KUR'AN İLE BUGÜNKÜ İSLAMCILARIN
GÜNDEMİ ÇOK FARKLI
Dolar hırsızları, ceza yemezler onlar sokak hırsızlarından farklıdır |
Bir
türlü tamamlayamadıkları Muaviye’nin tasavvur ettiği hayallerini Recep Erdoğan
ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sanki tamamlamaya yeminli etmiş mücahitler
gibi İslam-i mühendisliğe soyunarak, kişilerin nasıl davranacağına kadar işi
vardırdılar. Yezid’in ruhunu şaha kaldırdılar.
Sanma
ey hoca! Senden zer ü sim isterler. Yevme la yenfeu’da kalb-i selim isterler. Ey
hoca! Yarın ahrette senden altın, gümüş isteyeceklerini sanma… Kimsenin yardım
edemeyeceği o günde Allah senden ter temiz bir kalp ister.
Salt Tapınmakla Cennet Beklemek
Tapınmak,
binlerce yıllık geleneğinden beri vardır. Tapınma duygusu, Tanrıları memnun
etmek için, aklın idrak sınırlarını aşan bir olgudan doğan bir eylemdir.
Tanrıların gönlü hoş olsun diye ibadet etmektir. Müslümanlar tekbir Allah’a
salat ederler. Gerçek Müslüman insanlar cennete girmek için namaz kılarlar ama bazıları
yeryüzündeki cenneti yaşanmaz kılarlar, insanların zihinlerine intikal ederek
budala yaparak hayatlarını cehenneme çeviriler. Yani demem şu ki, yeryüzündeki
cenneti görmeden, ölüm ötesi bir cennet namazla bulunur mu?
Muhammed’in Mescitleri
Muhammet
zamanında mescitler bir tür halk evleri gibi çalışırlar. Muhammed’in evi bir
mescit gibi çalışırdı. Buralarda insanlar toplanır, savaş stratejilerinden
tutun, devletin geleceğine dair planlamalar konuşulur, tartışılırdı. Dahi,
insanların toplumsal, iktisadi durumlarının nasıl düzenleneceğine dair
tespitler yapılır. Ayrıca mahkemeler buralarda kurulur, halk buralarda
eğitilir, bilgiler buralarda paylaşılırdı. Buralarda “Ashab-ı Suffa” denilen yoksullar, kölelerden Abuzer, Ammar,
Selman gibileri de buralarda yaşayan eski kölelerdi.
Yani,
bütün sorunlar tartışılır, bir karara bağlanır, ondan sonra namaza durulurdu.
Meclis içinde bitmemiş bir sorun varsa, o sorun çözülmeden namaza durulmazdı. Yani
namaza kalkıp sevap almak diye bir öncelik yoktu. Şu günümüzde Aleviler ikrar
ceminde ibadetlerini, canlardan birinin bile biriyle bir sorunu varsa, o sorun
çözülmeden cemde ibadete geçilmez.
Muhammed Zamanında
Mescitlerdeki Özgürlük!
İmam
Buhari’de “Muhammet zamanında mescide
ayakkabısıyla namaz kılanı görür ve bu olayı Ayşe’nin omzuna başını koyarak
seyreder. Dahi mescidinde müzik aletleri ile spor yapılırdı Muhammed’in
huzurunda. Onları izlemeye devam ederdi Muhammed. Bu olayı engellemek isteyen
Ebu Bekir’e de kızar ve engellemesini önerirdi” diye geçer.
Müslümanlara
ilk gelen “oku” (ikra) ayeti varken, her
Müslüman’ın okuması gerekliliğini Emeviler değiştirerek, mescitleri camilere
çevirerek beyin yıkama merkezleri olarak kullanmaya başladılar. Pek çok sahabe
peygamber dostları bu camilerde namaz kılmadılar. Çünkü Müslümanları salt namaza
odakladılar, gerçekler örtülediler. Namazı Kur'an’daki gerçek anlamından
çıkardılar, milleti salt namaz ile uyuttular.
Günümüz siyasetçileri yolsuzluk
yapıp, “Abdestimizden, namazımızdan
şüphemiz yok, arkamızda Allah var; bize Allah yeter” demekle en büyük müşrikler yapmaktalar bu milleti ahmak yerine koyarak.
12
yıllık AKP dönemi, Cumhuriyet tarihinin sinsi, emsali görülmemiş en kapsamlı,
en dehşet verici vurgun ve yolsuzluk talanının alana dökülüşüdür. Öyle bir
planla yapmışlar ki, şeytan bile haset etmiş, şaşıp ağzı açık kalmıştır. Bunların
dindarlığı, dinciliği Kur'an’ın Allah’ın yolu değildir. Soygunlarını,
yolsuzluklarını dinciliğin enerji kaynağı oy veren göt kıllarının cahilliğinden
kaynaklandığıdır. Onların angut, haberi olmaz emperyalizmle işbirliği
yaptıklarını, alkışlarlar anlamadan.
Cumhurbaşkanlığına aday
gösterilen Lütfi Oflaz şöyle der AKP için: “Harun gibi geldiler, Karun gibi
gidecekler” der ve şöyle sürdürür: “Abdestsiz
kapitalistler, abdestsiz hırsızlar ile abdestli kapitalistler, abdestli
hırsızlar elbirliği ile soyuyor. Abdestsizi, abdestlisi ile kapitalistler ikiz kardeştir. Kapitalistin abdestsizi de abdestlisi de hırsızdır. Kapitalistler emekçinin
emeğini, millete ait kaynakları sömüre sömüre zenginleşir. Eğer bir ülkenin
yöneticileri abdestsiz ya da abdestli kapitalistler hizmet ediyorsa, hep
birlikte ülkeyi soyuyorlar demektir. Böyleleri millete ait arazileri, devlete
ait şirketleri yerli ve yabancı kapitalistlere peşkeş çekip
zenginleşirler” der.
“Ülkeyi
yönetmeye talip olanların önce zihniyetine bakılmalı, kapitalizme karşı mı
diye; sonra da yaşantısına bakılmalı, gösterişe, lükse, mala, paraya düşkün mü
diye der.
“Bir
ülkenin başına Harun gibi gelip Karun gibi olanlar varsa, o ülkede soygun
vardır. Gösterişe, şatafata, paraya, mala düşkün olanların, ülkenin yönetimine
geldiklerinde devletin hazinesini, milletin paralarını soymaları kaçınılmazdır.
Bir ülkenin yöneticileri gösteriş, şatafa, lüks içinde yaşamaya meraklıysa, o
ülkenin halkı ayağına giderek en ucuzundan ayakkabı alamazken, o ülkenin
yöneticileri kendilerine en pahalısından uçaklar, arabalar aldırır. Saraylarda,
köşklerde yaşar. Böylelerinin yönettiği ülkede yandaşlar zenginleşir,
vatandaşlar fakirleşir.”
Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın
Bayer bir yazısında, Necmettin Erbakan’ın AKP
ve lideri hakkında 2004 yılında cemaatle ilişkilerini değerlendiren söyledikleri,
günümüz olaylarına uygunluğunu atarmış: “Be
hey dünkü çocuk! Aklı melikelerini yitirmiş bu Siyonist goygoycu tenekeciler,
vakti gelince İsrail’in desteğini kaybedince, cemaat tarafından bitirilmiş
gösterilecek, kendi kendilerini yiyecekler. Bu da umumi tetrishaneler
(dershaneler) yüzünden vuku bulacak;
be hey dünkü çocuk” demiştir.
Demek
ki, İmam Hatip eğitimi almakla tam manasıyla dini bilgi edinilmez, pek çok şey
eksik kalır ama bu okullardan çıkanlar kendilerini dinde ahkam kesme yetkisine
sahip olduklarını sanırlar.
Bırakın Abdestinizi-Namazınızı,
İmanınızdan Kuşkuluyuz
İman
Etmek mi? Müslüman Olmak mı? İman Arapçada “emn” kökünden türemedir. Bu konuda tam emin olmak, güvenmek ve
güvencede olmak anlamına gelir” der Eren
Erdem, “Devrim Ayetleri” kitabında; İman emniyettir, emin olmaktır. İman etmek
için iyice emin olmak gerekir. Allah’la kalp çalışır. Akıl tatmin olduğunda
kalp çalışır. Kalbe üstün gelen akılla, iman, akıl kalbe intikal ederek iman
eder akıl. İman: Gönülle doğan bir enerjidir. Müslüman olmaksa dille “Müslüman’ım” demekle olabilen ağızdan çıkan bir sözdür, bu konuda kişinin samimi olup
olmadığı zamanla davranışlarıyla anlaşılabilir. Yani, tam manasıyla iman edip
inanmayandır. Gönülden sevmek ve bağlanmak varken, birde gönülde olmayıp, dilde
belirli bir çıkar için bağlı olduğunu söyleyenler vardır. Onlar riyakâr ve
sahtekârlardır.
Neden Var Besmelesi Olmayan
Sure!
Allah’a
iman edip, zenginleşmede emel edenler besmeleden gafildir.
Kuran’a
göre besmelesiz başlayan ibadet geçersizdir. Kur'an-Tövbe Suresi, büyük oranda
servet sahiplerini eleştirir, yerden yere vurur. “Tövbe Suresi” “Kenz” (servet) ayetlerinin yer aldığı
suredir. Kur'an’da bütün ayetler besmele ile başlar fakat bir ayet var ki “tövbe suresi” besmelesiz başlar. Bunu Eren Erdem şöyle
açıklar: “Kur'an 113 suresi hoşgörü bir suredir. Bir suresi de ‘Hor görü’ içerir. Ve
yaptırımsal sert bir dille eleştirilerin odaklandığı savaş çığırtkanlarının
yükseldiği, onlara karşı sure” diye
açıklar. Merhametsizleşme alametlerinin ayyuka çıktığı bir sure” olduğundan bu surede besmele yoktur.
Muhammed’in
ölümüyle başlayan karşı devrim süreci geriye; eski Arap geleneklerine
dönüşümdür. İslam’ı daha ileriye götürmek isteyen Ali’ye düşmanlık ile başlar.
Kur'an Araf 74 ile Kur'an Şuara 146-153 ne diyordu, oradan yola çıkarsak,
Hayber Kalesi bir tür zenginlerin ve toprak ağalarının kendilerini halktan
ayrıştırdığı yerdi. Yeni İslam’ın getirmeye çalıştığı eşitlik ilkesine tamamen
testi. İşte Hayber savaşı Ali’nin İslam’a göre devrimi tamamlama, Muhammed’in
izinde gitme görüşü, “oyma taş” kale içindeki
toprak ağalarının, mal-mülk istifleyenlerin ideolojik yaklaşımlarıyla
Ali’nin halifeliğini yerine getiremeyecek propagandaları ortalığa yayılır ve
ayaklanmalar olur. Dahi, Cemel, Sıffın savaşları ve Nahrevan gibi savaşları
kökeninde bunlar vardır.
Bir
tür sınıf savaşıydı. Bir tarafta mal-mülk sahipleri zenginler vardır, bir
tarafta malların-mülklerin ihtiyaçtan fazlasının İslam’a uygun biçimde halka
geriye iade edilmesini savunan gerçek Müslümanlar vardır. Kölelikten gelme
Ammar, Ali ile olurken, “mal-mülk” sahiplerinin saflarında şatafatlı yeşil sarayda oturan Muaviye yer
alıyordu. Ali ve taraftarlarının inançları gereği, insanlar arası
sınıflandırmayı kaldırıp eşitlendirmek istiyordu, Muaviye ve zengin taraftarları ise geriye,
eski Arap geleneklerine dönmek istiyorlardı. Yani, savaşlar temeli iktisadi ve
siyasiydi, dinin emirlerini savunanlarla, mal-mülk sahipleri, sahip oldukları
zenginlik güçlerini kaybetmek istemiyorlardı.
Hırsız, hırsızdır... |
Bir Lahavleniz Yeter mi Arımaya?
Bir
Başbakan olarak “Meşru hayat vardır,
Gayrimeşru hayat vardır” diyen Recep Erdoğan din, iman üzerinden halkı uyutma
ve uyuşturma siyasi propagandasını her daim yapmaktadır: “Milyonlarca tweet atsınlar, bizim tek bir
besmelemiz oyunlarını bozar. Biz ellerimizi göklere açıp duamızda, Arafat’ta,
vakfemizde, namazda direniriz. Onlar camilerimizde içki içsinler, bu milletin
ya Allah, ya fettah demesi bütün hesapları altüst eder. Onlar yaksınlar,
yıksınlar, yağmalasınlar, bizin tek bir lahavlemiz tuzağı bozar…” der.
Buram
buram tehdit kokan, dinden, kinden, intikamdan nefret sözlerle çıkıyor
meydanlara diktatör, faşizm estiriyor. Sonra adına “demokratik muhafazakâr” olduklarını söylüyor ama çağdaşlıktan,
gençlerin demokratik eylemlerinden korkuyor, çıldırıyor, onlardan intikam
almaya çalışıyor.