18 Mart 2024 Pazartesi

TÜRKLERİN EN ACIKLI SAVAŞLARINDAN BİRİYDİ ÇANAKKALE SAVAŞI



Çanakkale Savaşında Atatürk ve arkadaşları
TÜRKLERİN EN ACIKLI SAVAŞLARINDAN BİRİYDİ ÇANAKKALE SAVAŞI

Çanakkale Savaşı 1. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yıllarında Gelibolu Yarımadası girişinde Osmanlı İmparatorluğu ile emperyalist İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara savaşı idi. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek istiyorlardı. Başta amaçları, Rusya ile güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmaktı. Ancak ölümüne direnen Türk kahramanları emperyalist güçlerinin saldırıları başarısızlığa uğrattılar ve ummadıkları büyük bir yenilgiyle geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermişti ancak kazanan kahramanlık Türk güçlerinin olmuştur.

Çanakkale Savaşı Sonrası Anzak Anneleri Mektupları
Atatürk “Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır” mesajı vermişti…
1915 Çanakkale Savaşına katılıp Çanakkale’de savaş meydanında ölen Anzak askerleri için 1934 yılında Anzak annelerine hitaben Atatürk şöyle seslenir: “Sizler, Mehmetçikler ile yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır.”

Atatürk’ün bu sözleri ile bütün dünyada zihinlere kazınmıştır…

Anzak askerleri
1934’te Atatürk’ün Anzak annelerine yazdığı mektup şöyle başlıyor: “Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Atatürk’ün bu sözlerine karşın Avustralyalı bir annenin mektubu: “Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…” diyordu Avustralyalı bir anne!..










28 Şubat 2024 Çarşamba

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI "ÇEDES" İLE NEREYE VARMAK İSTİYOR?



ÇEDES İle Nereye Varılmak İsteniyor?
Sorgulamayan, biat kültürüne alıştırılmış bir nesil yetiştirilmek isteniyor...
AKP ve lideri Recep Erdoğan’ın, “Dindar ve kindar nesil” yetiştirme yolunda ÇEDES denen bir uygulama olan 21. yüzyılda Ortaçağ zihniyetini inadına hortlatarak ülkenin çocuklarına gerici, yobaz, akıl dışı, bilim dışı anlayışla ulusal eğitim sistemine dayatma darbesidir. Yani, Ortaçağ zihniyeti ile körpe çocukları akıl, bilim ve çağdaş yaşamdan kopartılarak geleceklerini bilinçli olarak karatıyorlar.

ÇEDES ile Başlayan Akıl Tutulma Travmaları Yaşatan Skandallar
25 Şub 2024’te ÇEDES Okulda maket mezar sergiledi, bir öğrenci de mezarın başında anasıymış gibi ağıtlar yaktı ağlama ritüeli sergiledi. Bu ülke nereye gidiyor? Ülkenin pedagogları, psikologları, psikiyatristleri, neden sesleri çıkartamaz duruma getirilmiş olmaları çok üzücü. Bu ülke, çağdaş uygarlıklardan her geçen gün seviyesi düşerek uzaklaşmaktadır. Yakalamaya çalışılan seviyesizlik ise Afganistan dengine inmektir.

Okullarda daha ilkokul dengindeki çocuklara ders vermek üzere pedagog eğitimi olmayan imamların okullara sokularak derslere girmesinin önünü açan ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum) uygulamasına tepki çekerken, Qers’teki yani Kars’taki bir okul içinde öğrencilere “sabır” konusunu anlatmak üzere bir mezar maketi kuruldu. Çocuklardan “yaşamını yitiren anneleri için ağıt yakmaları” istenir. Kurulan maket mezarın başına bir öğrenci seçilerek, vefat eden annesine özlemini “sabır teması” işlenerek korku salan, yürekleri titreten ağıt yaktırdılar.

Yetmedi, eğitim dışı uygulamalara zorlanarak ÇEDES kapsamında öğrenciler camilere götürülüyor, çeşitli dini seminerlere zorunlu bırakılıyorlar.

Bu bir tür tek din, tek mezhep dayatmasından başka bir şey değildi...
Başında “Milli” olan “Milli Eğitim” milli kimliğini yitirmekte olup, bu gibi davranışlar ve söylemlerin özünde tek adamın ideolojik takıntısından dolayı, eğitimde tür eylem ve davranışların özünde öğrencilere, kendisi gibi inanma duyguları aşılayarak, tek din, tek mezhep üzerinden kendine özgü ideolojik değerler yüklemektir. Bu ülkede bu tür adımları, diğer başka inanç ve mezhep sahibi velileri yok sayma dayatması olarak açık biçimde anlaşılmaktadır. Bu ülkede, tarikat ve cemaatlerin ve dahi dini dernek ve vakıfların Millî Eğitim Bakanlığı Bakanı tarafından her gün cemaatlerle art ada önü ardı kesilmeyen protokoller imzalayarak, Cumhuriyet değerlerinin yıkılması amacına hizmet ettiği bilinmektedir artık. Çünkü, tek adam, tek inanç, tek din, tek mezhep ile biat kültürünün yürütülmesi geliştirilmesi, sorgulamayan, sormayan, “evet efendimci” kendilerine ölümüne bağlı nesiller yetiştirmektir amaçları.

Bu ÇEDES’in projesi kapsamında daha önce bu Tekirdağ ve Batman’da öğrencilere cami temizletildiğini; bazı okullarda öğrencilere mezar temizliği yaptırılması gündeme getirmişti. Rize Ardeşen’de bir ortaokulda benzer durumlarla karşılaşıldı. Ardeşen Seslikaya Ortaokulu öğrencilerine de ÇEDES kapsamında cami temizliği yaptırıldı. Benzer durumla Muş Bulanık’ta, Bulanık Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden camide temizlik yapmaları istendi.

Yani istenilen sistem şöyle işliyor: Aç bırak yalvar yakar olsun; cahil bırak aklı ermez, düşünemez, sorgulayamaz olsun biat etsin ki düzenin yürüsün! Değilse 22 yıldır kesintisiz ülkeyi yöneten kişinin ülkeyi nasıl ekonomik zorluklara getirdiğine bakmak gerek.

AKP ve onun lideri Recep Erdoğan, dindar nesil yetiştireceğiz diye travmalı, dindar, kindar nesiller yetiştirme kapılarını araladı. Örnek mi, okula mezar getirip çocuklara yaşama sevinci yerine yas tutmasını, ağıt yakmasını öğrettiler.

Osmanlı’nın yıkılmasında bir neden de Kadızadeler aşırı selefi dinci-şeriatçı harekatlarıydı. Şimdi de cumhuriyetin yıkımına doğru dinci-şeriatçı İŞİD belasıdır.

Allah’ın soracağı soruları insanlara sormaya çalışan dinci zihniyet, “namaz kılıyor musun, oruç tutuyor musun diyerek Allah’ı soracağı soruları soran zihniyet “açmışın, tok musun, mutlu musun” diye sormuyor,

Atatürk, Kurtuluştan, kuruluşa ve fabrikalaşmaya uzanan yol 1950’den itibaren bir bir yok edildi, AKP ile tamamen bitirilerek sonlandırıldı! Sonra da “Milli-Yerli” nutukları atacaksın, “din-iman” ile uyutup halkı kandıracaksın.

Kısacası ÇEDES Projesi Nedir?
ÇEDES projesi, 2023-2024 eğitim öğretim yılı içinde ortaokul ve imam hatip ortaokulunda uygulanmaya başlamıştır. Projenin, 2025-2026 eğitim öğretim yılında ise bütün ortaokul ve imam hatip ortaokullarında uygulanmaya geçilmesi planlanıyor.

Türkiye’de AKP ve zihniyeti doğrultusunda çocuklar, çocukluk evrelerini hem duygusal açıdan hem de dini gelişim açısından değerlendirilirse, pedagoji bilimine tamamen ters, erken çocukluk döneminde dini öğelerin çocuklara tanıtılması çocuğun zihninden silinmez korkuların oluşmasına yol açabilmektedir.

ÇEDES projesi, inadına bilimsel eğitim yerine spiritüalizmin, ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ yerine psikolojik olarak salt korkuya dayalı Diyanetin, tarikatın, cemaat, tarikat, şeyhlik, şıhlık, biat kültürü ile okullarda kötü rol model olmaktadır. Böylece geleceğe yetiştirilen çocuk zihinlere tecavüz edilerek toplumun dinci dönüşüme hazırlanması zorlanması yapılmaktadır.

Böylece, ÇEDES programında körpe çocukların zihinlerine girerek unutulmaz sarsıntılar yaratacak, Türkiye’nin Milli egemenlik sorunu durumuna getirilmektedir.

Bu proje her yol dincilik kapsamında, daha ilkokul çağındaki çocuk öğrencilere din üzerinde çevre bilinci, din üzerinden milli ve manevi değerler, din üzerinden ahlaki ve insani değerler, din üzerinden bilimsel ve teknolojik gelişmeler gibi konularda batıl, çağdaş bilime tamamen ters eğitimler verilmektedir.

Salt Ortaokul ve İmam Hatip okulları değil, sınırları zorlayan ÇEDES projesi kapsamında, Sivas Şarkışla’da Çağdaş Yaşam Kenan Tunakan Anaokulunda eğitim gören beş yaş grubu çocuklar camiye götürüldü. İstanbul Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ise “Hep birlikte huzura” başlığıyla öğrencileri sabah namazına çağırdı.

Yapılan uygulamalardan bazıları, kurban kesme, mezarlara ziyaret, Cumhuriyet Gazetesinden Cengiz Karagöz'ün haberine göre, Tekirdağ, Batman ve Niğde’de öğrencilere ÇEDES kapsamında cami temizleme yaptırılır. Adıyaman ve Muğla’da ise bu proje kapsamında öğrencilere mezarlık temizliği yaptırılması. Bitlis’in Hizan ilçesinde Nurs Ortaokulu’nda, okulun sınıflarında tarikat şeyhine Kâbe maketi kurup okulun 7’nci sınıf öğrencilerine “hac ibadetini öğretmek” amacıyla sınıfta Kâbe’yi temsilen bir maket kondu, şeytan taşlama denemesi yaptırıldı. Böylece bu tür karaları ile koşar adım ortaçağa doğru çocuklar itilmektedir.

İzmir Menemen’de bir okul çocukları CEDES programı kapsamında, Kubilay ve arkadaşlarını katleden yakalanıp idama mahkûm edilen ancak yaşı geçkin olduğundan dolayı idamı yapılmayan Esat Erbili denen cumhuriyet düşmanı gerici yobazın, yobazlıkta sınır tanımayan öğretmeler tarafından mezarını ziyaret ettirildi.

Türk devletleri tarihine bir bakın. 16 devlet kurmuş ama hepsini batırmıştır. Buna en büyük neden hiçbir zaman “dış güçler” değil hep içten yıkılmıştır. Şu günlerde de benzer durumda, ülke içten yıkılıyor. Selman Zebil 2024

23 Şubat 2024 Cuma

BÜYÜK İSRAİL HAYALİ ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI

 



BÜYÜK İSRAİL HAYALİ ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI 
İlgili yazar 19 Şubat 2024, Norveçli Steigan.no'dan alınmadır.

                     Yazar: Mathew Ehret'in yazısı ENTERNASYONALİST 360 

1996 yılında, Paul Wolfowitz, Dick Cheney, Donald Rumsfeld ve Richard Perle'nin çevresindeki Amerika doğumlu emperyalistlerden oluşan bir yuvayı, “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” adında yeni bir düşünce kuruluşu kurdu. 

Düşünce kuruluşunun ilkeli hedefi, sonuçta, Orta Doğu'da yeni bir rejim değişikliği savaşları çağını meşrulaştıracak başka bir Pearl Harbor anına bağlıyken, formülün ikincil ama aynı derecede önemli bir kısmı, iktidarı ele geçiren Likud fanatiklerinin hakimiyetini içeriyordu. Yitzhak Rabin'in suikastından sonra. Bu fanatikler sözde BÜYÜK İSARAİL” için çalışıyorlar. 

Richard Perle, Washington ve Tel Aviv'in stratejik vizyonuna rehberlik edecek bir dizi hedefin ana hatlarını çizen Temiz Ara: Bölgenin Güvenliğini Sağlamaya Yönelik Bir Strateji raporunu, Başbakan Benjamin Netanyahu'nun yeni rejiminin başlangıcına doğru yazdı. Önümüzdeki yirmi yıl. Şunları gerektiriyordu:

1- Orta Doğu'da iki devletli çözüm kapsamında ekonomik işbirliği yoluyla barış ortamı yaratılmasını tehdit eden Oslo anlaşmalarının temeli iptal edildi.

2- Filistin topraklarına silahlı saldırıları meşrulaştıran yeni bir sıcak takip hakkı doktrininin başlatılması.

3- ABD'nin Irak'ta Saddam Hüseyin rejimini devirmesini sağlayın! 

4- Lübnan'daki silahlı saldırılar ve Suriye ve İran'a yönelik olası saldırılar.         

2007 yılında General Wesley Clark, 11 Eylül'den on gün sonra Wolfowitz ve Rumsfeld ile yaptığı tartışmanın içeriğini açıklayarak bu Neocon programına daha da fazla ayrıntı verdi. General Clark, kendisine yedi ülkenin beş yıl içinde gerçekleşmesi planlanan işgal planlarının söylendiğini belirtti: “Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İran”

Kısacası bu program, yüz yıldan fazla bir süre önce Theodor Herzl, Vladimir Jabotinsky ve Haham Abraham Isaac Kook gibi isimler tarafından desteklenen, uzun zamandır beklenen "Büyük İsrail" in kurulması için bir reçeteydi. 

Sonraki yıllarda Anglo-Siyonist zaman çizelgesi kesintiye uğrasa da (bazen ABD istihbarat topluluğundaki bireylerin cesur müdahalelerini de içeriyordu) Temiz Ara raporunda yer alan niyet hiçbir zaman kaybolmadı...

Bir yanda aşırı şişmiş Batı finansal sisteminin çöküşü, diğer yanda uygulanabilir yeni çok kutuplu bir güvenlik ve ekonomik mimarinin ortaya çıkmasıyla birlikte, 11 Eylül'ü planlayan suçluların Rabin (1995) ve Arafat'a (2004) suikast düzenlediği görülüyor. Haçlı Seferlerini yeniden canlandırdı ve satranç tahtasını devirmeye karar verdi... 

Bu tür bir dinamiğin motivasyonlarının rasyonel bir analizini yapmak, rasyonel kişisel çıkarların bir oyunun katılımcılarını harekete geçirdiğini varsayan, akademik olarak kabul edilebilir terimlerle düşünmeye alışkın herhangi bir jeopolitik yorumcu için büyük zorluk teşkil etmektedir. Bu durumda, rasyonel kişisel çıkar, ağır dozda kendini aldatan hegemonizm, fanatik emperyalist fanatizm ve mesihvari bir dönüşümle (hem Hıristiyan hem de Yahudi biçimlerini alan) son zaman düşüncesiyle enfekte olmuştur.

Düzeni kaostan elemek
Netanyahu ve onun Amerika ve
 Britanya'daki neo-muhafazakâr destekçileri, bir yandan İsrail'in büyük bir bölgesel savaşı kışkırtma hırsını desteklerken, bir yandan da İsrail'i Rusya ve Çin önderliğindeki düzeni bozmak için bir kama olarak kullanabileceklerine inanıyorlar. Diğer tarafta kalkınma koridorları (BRI, Kuşak ve Yol Girişimi ve Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru'nun kısaltması).

Bu Avrasya kalkınma koridorları, uzun vadeli düşünmeye ve karşılıklı işbirliğine dayalı yeni bir ekonomik mimarinin yaşayabilirliğinin temelini oluşturduklarından, haklı olarak Batılı emperyalistler için varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor.

İsrail'in BRI karşıtı bir gündemde oynaması beklenen rolün, emperyal Rand* tarzı senaryo kurucularının bu fildişi kule fantezi oyunu içindeki üç büyük proje şeklini alması amaçlanıyor. *(Rand Corporation, Pentagon destekli Amerikan düşünce kuruluşu. Oa.)

Bunlar:
1) 15 Ekim 2023'te G20'de açıklanan ABD liderliğindeki Hindistan-Orta Doğu Avrup
a Ekonomik Koridoru (IMEEC), Hindistan'dan BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve Avrupa'ya uzanan geniş bir demiryolu ve karayolu ağı öngörüyor. Bu, geniş demiryolları, boru hatları, nakliye koridorları, limanlar ve veri kabloları ağının TÜRKİYE’Yİ atlayacağını ve Çin'in merkezi ve planlanan güney BRI koridorlarını baltalayacağını öne sürüyordu.

2) İlk kez 1963 yılında Amerikalı mühendisler tarafından önerilen David Ben Gurion Kanalı'nın yeniden canlandırılması. Bu plan, stratejik açıdan değerli Süveyş Kanalı'nı atlayarak Kızıldeniz'den Akdeniz'e kadar yaklaşık 260 km uzunluğunda bir kanalın kazılması için 520 nükleer patlamanın kullanılmasını içeriyordu. 

3) 1999'dan günümüze Gazze kıyısı açıklarında keşfedilen büyük açık deniz petrol ve doğal gaz yataklarının işletilmesi, bu da İsrail'i önde gelen OPEC ülkeleriyle bağları olan dünyanın birincil petrol merkezi haline getirecek. 

IMEEC’İN Hayal Gücü:
ABD kontrolündeki ‘Bunun BRI olmadığına inanamıyorum’ dolandırıcılıklarının uzun ve içler acısı listesi göz önüne alındığında, büyük beğeni toplayan ve ortaya çıktık
tan birkaç saniye sonra dağılan (ör: Build Back Better for for) Dünya, Tek Güneş Tek Dünya Tek Izgara, Mavi Nokta Ağı, Yeşil Küresel Ağ Geçidi, Küresel Yeşil Anlaşma veya Yeşil Kuşak Girişimi), IMEEC'in jeopolitik ıslak hayalperestlerin jeopolitik ıslak hayalperestleri için yapılmış, başlangıç dışı bir ürün olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Batı sadece IMEEC gibi uzun vadeli projelere yatırım yapacak finansal araçlardan yoksun olmakla kalmıyor, aynı zamanda böyle bir mega projeyi inşa etmek için gereken mühendislik becerilerini de kaybetmiş durumda. Bu mükemmel beceriksizlik fırtınası, bu etkileyici projeyi yaşanmaz hale getiriyor...

DAVİD BEN GURİON KANALI PROJESİ HAYALİ
Son haftalarda internette fenomen haline gelen David Ben Gurion kanalının yeniden hayata geçirilmesi ihtimali için bir kelimeyi belirtmekte fayda var ve bazı yanılgıların açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Bu, ilk kez 1963'te ABD Enerji
 Bakanlığı'ndaki mühendisler tarafından önerilmiş (ve 1993'e kadar hızla sınıflandırılmış) olmasına rağmen, son yıllarda bu projeyi yeniden canlandırmak için kurumsal tartışmanın yapıldığına dair hiçbir kanıt yok. 

Birçok çevrimiçi yorumcu projenin Gazze'ye yüzlerce nükleer silah atılması çağrısında bulunduğunu iddia ederken (İsrail'in Gazze'ye nükleer silah atma tehdidinin bu kanalın inşası için bir kılıf olduğunu ima ediyor), asıl mühendislik çalışması yönlendirilmiş patlama kullanan özel olarak tasarlanmış nükleer patlamalar gerektiriyordu Tünel inşaatındaki TNT patlamalarından tamamen farklı olmayan geometriler (birçok kez daha güçlü olmasına rağmen). Bir çöle 'bomba atmak' gibi basit bir kaba kuvvet asla işe yaramaz ve bu yazarın görüşüne göre, teknik beceri, maliyet ve inşaatın gerektirdiği yıllar, projeyi IMEEC kadar olanaksız kılmaktadır.

İsrail'in Süveyş Kanalına alternatif kana açma planı

Büyük İsrail fanatiklerinin sadece Süveyş Kanalı'nın kontrolünü ele geçirmek istemeleri daha olası görünüyor (tabii ki Mısır'la bir savaş kışkırtılabilir sonra) ve bu nedenle 1963 kanalının inşası seçilmişlerin (insanların) kafasında yersizdir.
Selman Zebil Antalya

 

19 Ocak 2024 Cuma

KONYA-AKSARAY YOLU ÜZERİNDEKİ SULTANHANI ve OBRUK HANI TARİHÇESİ

 


KONYA-AKSARAY YOLU ÜZERİNDE BULUNAN OBRUK HANI ve SULTAN HANI

Obruk Han’ı, Konya-Aksaray Yolu Üzerinde Bulunan Konya’nın Obruk Köyü Girişindedir.

Kuzeydoğu güneybatı yönünde uzanan dikdörtgen planlı bir oturum alanı üzerine inşa edilen han, güneybatı kanadında yer alan avlu ve kuzeydoğu kanadındaki kapalı/barınak bölümünden oluşur. Güneybatı cephesinin ortasında dışa taşkın bir kütle olarak yükselen taç̧ kapı, üst çerçevesi üzerindeki eklemeler ile bir kale kapısı görünümünde tasarlanmıştır; cephenin köselerinde prizmatik birer kule yer alır.

Taçkapının sivri kemerli kapı açıklığının irtibatlandığı sivri beşik tonoz örtülü̈ derin bir giriş̧ eyvanı vasıtasıyla dahil olunan dikdörtgen planlı avlu, iki uzun kenarı boyunca ve karşılıklı olarak yerleştirilmiş̧ mekânlarla çevrili durumdadır. Avluyu kuzey kenarı boyunca sınırlandıran dikdörtgen planlı müstakil beş̧ mekân, sivri beşik tonozlarla örtülü̈ ve avluya sivri kemer gözleri halinde acılan eyvanlardan ibarettir; avlunun güney kenarını ise sivri kemerlerle birbiriyle bağlantılı ve sivri kemerli beş̧ göz halinde avluya acılan mekânların oluşturduğu bir revak kurulusu sınırlandırmaktadır.

 Avlunun batı kanadı fevkani bir kuruluştur; zemin kat, taç kapının irtibatlandığı giriş̧ eyvanının iki kanadındaki sivri beşik tonoz örtülü̈ ve simetrik düzende ikişer odadan müteşekkildir. Hâlihazırda hayli harap olmuş̧ durumdaki birinci kata, geçmişte, giriş̧ eyvanının avluya bakan kapısına bitişik bir merdivenle çıkıldığı anlaşılmaktadır.

Söz konusu katta, bir kapı açıklığıyla dahil olunan ve birbirine iç kapılarla bağlantılı dört müstakil odanın yer aldığı anlaşılmaktadır. Odalar dikdörtgen planlı ve sivri beşik tonozlarla örtülüdür. Güney kanatta yer alan odanın kıble duvarındaki mihrap inişi, geçmişte mescit olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır.

 

 

Avlunun batı kanadında yer alan ve hayli harap durumdaki kapalı/barınak bölümünün, derinlemesine doğrultuda yerleştirilmiş kare planlı ayaklarla beş̧ sahna taksim edilmiştir; sivri beşik tonozla örtülü̈ olduğu anlaşılan orta sahanı daha geniştir. Hanın inşaatında düzgün kesme ve kaba yonulmuş taşlar kullanılmıştır; duvar örgüsü̈ arasında yoğun olarak antik ve Bizans dönemine alt devşirme taşlar da kullanılmıştır. Hanın inşa kitabesi yoktur; Selçuklu cağında ve 13. yüzyılda inşa edildiği kabul edilir. Selcuklumirasi.com

Aksaray Sınırları İçerinde Bulunan Sultan Hanı

Konya-Aksaray yolu üzerinde bulunan Sultanhan’ı Aksaray ilinin Sultanhanı Kasabası'ndadır. Han 1229 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır. 1278 yılında ise Anadolu Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından genişletilmiştir. Yazlık kısmının geometrik şekillerle süslenmiş muhteşem bir giriş kapısı vardır. Han içinde bulunan tüm yapı, özellikleri itibariyle Sivas’taki Gök Medreseye benzemektedir.

Sivri kemerin hemen altında Elminnetül Lillah (Güç Allah'ındır) duası yazılıdır. Kervansarayın ilk kitabesinde kademeli çıkıntıların olduğu basamaklı çatma tavandan oluşan kubbe ile dış kapı nişini çeviren süs kemerinin iki tarafında altıgen madalyonlar içinde sağda ve solda yer almaktadır. Uzun bir dehlizden geçtikten sonra avluya varılır. Burada arabalara mahsus revak şeklinde yerler, sol tarafında ise kemerli ve yolculara mahsus odalar, salonlar, iki hamam ve ambarlar vardır. Avlunun ortasında dört kemer üzerine dayanmış bir mescit bulunmaktadır.

Bu mescit Selçuklu süsleme sanatını en güzel örneklerinden birini sergilemektedir. Yazlık kısmın sonunda, batı duvarında tezyinat (süsleme) bakımından giriş ana kapısından geri kalmayan bir ana kapısı vardır. Bunun da dış ana kapında olduğu gibi sağında solunda birer niş bulunmaktadır. Kitabe kemer ve nişlerin üzerindedir.

Basık kemerli bir kapıdan girilince kışlık kısma geçilir. Üstü tonozla örtülü bu kısmı kare kasetli dört kısa, sekizer ayak dizisi, beş sahana ayırmaktadır. Ortadaki sahan diğerlerinden daha büyük ve geniştir. Tam ortadaki yerin yukarısı pandantiflerle sekiz kenarlı kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. İçeriyi kubbe feneri ile duvarının sağına ve soluna dörder, dip deki duvarda ise, üç olmak üzere yukarılara açılmış mazgal biçiminde iki pencere aydınlatmaktadır. Bunlardan başka ışık ve hava alacak yeri yoktur. Çok sağlam durumdaki iç portal da kuvvetli rölyefler halinde geometrik yıldız geçmeler ve rozetlerle işlenmiştir. Karatayhan'ın iç giriş kapısı bunu örnek alarak aynen tekrarlanmıştır. Bu iki giriş kapısı Alaaddin Keykubat zamanında, hol kısımlarıyla birlikte tamamlandığına bir işarettir. Mukarnaslı tromplar üzerine oturan kubbe, süslemeleriyle holdeki sade taş minareyi canlandırır. Kubbenin külahı yıkılmıştır. Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü http://xn--kltrportali-thbc.com/ Tuncer Arpacı Arkeoloji Türkiye

10 Ocak 2024 Çarşamba

ARNOLD JOSEPH TOYNBEE (İngiliz)




Arnold Joseph Toynbee (1889-1975)

Arnold Joseph Toynbee
Toybee, yazdığı 
“A Study of History” (Tarih Bilinci) adlı kitabında Türkler hakkında şöyle der: “Güney Müslümanlığı Eşarilik (Fastan Arabistan’a kadar) bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bir şeyh satın alır, hepsini yönetirsiniz. Bizim için Kuzey Müslümanlığı, Maturidilik (Türkistanlı İmam Maturidi düşüncesi) İstanbul’dan Buhara’ya kadar Türk bölgesi tehlikelidir. Bunlar bilimle barışıktır. O nedenle her zaman Atatürk gibi asi çıkartabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır.” Diyerek İngilizleri uyarmaktadır.

İngiliz tarihçi. Tarihin konusunun kültürler olduğunu söyleyen, kültürlerin ise dinamik yapılar olup, özelliklerini yaratıcı kişilerden aldığı, dolayısıyla tarihin kültürler hakkında olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunmak yerine, kültürleri anlamaya çalışması gerektiği düşüncesiyle seçkinleşen tarih felsefecisidir. (*)

Arnold Joseph Toynbee’nin Yaşamı...
14 Nisan 1889'da Londra'da dünyaya geldi. Winchester, Balliol Koleji ve daha sonraları öğretim kadrosu içinde yer alacağı Oxford'da eğitim gördü. Birinci Dünya Savaşı çıktığında ülkesinin edebiyatçılarından birçoğu gibi o da savaş bakanlığına bağlı propaganda bürosunda çalıştırıldı. Bu esnada birçok propaganda eserine imzasını attı. Bunların arasında o zamanlar Britanya İmparatorluğu ile harp halinde bulunan Türkiye'yi karalayan mavi kitap ve benzeri kitaplar da bulunmaktaydı.

Yazdığı Kitabın değişik kapakları
Daha sonraları, Londra Üniversitesi'ndeki Bizans ve Modern Yunan Dili, Edebiyatı ve Tarihi üzerine Koraís kürsüsünün kurucu profesörü olarak göreve başladı. 1921 yılında, mevcut görevinden izin alarak “Manchester Guardian” adına Anadolu'daki Türk-Yunan savaşını yerinde izledi ve Yunan birliklerinin giriştiği vahşet hareketlerini bu gazetenin okurlarına aktardı.

Dönüşünde, Türkiye’de ve Yunanistan’da Batı Meselesi adlı eserini kaleme aldı. Bu kitap Mustafa Kemal önderliğindeki Millî Türk Ordusunun Yunan kuvvetlerini bozguna uğratmalarının hemen öncesinde, 1922 yılının yazında yayınlandı. Toynbee’nin bu yazıları ve Türklerin davasına karşı giderek artan sempatisi Koraís kürsüsünün finansmanına katkıda bulunan Yunan hükümetinin ve destekçilerinin tepkisini çekti. Baskı ve suçlamalardan bunalan Toynbee 1924 yılında kürsüden ayrıldı. Daha sonra, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde 1955 yılında emekli oluncaya dek çalışacak ve önemli eserlerini bu kurumda kaleme alacaktı 22 Ekim 1975'te öldü.

Eserlerinin özellikleri...
Tarihçinin insan türünün birtakım temel bölümlerinin yaşamlarını ele aldığını, toplum denen söz konusu varlıkları seçip incelediğini dile getiren Toynbee, tarih araştırmacısının toplumlar arasındaki ilişkileri yalnızca belli kavram ve kategoriler altında incelediğini savunur.

Kendisi bilhassa Yunan ve Doğu Medeniyetleri üzerine önde gelen tarihçilerden biri olup eserlerinde ehliyetli bir bilim adamı tarafından yapılan yüksek kaliteli yorumların ağırlığı hissedilir. Ufkunun genişliği ve anlatım gücü, dünya tarihini 26 medeniyete bölerek, yükseliş ve çöküşlerini “tehlikelerle yüz yüze gelme ve bunlara cevap verme” dönemlerine göre analiz ettiği, en önemli eseri olan, on iki ciltlik. 2 cilt halinde ilk olarak 1947 ve 1957'de yayınlanan “A Study of History” (Tarih Bilinci) adlı yapıtında da görülmektedir. Selman ZEBİL Ocak 2024

(*) Arnold Toynbee. “Encyclopædia Britannica”, 2009 tarihi.

9 Aralık 2023 Cumartesi

OSMANLI DEVLETİ ARMALARI İLK KEZ 1857'DE İNGİLİZLER TASARLAR

 

Osmanlı Devlet Armasının İngiliz Kraliçesi Viktorya'nın Emriyle 1857'de Tasarlandığını Bilmiyor muydunuz? 

Konuya girmeden önce...
Bu ülke halkının tarih okumadan, tarih bilgisini söylentilerden oluşturan halk, ezbere dayalı, beyninde değişmeyen masalımsı bilgilerle gerçek tarihi bilgilerden uzak kalmaktadır. Bir toplum olarak tarihin acı tatlı günlerinden geçmiş atalarının tarihi konusunda bir gerçek bilgi birikiminin yok denecek kadar azlığı; sorgulamayı ve araştırmayı bilmeyen nesiller ancak tarihi doğrudan değil, ancak dolaylı söylence kültüründen yalanlarla, yanlışlarla bezenmiş hikayelerden öğrenirler.

Osmanlı armasındaki hangi sembol neyi anlatıyor?
Dr. Selman Can’ın anlattığı Osmanlı araması düşüncesinin Osmanlı ile Rusyalar arasında başlayan Kırım Savaşı sırasında ortaya çıktığını anlatıyor. Dr. Can'ın verdiği bilgilere göre, bu dönemde İngiltere, Osmanlı ile yakın ilişkiler kurmaya çalışıyordu. Fransa'nın Sultan Abdülmecid'e verdiği “Legion” nişanı İngiltere'yi harekete geçirerek,

Yarış içinde rol kapmak için olsa gerek, İngiltere Kraliçesi Victoria, Fransa'nın verdiği nişana karşılık olarak Kasım 1856'da “Dizbağı Nişanı” adıyla Osmanlı Sultanına sundu. Dr. Can, İngilizlerin sunduğu “Osmanlı arması” ile ilgili şöyle diyordu: "Böylece Sultan Abdülmecid, ‘Dizbağı Nişanı’ sahibi oldu. (1)

Osmanlı armalarında otuz ayrı semboller bulunmaktadır...
Prens Charles Young adlı bir İngiliz tarafından tasarlanan Osmanlı armasında; güneş, 2. Abdülhamit'in tuğrası, sorguçlu serpuş, kalkan, sancak, mızrak, top, kılıç, borazan, yay, çapa, hilafet sancağı, Kur'an-ı Kerim, terazi, kılıç, süngülü tüfek, şefkat nişanı, Mecidi nişanı, nişan-ı iftihar, nişan-i Osmani gibi 30 ayrı sembol bulunmaktadır.

Kraliçe tarafından Sultan Abdülmecid'e verilmek istenen şövalyelik nişanını aldıktan sonra hükümdarın arması St. George Kilisesi duvarına asılmalıdır ancak Osmanlı'nın bir arması bulunmamaktadır...

30 ayrı sembol içeren armanın en üstünde bulunan
güneş sembolüyle tuğra imparatorluk ve padişahın güneş
gibi ulu olduğunu temsil ediyor, her dönem padişahına göre değişiyor.

Bunlar armanın taşıdığı anlamlardan sadece birkaçı ancak asıl anlatmak istediğimiz konu armanın tarihiyle ilgili. İlginçtir, bu arma Kraliçe Viktorya döneminde, 1867'de tasarlatılıyor ve Sultan Abdülmecid'e hediye ediliyor.

1882'de kabul edilen Osmanlı İmparatorluğu armasının onlarca detayla dolu tasarımına aşinayız.

İngiliz Kraliçesi Victoria
Sonradan değişiklikler yapılıyor ve 1882'de Osmanlı İmparatorluğu'nun simgesi oluyor. İngiliz Sarayında resmi armalar ve bayrakların kullanımından sorumlu Charles George Young'ın tasarladığı bu armanın Osmanlı'ya ulaşma hikayesi de hayli ilginç.

1346'da İngiltere Kral 3. Edward döneminden bu yana düzenlenen “Dizbağı Nişanı” geleneğine göre, nişanı alan kişi ya da hükümdarların armaları Londra'da Windsor Sarayı'nda bulunan Saint George Kilisesi'nin duvarında asılmaktadır. Böylece İngilizlerin yaptığı Osmanlı Devleti arması İngiltere'nin Saint George Kilisesi'ndeki yerini alır. Kraliçe Victoria'nın Charles Young'a tasarlattığı arma, Sultan 2. Abdülhamit döneminde terazi ve silahlar eklenerek son biçimini alır. İngiltere Kralı 3. Edward'dan bu yana sürdürülen “Dizbağı Nişanı” geleneğiyle ile şövalyelik alan ve Hristiyan olmayan ilk kişi Sultan Abdülmecit oluşu.

Aynı nişan kardeşi Sultan Abdülmecid'e Kraliçe Viktorya tarafından verilmek istenir ancak bu törenden sonraki uygulamaya göre nişanı alan hükümdarların arması Windsor Sarayı'nda yer alan St. George Kilisesi duvarına asılacak. Orada Sultan'ın bir arması bulunmamaktadır.

Kraliçe Viktorya'nın emriyle arma Young tarafından tasarlanır.
Tasarım sırasında Young İstanbul'a gelir, ona Mösyö Etienne Pizani eşlik eder.

Tasarımcı padişahlığı temsil eden saltanat kavuğunu, sorgucu, sancağı, tuğrayı ön plana çıkarır, tasarımı tamamlar. Yaklaşık bir yılın ardından tamamlanan arma (görseldeki armanın sonradan güncellenen hali) Osmanlı'nın Londra Sefiri Kostaki'ye teslim edilir, Sultan Abdülmecid de armayı beğenir, böylece Osmanlı arması kilisedeki yerini alır.

Sultan Abdülmecid'in ardından Sultan Abdülaziz'in 756. şövalye olarak nişanı aldığı törenin tablosu George Housman Thomas tarafından da resmediliyor.

İlginç olan; armaya terazi ve silah detayları eklenir ve bugün bildiğimiz imparatorluk arması ortaya çıkar. Şayet Kraliçe Viktorya bu nişanı vermiş olmasaydı, Osmanlı'nın sembolü haline gelen bu arma olmayacaktı. İlginç değil mi?

Osmanlı Devleti ile yakın ilişkiler kurmaya çalışan İngiltere'yi harekete geçirir. İngiltere Kraliçesi Victoria, Fransa'nın verdiği nişana karşılık Kasım 1856'da Dizbağı Nişanı'nı Osmanlı Sultanı'na sunar. 1346'da Kral 3. Edward tarafından ortaya çıkarılan Dizbağı Nişanı'nın geleneğinde şöyle bir uygulama vardır: Nişanı alan kişi ya da hükümdarların armaları Londra'da Windsor Sarayı'nda bulunan Saint George Kilisesi'nin duvarında asılmaktadır.

Ancak Osmanlı Padişahı'nın arması bulunmamaktadır. Bunun üzerine Kraliçe Victoria, Prens Charles Young ismindeki arma uzmanını Osmanlı için arma tasarlamak üzere görevlendirir. İstanbul'a gelerek araştırmalarda bulunan Young'a, Etyen Pizani isminde bir tercüman yardımcı olur.

Arma Sultan Abdülmecid döneminde ortaya çıksa da son halini aldığı vakit 2. Abdülhamit dönemidir.

Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamit
Kraliçe Victoria, Prens Charles Young ismindeki arma uzmanını Osmanlı için arma tasarlamak üzere görevlendirir. İstanbul'a gelerek araştırmalarda bulunan Young'a, Etyen Pizani adında bir çevirici yardımcı olur.” İngiliz tasarımcı, padişahlık alameti olan saltanat kavuğunu, sorgucu, ay-yıldızlı sancağı ve tuğrayı ön plana çıkararak bir arma hazırlar. Bir yılda hazırlanan arma, Osmanlı Devleti'nin Londra Sefiri Kostaki'ye teslim edilir. Kostaki tarafından İstanbul'a gönderilen arma çizimlerini Sultan Abdülmecid de beğenir. (1) Bu şekilde oluşan Osmanlı Devleti arması İngiltere'nin Saint George Kilisesi'ndeki yerini alır. Osmanlı nişanının son hali, 17 Nisan 1882'de Sultan 2. Abdülhamid tarafından yürürlüğe konmuştur.
Selman Zebil 9 Aralık 2023

Kaynaklar: 
(1) Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlisi Yard. Doç. Dr. Selman Can, Osmanlı Devleti'nin sembolü haline gelen 'Osmanlı arması' fikrinin İngiltere Kraliçesi Victoria'dan çıktığını söyler.
(2) Kuruluşunun 700. Yılında Osmanlı, Nesa Yayınları, s. 9
I. A. Tyroff, Wappenbuch der regierenden Monarchen Europas (Nürnberg 1846)





9 Kasım 2023 Perşembe

SON 20 YILDIR DÜNYAYI İSTİLA EDEN ÇOK ZARLI BÖÇEKLERE DİKKAT!

KAHVERENGİ KOKARCA BÖCEĞİ (Hemiptera: Pentatomidae)

Dünya’da ve Türkiye'de yeni bir zararlı, istilacı kahverengi kokarca böceği...

Doğu Asya Halyomorpha halys kökenli, tarımsal üretimde önemli ölçüde kayıplara neden olan istilacı tahripkâr ve polifag zararlı bir tür böcektir. Türkiye’de bu kahverengi kokarca böceğin varlığı ilk kez 2017’de görülmüştür. İlk Araştırmalara göre bulunduğu alanların 2018’de belirlenmesi amacıyla sürvey çalışmaları sonucunda Karadeniz ve Marmara Bölgesinde varlık tespitleri yapılmıştır. Bu zararlı böceğin hızlı ayılma özelliği bulunmakta olup, başta fındık olmak üzere elma, armut, turunçgil, şeftali, ceviz, Trabzon hurması, mısır, fasulye, domates, biber, patlıcan gibi ekonomik değeri olan birçok ürün için verim ve kalite kaybı riski oluşturmaktadır.

Bu zarlı kahverengi kokarca böceği, insan sağlığı açısından büyük tehlike oluşturmaktadır. Yaz mevsimi sonunda kışlamak için özellikle evlerdeki sokulgan yerler ve depo gibi korunaklı alanlarda yerleşerek yaza kadar barınırlar.

Hemiptera takımından, pentatomiae ailesinden olan Halyomorpha halys, Carl Stål, 1885
Araştırmacılara göre kahverengi kokarca (Halyomorpha halys) Pentatomidae) ailesinin böceğinin anavatanı Çin, Japonya, Kore Yarımadası ve Tayvan'a özgü bir böcek türü olduğudur.

Bu böcek türü ilk kez Eylül 1998'de Kuzey Amerika-Allentown, Pensilvanya'da görülmüştür. Kahverengi kokarcaların larva ve yetişkinleri, birçok tarımsal ürün de dahil olmak üzere 100'den çok bitki türüne çok zarar vererek beslenmektedir. Bu böcek türünün daha sonraları ise, Amerika Orta Atlantik bölgesindeki elma yetiştiricileri %90’a varan kayıpla milyonlarca dolar zarara uğramalarına neden olmuştur. Sonraları da yayılarak Avrupa ve Güney Amerika'da da çoğalmaya başlamıştır. Kahverengi kokarca böceği Avrupa’da ise elmadan beslenirken ilk kez 1998 kışında İsviçre'nin Zürih kentindeki Çin bahçesinin onarım çalışmaları sırasında görülmüştür.

Kahverengi Kokarca Böceğinin Tanımı
Dişi, bir yaprağın üzerine tek seferde 28 yeşil yumurta bırakır. Yumurtaların rengi zamanla ak renge dönüşür. Kahverengi kokarca böceğinin dişisi sezon boyunca 3.000 yumurta bırakabilmektedir. Bu kahverengi kokarca böceği günde 30 km uçabiliyor ve fındık bitkisinin kökünü 20 günde kurutabilme özelliğine sahiptir. Yetişkin olan kahverengi kokarca böcekleri yaklaşık 1.7 santim uzunluğa ve genişliğe sahip olabilmektedir. Yani, Pentatomoidea üst ailesindeki diğer türler gibi boyunun uzunluğu genişliğinin uzunluğuna eşittir. Üst tarafı koyu kahverengi olan türün alt tarafı kremsi ak-kahverengi renktedir. Dolaysıyla bazı örnekler kırmızı, gri, açık kahverengi, bakır veya siyahın tonlarında da olabilir. Türü diğerlerinden ayıran en önemli özelliği ise üzeri mermerle kaplanmış gibi duran görünümüdür. Ayrıca antenindeki açık renkli çizgiler de ayırt edici özelliklerini taşımaktadır. Bacaklarında soluk beyaz renkte benek veya çizgiler olabilen türün bacakları kahverengidir.

 Kokarcanın skleritleri arasında kırmızı kabuk vardır. Larvalar ilk dönemlerinde ak renk işarete sahip değildir, ancak zamanla siyah antenlerinde beyaz çizgiler oluşur. Larvaların bacakları kara olup, zamanla da ak çizgiler oluşmaya başlar. Larvalar deri değiştirirken kırmızı işaretli soluk beyaz renktedir. Kahverengi kokarca, günde 30 kilometre uçabilir.

Tüm kötü kokulu böcekler gibi, salgı bezleri göğsün alt kısmında, birinci ve ikinci bacak çifti arasındadır. Kur sırasında erkek, bütün kötü kokulu böceklerde olduğu gibi kendi titreşim sinyallerine cevap veren dişi ile iletişim kurmak için feromon ve titreşim sinyalleri yayar. Böcekler sinyalleri birbirlerini tanımak ve bulmak için kullanırlar. Bu türün titreşim sinyalleri düşük frekanslı olmasıyla bilinir. Diğer kötü kokulu böceklere kıyasla bu tür daha uzun süreli sinyaller yayar. Titreşim sinyalinin uzunluğunun önemi henüz belli değildir.

Kahverengi kokarca böceği, diğer yarım kanatlılar gibi bitkileri emmek için hortumunu kullanır. Kahverengi kokarcanın beslendiği meyvelerin dış yüzeyinde nekroz alanları veya çukurlu bölgeler oluşabileceği gibi, yapraklarda benekler ortaya çıkabilir. Ayrıca tohum kaybı ve bitki patojenlerinin bulaşmasına da sebep olabilen bu tür, meyve ve sebzelere zarar veren bir haşeredir. Tür, Japonya'da soya fasulyesi ve meyve veren bitkilere de zarar vermektedir. Türün ABD'de mayıs ayının sonları ve haziran ayının başlarında şeftali, elma, yeşil fasulye, soya fasulyesi, kiraz, ahududu ve armut gibi birçok bitkiye zarar verdiği rapor edilmiştir.

Kokarca böceği, Çin'in Pekin’den ithal edilen çatı kiremitleriyle İsviçre'ye gelmiş olan bu böcekler çoğalarak Avrupa'da kısa sürede çoğalarak yayılmıştır. Güney Almanya'da ise ilk kez 2011'de Konstanz'da görülmüştür. Daha sonra sırayla İtalya’da 2012’de, Avusturya’da 2016’dan sonra görülmeye başlamıştır.

Rusya’dan, Balkanlar ve Gürcistan'dan Türkiye'ye yayılması. Tür Türkiye'de ilk kez İstanbul'dan Levent’te Eylül 2017'de görülmüş ve kaydedilmiştir. Daha sonra da Artvin’de Ekim 2017'de görülmüştür. Zaman içerisinde Doğu Karadeniz illerine yayıldığı, fındık üretimine zararlar verdiği ve 2018'de Sakarya'nın Hendek ilçesinde görülüştür. Ocak 2020’ye gelindiğinde ise, bu böcek Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Samsun ve Yalova illeri yanında 8 ildeki 46 ilçede görülmüştür. Türkiye'de özellikle fındık bitkisine zarar veren kahverengi kokarca, 2017'de 200 milyon, 2018'de 300 milyon, 2019'da ise yaklaşık 500 milyon dolarlık zarara neden olmuştur. 2019'da Karadeniz Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü bu türü yakalamak için Artvin'de 450 feromon tuzak kurmuştur. Prof. Dr. Celal Tuncer'e göre, Artvin'deki fındıkların %20'sinin hasarlı olmasına neden olan bu türün fındıktaki kalite ve verimi yüzde 50 düşürmesi beklenmektedir.

Evlerde ve yapılarda kış uykusuna yatıp barınmaları...
Bu kahverengi kokarca böceği diğer ailelerine kıyasla sonbaharda insan yaşama alanları evleri istila etme olasılığı çok daha yüksektir. Kışa doğru böcek, sonbaharda binanın içine girerek kışı orada geçirebiliyor. Araştırmalar göre, bir evde 26.000'in üzerinde kahverengi kokarca böceği bulunmuştur. Bu böceğin yetişkinleri birkaç aydan bir yıla kadar yaşayabilirler. Bina cephesinin içine, alt yüzeylere, pencere ve kapı çerçevelerine, bacalara veya girebilecekleri kadar büyük olan yerlere giriyorlar, oralarda kış uykusuna yatıp kışı geçirene kadar barınıyorlar. Ancak barındıkları yeri evin sıcaklığı olduğu zaman bu böcekler, evin içindeki sıcaklık armasından dolayı böcekler ev ışık kaynaklarının dolaylarında uçarak dolaşabiliyorlar.

SELMAN ZEBİL  9 kasım 2023

Kaynakçalar:
Skip Navigation Links Artvin İl Tarım ve Orman Müdürlüğü
Vikipedi, özgür ansiklopedi
1- "Karadeniz'de 'kahverengi kokarca' böceği tehlikesi". sabah.com.tr. 18 Şubat 2019.
2- B. Çerçi, & Ö. Koçak, 2017. Further contribution to the Heteroptera (Hemiptera) fauna of Turkey with a new synonymy. Acta Biologica Turcica, 30(4): 121-127". 22 Ekim 2017.3- Ali Güncan; Ebru Gümüş, (2019/01). "Brown Marmorated Stink Bug, Halyomorpha halys (StåL, 1855) (Hemiptera: Heteroptera, Pentatomidae), a New and Important Pest in Turkey”. Entomological News. 128 (2): 204-210.4- "Batı Karadeniz'de ana vatanı Asya olan kahverengi kokarca alarmı". tgrthaber.com.tr. 6 Mayıs 2020.
5- Aylin Rana Aydın (29 Ocak 2020). "Kokarcaya karşı samuray". milliyet.com.tr.
6- "Fındıkta 'kahverengi-yeşil kokarca' tehdidi". sozcu.com.tr. 21 Mart 2019.
7- “Karadeniz'de 1 milyar dolar 'kahverengi kokarca' zararı". cnnturk.com. 29 Ocak 2020.
8- “Fındığa 'kahverengi kokarca' tehdidi". cnnturk.com. 25 Haziran 2019.
9- “Karadeniz'de yeni tehlike: Kahverengi kokarca". sozcu.com.tr. 29 Ocak 2020.
10- İsmail Oğuz Özdemir ve Celal Tuncer, 2021, c.: 4 Sayı: 2, 58-67.
11- Wermelinger, Beat; Denise Wyniger; Beat Forster. 2008. First records of an invasive bug in Europe: Halyomorpha halys Stål (Heteroptera: Pentatomidae), a new pest on woody ornamentals and fruit trees? Mitteilungen der Schweizerischen Entomologischen Gesellschaft: Bulletin de la Société Entomologique Suisse 81: 1–8.
12- Arşivlenmiş kopya" (PDF). 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Temmuz 2020.
13- Kötü kokulu böcekler bilgi sayfası1 Haziran 2009. “(kahverengi kokarca böceği” ile ilgili Penn State Fact Sheet)
14- UF / IFAS Özellikli Canlılar Web sitesinde kahverengi kokarca böceği 12 Kasım 2019
15- Oregon Eyalet Üniversitesi'nde kahverengi kokarca böceği 9 Mayıs 2020
16- Kahverengi kokarca böceği 25 Temmuz 2020, (Yeni Zelanda Temel Endüstriler Bakanlığı bilgi formu)
17- StopBMSB.org 24 Temmuz 2020 -ABD Gıda ve Tarım Enstitüsü, ABD Tarım Bakanlığı, Kahverengi kokarca böceği yönetimi bilgi.






TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...