızda
Müslümanlar arası düşmanlık, İslam’ın gerçek sahibi Muhammed’in torunu
Hüseyin’in Kerbela’da öldürülmesi, onu öldürenlerin yolundan gidilmesi midir?
Hüseyin’in 72 yakını ile birlikte Kerbela'da öldürülmesi ve başı gövdesinden kesilerek
ayrılıp, o kesik baş bir sopanın ucuna takarak Küfe sokaklarında
dolaştıranlar ve bu acımasız kıyımı gerçekleştirenlerde kendilerini “Müslüman” olarak addedenler başkası değildi...
Harre Vakası ve
Ardından Mekke’ye Saldırılar
Bir
yanda güzel şeylerini gösterirken, kötü taraflarını gizlemek İslam tarihinde
vardır. Kerbela
olayını yaptıran yine Yezit döneminde “Medine” şehrini üç gün boyunca
yağmalayan, Muhammed’in halifelik makamında oturan Muaviye Oğlu Yezit’in
ordusuydu. Bu Medine’nin yağmalanma savaşı kime karşıydı. Hiç araştırdınız
mı? Bu savaş, Muhammed’e yakınlığı ile
bilinen Zübeyir’in oğlu Abdullah b. Zübeyir’e karşıydı. Tarihi rakamlar
farklılık gösterse de, Abdullah b. Zübeyir isyanı sonrasında 4000 Müslüman
insan bu savaşta yaşamını yitirdi. Bazı kaynaklarda bu sayıyı 10 binin üzerinde
olduğuna dair yazmaktadır.
Dahi,
kayıtlara “Harre Vakası” olarak geçen savaşta yüzlerce Kur’an hafızı ve onlarca
sahabe yaşamını yitirdi. Bazı söylencelere göre, bu savaş sonrası üç gün
boyunca kadınlara tecavüz serbest bırakılmıştır. İşte IŞİD’i üreten kaynağın
ana damarları buralardandır. Ölen de öldüren de, mahrum olan da, zalim olanda,
zulmedende Müslümanlardı...
Yine
Abdullah b. Zübeyir’e karşı ve Mekke’yi ele geçirmek için o kutsal mekân olan
Kâbe’yi ateşe veren ve mancınıklarla ateş topu atanlarda Müslümanlardı.
Nerdeyse işte bu başı dönmüş Emevi hanedanlığı boyunca Müslüman muhalifleri
katledenler, yaptıklarını hep İslam adını kullanarak yapmışlardır. Öldürdükleri
“din kardeşleri” İdi. Gelin görün ki, en sonunda kendileri de benzer sonuçla
hanedanlıkları tarumar edilmiş sonuçları, yaptıklarından farklı olmamış, acı
bir biçimde bitmiştir. Tarihi kayıtlara göre “Müslüman” Abbasiler döneminde
birçok Emevi halifelerinin mezarları açılmış, kemikleri çıkartılarak
yakılmıştır.
M.S.
683 yılının Ağustos ayında, Harre denilen bir bölgede yapılan savaşta, Emevi
kuvvetleri karşısında fazla dayanamayarak Medineliler direnişlerini sona
erdirmişlerdi. Kaynaklara göre en az seksen kadar sahabenin (Muhammed dostları)
de aralarında bulunduğu çok sayıda insanları öldürdüler. Dahi, Medine’de on
bine yakın Müslüman katledildi. Ancak yaşanan felaket bununla kalmadı.
Emevi komutanı Müslim bin Ukbe, Yezidi’n emriyle işgal ettikleri Medine'yi askerlerine üç gün süreç içinde, başta kadın ve kızların ırzlarına geçmek dâhil, her şeyi gasp etmelerini “mubah” kıldı. Emevi ordusuna “helal” denildi, Medineli Müslümanların evlerine zorla girdiler, mal mülk, eşya, para ne buldularsa ellerinden aldılar, yetmedi, üç gün boyunca kadınlarım kızların ırzlarına geçtiler. Karşı koymak isteyen insanları dövdüler, öldürdüler.
En açı verici tarafı nedir derseniz; Medineli, babalar o yıl kızlarını kocaya verirlerken kızlık garantisi vermediler. Dahi, tecavüze uğrayan kadın ve kızların birçoğu 9 ay sonra arka arkasına çocuklar doğurdular. Medineliler bu çocuklar için, “Herre Çocukları”, “Herre Piçleri” adıyla andılar. Birçok kadın ve kızlar ise “ganimet olarak” alındılar; evlerinden yurtlarından götürdüler.
İslam’ın
Peygamberi Muhammed, oysa: “Ey Allah’ım! Hz.
İbrahim Mekke'yi haram kıldığı gibi, ben de Medine'yi iki dağı arasıyla haram
kılıyorum" diye dualar etmişti. Hz.
Peygamber, yaşadığı şehrin bu özelliğini vurgulamıştı.
M.S.683,
Muhammed’in ölümünden 50 yıl sonra bütün bu zalimlikler Yezit tarafından
yapılırken, yetmez, Emevi orduları Medine’den Mekke üzerine göndertir. Ordunun
komutanı Müslim bin Ukbe yolda hastalanır ve geberir gider. Onun yerine
zalimlikle (valilik döneminde 200 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğundan)
anılan “Haccac” komutanlığa getirilir. Mekke’yi kuşatan Emevi ordusu, aylarca
mancınıkla şehre taş ve ateş yağmuruna tutar. Atılan bunca taşlarla Kâbe
yıkılır! Hacca’ın uzun süredir kuşatması altında bulunan Mekke halkı aç ve
susuz kalır.
Yezit
münafığı, Muhammed’in halifelik koltuğunda oturarak, Bedir’de öldürülen yakın
akrabaları olan müşriklerin intikamının alındığına dair şiir okur. Emir verip
yaptırdığı Müslüman katliamlarını bir zafer olarak övünç kaynağı yapar. Eğlenmek
için av partisi düzenler. Dağda atının arkasından tek başına gider. Ancak kamp
yerine at yalınız döndüğünde, Yezit alçağı attan düşmüş, ayağı üzengiye takılı
kaldığından, at onu sürükleyerek vücudu parçalanarak M.S.683’te geberip
gitmiştir. Daha kısa süre önce öldürttüğü şehitlere rahmet, Yezit zalimine
lanet diyelim gitsin…
Yezit’in
ölüm haberiyle, Mekke kuşatması sırasında geldiğinden Emevi ordusu geri döndü.
Böylece Mekkeliler Medineli Müslümanların akıbetine uğramaktan kurtuldular. Mekkelilerin
önderi Abdullah bin Zübeyir, harap olmuş Kâbe’yi temellerine kadar yıktırıp
yeniden inşa ettirdi.
M.S. 692’de Emevi halifesi Abdülmelik'in döneminde Haccac'ın yeniden saldırısından
Mekkeliler kurtulamadılar. Kâbe yine mancınıklarla yeniden dövüldü ve zarar
gördü. Müslümanlar açlıktan günlerce sefalet içinde kaldılar. Zalim Halim
Haccac, aç kalan Mekke Müslümanlarını aşağılamak için Mekke’ye mancınıkla
hayvan leşlerini attırır. Halk köpek leşlerini bile yemek zorunda kalır.
Bulaşıcı hastalıklar yayılır. Mekke emiri Abdullah bin Zübeyir, bu şekilde
yaşamaktansa vuruşarak ölmeyi tercih eder Haccac ordusuna karşı savaşır ve bir
süre sonra çatışmada şehit düşer. Vahşi bir biçimde kafası kesilerek
gövdesinden ayırırlar ve Şam’a gönderilir. Zalim Haccac, Mekke’de katliamlarını
sürdürür ve harabeye çevirdiği Kâbe’yi ateşe vererek yaktırmıştır.
Kur’an
Bakara 2/125: "Hani biz Kâbe’yi insanlara vaktiyle bir sevap mahalli ve
emin bir sığınak yapmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim'den namaz kılacak bir yer
edinin." Dediği halde korunamadı Kâbe.
Muhammed’den
Tirmizi, Tefsir, Hac, 3180’daki hadiste: "Yani yüce Allah Kâbe'ye el-Atık
adını verdi. Çünkü onu despotların şerrinden korumuştur. Hiçbir zaman bir zorba
ona galebe edemedi" demiş.
Kerbela ve Yezit
Mezarı
Hüseyin'in
şehit edilmesinden sonra Peygamberimizin torununun intikamını almak için
ayaklanmalar çıktı. Daha sonraki yıllarda da Emeviler'e hemen her dönemde lanet
edildi. Emevi halifelerinin mezarları tarumar edildi. Kerbela dramının baş
sorumlusu olan
Yezit,
çölde büyümüş, eğlence ve sefahat içinde yaşamıştı. Muaviye ölmeden önce oğlu
için halkın büyük kısmının biatini almıştı. Bu yüzden Yezit babasının ölümünün
ardından Şam'da kendini halife ilân etti. Yezit, otoritesini tesis için ilk iş
olarak Muhammedin sevgili torunu Hüseyin ve ailesini Kerbela'da şehit ederek
işe başladı. Hüseyin'in şehit edilişine tepki koyan ve haklı isyana kalkan Müslümanlara karşı isyanları
bastırmak için Medine’yi bastırdı. Baskında Mekke'yi yakıp yıktılar; harap ettiler. Yezit babasından
devraldığı iktidarını üç yıl sürdüren Yezit 39 yaşında öldü. İslam
dünyasında en çok hem Sünniler, hem de Sünniler tarafından lanet okunan kişi olarak Şeytandan sonra Yezit olmuştur ve hala okunmaktadır...
M.S. 1400'lü
yılların Aksak Timur, Ortadoğu seferinde, Yezit’i mezarında bile rahat
bırakmaz, söktürür Şam’daki mezarından kemiklerini çıkartır, kemiklerini
yaktırır. Mezarının yerin de askerlerine kenef yaptırır. Dahi, Timur, onun
mezarına yakın duran Şamlıları da kılıçtan geçirir.
Yezit ve Kişiliği
Yezit; kanun, kural, düzen, din
iman, Kur’an tanımaz; hak, hukuk bilmez, becerileri kötülük üzerine düzenbazlık yapan, riyakâr,
hilekâr, babası Muaviye gibi kurnaz, kirli kokuşmuş bir despot zulmü, nekesliği
ve namertliği temsil eden taş yürekli serseri ayyaşın tekiydi. Ondan şefkat,
adalet, merhamet, sadakat ve insanlık beklemek boşunaydı. Çünkü o azgın
yetişmiş, terbiye edilmemiş, insan davranışlarına göre olmayan hareketleri ile
İslam’a en büyük kötülüğü yapan lanetli bir kişiliğe sahipti...
Yezit, sadece peygamber ailesine
zulmetmekle kalmamış, Peygamber'in mescit ve mezarını, ashabının kanıyla kızıla
boyamış, ırzları da dâhil, Peygamber ashabının her şeyini askerlerine mubah
kılmıştı. Bununla da yetinmeyip Allah'ın beyti, Müslümanların kıblesi Kâbe'yi
mancınıkla taş yağmuruna tutup ateşe vermişti.
Ve Yezit; içindeki kin ve nefreti İslam'ın Peygamberi Muhammed’e yönelikti. Bunu ona veren içinde beslediği kindi. Bu kin, Bedir Savaşında öldürülen müşrik
dedelerinin intikamı ile yanıp tutuşmasından kaynaklanıyordu. Muhammed’in Ehl-i Beytini (hane halkını) kılıçtan geçirterek intikam aldığı açıktı. Bunu yaptı ve yaptığı zalimliklerden dolayı mutlu ve
şendi. Muhammed'in makamı Halifelik tahtına kurulmuş, "müşrik atalarının intikamını nasıl alındığını
pervasızca şarabını yudumlayarak küstahça şiirler söylüyordu." (*)
Selman ZEBİL
(*)
Abdullah b. ez-Zeb'ari’den küstahça şiirler söylediği aktarılır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Mehmet Bahaüddin Varol, “Harre Vakası.”
Halil İbrahim Er, “İslam’da Siyasal Düşüncenin Doğuşu”, Sorun yayınları.
Aydın Tonga, “Kapital İslam’ın Temeli Muaviye”, Doğu Kitapevi.