13 Ocak 2019 Pazar

BEYŞEHİR TARİHİ ALAETTİN KEYKUBAT DÖNEMİ ve KUBAT-ABAT SARAYI



Beyşehir'in Alaettin Keykubat Dönemine Doğru

Osman Turan, “Selçuklular Zamanında Türkiye” adlı yapıtında: “Türk akıncılar Antalya civarına kadar indiler Bu durum imparatoru M.S.1142 baharında tekrar sefere çıkmaya mecbur etti. Bizans ordusu Beyşehir civarına kadar ilerleyip İstanbul-Antalya yolunu emniyete almak istiyordu. Fakat bu havalenin Hıristiyan halkı Türklerle dostluk ve ticaret yapmakta, onların adetlerine uymuş bulunmakta idi. Bu sebeple Yuannis’e itaati ret ve kendisine hakaret ettiler.

İmparator Beyşehir (Karalis) adalarına sığınan ve Sultan Mesut’a bağlı kalan halkı tenkile kara verdi; gemiler inşa ederek adalara sevk etti. Gemilerin bir kısmı fırtınada battı ise de adalar işgal edildi. Sultan’ı tercih eden halkı Konya’ya tatd eyledi” (1)

Osman Turan, aynı yapıtında: “Hıristiyan kaynaklarında inikas eder. Filhakika İskenderiye patrikleri tarihi Sultan Mesut’a ait ‘memleketlerin ve raiyyetin pek çoğu Rum olup iyiliğini ve adaleti dolaysıyla Hıristiyanlar onun idaresine rağbet ‘ ettiklerini kaydeder. Bizans kaynaklarında Hıristiyan ve Bizans’ın tebaası olduğu halde Beyşehir civarındaki halkın M.S.1142 seferinde İmparator Yuhannis’e karşı gelip Sultan Mesut’u tercih ettiklerini belirtmiştir” (2)

(1) Osman Turan, “Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi” 1984, s. 177
(2) Osman Turan a.y. s. 194

Beyşehir Gölü Kıyısındaki Kubadabad Sarayı
Antik dönemde adının Lykaonia olan Konya’nın güneyine düşen, yine antik adı Pisidia adıyla bilinen bölgeden alan üç Pisidia gölünün en büyüğü olan Beyşehir Gölünün güney kıyısında bulunan yer. Bir adı Dipoyraz Dağı olan 2992 metre yüksekliğindeki Anamas Dağı’nı dibine düşen bu yeri görüp beğenen Selçuklu Sultanı 1. Alâeddin Keykubad, Konya’nın yaz sıcağından kaçıp dinlenmek amaçlı 1235’te yaptırmıştır. Ancak Konya’yı Beyşehir’e bağlayan bu yazlık Kubadabad sarayın keyfini çıkartmadan Alâeddin Keykubat bir yıl sonra ölmüştür.

Anadolu Selçuklu hanedanlık yazlık sarayıdır... 
Anadolu Selçuklu hanedanları içinde en etkili sultan Alâeddin Keykubad olmuştur. Fars kökenli Selçuklu tarihçisi İbn Bibi yazılarına göre Alâeddin Keykubad’ın Beyşehir Gölü güney-batı kıyısında, Anamas Dağları eteğinde, Gölyaka (Hoyran) köyüne 3 kilometre uzaklıkta M.S.1236’da inşa edilen Kubadabad Sarayından söz eder.

Beyşehir Gölü Kıyısı ve Nişabur’la kıyaslanması…
Alâeddin Ata Melik Cüveyni’nin M.S.1260 yılında yazdığı “Tarih-i Cihan Güşa” (*) adlı yapıtında: “Eğer gökyüzüyle karşılaştırıp şehirleri yıldızların yerine koysak, Nişabur yıldızların arasında parlak Zühre yıldızının yerini tutar. Eğer onu insan organlarının birinin yerine koymak istersek, hiç şüphesiz gözün yerine koyarız. İnsan Merv-i, Bağdat’ı ve Küfe’yi ne yapsın? Nişabur dünyada insanın gözünün bebeği gibidir”

Çok yaşa Nişabur! Eğer yeryüzünde cennet varsa orası sensin. Eğer sen cennet değilsen, yeryüzünde cennet yok demektir. Bu sözlere benzer sözleri Alâeddin Keykubat, Alanya dönüşü Beyşehir Gölü kıyısına ulaştığında gördüğü güzelliğe hayran kalarak söylediği sözler Bibi. Beyşehir Gölü kıyısına gelindiğinde burasının İran kenti Nişabur’a benzetilmesi:

“Çok yaşa Nişabur! Eğer yeryüzünde cennet varsa orası sensin. Eğer sen cennet değilsen, yeryüzünde cennet yok demektir.” Şiirimsi sözlerin benzerini Alâeddin Keykubat, Alanya dönüşü Beyşehir Gölü kıyısına ulaştığında gördüğü güzelliğe hayran kalarak söylediği sözlerin bir benzerini, Antalya’dan Konya’ya dönüşünde, yol üzerine düşen Beyşehir Gölünün alüvyondan oluşan güney-batı kıyılarına hayran kalır. Şöyle der; “Cennet burası değilse neresidir” diyerek hayran kaldığı orada nasıl bir yazlık saray yapılabileceğini tasarlar, ilgili yerlere bu gölün kıyısına bir saray yapımı için emreder. Bizzat nasıl bir saray yapılacağını da kendisi planlar ve yapıya dair oldukça genel bilgiler bile verir. Sonuç olarak cennet gibi olan bu yöreye Kubadabad Sarayı yapılmış olur.

Hatta Amasya-Babailer isyanında (M.S.1240) Selçuklu Sultanı 2. Keyhüsrev zor anlar yaşar, Konya sarayından gizlice kaçarak Beyşehir Gölü kıyısındaki bu yazlık sarayda saklanır bir müddet.

İbn Bibi yazılarında anlatımlarına göre: “Buhayre-i Gurgurum” denilen bu yerin neresi olduğunu ve dahi bahsettiği “Gurgurum” denilen vilayetin neresi olduğu hakkında bir işareti bilgiyle tarif edilmemişti. İş böyle olunca, uzun zaman bu sarayın yeri ve adı terk edilmişlikten bilinmeden kaybolur gider ta ki M.S.1940’lı yıllara Zeki Oral’ın bu yeri bulup alana çıkarana kadar.

O zamanın Konya Müze müdürü M. Zeki Oral’ın Kubadabad Sarayının ören yerini bulup alana çıkarmasıyla 1949 yılında Konya Anıtlar Dergisindeki yazdığı bir makaleyle alana çıkmıştır. Kubadabad Sarayı kalıntıları hakkında araştırmalar sürdürülür ve sondaj çalışmaları yapılır, bulgular ve tarihin alana çıkmasıyla Türk-tarih bilimine zenginlik katışı Belleten dergisinde makaleler halinde yayımlanır. 

Kazılar ve yüzey araştırmalarından anlaşıldığına kadarıyla Beyşehir ve yöresi, yerleşim alanı olarak İ.Ö.6000 ile 7000 yıllara kadar uzanan bir tarihe sahip olduğu bilinmektedir. Yörede iz bırakan Hititler, Frigya, Lidya devletleri üzerine Romalılar, daha sonra Selçuklular eline geçmiştir. Hititlerden sonra en verimli çağını Eşrefoğlu Beyliği döneminde olur.

Eşrefoğulları Beyliği yıkıldıktan sonra Hamitoğullarının eline geçer Beyşehir. Karamanoğullarını eline geçiren Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyşehir de Osmanlı topraklarına dâhil edilir.

(*) Alaeddin Ata Cüveyni, “Tarii Cihan Güşa” çevri: Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, s.177

Kubat-Abat Sarayı ve Tarihi
Anadolu Selçuklu Türk Sanatı hakkında Alaettin Keym-kubat önemli yet tutar. Birçok yapıtlar bıraktığı Anadolu’da hala ayaktadırlar. Bu yapıtla, Alaettin Keykubat Konya, Kayseri’deki yapıları yanında bizim konumuz Beyşehir’de kendi adını vererek bayındır yaptığı Kubat-Abat sarayıdır.

Selçuklu tarihçisi İbn Bibi’den aktaran Osman Turan, “Alaettin Keykubat Akdeniz sahillerine doğru hareket etti. Yolda Beyşehir Gölü üzerinde çok hoşlandığı bir yerde kendi adına “Kubat-Abat” mamuresinin inşasına başlanmasını (1) emretti…”

Osman Turan, “Keykubat devrinde medeniyet ve kültür hareketleri, iktisadi kalkınmayı da hızlandırdı. Sultan Alaettin, bu sayede büyük inşaat işlerine girişmiştir. Gerçekten de bu büyük Selçuklu Sultanı büyük şehirleri muhteşem surlarla çevirdikten başka cami, medrese, hastane, tersane, köprü ve kervansaraylar ile Türkiye’yi bezemiştir. Onun inşaatı arasında Alaiye, Beyşehir gölü üzerinde Kubat-Abat şehirleri… 

Kubat-Abat şehri, meyve ağaçları ve yeşillikleri, suları, havası ve gölün manzarası ile çok şirin bir yer idi. Bu güzel yer Sultan’ın dikkatini çekince, o zaman mimar ve av işleri emiri bulunan Saadettin Köpek’e burada, bu güzel yerde, bir mamure yapmasını emretti. Sultan kedi düşüncesine göre bu şehrin plan ve resimlerini  (suret-i nüsha) yaptırdı ve her mevkide bir saray resmi koydurdu. Sadettin Köpek, padişahın arzusuna göre, az bir müddet zarfında mukavves kemerleri ve mukarrnas eyvanları ile ruha ferahlık veren köşkler, güzel manzaralar, hoş havuzlar ve çardaklar yaptı. Duvarlarda renkli tezyinatı ve çeşitli süsleri ve resimleri ile firuze ve lacivert renkleri ile alami semayı andırıyordu.

Her köşesinde gül suyu gibi akan çeşmeler vardı; bunlardan biri göl tarafına akıyordu. Önünde bir bağ ve Çin ipeği gibi dalgalı mavi deniz bulunuyor ve uzaktan cennet gibi bir manzara beliriyordu.

Alaettin Keykubat, kışı Akdeniz sahillerinde geçirip, M.S.1228 senesi baharında Erzincan seferi için Konya ve Kayseri’ye dönerken, yolda Kubat-Abat’a uğradı; inşaatın tamamlandığını gördü ve çok beğendi. Buada avlanıp ‘kuy ve çevgen’ oynamakla bir ay kaldı. Sultan her sene Akdeniz sahillerine gider ve oradan dönerken bir müddette burada yaşar; eğlenir ve dinlenirdi. (2) Tarihçi İbn Bibi, Sultan Alaettin’i anlatırken, onun beğenerek dinlendiği, kışlamak üzere Akdeniz sahiline giderken, bu bölgenin bağlarını, meyve bahçelerini gölünü ve köşklerini anlatmıştır yapıtında. Yazları ise Alaettin Keykubat’ın Kayseri de yaptırdığı “Devlet-hane” oturduğunu, daha sonra ise kente bir fersah uzakta M.S.1225’te inşa ettirdiği “Keykubadiye” sarayına çekildiğini yazmıştır.

Beyşehir gölü kıyısında 1. Alaettin Keykubat (Sultanlı 1220-1237) tarafından inşa ettirilen Kubad-Abad” sarayı ve külliyesi; Selçuklu Sultanlarının Konya’dan Antalya’ya geliş gidişlerde kullandıkları saray statüsündeydi. Selçuklu tarihçisi İbn Bibi’nin kaydına göre av emiri ve mimar olan Sadettin Köpek’in 1. Keykubat’ın istekleri doğrultusunda yaptığı Kubat-Abat”  sarayının hemen batışındaki düzlükte onunla yeni adı taşıdığı anlaşılan bir de yerleşim ortaya çıkmıştır. (3) 1. Keykubat’tan sonra, 2. Gıyasettin Keyhüsrev ve diğer Selçuklu sultanları da ikamet olarak bir süre kullanmış, Anadolu’da Moğol karışıklıkları başladığında pek kullanılmaz olmuştur; unutulmuştur.

Beyşehir Gölü kıyısına ikinci bir kalıcı eser, 13. Yüzyıl sonlarına doğru Selçuklu sultanları tarafından önce Sahip Ata oğullarına, ardı da Eşerfoğullarına ikta olarak verilmiş olduğu görülüyor. 2. Keykavus’un iktidardan düşürülmesiyle M.S.1266’ya kadar tek başına Selçuklu tahtına oturan 4. Kılıç Aslan zamanında, Sahip Ata’nın oğulları Kütahya, Sandıklı ve Akşehir ile birlikte Gorgorum yöreleri ikta olarak verilmişti. (4) Bu arada güçten tamamen düşmüş, hiçbir yaptırımı olmayan Selçuklu sultanları kendi aralarında çekişirken, biz dönelim Eşrefoğlu Süleyman Bey’e.

M.S.1289’da ayaklanan Eşrefoğlu’na karşı harekete geçen 2. Mesut, “Viranşehir’e” gitmiştir. Anonim tarihin anlattığına göre, “Süleymanşehir” daha sonra “Beğşehir” adı verilen yer olsa gerek Selçuklu sultanları aralarında sürekli taht ayaklanmaları sonucu ve Moğol emirlerinin keyfi müdahalesiyle geçen son dönemler, Selçuklu sultanlarının Kubat-Abad’a bir daha hiç uğramadıkları; unutulmuş olarak atıl kaldığını göstermekte. Zaten devlette fiili olarak 1277’den sonra Moğolların hâkimiyeti alanına girmiştir.

Sonuç; devlet idaresinde ellerinde hiçbir şey kalmayınca, Selçuklu Sultanları öylesine yoksullaşmaya başlarlar ki, 3. Alaettin Keykubat Moğollarla bir olup, kendi ülkesini soymaya, zenginlerin mallarını gasp etmeye başlamıştı. (5) Demek ki bu şartlar altında Kubat-Abad kimsenin aklına gelecek durumda değildir artık, Kubat-Abad’a sığına olduğu sanılmamaktadır.

Sonuç; Alaettin Keykubat, imar edilmiş bir Anadolu miras bıraktıktan sonra, Anadolu Selçukluları sekteye uğrayarak Alaettin Keykubat’tan altı yıl sonra, Moğollara karşı Kösedağ savaşı ile Selçuklu devletinin yazgısı ivedilikle değişmeye başlar.

Bu konuda Vezir Mühezzibüddin Ali’nin Amasya Kadısı olan Fahretti’e söylediği sözler bu durumu nedeni anlamaya yeterlidir Bu akıllı vezir bozgun üzerine Amasya’ya varınca kadıya olayı gözyaşları ile herkesin ağlayışı karşısında anlatırken:

”Memleket işleri ve saltanat ahvali sultanın akılsızlığı, gençliğe ve nadanlığa, ayak takımı ve rezillerle oturup kalkması sebebi ile derekeye düştü; aşırı eğlencenin uğursuzluğu yüzünden bu hale geldi. Diye ifade kullanmıştır. Böylece felaketin ana nedenini belirtiyordu”.

Miroir Historial’da Beauvais’ye göre: “Türklerin mağlubiyetine hayret etmemelidir. Zira muharebenin başladığı gece sultan tamamıyla sarhoş idi. Sultanın kifayetsizliği, eğlenceye düşkünlüğü yanında şaşkın ve korkak tabiatı da kusurları arasında idi. Nitekim bu korkaklık sebebiyle Babai hareketinde asiler henüz Sivas tarafında iken Konya’da bile kendisini güvende hissedememiş; Kubat-Abat (Beyşehir gölü) üzerinde bir adaya sığınmıştı. Esasen Moğollara karşı bütün dünyada husula gelen korku ve yerleşen aşağılık duygusu, Türkler üzerinde de etkisini gösteriyor; onların yenilmez bir millet olduğu kanaati bütün dünyaya yayılmış bulunuyordu” (6)

Moğolların saldırıları sonrasında Anadolu’da istilanın dehşetin karşında halk ve daha çok zenginler şehirlerinden kaçarak daha güvenli yerlere taşınırlarken, bütün yollar perişan kaçan insanlarla doluydu. Selçuklu sultanı Gıyasettin Keyhüsrev kaçanların başında geliyordu. Babai isyanı sırasında Beyşehir Gölünde bir adaya veya Kubat-Abat sarayına sığınmıştı.

Bu kez de Tokat’tan Ankara’ya oradan da Antalya’ya gitti. Orada da kendisini emniyette görmeyince, Menderes havzasına vardı, Ancak Sulu bu durumu öğrenince Konya’ya döndü. Oradan ailesinin bulunduğu Kayseri’ye gelerek, hazinelerini, anasını kızını, cariyesini ve hizmetçilerini yanına alarak Klikya’ya kaçtı. Selman Zebil 2019 Antalya

(1) Osman Turan a.y, s.354
(2) Osman Turan, İbn Bibi’den aktarma, a.y. s.397
(3) İbn Bibi El Evamürü’l-Alaiye Fi’l-Umuri’l-Alaiye (Selçuk-Name) TCKB yayınları Mürsel Öztürk 1996, Ank. S. 362-363 100 metre arada
(4) Kerimüddin Mahmut-i Aksayai, “Umuri’l-Alaiye” (Selçuk-Name) Hazırlayan Mürsel Öztürk, TCKB Yayınları Ank. 2000, s. 56, Aktaran Ali Osman Uysal, “Eşrefoğulları Beyliği, TTK yayınları, s.75.
(5) Keramüddin Mahmut Aksarayi a.g.e. s. 227-236
(6) Osman Turan aktaran, ”Selçuklular Zamanı Türkiye” s.438


Hiç yorum yok:

BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...