Moğolların Anadolu’ya
Girişi ve Sonuçları
Anadolu Selçuklu
Sultanlarının ve ileri gelen Selçuklu soyluları Anadolu’da müthiş bir biçimde
İran kültürünü benimseyerek, İran etkisi altına girmeleri, sanatta, mimaride,
edebiyatta sezilmeye başlar. Anadolu Selçuklu Sultanları, aidiyetlerinin bile
farkına varmadan, adlarını, İslam’dan Arapça değilken, kendilerine İran-i
mitolojik (M.S.9. Yüz yılda Firdevs’in Araplaşmamaları için İran halkının milli
duygularını kamçılamak için yazdığı “Şahname” adlı ünlü yapıtında
geçen kahramanlar) adlarını almalara kadar vardırırlar. Keykubat, Keyhüsrev,
Keykaus, Hürmüz, Rüstem” vs. gibi adların İranlı şair Firdevs’in “Şahname” adlı yapıtında geçen İran mitolojik
kahramanların adlarını kendilerine yakıştırmalarıydı. İlginçdir ki bu İran-i mitolojik
kahramanlıklarını da Turanîlere (Türklere) karşı yaptığı savaşlarla ünlü
oluşlarıdır…
İranlı şair Firdevs
(930-1020) yazdığı güçlü yapıtı “Şahname” İran’ın
İslamlaşıp dağılmamaları için toplayıcı ulusal destanıdır; 50,000 beyitten
oluşmaktadır. İran ulusuna hayat ve coşku veren bir duyarlıkla geçmişe verilen
en önemli anlatımdır. Bu tür İran edebi eserler Farsça, özellikle İslam-i şemsiye
altında ince bir İran’ın ulusal geçmişini, tarihsel destancı geleneğini diri
tutmak ve yüceltmek için yazılmıştır…
Anadolu Selçukluların
özünden yozlaşarak İran-i edebiyatına, kültürüne, geleneklerine kendilerini
adapte etmeleri sonucu, Anadolu’da iki sınıf oluştu, hoşnut saray çevresi
karşısında kırsalda yaşayan Türkmenler gidişattan hoşnut değillerdi. İşte
Türkmenler Babailer Ayaklanmasına katılarak; Selçukluların kendilerine karşı
anlaşılmaz biçimde yabancılaşmaları sonucu Baba İlyas ve Baba İshak
önderliğinde gerçekleşmişlerdi. Böylece Türkmen Babailer Anadolu Selçuklularına
uzun süre diz çöktürmüştür. Sonuç ise, paralı Frank askerleri sayesinde 1240
yılında her ne kadar Babailer ayaklanmaları bastırılsa da yorgun düşmüş bir
Selçuklu Devleti var; 1243 yılında da Selçuklu yurdu Anadolu’ya girmeye
yeltenen Moğollara karşı Kösedağ savaşında yenilen Selçuklular, Anadolu’daki
egemenlikleri sonlandırma aşamasına doğru girmiştir.
Her ne kadar Türkmenler
Selçuklulara karşı memnuniyetsizlikleri olsa da Türkmenlerin Anadolu’yu
Moğolların işgaline izin vermediler. Pek çok Türkmenleri Selçukluların egemen
zulmünden ayıran durum, kentlerde yaşayan Türkmen karşıtı, Selçuklu yanlısı;
rejimle uzlaşırken, bir yandan Mevleviler Moğolların Anadolu’ya girişine de
alkış tutmuşlardır. Ama kırsal kesim Türkmenlerin iyi-kötü rejimle didişmeli
olsalar da Moğollara karşı sürekli savunmada olmuşlardır.
Bektaşiler, Babailer
bağlantısı olarak Türkmenlerden oluşur ve Osmanlı yönetimi için de Moğol
baskınlarından kaçarak uçlara sığınan “gazi ruhlu” Türkmenler çok
önem kazanır. Bir yandan Bektaşilik Türk dilli mistik ve epik zengin bir edebiyat
geliştirirler. Bunu takiben aynı dönem şehirlerde gelişen “gazilik ruhu” taşımayan Mevlevilik ise tam tersi, Fars dilli
bir edebiyat ve kültürel bir varlık geliştirdiler Anadolu da. Ve dahi,
Türkmenlerin aksine Mevlana ve Mevleviler Anadolu da Moğollarla iş birliği
yaptılar.
Zaman Moğolların
Anadolu’da Türkleşmesiyle huzura kavuşur...
Moğollar 1260’a
gelindiğinde Batı İran, Irak, Dicle, Fırat nehirleri arasında Hülagu Han
oğullarının elinde, Altın Ordu Devleti Rusya bölgesinde hâkim, Orta Asya’ya da
Çağatay Devleti hâkimdi. İlhanlı Moğollar devleti ise Anadolu’da, merkezi
Tebriz’di.
Böylece Moğollar 4 ayrı
devlete bölünen Moğollar kasırga gibi esip sağı solu yakmış, yıkmış olsalar da
geniş alanlardaki egemen güçlerini rağmen Anadolu’da bir türlü “Moğollaşma” sonucuna
varılmamıştır. Asıl, Moğollar, Türkmenler sosyal yapıda, kültürel alanda uyum
göstermede zorlanmadılar. Bilakis İran, Irak ve dahi Türklerin yaşadığı bütün
topraklar üzerinde Moğollar “Türkleşme” ile
sonuçlanmıştır.
Anadolu ve Türkler
Moğol işgalinden batı uçlarına kaçsalar da Anadolu’ya yakın kültür ilişkileri
sürdürdüler. Türklerle, zamanla kasırga gibi Anadolu’da girdikleri yerleri
harabeye çeviren Moğollarla birbirlerinden ayrılmaz bir parça oldular. Derinlemesine
ilişkiler sonucu Moğolların az olan ama güçlü vurucu, hâkim nüfuzları
Anadolu’da git gide, Türklerin kat ve kat fazla nüfuzları karşısında
Türkleşerek Anadolu’da eriyip gittiler.
Moğol Tarihine ışık
tutan ve İslam coğrafyasının en geniş biçimde tarihini yazan Hulagu han’ın kâtibi,
Cüveyni, Moğol fetihlerini, Harzimşahları ve Haşişsilerin tarihini anlatan
Yahudi dönmesi tarihçi Reşideddin Fadlullah hem de İlhanlı Ordusunun
başkomutanıdır. Bu Tarihçi Reşididdin’e göre 1300 yılında İlhan Gazan Han,
İlhanlı Devletinin Başkanı olur. Devleti Cengiz Han yasalarına göre yönetir. Ve
dahi Kadınlar kurultayı bile oluşturur. 70 yıl sürer İlhanlılar Devleti. 1330-1340
yıllarında çöker. İlhanlı Devletini takiben Altın Ordu Devleti de bu
tarihte çöker gider.
Anadolu
Beylikleri İçinde Eşrefoğlu Beyliği
Eşref
Oğulları denilen aile, Anadolu Selçuklu Devletinin son dönemlerine doğru,13.
Yüzyıl ikinci yarısında (1) kadim Pisidya kıtası mülhakatında olan önce
Beyşehir, Seydişehir, taraflarında ve daha sonra genişleyerek Ilgın, Bolvadin
ve Akşehir’de içine alan bir beylik kurmuşlardır.
İlk
merkezi olarak Gorgorum (Gökçimen) dene yerde Seyfüddin Süleyman Bey, Anadolu
Selçuklu hükümdarı 3. Gıyasettin Keyhüsrev döneminde (1264-1283) Anadolu
Selçuklu sınırlarındaki beylerden idi. 1283’te Moğol-İlhanlıların emriyle
öldürüldüğü zaman yerine amcazadesi olan 2. Gıyasettin Mesut geçmiştir. Bu yeni
Selçuklu sultanı, Konya’yı bırakıp Kayseri’yi devlet merkezi yapmıştı; buna
neden Konya’da Eşrefoğlu ver Karamanoğlu güçlerinin Gıyasettin Keyhüsrev
taraftarları olmalıydı 1284’te Gıyasettin Keyhüsrev’in validesi yine İlhan’ın
izniyle iki torununu Konya’da hükümdar yapmış, bu iki çocuğun saltanat
naipliğini Eşrefoğlu, Beylerbeyi, yani ordu başkanlığını da Karamanoğlu kabul
etmişlerdir.
Sonunda
bu iki çocuk, Gıyasettin Mesut ve Vezir Sahip Ata’nın çabalarıyla bertaraf
edilerek Mesut tamamen Selçuklu yönetimini eline 1285’te almış, bu nedenle bu
iki Selçuk zadesinin yönetimleri ancak yedi ay sürmüş, bundan dolayı Eşrefoğlu
kendi merkezine çekilmek zorunda kalmış, Selçuklu sultanı Mesut’a karşı cephe
almıştır.
Daha
sonra Eşrefoğlu Süleyman Bey cephe aldığı Selçuklu sultanı Mesut ile barışmış
ve Konya’ya gelerek ona bağlılığını bildirmiştir. Bu tarihten sonra Süleyman Bey
kendi adına muzaf olan Beyşehir ve Süleymanşehri’nde bulunan Haziran ayı
1288’de ve Gıyasettin Mesut döneminde yaptırmıştır.(2)
Kitabede, “Sefüddin
Süleyman Bey “Emirü’l-Kebir i’l-Muazzam” diye diye yazmaktadır.
Eşrefoğlu
Süleyman Bey’in, Selçuklu Sultanı Mesut ile barışması, Mesut’un yararına olur. Kendisine
sadık kalan Süleyman Bey, Mesut’un kardeşi Rükneddin Kılıçaslan, Kırımdan
Anadolu’ya geçerek, saltanat iddiasında bulunur. İş bu durum karşısında Sultan
Mesut, Eşrefoğlu Süleyman’ı yardımına çağırır. Eşrefoğlu Süleyman Bey
yardımıyla Rükneddin Kılıçaslan yakalanarak Viranşehir Kalesinde hapsedilse de
Karamanoğlu’nun tehdidi üzerine şehzade özgür kalır ve o’da gelip 1290’da
Konya’da oturmaya başlar.
Anadolu
Selçuklular Devletinin çöküşü ile Anadolu Türkmen Beyliklerinin yükselişi
başlar. Genellikle kurucularının adı ile anılan bu beyliklerin bazıları uzun
ömürlü olup 15. Yüzyıla kadar varlıklarını sürdürürken, bazıları çok değerli,
kalıcı eserler bırakarak kısa sürede tarih sahnesinden çekilirler. Bu Türkmen
Beylikleri sırayla:
Karamanoğulları
Beyliği, Menteşoğulları Beyliği, Dulkadiroğulları Beyliği, Karasi Beyliği,
Aydınoğulları Beyliği, Eretna Beyliği, Germiyanoğulları Beyliği, Hamitoğulları
Beyliği, İsfendiyaroğulları Beyliği (Candaroğulları) Ramazanoğulları Beyliği,
Tekeoğulları Beyliği, Saruhanlılar Beyliği, Eşrefoğulları Beyliği ve Osmanlılar
Beyliği olarak Anadolu da varlıklarını sürdürdüler.
Bu
adı geçen beyliklerden en eskisi, en güçlüsü olan Karaman Beyliği, Karaman Bey
tarafından 1. Alâeddin Keykubad döneminde kurulmuştur.
Beyşehir’de Eşrefoğlu Beyliği (1280-1326)
John
Freely, “At Üstünde Fırtına, Anadolu Selçukluları” adlı kitabında: “Muhtemelen Türkler ve
Kürtlerden oluşan Eşrefoğlu aşireti, Karamanoğullarına zor zamanlarda iki kere
yardım etmişti. Yine Konya’yı işkâl ettiklerinde Eşrefoğulları ile
Menteşoğulları, Karamanoğulları’nın yardımıyla Konya’ya saldırıp kenti ele
geçirmişlerdi. Fakat 1311 işkâlından
sonra hakkı olan ganimet alamadığını düşünen Eşrefoğulları aşireti,
Karamanoğulları ile olan bağlarını kopardı. Sonuç olarak Eşrefoğluları Batıya,
Beyleri Süleymanoğlu Eşref’in şehir kapılarındaki kitabelerden öğrendiğimize
göre 1290’larda işkâl etmiş olduğu Beyşehir civarındaki bölgeye doğru hareket
etti. Süleyman’ın oğlu Mübarizüddin Mehmet, Akşehir’i ve Bolvadin’i de alarak
Eşrefoğulları’nın topraklarını genişletti.” Diye geçer.
Kaynaklara
göre Eşrefoğlu Beyliği, ilk önceleri Gorgurum adlı yerde kurulur. Daha sonra 1288 yılında
Süleyman Bey Beyşehir’e yerleşerek kısa sürede bayındır haline getirterek birçok
kalıcı eserleri tarihe kazandırdı. Bu eserlerin başında, Eşrefoğlu Süleyman Bey
(1297-1299) tarafından yaptırılan, ahşap ve seramiklerle süslenmiş en özgün
mimarisiyle en önemli eser olan Eşerefoğlu Camiidir. Selçuklu mimarisinin bir
başka eşi olmayan bu ahşap, değerli kâgir yapılı bu Eşrefoğlu Camii Selçuklu
mimarisinin başyapıt olmaktadır.
1302 yılında ölen
Süleyman Bey’in yerine oğlu Mübareziddün Mehmet Bey geçti. Mübarizüddin Mehmet
Bey Beyliğin alanlarını Akşehir ve Bolvadin’e doğru genişletti. Mehmet Bey’in
Moğolların (İlhanlılar) Anadolu Valisi Emir Çoban’a tabiiyet sunan Türkmen
Beylikleri içerisinde yer aldığı bilinir. Süleyman Bey’in vefat ettiği tarihe
dair kaynak: Seyfettin Süleyman Bey’in;1302 senesi Muharrem’in
ikinci pazartesi günü vefat ettiğini Beyşehir Müftüsü Memiş Efendi’deki bir
mecmuada gördüğünü, Konya Müzesi Müdürü Yusuf Bey söylemişti. Bu mecmua
Süleyman Bey evkafına dair varidat ve masarifatı havidir.
1320 yılına
gelindiğinde yaşamını kaybeden Mübarizüddin Mehmet Bey’in yerine oğlu 2.
Süleyman, Eşrefoğlu Bey’i oldu. Lakin 2. Süleyman dönemi uzun sürmez.
Beyşehir’e girerek ele geçiren Moğollardan Vali Timurtaş’ın önünden atıyla
birlikte Beyşehir Gölü içine doğru kaçar. Arkasından atıla hızlıca yaklaşan
Timurtaş, Süleyman Bey’i gölün içinde 1326 yılında boğarak öldürülmesiyle
sonlandırıldı. Böylece, 40 yıla yakın süren kısa ömründe Eşrefoğlu Beyliği
ancak yerel bir idari yapılanma olarak tarihte yerini almıştır. Kısacası, Anadolu
Beylikleri içerisinde en kısa ömürlü olanıdır Eşrefoğlu Beyliği. Ancak kısa döneminde değerli, kalıcı en büyük eserleri geride bırakmışlardır.
Selçuklu Sultanı 3.
Gıyasettin Keyhüsrev (1264 ile 1283) hüküm sürdüğü zamana denk gelen, Selçuklu
sınırlarının batısına düşen bölge olan Beyşehir yakınlarında bulunan Gorgurum
adlı yerde Seyfeddin Süleyman Bey tarafından 13. Yüzyıl ikinci yarısında
kurulmuştur. Kısa bir dönem, 40 yıl ömürlü olmuş ama müthiş, en kapsamlı ve en
değerli eserleri günümüze kadar gelmiş Anadolu beyliklerinden biri olmuştur.
Geçiş dönemi yaşayan Anadolu’da pek çok Türk Beylikleri kurulmuştur. Bu
beylikler arasında birbirlerinin işine karışmama esası üzerine oturulmuştur.
Çobanoğlu Timurtaş, Türk beyliklerini kendi idaresi altında birleştirmişti.
Doğrusu, insanın aklına düşen, Kürtler bu bölgede çok eskilerden (Türklerden
önce) var olduklarını iddia edeler ama Anadolu’da yaşanan geçiş döneminde her
Türk aile kendi adına bir beylik kurarlarken neden Kürtler bu fırsattan
yaralanıp bir beylik bile kuramadılar?
Eşrefoğlu Beyliği dönemi,
diğer Anadolu Türkmen Beyliklerine göre ömrü en kısa olanı olmasına rağmen,
kalıcı, ayakta dimdik durabilen yapılar bırakmıştır günümüze uzanan. Eşrefoğlu
Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti’nin güç kaybetmesi ile zayıflama sonucu
kurulan Eşrefoğulları Beyliği’nin başkentliğini yapmış olan Beyşehir’in kent
merkezindeki Eşrefoğulları dönemine ait kültür varlığı tarihi yapıları,
Beyşehir kent tarihine kaynak oluşturmaktadır.
Eşrefoğulları Beyliği,
Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey tarafından 13. Yüzyıl sonlarına doğru merkezi
İçeri Şehir denilen, Beyşehir Gölü kıyısında küçük bir tepecikte, çağına göre
en görkemli yapılanmasıyla bir kale içerisinde kurulmuştur. Beyşehir ve çevresinde etkileyerek kurulmuş olan
bu beylik bir Anadolu Türk Beyliklerinden biridir. Beyliğin kurulmasıyla
Beyşehir önemli bir merkez olur ve sosyal, kültürel ve iktisadi açıdan
geliştikçe, nüfuz bakımından da göçlerle gelişmiştir.
Eşrefoğlu Beyliği ve Kurulması
Anadolu’ya git gide yerleşen
İlhanlılar, Anadolu’da sürekli baskı ve sömürülerini artırdılar. Türkmenler bir
tarafta, Anadolu Selçukluları bir tarafta İlhanlılara karşı mücadele
veriyorlardı. İlhanlılar güçsüz kaldıkça sürekli yeni ordular gönderiyorlar,
başta Orta Anadolu’yu yakıp yıkıyorlardı. Bir taraftan da Moğol komutanlarının
merkeze karşı isyan ediyorlardı, yene arada ezilen Türkmenler oluyor ve git
gide ıssızlaşan Orta Anadolu’dan Moğolların şerrinden dağlara (Toroslar)
çekilen Türkmenler, oralarda yaşama tutunmaya çalışıyorlardı. Selçuklu
Devletine bağlı birçok Türkmen oymaklar, kendi başlarını çaresine bakmış, kendi
beyliklerini kurmaya koyulmuşlardır. Bunda da en iyi yaralananlar Türkmen
Beylikleri olmuş, bağımsız hareket eder olmuşlardır.
Selçuklu Sultanı 2.
Gıyasettin Mesut’un ölümünden sonra 1308’de İlhanlılara tabi olmakla birlikte
Selçuklu-İlanlı ortak ordularına karşı direnişteydiler. Git gide zayıflayıp
Moğolların yönetimi altına giren Selçukluların mirasına, Anadolu Beylikleri
içerisinde en güçlü olan başta Karamanoğulları sahip çıkmak istiyordu.
Karamanoğulları, Silifke, Mut, Ermenek, Anamur, Karaman bölgelerine hâkimdi.
14. yüzyılın ilk
çeyreğinde, İlhanlı Valileri Sülemiş, İrancin, Çoban, Demirtaş, Eretna gibileri
karşı istiklal mücadele verdiler (3) Bu durum El-Ömer’in “Mesalik’ül Ebsar” adlı yapıtında; “Selçukluların hükmettiği yerlerin ova
kısımlarını Hülagu (İlhanlı) ailesi, dağ kısımlarını da bu Türk Beyleri zapt
etmiştir” (4) diye anlatır. İlhanlılar, ne kadar çaba ettilerse de, Beylikleri
merkezi otoriteleri altına bir türlü alamadılar.
Türkmen Beylikleri,
Anadolu’nun Batı kıyılarına yerleşmeye başladılar ve oralarda bağımsız
beyliklerini kurdular. Bunlar, Germiyan, Sahipataoğlları, Saruhan, Menteşe, Karasi ve Aydınoğulları
idi. Bu beyliklerden bir tanesi de İç beylik olarak kurulan Orta batı
Anadolu’da bulunan Beyşehir’de en küçük beylik olarak Eşrefoğlu Beyliği
kurulur.
Beyşehir Gölü ve
çevresi, çağlar öncesinden bu yana insan soyuna yaşama alanı olmuştur. Her
insanların düşündüğü gibi, suyu ve toprağı bol olan nehir, deniz, göl
kıyılarına yerleşerek oralarda yaşamışlardır. Beyşehir’de de ilk yerleşim böyle
başlamıştır. Yani, insanlık için yaşamın olmazsa olmazı sudur.
1243 yılında
Selçuklulara karşı isyan eden Babai İsyanları adıyla tarihe geçen Türkmenlerin
isyanının 1240 yılında bastırılması ile başlayan süreç, Selçukluları oldukça
çok zayıflatmış, var olan siyasi istikrar bozulmuştu.1243 yılına gelindiğinde
Moğollara karşı Kösedağ Savaşında uğradıkları yenilgi sonucu, Anadolu Selçuklu
Devleti hızlıca güz kaybederek Moğol istilası Anadolu’yu sarmıştır.
Hulagu Han’ın amcaoğlu
olan Baycu Noyan 1243’de Kösedağ da Selçuklu ordularını yenmesinden sonra
Anadolu’yu tahribat edip haraca bağlar. Moğollar, Anadolu halkından daha çok
vergi almak için herkese saldırırlar. Varlıklı Türkmenlerden ve Ahilerden
mallarını gasp ederek ellerinden zorla alırlar. Anadolu’da İşgalci, gaspçı
Moğollarla işbirliği yapmıştır Mevlana’dır.
1243 yılında Moğollar
Anadolu'yu işgal edip halkı ezmeye, soymaya başladıklarına Türkmenler direnişçilerin başını çeken Türkmen,
Ahiliğin kurucu önderi Ahi Evren idi. Mevlana ise Ahi Evren’in baş düşmanıydı.
Ahi Evren’in dostu da, can yoldaşı da Hacı Bektaş idi. Mevlana, Ahi Evren’e o
denli düşmandı ki, Ahi Evren hakkında ahlâksız dedikodular uydurmaktan,
iftiralar atmaktan sakınmamış, Ahi Evren’in çocuğunun olmadığını diline
dolayıp, onun hadım ve eşcinsel olduğu uydurma yalanını Mevlana, Mesnevi adlı
yapıtından açıkça yazar.
Ahmet Eflaki de,
“Ariflerin Menkıbeleri” adlı yapıtına Mevlana
bu konuda Moğollardan yana tavır koyarak, içinde bulunduğu Türkmenlere karşı
pek hayır işlediği söylenemez. Buna bir örnek: Hülagu Han tarafından vergi
toplamakla görevlendirilen Tacuddin Mutaz bir mektup yazarak Mevlana ya şöyle
der:
“Moğolların işlerinin
çokluğundan ve onlara hizmet etmekten vekil bulup ziyaretinize
gelmiyorum.” Ve devamla: “Sen Moğolların gönlünü rahatlatarak,
Müslümanların huzur içinde kulluk etmesini sağlıyorsun” der. Görüldüğü gibi Mevlana kime hizmet
etmekte olduğu açıktır…
Dahi Şemsi Tebriz-i ve
Mevlana, Moğolların “müşrik” olduklarını söyleyenlere telkinleri:
“Moğollar müşrik değildir” diyerek
çevresindekiler şayiada bulunurlar.
1240’da baş gösteren
Babailer isyanından sonra dikiş tutturamayan, 1243’te de Kösedağ savaşında
Moğolları yenik düşen Selçuklu, 1277’den itibaren Anadolu’da var olan istikrarı
tamamen bozulur, istikrarsızlıktan yaralanmakla 1280’lerde Anadolu Selçuklu Devletinin
uç beylerinden olan (5) Eşrefoğlu Süleyman Bey, Beyşehir dolayında bulunan
Gorgorum (Gökçimen) denen yerde beyliğinin ilk temelini atar. Durum böyleyken
de Süleyman Bey, Selçuklular, Moğollar ve Karamanoğulları ile çekişti durdu ve
diğer Türkmen Beylikleri gibi 14. Yüzyılın başında bağımsızlığını
perçinledi.
Anadolu Selçuklu
Devleti emirlerindendi Eşrefoğlu Süleyman Bey. Anadolu Selçuklu Devletinin
şehzadeleri aralarından ki çekişmeler ve artan istikrarsızlıklar sonucunda
ortaya Eşrefoğlu Beyliği, Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından 1280’de Beyşehir
yakınlarında bulunan Gorgorum (Gökçimen) denilen yerde kurulmuştur.
Önceleri bu şehri “Süleyman Şehri” diye adlandırılmıştır.
Süleyman Bey 1301’de ölünce yerine oğullarından Mübarizüddin Mehmet Bey
geçmiştir. Mehmet Bey zamanında Beyliğin sınırları Akşehir, Bolvadin bölgeleri
de katılarak büyütülmüştür.
Mehmet Bey, yönetimi
altındaki Beyliğinin sınırları genişleterek Akşehir, Bolvadin, Seydişehir ve
Bozkır’ı sınırları içine katar. Mehmet Bey, yönetimini sağlama bağlamak için,
1314’de Anadolu’da gönderilen ve Moğol yönetiminin başına görevlendirilen Çoban
Bey huzuruna çıkar ve itaat edip bağlılığını bildirdi.
Mehmet Bey’in ölümü tam
manasıyla bilinmese de 1320’de öldüğü denk gelmekte olup yerine oğlu 2.
Süleyman Bey geçmiş, Eşrefoğlu Beyliğinin Beyi olmuştur. Beylik en verimli
çağındayken Anadolu Moğol işgali altındadır. İlhanlıların Anadolu Valisi olan
Timurtaş’ın yıkıcı darbeleri sonucu Beyşehir’de Eşrefoğlu Beyliği de darbe
almıştır. Bu konuda yazılı nadir yapıtlardan birisi, Mübarizüddi Mehmet Bey
adına Şemsüddin Mehmet Tüsteri tarafından Arapça “Fusuül-Eşrefiyye“ adlı yapıtta (6)
yazılmıştır.
Selman ZEBİL
KAYNAKLAR:
(1) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Anadolu Beylikleri
ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri” TTK 1988,s.58
(2) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Anadolu Beylikleri
ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri” TTK 1988.s.59
(3) Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar, Ankara
1969-1970, s.46-48
(4) Osman Turan, “Selçuklular Zamanında Türkiye”
İstanbul 1984, s. 505-512-602-626.
(5) Osman Turan aynı yapıtı, s. 506
(6) Aziz Ayva, “Ulusla arası Orta Anadolu ve
Akdeniz Beylikleri Tarihi, Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu 1. Eşrefoğlu
Beyliği” Ayasofya Kütüphanesi, 1325
N0’da kayıtlıdır. Yapıtı, KBY Tarih Dizisi, s.409