Topraktan yapılmış MÖ 3000, yani 5000 yıllık resimde
gördüğünüz heykel, Türkiye-Afyon civarında bulunmuş, çığlık atan ana
tanrıçadır. İkinci resim Norveçli ressam Edvard Munch'un 1893 tarihli “Çığlık” adlı tablosu ile neredeyse ayırt edilmeyecek benzerlikte.
100 yıl önce Afyonda bulunmuş bu heykeli. Edvard Munch görmüş olabilir mi? Bence hayır. Ama benzerlik aynıdır. Bir
söylenceye göre de Peru’dan Paris’e getirilmiş İnka mumyasından etkilenmiş
olması… Anadolu uygarlığından, Peru-İnka uygarlığına ve Edvard Munch’e
insanların çığlığı aynı…
EDVARD
MUNCH (1863-1944) "SKRİK" (ÇIĞLIK)
Edvard Munch, pek varlıklı olmayan bir askeri doktorun beş
çocuğundan ikincisi olarak 12 Aralık 1863’de Norveç’in Aadalsbrug-Löten’de doğar ve
23 Ocak 1944’de Oslo’da ölür. Yapıtlarında daha
çok korku, yaşam, aşk, ölüm, çelişkileri, kederi, mutsuzlukla ilgili ruhsal ve
duygusal konuları işledi. Buna neden annesini ve kız kardeşini veremden
kaybetmesi; belki de bu tatsız olayların etkisiyle içe dönük ve karamsarlık
gösteren duyguları işledi.
İlk
zamanlar hep mutluluğun değil de korkunun resmini yapmış Edvard Munch…
Norveçli
ünlü ressamın yaptığı resme neden “Çığlık” adını verdiğidir. Bir
söylenceye göre Munch, Paris’te “Müsse
de L.Homme” ziyaretinde gördüğü, Peru’dan getirilmiş bir İnka Mumyasından
etkilenmiş olması. “Çiğlık” resminin
kaynağı, İnka mumyasından etkilenilerek mi yaptı?
Yoksa
arka arkaya çizdiği, birbirine benzerlikler taşıyan “Çığlık”
resimlerinde bile bir fark var ortaya çıkan. 1893’de, insan tüylerini
diken gibi eden “Kaygı” ve bir başka resminde kadın ve insanlar
arasında ön planda bir kişi var. Edvard’ın babası, Edvad’ın bilinçaltı “hayaletin simgesi” olduğu varsayımı ile yola çıkarsak, Edvard,
aile içi ilişkilerde bir düzenin olmadığını gösterir bize.
1893 yılında tamamladığı ilk “Skrik” (Çığlık) adlı tablosu, ruhsal sorunların zihne işlediği ruh hali mi açığa çıkıyor gibiydi! Bir bakıma onun gençlik yıllarına baktığımızda öyle olduğunu görüyoruz. Çünkü Edvard, daha 23 yaşındayken ruhsal sorunlar yaşıyordu. Umutsuzluk, aşırı korku, üzüntü; kendi hastalık duygusunun verdiği durumla, ölüm acısının ortaya çıkardığı bir değerli sanatçıydı.
1893 yılında tamamladığı ilk “Skrik” (Çığlık) adlı tablosu, ruhsal sorunların zihne işlediği ruh hali mi açığa çıkıyor gibiydi! Bir bakıma onun gençlik yıllarına baktığımızda öyle olduğunu görüyoruz. Çünkü Edvard, daha 23 yaşındayken ruhsal sorunlar yaşıyordu. Umutsuzluk, aşırı korku, üzüntü; kendi hastalık duygusunun verdiği durumla, ölüm acısının ortaya çıkardığı bir değerli sanatçıydı.
Edvard
Munch, anı defterine o zamanlar şöyle yazar: “İnsan sadece çıldırdığı zaman
resim yapabilir” Ve “Çığlık” Munch’in çıldırdığı zamanda mı yaptı bilemeyiz ama Edvard
Munch’ün 1893’de çizdiği, korkan, umutsuz ve
karamsar, çökük gözlü, kuru kafayı andıran bir insanın yüzüne verdiği ifadedeki
mükemmelliğiyle dikkat çeken adına “Skrik” (Çığlık) dediği, 84X66 cm ölçülerindeki
tablosu, ayrıca karmaşaya sürüklenen bir dünyayı çağrıştırıyordu sanki.
Istıraplı varoluşçu bir dünyada olayların içinde Trabzonlara dayanmış, acı ve
ıstırap çeken bir kişinin figürü çıldırma noktasında, arka fonda, göğün
korkutucu kan kırmızı rengi içinde karmaşık, iç içe girmiş sert renkler.
Munch’e göre çığlık atan doğadır, doğadan gelen çığlık sanki kendisi değildi
veya öyle sanıyordu. Ama O, “bu karmaşa yüklü dünyanın insanları da ancak böyle
olur” dercesine çığlığı resmetmiştir.
Gerçi,”Çığlığın
yol alışı 1891’de "Umutsuzluk” 1892’de
biraz daha geliştirerek yaptığı
“Umutsuzluk”, ilkinden biraz besili yüzlü adamdan, zayıflamış yüzlü
adama dönüşür. Sonuç olarak 1893 yılında “Çığlık” adlı tablosunu tamamlar.
Tablolarında çizdiği “Skrik” (Çığlık) adını verdiği resimlerde bazı değişikliklerle renkler karmaşa
içinde ama insan figürü olarak sürekli çizdiği kişi ise bir tür kuru kafayı
andıran, bir yere bakan, oyuk, çökük gözlü, yaşamdan ve dünyadan nefret eder
gibi bakışlı doğaya tepki veren bir insan figürüdür. Mutsuz çığlığın tepkisinden doğa öyle
renklere bürünüyor ki, insanı rahatsız edici yeşil, kırmızı, sarı, göz
kamaştırıcı fondaki aykırı renkler yerle gökyüzünü sanki birleştiriyor gibi
dolgundu. Yani, üzerinde asıl bir şeyi başka bir şey ile benzetmeye,
kıyaslayarak anlatmaya çalışılmış sanki…
Edvard Munch 1893’de, “Skrik” (Çığlık) konusundaki esin kaynağına
neden olan olayı günlüğünde şöyle anlatıyordu: “İki arkadaşımla birlikte yolda yürüyordum; bu
sırada güneş batmaktaydı, bir melankoli dalgasına kapıldım. Birden gökyüzü
kıpkızıl bir renk aldı. Yoruldum, durup parmaklıklara yaslandım. Alev gibi gökyüzü,
mavi fiyordun ve şehrin üstünde kan ve kılıç gibi sarkıyordu. Arkadaşlarım yola
devam etti; ben ise büyük bir endişeyle öylece Trabzonlara yaslanmış duruyor ve
doğada sonsuz bir çığlığını duyuyordum” der.
Dahi O’na göre o anda gördüklerini: “Hepsini
doğanın içinden yükselen bir çığlık gibi algıladım ve bunun resmini yaptım.
Bulutları kan rengine boyadım, renkler çığlık atmaya başladılar” diyordu.
İlk bakıldığında aceleci ve acemice bir üslupla yapılmış gibi
görünen donuk,
cılız, uçuk renklerle parlak, canlı renkler arasında anlamsız gibi görünen geçişler
yaparak genelde insanoğlunun ruhsal problemlerle boğuştuğunu, kendi özelini bir
bakıma yansıttığı, kendi ruh dünyasını tuvale döktüğü izlenimi veriyor insana. Yani, sürekli aynı tablonun üzerinde çalıştığı
ve dört tane, aynı insanın farklı fon renkleriyle yapmış olması, doğayla
bütünleşmiş hissi veren yapısı, hatta doğayı kendi estetik anlayışına göre
düzenlemeye çalışan yapısı olması, iç dünyasının tuvale yansıması şaşırtıcı
gelmiyor insana.
Ayrıca, 1895’te yaptığı ve özel koleksiyoncu birinin elinde
bulunan tek pastel tablosu ise 2012’de ABD’de 120 milyon dolara satılarak kısa
süreliğine en pahalı sanat eseri unvanını almıştır.
Sonuçta Edvard Munch’un ilk yapıtında karanlık, ürkütücü ve
huzursuzluk işlenmiş resimler yapsa da, yaşamının son yıllarına doğru karamsar
duygularının yerini yaşama sevincine bırakmıştır.
Yıl
1994, Ulusal Galeri (Nasjonalgalleriet) ziyaretimde “Çığlık”
adlı tablonun yerinden çalındığı gündü. Orijinali olan tablonun yerine
kopyasını asmışlardır. Dört tane hırsız, içlerinden biri tablo hırsızlığında
sabıkalı biri, galeride bir tek bekçinin olduğunu fırsat bilerek, galerinin
arka penceresinden giriyorlar ve sadece 50 saniyede tabloyu yerinden alıp
kaçıyorlar. Birde oraya şöyle bir not bırakıyorlar: “Böyle zayıf bir güvenlik için
teşekkürler” diyorlar.
100
milyon dolar değeri üzerinde olan bu tablo, her ne kadar çalınmış olsa da,
dünyaca tanınan bu tablonun satılamayacağını bilen hırsızlar, tabloyu geri
vermeleri için para isteseler de polisin oyununa gelirler ve tablo ellerinden
alınır ve çalındığı yerine konur.
İşte
bu tablo, dünyada en çok kopyası üretilen iki tablodan birisidir. Birincisi
Mona Lisa olurken, en çok kopya resimleri basılan da Edvar Munch’in “Çığlık” tablosudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder