20 Ocak 2019 Pazar

EŞREFOĞLU 2. SÜLEYMAN'IN ÖLDÜRÜLÜŞÜ ve EŞREFOĞLU BEYLİĞİ'NİN SONU


Eşref Oğlu 1. Süleyman Bey Dönemi

Foto: Selman Zebil, Beyşehir gölünde
şimdi bulunmayan kayıklar yıl 1985
Selçuklu Sultanı 3. Keyhüsrev’in annesi, Eşrefoğlu Süleyman Bey’i saltanat naipliği, Karamanoğlu Güneri Bey’i ise beylerbeyi görevi ile Konya’ya çağırdı. İsmail Hakkı Konyalı, “Akşehir Tarihi” adlı yapıtı s.54 Kendilerine bağlı Türkmenler ile birlikte şehre gelen Süleyman ve Güneri Beyler, iki şehzadeyi 15 Mayıs 1285’te tarihi törenle Konya Selçuklu tahtına oturttu. Ancak, bir süre sonra Vezir Sahip Ata Fahrettin Ali’ye mensup olan Has Balaban, ordusu ile Konya üzerine yürüyünce Karamanoğlu Güneri Bey Karaman topraklarına dönerken, Eşrefoğlu Süleyman Bey de Beylik merkezi Gorgorum’a çekildi. (1)

1288’de Selçuklu-Moğol ortak ordusu Tarsus dolaylarını işgal ettiler. Karaman’a karşı harekete geçtiler. Larende bölgesini tahrip etmeye başlayınca, Karamanoğlu Güneri Bey’in, müttefiki olan Eşrefoğlu Süleyman Bey’de Ilgın’a akın yaparak, başta Balaban Oğlu olmak üzere öldürdükleri askerlerin başlarını Konya’ya gönderdi. Yine de her iki müttefik Süleyman Bey, Güneri bey gelen tehlikeyi sezdiler, hemen Konya’ya haber göndererek Selçuklu Sultan 2. Mesut’tan özür dilemek istediklerini bir açıklama ile barış istediler. Bu istekleri yerine getirmeleri için Sultan 2. Mesut, tahtında Eşrefoğlu Süleyman’a ve Karamanoğlu Güneri Bey’e eli öptürüp itaatlerini aldıktan sonra yerlerine geriye dönmelerine izin verdi. (2)

Bu tatlıya bağlanan barış görüşmelerinden sonra Eşrefoğlu Süleyman Bey, döndüğü ülkesi Gorgorum’dan taşındığı Beyşehir’de, İçerişehir adı verilen yerde imar işlerine başlar. Bu şehir çevresi surlarla çevrili, kale kapısından kente giriliyordu. Hala ayakta olan sadece o kale kapısı kitabesinde 1290 tarih ile dört satırlık bir yazı yer alıyor. Yazıda: Buranın Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey tarafından inşa ettirildiği. Sultan 2. Mesut’un adının da bulunduğu kitabenin ilk satırındaki söz, şehrin bu sıralarda Süleyman Bey’in adına nispetle "Süleymanşehir” diye anıldığını göstermektedir. Süleyman Bey’in kitabede “Emirü’l-Kebirir’lmu’azzam” olarak anılması da dikkate değer.

Eşrefoğlu Süleyman Bey, şehrin imarı ile meşguldü. İçerişehir denilen yerde, hala kalıntıları görkemli bir biçimde ayakta duran, camisi, kadınlar ve erkeklere has şırıl şırıl suları akan hamamı, hanı, Eşrefoğlu Camisi karısında bulunan otuz bir dükkânlı bulunan bir bedesteni bulunmaktadır. Bular 1975 yılında, özgünlüğüne uygun tamir edilerek yenileme edilmişlerdir.

Birinci kitabede Caminin yapılışı 1297 yazken, büyük kapıdan içeri girilen kemer üzerindeki ikinci kitabede ise caminin 1299’da yapımı bitiş tarihi yer almaktadır.

Eşrefoğlu Camisi bitişiğinde bir de kubbeli bir türbe vardır. Bu türbenin içinde Eşrefoğlu Süleyman Bey, karısı ve küçük oğlu Eşref yatmaktadır diye bilinir.

Yeniden dönersek, başlangıca:  Moğolların Sülemiş isyanı ile uğraşmaları sonucu, Sultan 3. Alaettin Keykubat’ın ise isyan sırasında yalınız Konya’da değil, Anadolu dışına kaçarak Tebriz’e sığındı. Bu arada uçlarda bulunan Türkmen Beylikleri ve Eşrefoğlu Süleyman Bey’in geleceklerini (istiklallerini) ilen etmelerine yol açan ortamı hazırlamıştır. Gazan Han, bütün Selçuklu ülkesinin hâkimiyetini 3. Keykubat’a verip, Tebriz’den Anadolu’ya geri dönse de, Selçuklu merkezi Konya’ya kadar girememiş, ancak saltanatını Sivas’ta sürdürmeye çabalamıştır. Yani, durum böyle olunca, ülkedeki otoritenin bir daha kurulması mümkün olmamıştır.

Sonrası mı? Anadolu’da Moğol genel valisi olan Abışga Noyan birçok şikâyetler karşında Moğolların Anadolu Genel valisi Abışga Noyan’da Sultan 3. Alaettin Keykubat, Tebriz’e gönderdi. Karısı sayesinde öldürülmekten kurtulmuşsa da sürgünden kurtulamadı, Selçuklu tahtından azledilerek İlhanlı hükümdarı Gazan Mahmut’un emriyle 1301’de İsfahan’da yaşamaya mecbur edilmiştir. Mevlevi kaynakları, Abişga Noyan’ın överler ve âdeti ile tanındığını ve bu zulüm devrinde “Köse Peygamber”  lakabı aldığı, hatta Mevlevi olduğunu rivayet ederler. (*), (3)

Beyşehir gölündeki adalardan birkaçı Yıl 1987
Ya oldu biliyor muşunuz? Onun yerine Hamedan’da yaşamaya mahkûm edilen Sultan 2. Gıyasettin Mesut, Musul yoluyla Anadolu’ya gelerek tekrar Konya’da Selçuklu tahtına oturtulmuştur. Zaten 2. Mesut bir tür kukla idi, ha varlığı ha yokluğu fark etmezdi. Yani çok silik bir kişiliğe sahipti. Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyasettin 2. Mesut, Moğolların sonu gelmeyen kötülük ve istekleri ile İrincin Noyan’ın zulmü dolaysı ile kahrından hastalanmış 1308’de ölmüştür.

Eşrefoğlu Süleyman Bey, 1299 veya 1300’de İstiklalini ilan etmiş Beyşehir’de Selçuklu Sultanı Gıyasettin 2. Mesut adına Süleyman şehrinde gümüş dirhem sikkeler kestirmişti. Daha önce de Sultan 3. Alaettin adına gümüş sikkeler kestirmişti.


Eşrefoğlu Süleyman Bey, Ağustos 1302’de ölmüştür. Ondan sonra beyliğin yönetimi oğlu Mehmet Bey’e geçmiştir. Eşrefoğlu Camisi bitişiğinde bir de kubbeli bir türbe vardır. Bu türbenin içinde Eşrefoğlu Süleyman Bey, karısı ve Eşref adlarında çocuğu yatmaktadır.

(1) Sait Kafaoğlu, “Selçuklu Sonrası Güneybatı Anadolu’da Bir Uç beyliği Eşrefoğulları” makalesi. (Eşrefoğulları Beyliği) TTK, 2018, s. 24-25
(2) Sahibi bilinmeyen,“Selçukname”, İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Beylikler” Osman Turan, “Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi”, ve Sait Kafaoğlu aynı yapıttan aktarma.   
(3) Osman Turan, “Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi” 1984, nakkaşlar Yayınları, s.633.
(*) Mevlevilerin Moğol yanlısı oldukları bir kanıtı daha ortadadır. Bu karanlık dönemde her yerde elleri vardır

Eşrefoğlu Mehmet Bey Moğollara İtaat Etti
Daha önce de 2. Süleyman'ın babası Mehmet Bey, beylikten devlet kurmak için kendi Mevlevi şeyhinden "kut" talep eder ama Mevleviler bu isteğe destek vermemişlerdir. Sözü geçen Menakıpta Aydın Oğlu Gazi Umur Bey’in Mevlana ve Ulu Arif Çelebi’nin manevi himayesinde olduğunu yazar. Mevlevilerin Eşrefoğlu Mehmet Bey'den esirgediği Aydınoğulları Beyliğinin "kut" talebine fetih ve bölge hakimiyetinin kendisi ve evladının elinde olacak diye vermiştir. Eşrefoğlu Beyliğinin küçük bir iç beylik olması, Konya’ya yakın olması dolaysıyla geleceğine dair yetki vermemişlerdir.

Dahi, Mevlevilerden yetki alamayan Eşrefoğlu Mehmet Bey 1314 yılında İlhanlı Valisi Çoban Bey güçlü bir ordu ile Anadolu'ya geldiğinde diğer beyliklerin beyleri gibi onu karşılamaya gitti ve itaatini bildirdi. Böylece itaat ettiği sürece yaşadılar.

Yazıcızade Ali’nin Saltukname’de belirttiğine göre, Eşrefoğlu Mehmet Bey, beyliğinin devletleşmesi yolunda, gönülden başlı olduğu Mevlevi Şeyhi, Ulu Arif Çelebi’den "Kut" yani manevi meşrutiyet talep eder. Fakat arzuladığı sonucu elde edemedi. Demek ki, Mevlevilerin Moğollara destek vermelerinden başka bir düşünce nedir ki?

İşte Eşrefoğlu 2. Süleyman Bey, cüretkar davranıp bağımsız bir devlet kurmak istemesi şimşekleri üzerine çeker ve beyliğin sona erme4sine istemeden neden olur. 

Lakin Eşrefoğullarının yeteri kadar büyümelerine engel doğrusu Mevlevilerdir. Beylik kurulurken, küçükte olsa, o günkü siyasi, iktisadi bakımdan ve Selçukluların 1280’li yıllara gelindiğinde git gide dağınıklığı, her geçen gün güçten düşmeleri ve Selçuklu mirasına Moğolların Anadolu işgalini çok sert bir biçimde zor kullanarak oturduğu bir dönemdi.

Eşrefoğlu Beyliği 40 yıllık dönemini geçirdiği sürede de Moğollar Anadolu’da çok güç sahibi oldular. Eşrefoğlu 1. Süleyman Bey ilk merkezini Gorgorum (Gökçimen) denen yerde kurdu. Bir süre sonra buradan beyliğin merkezini Beyşehir’e taşındı, adını da şehre vererek Süleymanşehir diye anılır oldu. Güçlendi, Bozkır, Seydişehir, kuzeyde Doğanhisar ve Şarkikaraağaç bu küçük beyliğe dâhil etti. Eşrefoğlu Mehmet Bey, Moğol valisi İrenci’nin zaafından yaralanarak Akşehir ve Ilgın’ı topraklarına katarak beyliği biraz daha büyüttü.

1316 yılına gelindiğinde ise Moğol İlhanlıların taht değişikliğinden ortaya çıkan kargaşadan yaralanarak fırsata çeviren Mehmet Bey, Sultandağı’nı, Bolvadin’i, Çay’ı ve İshaklı adlı yerleri beyliğini kuzeye doğru büyüttü. (1) 

Bu arada Mevleviler Moğollara Anadolu'da çok büyük destek verdiler. İşte bu Mevlevi desteği, daha önce, Selçukluların güçlü zamanında, Selçuklu saray gölgesinde, Selçukluların himayesinde yaşarlarken, zayıflayan Selçukluları satışa getirerek Moğollarla işbirliği yapmışlardır. Bu arada Mevlevilik Moğol işbirliği sayesinde Konya sınırları dışına taşarak, Batı Anadolu’daki diğer Türkmen Beyliklerini manevi olarak kendine bağlamış oldu…

Yalınız bir gerçek var ki, Batıdan Haçlılar, doğudan Moğollar sıkıştırıyordu. Her iki yönden gelen ağır baskılarına rağmen, Türkmen Beylikleri birlik olamıyorlar, birbirlerinin önünü kesmek için, kendi aralarında da barışık olamıyorlardı. Buda en çok Moğollara yarıyordu. Bu yüzden de Türkmen Beyliklerinin büyük bir devlet olma şansları yoktu. Bu işte de Mevlevilerin rolü vardır, Türkmen Beyliklerin, birbirleri ile didişerek dağınık yaşamaları ve kendilerine boyun eğmeleri isteniyordu.

Selçukluların ortadan kalkması ile de paramparça oldular. Bu bağlamda her beylik için hem büyüme, hem de saygınlık olarak  “gaza” tek geçerli yol plana çıktı. (2) Eşrefoğlu Süleyman Bey ise bir uç beyi olmamasına rağmen Ege Bölgesi Türkmenler tarafından hızla fethedilince, yer aldıkları fiziki coğrafya yani Beyşehir gölünün doğusu içte kaldı. Bu da onların kuruldukları ta baştan bir şanssızlıktı. Diğer Beylikler, kıyılarda ve daha da ileri giderek Balkanlarda “gaza” yaptılar, yeni yurtlar edindiler, Mevlevilik oralara kadar uzanamadı, uzanmaya çalışsa da taraftar bulamadı uzun süre.

İşte böyle bir zorlu coğrafyada tutunmaya çalışmak ve dahi birde Konya’ya en yakın yerde bulunmak, 1308’de Selçukluların ortadan kalkması, Beyşehir’in hemen doğusunda bulunan Selçuklu merkezi Konya, Moğolların elinde, Orta Anadolu’yu merkezden atadıkları Baltu, Sülemiş, İrancin, Çoban, Timurtaş gibi valilerdi. Ve onlar ile gönderdikleri önemli sayıda bir ordu ile elde tutmakta idi. Bu beylerin sürekli olarak merkeze karşı isyan etmeleri, İlhanlıların Anadolu’daki hâkimiyetini azami derecede de azalttı.

(1) Halil İnalcık, “Devlet-i Aliyye” 2009, s. 9
(2) Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar” Ank. 1970, s.1-47

Türk Kültüründe “Kut” Geleneği
Eski Türk köklü geleneklerinden birisi olan "Kut" Türk geleneğine göre başa geçen birisi için kullanılıyordu. Türklerde "Kut'un anlamı, uğurlu, bahtlı, saadetli birisi olması gerekiyordu. Devlet hukuki bakımdan, emretme hak ve yetkisine sahip ve emri icra kudreti de olan bir yüksek nizam kuraldır. Tanrı; Türk halkının üzerine siyasi iktidarı elinde tutacak (1) olan, Kut bağışı" ile Türklere hükümdarlık gücü ve yetkisi verildiğine inanılan o kişinin siyasi iktidarına bağlı kalınır.

Yani, eski Türklerde siyasi iktidar gücü Tanrı tarafından verilmesi inancı, Türkler Müslümanlaştıklarında dahi sürmüştür. Müslümanlaşan Türkler  “Kut” bağışı, Tanrı tarafından değişik yollardan manevi bir biçimde verildiğine inanılır olmuş. Bir kere bu İslam’a göre “vahi” yoluyla olur, o da peygamberlere göreydi ama buna da bir yol bulmuşlar. Çeşitli kerametli rumuzlar geliştirmişler, rüya yoluyla, keramet yoluyla, salih yoluyla, gelecek için gaipten ilahi haberler veren birçok, İslam’a göre bidat niteliği taşıyan inançlar.

Hatta Osmanlılar yıllarca, siyasette başarı olduklarına inandıkları çeşitli rüya ve keşifler ile manevi meşrutiyet kazanmışlardır. (2)

Konuya dönersek; Eşrefoğlu Mehmet Bey, Beyliğinin manevi meşrutiyetini, kendisinin de gönülden bağlı olduğu Mevlana’nın kurduğu ve torunu Ulu Arif Çelebi eliyle yeni kurumsalmış olan Mevlevilerden almak istedi. Mehmet Bey, Beyşehir’de misafiri olan Ulu Arif Çelebi’den manevi meşrutiyet talep etti, ondan kendi oğlunun gelecekte baht ve talihini, Çelebi’ye manevi bir şahsiyet olarak bağlı olduğundan dolayıdır ki oğlu 2. Süleyman Bey’in geleceğini sordu. İşte bunu Ahmet Eflaki  “Ariflerin Menkıbeleri kitabında şöyle yazar: 

 “Bu candan kul nakleder ki: Beylerbeyi (Melikü’l Ümera) Eşrefoğlu Mübarizeddin Çelebi Mehmet Bey, Çelebi hazretlerini Beyşehir’de misafirliğe davet etmişti. Çelebi’ye karşı hadden aşırı istek ve inanç göstererek türlü hizmetlerde bulundu ve oğlu Süleyman Şah’ı saraydan çağırıp tam bir inançla Çelebi’nin hizmetine verdi, ona mürit yaptı. Süleyman Şah’ın beline bulunmaz bir kemer bağlayıp bırakıverdiler.

Çelebi Mehmet Bey baş koyup ‘Bu çocuğun sonu ne olacak?’ diye sordu. Çelebi: ‘sizden sonra bu il, bu çocuğun elinde harap olacak ve bu topluluk onun ayakları altında dağılıp gidecek ve sonunda onu bu göle atıp yok edecekler’, buyurdu. Zavallı baba ağlamaya başladı ve etrafında bulunanlarda ağladılar. Çelebi: ‘Yazık bu budala çocuğun hiç talihi yok ve başkanlığa ve başbuğluğa da hiç layık değildir’ dedi.”

Şöyle bir şiir yazar:
Ne kadar ulu kişiler oğulları var ki, kötülüklerden ve
Kendilerini çirkin işlerden ötürü babalarının yüzkarası olmuşlar.

“Ve gerçekten o çocuk Çelebi’nin buyurduğu gibi oldu. Timurtaş, kendi devleti döneminde Beyşehir’i ele geçirdi. Ülkesini yağma ettiler ve birkaç gün sonra Süleyman Şah’ı oradaki göle attılar, ülke tamamıyla harap oldu.” Yazar (3)

Eşrefoğlu Mehmet Bey zamanı Eşrefoğlularının manevi yapısı, Eşrefoğlu Mehmet Bey'in Mevleviliğe sadık ve gönülden bağlı bir Mevlevi olmuştu. Yani Eşrefoğlu Mehmet, ona ciddi bir biçimde inanıyordu. Bunu Ahmet Eflaki şöyle anlatır:

“Çelebi hazretleri (Ulu Arif Çelebi) o dervişi Akşehir’de eşyalarının yanında bırakıp Beyşehir’e gitti. Birkaç gün orada kaldı. Burada rahmetli Eşref’in oğlu Çelebi hazretlerine hadden aşırı hizmette bulundu” Ve dahi: “Çelebi’nin bu gayret ve kudreti karşında şaşa kaldılar. Eşrefoğlu da bundan dolayı birçok hizmetlerde bulunup Çelebi’den özürler diledi. Çelebi’de cevabında: “Siz bu işe Allah’ın elinde bir aletsiniz. Allah’ın iradesi böyle idi ki, böyle oldu” (4)     

Ahmet Eflaki bu eserini önce 1358’de, yazmaya başlar ve 1358’de tamamlar. Bu yukarıda söz ettiği olayların gelişmesi doğruluğuna gölge düşürmektedir. Yani, Ahmet Eflaki, Timurtaş tarafından Beyşehir Gölünde boğarak öldürmesi olayını sonucunu, baştan “Çelebi biliyordu” gibi kehanetini göstermek amaçlı yazmış olmasıdır. Yani bizce olay bitmiş, sonucu olduğu gibi, önceden haber veren bir kehanet sonucuna bağlanmasıdır.

Gelelim 2. Süleyman Bey olayına:
Mevlana’nın torunu Ulu Arif Çelebi, Babası Mehmet Bey öldükten sonra yerine geçen oğlu 2. Süleyman’ı izlemeye alır. Süleyman’ın babası gibi davranmadığını seziyordu. Çünkü 2. Süleyman bağımsız, aktif ve gerçekçi bir siyaset izlemekteydi. Bu dönemde de git gide Moğollar güçlü etkisini yitirmekteydiler.

1314 yılında büyük bir ordu ile Çoban Bey’i ülkeye İlhanlıların göndermesi üzerine, Anadolu beylikleri, bu Moğol Beyi’ni ziyaret ettiler, itaatlerini bildirdiler. Eşrefoğlu 2. Süleyman Bey ise gidip biat etmedi 

Anadolu’da Moğolların ordu komutanı Çoban Bey’in oğlu Timurtaş’ın İran’dan bağımsız eylemlerini, kendi gelecekleri için tehlike görerek onu İlhanlı hükümdarı Ebu Sait’e şikâyet etme gafletinde bulundular. Dahi, beyliğin gücünün yetersizliğini dikkate almayan 2. Süleyman Bey, bağımsız bir devlet olma adımını atma yoluna girdi. 

Bağımsız olma niyetini herkese göstermek istedi. Diğer Türkmen Beyliklerinden farklı yola girer. Şöyle ki: Hutbeden sonra saltanat alameti olarak en önemli konuma sahip sikkelere, bütün Anadolu Beylikleri ve beyleri gibi dedesi 1. Süleyman Bey, İlhanlı Gazan Han oğlu Mehmet Bey’in hem bahsi geçen han ve sonraki İlhanlı hükümdarı Olcayto’nun adının tabilik alameti olarak yazdırmıştı. Buna rağmen, 2. Süleyman bastırdığı sikkelerde (metal paralar) İlhanlı Han'ı Ebu Sait'in adını yazdırmadı. Bu Bey adına Beyşehir’de darp edilen bir sikkede sadece: "El Mülkü Lillah Süleyman bin Mehmet Hulledallahu Mülkehu" biçiminde salt kendi adını yazdırmıştı. Kuşkusuz bu davranış Türk-İslam devlet geleneğine göre beylikten bağımsız bir devlete geçme niyetinin çok ciddi bir adımıydı. Mevleviler ve istilacı Moğollar bundan hoşlanmadılar...

2. Süleyman Bey’in bağımsızlık adına bu uygulama sonunu getirdi. İlhanlı Sultanı tarafından affedilen Timurtaş, Eşrefoğlu Beyi 2. Süleyman’ı gölde boğarak öldürdü ve 40 yıllık Beylik ortadan kaldırıldı. Acı son, Kendi ülkesinde, Moğollara biat etmeden, ayrı, bağımsız devlet olmak isteyen 2. Süleyman Bey: "Eski Türk geleneklere göre 'kut' toplayıp, kutlu bir devlet kurmak istiyordu. Şansızlığı daha güçsüz oluşundandı. Hiç kimsenin yazmak istemediği bu işte Mevlevilerin büyük rolü olduğudur. Ahmet Eflaki’nin kitabı, Ariflerin Menkıbelerinde anlatılan, Babası Mehmet Bey ile Ulu Arif Çelebi arasında geçen, Süleyman Bey’in geleceği, bu işin asıl önceden değil de, sonradan hikâye edilmesi, sonradan, olay bittikten sonra, öldürülüş biçimine göre yazılmasından anlaşılmaktadır Mevleviler ellerinin olduğu…  

Bu işin içinde Ulu Arif Çelebi’nin elinin olmaması söylenemez. Çünkü göbekten bağlı oldukları Moğollardan ayrı, bağımsız kara alıp, kendi devletini kurmak isteyen birini istemiyorlardı  

Kaynakçalar: 
Hasan Basri Karadeniz, “Eşrefoğlularının Anadolu Beylikleri Arasındaki Yeri ve Önemi (1284-1326), “Eşrefoğlu Beyliği, s.13 makalesinde, “Faruk Sümer, Anadolu’da Moğollar, s. 62-86, 

(1) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü” İst. 2004, Ötüken Yayınları s. 248-249
(2) Hasan Basri Karadeniz, “Osmanlı ile Beylikler Arasında Anadolu’da Meşrutiyet mücadeleleri” İst. 2008, s. 35-100
(3) Ahmet Eflaki, “Ariflerin Menkıbeleri” (Mevlana ve Etrafındakiler) 1987, Çev. Tahsin Yazıcı, RK, 2. cilt, s.215-216   (4) Ahmet Eflaki, “Ariflerin Menkıbeleri” (Mevlana ve Etrafındakiler) 1987, Çev. Tahsin Yazıcı, RK, 2. cilt, s. 225.


Hiç yorum yok:

BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...