Eşref Oğlu 1. Süleyman
Bey Dönemi
Foto: Selman Zebil, Beyşehir gölünde şimdi bulunmayan kayıklar yıl 1985 |
Selçuklu
Sultanı 3. Keyhüsrev’in annesi, Eşrefoğlu Süleyman Bey’i saltanat naipliği,
Karamanoğlu Güneri Bey’i ise beylerbeyi görevi ile Konya’ya çağırdı. İsmail
Hakkı Konyalı, “Akşehir Tarihi” adlı yapıtı s.54 Kendilerine bağlı Türkmenler
ile birlikte şehre gelen Süleyman ve Güneri Beyler, iki şehzadeyi 15 Mayıs
1285’te tarihi törenle Konya Selçuklu tahtına oturttu. Ancak, bir süre sonra
Vezir Sahip Ata Fahrettin Ali’ye mensup olan Has Balaban, ordusu ile Konya
üzerine yürüyünce Karamanoğlu Güneri Bey Karaman topraklarına dönerken, Eşrefoğlu
Süleyman Bey de Beylik merkezi Gorgorum’a (Gökçimen) çekildi. (1)
1288’de
Selçuklu-Moğol ortak ordusu Tarsus dolaylarını işgal ettiler. Karaman’a karşı
harekete geçtiler. Larende bölgesini tahrip etmeye başlayınca, Karamanoğlu
Güneri Bey’in, müttefiki olan Eşrefoğlu Süleyman Bey’de Ilgın’a akın yaparak,
başta Balaban Oğlu olmak üzere öldürdükleri askerlerin başlarını Konya’ya
gönderdi. Yine de her iki müttefik Süleyman Bey, Güneri bey gelen tehlikeyi
sezdiler, hemen Konya’ya haber göndererek Selçuklu Sultan 2. Mesut’tan özür
dilemek istediklerini bir açıklama ile barış istediler. Bu istekleri yerine
getirmeleri için Sultan 2. Mesut, tahtında Eşrefoğlu Süleyman’a ve Karamanoğlu
Güneri Bey’e eli öptürüp itaatlerini aldıktan sonra yerlerine geriye dönmelerine
izin verdi. (2)
Bu
tatlıya bağlanan barış görüşmelerinden sonra Eşrefoğlu Süleyman Bey, döndüğü
ülkesi Gorgorum’dan taşındığı Beyşehir’de, İçerişehir adı verilen yerde imar
işlerine başlar. Bu şehir çevresi surlarla çevrili, kale kapısından kente
giriliyordu. Hala ayakta olan sadece o kale kapısı kitabesinde 1290 tarih ile
dört satırlık bir yazı yer alıyor. Yazıda: Buranın Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman
Bey tarafından inşa ettirildiği. Sultan 2. Mesut’un adının da bulunduğu
kitabenin ilk satırındaki söz, şehrin bu sıralarda Süleyman Bey’in adına nispetle "Süleymanşehir” diye anıldığını göstermektedir. Süleyman
Bey’in kitabede “Emirü’l-Kebirir’lmu’azzam”
olarak anılması da dikkate değer.
Eşrefoğlu
Süleyman Bey, şehrin imarı ile meşguldü. İçerişehir denilen yerde, hala
kalıntıları görkemli bir biçimde ayakta duran, camisi, kadınlar ve erkeklere
has şırıl şırıl suları akan hamamı, hanı, Eşrefoğlu Camisi karşısında bulunan
otuz bir dükkân ve birde bedesteni bulunmaktadır. Bular 1975 yılında,
özgünlüğüne uygun tamir edilerek yenileme edilmişlerdir.
Birinci
kitabede Caminin yapılışı 1297 yazken, büyük kapıdan içeri girilen kemer
üzerindeki ikinci kitabede ise caminin 1299’da yapımı bitiş tarihi yer
almaktadır.
Eşrefoğlu
Camisi bitişiğinde bir de kubbeli bir türbe vardır. Bu türbenin içinde
Eşrefoğlu Süleyman Bey, karısı ve küçük oğlu Eşref yatmaktadır diye bilinir.
Yeniden
dönersek, başlangıca: Moğolların Sülemiş
isyanı ile uğraşmaları sonucu, Sultan 3. Alaettin Keykubat’ın ise isyan
sırasında yalınız Konya’da değil, Anadolu dışına kaçarak Tebriz’e sığındı. Bu
arada uçlarda bulunan Türkmen Beylikleri ve Eşrefoğlu Süleyman Bey’in
geleceklerini (istiklallerini) ilen etmelerine yol açan ortamı hazırlamıştır.
Gazan Han, bütün Selçuklu ülkesinin hâkimiyetini 3. Keykubat’a verip,
Tebriz’den Anadolu’ya geri dönse de, Selçuklu merkezi Konya’ya kadar girememiş,
ancak saltanatını Sivas’ta sürdürmeye çabalamıştır. Yani, durum böyle olunca,
ülkedeki otoritenin bir daha kurulması mümkün olmamıştır.
Sonrası
mı? Anadolu’da Moğol genel valisi olan Abışga Noyan birçok şikâyetler karşında
Moğolların Anadolu Genel valisi Abışga Noyan’da Sultan 3. Alaettin Keykubat,
Tebriz’e gönderdi. Karısı sayesinde öldürülmekten kurtulmuşsa da sürgünden
kurtulamadı, Selçuklu tahtından azledilerek İlhanlı hükümdarı Gazan Mahmut’un
emriyle 1301’de İsfahan’da yaşamaya mecbur edilmiştir. Mevlevi kaynakları,
Abişga Noyan’ın överler ve âdeti ile tanındığını ve bu zulüm devrinde “Köse
Peygamber” lakabı aldığı, hatta Mevlevi
olduğunu rivayet ederler. (*), (3)
Beyşehir gölündeki adalardan birkaçı Yıl 1987 |
Ya
oldu biliyor muşunuz? Onun yerine Hamedan’da yaşamaya mahkûm edilen Sultan 2.
Gıyasettin Mesut, Musul yoluyla Anadolu’ya gelerek tekrar Konya’da Selçuklu
tahtına oturtulmuştur. Zaten 2. Mesut bir tür kukla idi, ha varlığı ha yokluğu
fark etmezdi. Yani çok silik bir kişiliğe sahipti. Anadolu Selçuklu Sultanı
Gıyasettin 2. Mesut, Moğolların sonu gelmeyen kötülük ve istekleri ile İrincin
Noyan’ın zulmü dolaysı ile kahrından hastalanmış 1308’de ölmüştür.
Eşrefoğlu
Süleyman Bey, 1299 veya 1300’de İstiklalini ilan etmiş Beyşehir’de Selçuklu
Sultanı Gıyasettin 2. Mesut adına Süleyman şehrinde gümüş dirhem sikkeler
kestirmişti. Daha önce de Sultan 3. Alaettin adına gümüş sikkeler kestirmişti.
Eşrefoğlu
Süleyman Bey, Ağustos 1302’de ölmüştür. Ondan sonra beyliğin yönetimi oğlu Mehmet Bey’e geçmiştir. Eşrefoğlu Camisi bitişiğinde bir de kubbeli bir türbe
vardır. Bu türbenin içinde Eşrefoğlu Süleyman Bey, karısı ve Eşref adlarında
çocuğu yatmaktadır.
(1) Sait Kafaoğlu,
“Selçuklu Sonrası Güneybatı Anadolu’da Bir Uç beyliği Eşrefoğulları” makalesi.
(Eşrefoğulları Beyliği) TTK, 2018, s. 24-25
(2) Sahibi
bilinmeyen,“Selçukname”, İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Beylikler” Osman Turan,
“Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi”, ve Sait Kafaoğlu aynı yapıttan aktarma.
(3) Osman Turan,
“Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi” 1984, nakkaşlar Yayınları, s.633.
(*) Mevlevilerin
Moğol yanlısı oldukları bir kanıtı daha ortadadır. Bu karanlık dönemde her
yerde elleri vardır
Eşrefoğlu Mehmet Bey
Moğollara İtaat Etti
Daha
önce de 2. Süleyman'ın babası Mehmet Bey, beylikten devlet kurmak için kendi Mevlevi şeyhinden "kut" talep eder ama Mevleviler bu isteğe destek vermemişlerdir. Sözü geçen Menakıpta Aydın Oğlu
Gazi Umur Bey’in Mevlana ve Ulu Arif Çelebi’nin manevi himayesinde olduğunu
yazar. Mevlevilerin Eşrefoğlu Mehmet Bey'den esirgediği Aydınoğulları Beyliğinin "kut" talebine fetih ve bölge hakimiyetinin kendisi ve evladının elinde olacak diye vermiştir. Eşrefoğlu
Beyliğinin küçük bir iç beylik ve Konya’ya yakın olması dolaysıyla
geleceğine dair yetki vermemişlerdir.
Dahi,
Mevlevilerden yetki alamayan Eşrefoğlu Mehmet Bey 1314 yılında İlhanlı Valisi Çoban Bey güçlü bir ordu ile Anadolu'ya geldiğinde diğer beyliklerin beyleri gibi onu karşılamaya gitti ve itaatini bildirdi. Böylece itaat ettiği sürece yaşadılar.
Yazıcızade
Ali’nin Saltukname’de belirttiğine göre, Eşrefoğlu Mehmet Bey, beyliğinin
devletleşmesi yolunda, gönülden başlı olduğu Mevlevi Şeyhi, Ulu Arif Çelebi’den "Kut" yani manevi meşrutiyet talep eder. Fakat arzuladığı sonucu elde edemedi. Demek ki, Mevlevilerin Moğollara destek vermelerinden başka bir düşünce nedir ki?
İşte
Eşrefoğlu 2. Süleyman Bey, cüretkar davranıp bağımsız bir devlet kurmak istemesi şimşekleri üzerine çeker ve beyliğin sona erme4sine istemeden neden olur.
Lakin Eşrefoğullarının yeteri kadar büyümelerine engel doğrusu Mevlevilerdir. Beylik kurulurken, küçükte olsa,
o günkü siyasi, iktisadi bakımdan ve Selçukluların 1280’li yıllara gelindiğinde
git gide dağınıklığı, her geçen gün güçten düşmeleri ve Selçuklu mirasına
Moğolların Anadolu işgalini çok sert bir biçimde zor kullanarak oturduğu bir
dönemdi.
Eşrefoğlu
Beyliği 40 yıllık dönemini geçirdiği sürede de Moğollar Anadolu’da çok güç
sahibi oldular. Eşrefoğlu 1. Süleyman Bey ilk merkezini Gorgorum (Gökçimen)
denen yerde kurdu. Bir süre sonra buradan beyliğin merkezini Beyşehir’e
taşındı, adını da şehre vererek Süleymanşehir diye anılır oldu. Güçlendi,
Bozkır, Seydişehir, kuzeyde Doğanhisar ve Şarkikaraağaç bu küçük beyliğe dâhil
etti. Eşrefoğlu Mehmet Bey, Moğol valisi İrenci’nin zaafından yaralanarak
Akşehir ve Ilgın’ı topraklarına katarak beyliği biraz daha büyüttü.
1316
yılına gelindiğinde ise Moğol İlhanlıların taht değişikliğinden ortaya çıkan
kargaşadan yaralanarak fırsata çeviren Mehmet Bey, Sultandağı’nı, Bolvadin’i,
Çay’ı ve İshaklı adlı yerleri beyliğini kuzeye doğru büyüttü. (1)
Bu
arada Mevleviler Moğollara Anadolu'da çok büyük destek verdiler. İşte bu Mevlevi desteği, daha önce,
Selçukluların güçlü zamanında, Selçuklu saray gölgesinde, Selçukluların
himayesinde yaşarlarken, zayıflayan Selçukluları satışa getirerek Moğollarla
işbirliği yapmışlardır. Bu arada Mevlevilik Moğol işbirliği sayesinde Konya
sınırları dışına taşarak, Batı Anadolu’daki diğer Türkmen Beyliklerini manevi
olarak kendine bağlamış oldu…
Yalınız
bir gerçek var ki, Batıdan Haçlılar, doğudan Moğollar sıkıştırıyordu. Her iki
yönden gelen ağır baskılarına rağmen, Türkmen Beylikleri birlik olamıyorlar,
birbirlerinin önünü kesmek için, kendi aralarında da barışık olamıyorlardı.
Buda en çok Moğollara yarıyordu. Bu yüzden de Türkmen Beyliklerinin büyük bir
devlet olma şansları yoktu. Bu işte de Mevlevilerin rolü vardır, Türkmen
Beyliklerin, birbirleri ile didişerek dağınık yaşamaları ve kendilerine boyun
eğmeleri isteniyordu.
Selçukluların
ortadan kalkması ile de paramparça oldular. Bu bağlamda her beylik için hem
büyüme, hem de saygınlık olarak “gaza” tek
geçerli yol plana çıktı. (2) Eşrefoğlu Süleyman Bey ise bir uç beyi olmamasına
rağmen Ege Bölgesi Türkmenler tarafından hızla fethedilince, yer aldıkları
fiziki coğrafya yani Beyşehir gölünün doğusu içte kaldı. Bu da onların
kuruldukları ta baştan bir şanssızlıktı. Diğer Beylikler, kıyılarda ve daha da
ileri giderek Balkanlarda “gaza” yaptılar, yeni yurtlar edindiler, Mevlevilik
oralara kadar uzanamadı, uzanmaya çalışsa da taraftar bulamadı uzun süre.
İşte
böyle bir zorlu coğrafyada tutunmaya çalışmak ve dahi birde Konya’ya en yakın
yerde bulunmak, 1308’de Selçukluların ortadan kalkması, Beyşehir’in hemen
doğusunda bulunan Selçuklu merkezi Konya, Moğolların elinde, Orta Anadolu’yu
merkezden atadıkları Baltu, Sülemiş, İrancin, Çoban, Timurtaş gibi valilerdi.
Ve onlar ile gönderdikleri önemli sayıda bir ordu ile elde tutmakta idi. Bu
beylerin sürekli olarak merkeze karşı isyan etmeleri, İlhanlıların Anadolu’daki
hâkimiyetini azami derecede de azalttı.
(1) Halil İnalcık,
“Devlet-i Aliyye” 2009, s. 9
(2) Faruk Sümer,
“Anadolu’da Moğollar” Ank. 1970, s.1-47
Türk Kültüründe “Kut”
Geleneği
Eski Türk köklü geleneklerinden birisi olan "Kut" Türk geleneğine göre başa geçen birisi için kullanılıyordu. Türklerde "Kut'un anlamı, uğurlu, bahtlı, saadetli birisi olması gerekiyordu. Devlet hukuki bakımdan, emretme hak ve yetkisine sahip ve emri icra kudreti de olan bir yüksek nizam kuraldır. Tanrı; Türk halkının üzerine siyasi iktidarı elinde tutacak (1) olan, Kut bağışı" ile Türklere hükümdarlık gücü ve yetkisi verildiğine inanılan o kişinin siyasi iktidarına bağlı kalınır.
Yani,
eski Türklerde siyasi iktidar gücü Tanrı tarafından verilmesi inancı, Türkler
Müslümanlaştıklarında dahi sürmüştür. Müslümanlaşan Türkler “Kut” bağışı, Tanrı tarafından değişik
yollardan manevi bir biçimde verildiğine inanılır olmuş. Bir kere bu İslam’a
göre “vahi” yoluyla olur, o da peygamberlere göreydi ama buna da bir yol
bulmuşlar. Çeşitli kerametli rumuzlar geliştirmişler, rüya yoluyla, keramet
yoluyla, salih yoluyla, gelecek için gaipten ilahi haberler veren birçok,
İslam’a göre bidat niteliği taşıyan inançlar.
Hatta
Osmanlılar yıllarca, siyasette başarı olduklarına inandıkları çeşitli rüya ve
keşifler ile manevi meşrutiyet kazanmışlardır. (2)
Konuya
dönersek; Eşrefoğlu Mehmet Bey, Beyliğinin manevi meşrutiyetini, kendisinin de
gönülden bağlı olduğu Mevlana’nın kurduğu ve torunu Ulu Arif Çelebi eliyle yeni
kurumsalmış olan Mevlevilerden almak istedi. Mehmet Bey, Beyşehir’de misafiri
olan Ulu Arif Çelebi’den manevi meşrutiyet talep etti, ondan kendi oğlunun
gelecekte baht ve talihini, Çelebi’ye manevi bir şahsiyet olarak bağlı olduğundan
dolayıdır ki oğlu 2. Süleyman Bey’in geleceğini sordu. İşte bunu Ahmet
Eflaki “Ariflerin Menkıbeleri kitabında
şöyle yazar:
“Bu candan kul nakleder ki: Beylerbeyi
(Melikü’l Ümera) Eşrefoğlu Mübarizeddin Çelebi Mehmet Bey, Çelebi hazretlerini
Beyşehir’de misafirliğe davet etmişti. Çelebi’ye karşı hadden aşırı istek ve
inanç göstererek türlü hizmetlerde bulundu ve oğlu Süleyman Şah’ı saraydan
çağırıp tam bir inançla Çelebi’nin hizmetine verdi, ona mürit yaptı. Süleyman
Şah’ın beline bulunmaz bir kemer bağlayıp bırakıverdiler.
Çelebi
Mehmet Bey baş koyup ‘Bu çocuğun sonu ne olacak?’ diye sordu. Çelebi: ‘sizden
sonra bu il, bu çocuğun elinde harap olacak ve bu topluluk onun ayakları
altında dağılıp gidecek ve sonunda onu bu göle atıp yok edecekler’, buyurdu.
Zavallı baba ağlamaya başladı ve etrafında bulunanlarda ağladılar. Çelebi:
‘Yazık bu budala çocuğun hiç talihi yok ve başkanlığa ve başbuğluğa da hiç
layık değildir’ dedi.”
Şöyle
bir şiir yazar:
Ne
kadar ulu kişiler oğulları var ki, kötülüklerden ve
Kendilerini
çirkin işlerden ötürü babalarının yüzkarası olmuşlar.
“Ve
gerçekten o çocuk Çelebi’nin buyurduğu gibi oldu. Timurtaş, kendi devleti
döneminde Beyşehir’i ele geçirdi. Ülkesini yağma ettiler ve birkaç gün sonra
Süleyman Şah’ı oradaki göle attılar, ülke tamamıyla harap oldu.” Yazar (3)
Eşrefoğlu
Mehmet Bey zamanı Eşrefoğlularının manevi yapısı, Eşrefoğlu Mehmet Bey'in Mevleviliğe sadık ve gönülden bağlı bir Mevlevi olmuştu. Yani Eşrefoğlu Mehmet, ona ciddi bir biçimde inanıyordu. Bunu
Ahmet Eflaki şöyle anlatır:
“Çelebi
hazretleri (Ulu Arif Çelebi) o dervişi Akşehir’de eşyalarının yanında bırakıp
Beyşehir’e gitti. Birkaç gün orada kaldı. Burada rahmetli Eşref’in oğlu Çelebi
hazretlerine hadden aşırı hizmette bulundu” Ve dahi: “Çelebi’nin bu gayret ve
kudreti karşında şaşa kaldılar. Eşrefoğlu da bundan dolayı birçok hizmetlerde
bulunup Çelebi’den özürler diledi. Çelebi’de cevabında: “Siz bu işe Allah’ın elinde bir aletsiniz.
Allah’ın iradesi böyle idi ki, böyle oldu” (4)
Ahmet
Eflaki bu eserini önce 1358’de, yazmaya başlar ve 1358’de tamamlar. Bu yukarıda
söz ettiği olayların gelişmesi doğruluğuna gölge düşürmektedir. Yani, Ahmet
Eflaki, Timurtaş tarafından Beyşehir Gölünde boğarak öldürmesi olayını
sonucunu, baştan “Çelebi biliyordu” gibi kehanetini göstermek amaçlı yazmış
olmasıdır. Yani bizce olay bitmiş, sonucu olduğu gibi, önceden haber veren bir
kehanet sonucuna bağlanmasıdır.
Gelelim 2. Süleyman Bey olayına:
Mevlana’nın
torunu Ulu Arif Çelebi, Babası Mehmet Bey öldükten sonra yerine geçen oğlu 2.
Süleyman’ı izlemeye alır. Süleyman’ın babası gibi davranmadığını seziyordu.
Çünkü 2. Süleyman bağımsız, aktif ve gerçekçi bir siyaset izlemekteydi. Bu dönemde de git gide Moğollar güçlü
etkisini yitirmekteydiler.
1314
yılında büyük bir ordu ile Çoban Bey’i ülkeye İlhanlıların göndermesi üzerine,
Anadolu beylikleri, bu Moğol Beyi’ni ziyaret ettiler, itaatlerini bildirdiler. Eşrefoğlu 2. Süleyman Bey ise gidip biat etmedi
Anadolu’da
Moğolların ordu komutanı Çoban Bey’in oğlu Timurtaş’ın İran’dan bağımsız
eylemlerini, kendi gelecekleri için tehlike görerek onu İlhanlı hükümdarı Ebu
Sait’e şikâyet etme gafletinde bulundular. Dahi, beyliğin gücünün
yetersizliğini dikkate almayan 2. Süleyman Bey, bağımsız bir devlet olma adımını atma yoluna girdi.
Bağımsız
olma niyetini herkese göstermek istedi. Diğer Türkmen Beyliklerinden farklı
yola girer. Şöyle ki: Hutbeden sonra saltanat alameti olarak en önemli konuma
sahip sikkelere, bütün Anadolu Beylikleri ve beyleri gibi dedesi 1. Süleyman
Bey, İlhanlı Gazan Han oğlu Mehmet Bey’in hem bahsi geçen han ve sonraki
İlhanlı hükümdarı Olcayto’nun adının tabilik alameti olarak yazdırmıştı. Buna rağmen, 2. Süleyman bastırdığı sikkelerde (metal paralar) İlhanlı Han'ı Ebu Sait'in adını yazdırmadı. Bu Bey adına Beyşehir’de darp edilen bir sikkede sadece: "El Mülkü Lillah Süleyman bin Mehmet Hulledallahu Mülkehu" biçiminde salt kendi adını yazdırmıştı. Kuşkusuz bu davranış Türk-İslam devlet geleneğine göre
beylikten bağımsız bir devlete geçme niyetinin çok ciddi bir adımıydı. Mevleviler ve istilacı Moğollar bundan hoşlanmadılar...
2.
Süleyman Bey’in bağımsızlık adına bu uygulama sonunu getirdi. İlhanlı Sultanı
tarafından affedilen Timurtaş, Eşrefoğlu Beyi 2. Süleyman’ı gölde boğarak
öldürdü ve 40 yıllık Beylik ortadan kaldırıldı. Acı son, Kendi ülkesinde,
Moğollara biat etmeden, ayrı, bağımsız devlet olmak isteyen 2. Süleyman Bey: "Eski Türk geleneklere göre 'kut' toplayıp, "kutlu bir devlet" kurmak istiyordu. Şansızlığı daha güçsüz oluşundandı. Hiç kimsenin yazmak
istemediği işte bu, Mevlevilerin büyük rolü olduğudur. Ahmet Eflaki’nin kitabı, "Ariflerin Menkıbelerinde" anlatılan, Babası Mehmet Bey ile Ulu Arif Çelebi
arasında geçen, Süleyman Bey’in geleceği, bu işin asıl önceden değil de,
sonradan hikâye edilmesi, sonradan, olay bittikten sonra, öldürülüş biçimine
göre yazılmasından anlaşılmaktadır Mevleviler ellerinin olduğu…
Bu
işin içinde Ulu Arif Çelebi’nin elinin olmaması söylenemez. Çünkü göbekten bağlı oldukları Moğollardan ayrı, bağımsız kara alıp, kendi devletini kurmak isteyen birini istemiyorlardı
Kaynakçalar:
Hasan
Basri Karadeniz, “Eşrefoğlularının Anadolu Beylikleri Arasındaki Yeri ve Önemi
(1284-1326), “Eşrefoğlu Beyliği, s.13 makalesinde, “Faruk Sümer, Anadolu’da
Moğollar, s. 62-86,
(1) İbrahim
Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü” İst. 2004, Ötüken Yayınları s. 248-249
(2) Hasan Basri
Karadeniz, “Osmanlı ile Beylikler Arasında Anadolu’da Meşrutiyet
mücadeleleri” İst. 2008, s. 35-100
(3) Ahmet Eflaki,
“Ariflerin Menkıbeleri” (Mevlana ve Etrafındakiler) 1987, Çev. Tahsin Yazıcı,
RK, 2. cilt, s.215-216 (4) Ahmet Eflaki,
“Ariflerin Menkıbeleri” (Mevlana ve Etrafındakiler) 1987, Çev. Tahsin Yazıcı,
RK, 2. cilt, s. 225.