OKULLAŞMA
Tek partili sistemi acımasızca
hırpalamak isteyenler, bugünkü geldikleri mevkiinin bu dönemin inşasına katkı
sağlayanlar olduğunu bir an düşünseler böyle, insafsızca çıkış yapmazlardı.
Yıl 1933, Türkiye nüfuzu 17 milyon. 1
milyon yüksek tabaka 15 milyon katıksız sefil, sefalet içinde yaşayan Türk.
Bunların 2 milyon şehirlerde, 10 milyonuda köylülerden oluşmaktadır.
Dünyadan ve uygarlıklardan habersiz,
köstebek yuvalarını andıran kerpiç evlerde çok düşük koşullarda yaşayan Türk
köylüsünün yolu yok şehirleri köye bağlayan. Dışarıyla; dış dünyayla ilişkileri
yok yıllardı. Dünyada gelişen uygarlıklardan habersiz, araç gereç yok, para
yok, okul dersen zaten yok...
Böyle Anadolu da 41 bin köy var 10 bin
yıllık eski uygarlıklar kalıntısı üzerinde kurulu, uygarlıktan habersizdiler.
41 bin köy var, bu köylerin sadece
600’ünde posta merkezinde...
41 bin köy var, 37 bini köyde hiç okul
yok...
41 bin köyde toplam 12 milyon nüfuz
yaşamakta. Bunların ancak % 2’si okur-yazar. En zekisinin kullandığı kelime
haznesi 400 bile değil... Köyün dışına çıkmamış gençler, ancak askerlikleri
gelmiş gençler, dışarıdan biraz haberdar olurlar. Bu hale Osmanlının milyonları
yoksullar yaratma siyasetinin ürünüydü...
Dağlarda kartal yuvasına benzeyen çalı
çırpıdan yapılmış köyler; ovalarda iri köstebek yuvasına benzeyen köyler, kaya
kovuklarında yaşayan insanlar. Keçi kılından yapılmış çadırlarda dağ
koyaklarında hayvanlarıyla yan yana yaşayan insanlar bir birlerinden
ayrıştırılmış haldeydiler...
Cumhuriyetin 9. yılı 1932’de insanları
okullu yapabilmek için şöyle bir rüşvet teklif edilir:
3 yıllık bir okulun 1. yılını bitirene
5 ay
3 yıllık bir okulun 2. yılını bitirene
4 ay
3 yıllık bir okulu tam bitirene
askerlikten muaf yapılır.
Dahi, o sene içinde okula başlayan, o
sene için yol vergisinden muaf tutulması önerilir.
Türkiye’de ilk tahsil 1844 tarihinde
ancak ele alınır. 2. Mahmut fermanıyla mecburi olur. Ama tam başarı sağlanamaz.
Öyle bir idealden öte geçemez, ta ki cumhuriyete kadar.
Dünya istatistiklerine göre cahili bol
olan tek ülke cumhuriyetten önceki Osmanlıdır!
Ve öteki cahil iki sömürge ülkeleri var
ki, Mısır ve Hindistan olur...
Devralınmış Osmanlı Devletinin
enkazından, yönetiminden sefalet ve cehalet çıkmıştır. Kurumlarını çağa uyarlayamamış,
eğitimde sıfır çekmiş bir enkaz yığını sistemin yeniden yapılanması güçlükleri
olsa da başarılır. Başta eğitime çok önem verilir, öncelikli olarak okullaşma
oranını yükseltmek idealin bir parçası olur top yekun halkın eğitimi.
1932’de 4894 resmi ilkokul vardır. Bu
okullar içinde 341,941 öğrenci vardır. En kısa sürede bu okullar 6544 çıkarılır
ve içindeki öğrenci sayısı 536,123’e yükseltilir...
Ülkede 1932- 33 ders yılında 5401’i
köylerde, 1143’ü şehirlerde olmak üzere 6544 resmi ilkokul vardır ve buralara
301,843’ü köylerde, 234,280’i şehirlerde olmak üzere toplam 536,123 öğrenci
okutulmaya başlar der Nusret Kemal, “Halkçılık ve Köylücülük” adlı yapıtı sayfa 71 Tarih 1934
Bu adı geçen okullarda 1. sınıfa
başlayan öğrenciden 247,777 okulu bitirirken, 3. sınıfı bitiren öğrenci sayısı
64,508. Yani, ilkokula 247,777 öğrenci kayıt yapıyor, 3. sınıfı ancak 64,508
öğrenci bitirebiliyor. Burada gördüğümüz, sınıf yükseldikçe mezun olma sayısı
azalması görülmekte...
1927 nüfuz sayımında 13 milyon 300 bin
olarak tespit edilir. Lakin tam bir nüfuz sayımı olmaz. En kaba tabirle 16
milyon olarak hesaplanır. 12 milyon köylerde, 4 milyon da şehirlerde tespit
edilir. 1927 de sekiz köyden yedisinin okulu yoktur
1927 de ki 13 milyon 300 bin nüfuzdan
1, 347,282 nüfuz 1- 12 yaş arası olduğu tespit edilir. En kabaca olarak da
sayılamayanlarla bu oran 1,5- 2 milyon olarak hesaplanır. Bunların 1,5 milyonu
köylerde, 500 bibi şehirlerde yaşarlar...
O dönem ülkede 346 şehir 41 bin köy
vardır. Bütün ilkokulda okuyan 633,344 erkek öğrenciye karşı 201,619 kız
öğrenci olur. % 64’ü erkek % 36’sı kız öğrencidir. 3. sınıf bitiren kızlar
köylerde % 23 Bu oran şehirlerde % 40
olmaktadır.
Halk bilinçlendirilmemiş, okuyan
halktan korkulmuş. O nedenle halkın içinde okuma terbiyesi olmadığından, okul
ve okuma sevgisi gelişmemiş, yurdun her tarafı kör, sefil ve cahil bırakılmıştır...
1933’de 25 bin köyde 28,705 cami ve
mescit vardır. Yalınız köy kanunu tatbik olunan 22194 köyde 5401 okul vardır.
Bu köylerin 16,793’ünde ilkokul yoktur. Genel 41,000 köyden, 36, 000 köyde
ilkokul yoktur... İstatistikler, zamanın Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü
tarafından alınmıştır.
1923’den sonra devrimler meyvelerini
vermeye başlar. Türk halkının geçiştirdiği yılların buhranlı dönemleri, atağa
kalkan uygarlık yolunda, bunca bin yıllık kaybedilmiş zaman 10- 15 yılda
kazanılmaya çalışılır...
Yani, devrimlerin getirdiği halkçılık
hareketi ile Türk köylüsüne özgür vatandaş olma yolları açılır. Elbette 1000
yıllık keyfi idare altında yaşamaya maruz bırakılan halka kabul ettirme
zorlukları yaşanır ama zorluklar aşılır. Zihinlerde yerleşmiş hurafeler, içi
boş dini telkinler silinip atılır, yıllarca ihmal edilmiş Türk köylüsü “milletin efendisi” yapılır...
KÖY ENSTİTÜLERİ ve HALK EVLERİ
1923 yılına gelindiğinde Türkiye’de
okul ve okulluluk, 4,894 olan İlkokul, öğrenci sayısı da 341,941 olur. 1930’a
gelindiğinde ancak 6,598 okula ve 489,299 öğrenciye çıkartılabilir.
Yeni Cumhuriyetin aydınlanmasını
sağlayacak, Cumhuriyet kurumlarından olan Halk Evleri 19 Şubat 1932’de, Türk
halkının eğitim ve bilgi düzeyini yükseltmek için kurulur. Atatürk’ün bizzat
kendi kurduğu Halk Evleri, yine siyasi kıyıma uğrayarak 8 Ağustos 1951’de DP
zamanında kapatılır…
1936 yılında Saffet Arıkan’ın Milli
Eğitim Bakanlığı sırasında, köy halkına pratik bilgi vermek amacıyla “Köy Eğitim Projesi” ile Köy Enstitülerin temeli atılır. 17 Nisan
1940’da da 3803 sayılı Köy Enstitüsü Kanunu kabul edilir. Köy Öğretmen okulları
Köy Enstitülerine dönüştürülür. 1940- 41 öğretim yıllında 10 yeni Enstitü daha
açılır. Bu sayı 1945- 46 yılına gelindiğinde 20’ye çıkarılır. 1948- 49 öğretim
yılında bir okul daha açılır.
Cumhuriyetin en özgün, en bağımsız
yaratıcılığın, en kapsamlı bilimde, teknolojide Türk insanın ileri adım
atmasına yarayacak Köy Enstitüleri projesiydi, kapatıldı. Yaratıcılığın yerini
eğitimde dahi taklitçilik aldı. Köy Enstitülerine kıyım DP dönemi olan 1953’de
Köy Enstitüleri programları, İlk Öğretmen Okulları Programlarıyla
birleştirilir. 1954’e gelindiğinde 6234 sayılı yasa ile de Köy Enstitüleri
tamamen İlk Öğretmen Okullarına dönüştürülür.
Yaşar Nuri Öztürk şöyle bir tespitte
bulunur “Allah ile Atlatmak” adlı
yapıtında: “Haçlılar önce Müslümanları
çağdışı hale getiriyor, ardından da
‘böyle olmaz, ben bunu düzelteceğim diyerek muhtarlık yapmaya başlıyor.
Kural ve kader hep aynı: Muhtarlık haçlıdan, finans ve hizmet
Müslüman’dan” der.
Köy enstitülerini İsmet İnönü’yle gezen
Şemsettin Günaltan, döner İnönü’ye
“Paşam binler böyle eğitilirse yönetemeyiz” der. Siyasetçiyi bile binlerin hızlıca
eğitimde yükselişi ürkütür hale gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder