14 Haziran 2024 Cuma

KUTNU ve FERMENE ANADOLU TÜRKMEN GİYSİLERİ KÖKENİ

Türkmen Giysilerinden Fermene-Cepken
Daha çok Anadolu’nun güneyine düşen Yörük kadını ve erkeklerin yaşlanıp iyice deneyim kazanınca kebzence olur adı. O oymağın bilge kişisi, akıl danışılanıdır artık. Konargöçer Türkmen toplulukları kadınlarına erkeler eşitliği yüce bir hak tanır. Yörük kızları, başlık parası ile satılmazlar; sevdiklerini kendileri seçerek evlenirler.


Torosların orta ve batıya doru kesimlerinde daha çok Yörük kızları evlenirlerken “Mor Cepken” ve “Fermene” adı verilen bir yelek, altında kutnu etek ile evlenirler. Herhangi bir nedenle eğer evlilikte bir terslik olursa Yörük kadını erkeğine karşı boşanma özgürlük hakkını kullanır. Bu daha çok adatılmış, ihanete uğramış olmanın rengi olan “Mor Cepken, yani, “Mor Çatı” olarak ta kullanılır…

Daha çok Batı Toroslar ve Aysın dolaylarında, evli Yörük kadını, ihanete uğrayınca ya da kocası tarafından aşağılanıp dövülünce, bir şekilde Mor Cepkeni giyip herkesin görebileceği bir meydan yere otururdu. “Mor Cepken” ile oturuşunu gören, anlar ki, “Ben bu kocamı boşadım” demek olduğunu anlar. Bu töre karşında akan sular durur, herkes saygıda kusur etmezler; kadınlar derlenir başına, ağzı laf yapan deneyimli kadılar, analar, bacılar, doğum ebeleri “Mor Cepken” giyen kadının çevresini alırlar…

Boşadığı kocası ise evinden dışarı çıkamaz, kahveye gidemez, kimse yüzüne bakmaz. Büyük ödün verip de karısına Mor Cepkeni çıkartamazsa evlenemez, ömrünün sonuna kadar dul kalır. Çünkü kimse ona kimse kızını vermez. Körocak olarak kalır. Konargöçer Yörüklerin kadınları böyledir! 1800 yılların sonlarına doğru, Aydın-Nazilli dağlarında, dağa çıkarak kadın hakları için savaşan “Gizemli Kadın Efe” olarak tanınan bunlardan biridir. Ege yöresinin unutulmaz bir er kadındır. Yararlanılan kaynak kişi Cabbar Bozdan

Mor cepken Ege efelerinin giydiği bir giysidir. Buralarda efelik kadın erkek işi değil yürek işidir. Kybele, Artemis, Tahtacı Yörüklerinden bu yana kadın baş tacıdır bu topraklarda...

Anadolu Kadınlarının Kültürel-Geleneksel Kutnu Kumaşı
Anadolu Kültüründe kutnu kumaşı ve üç etek giysilerdendi. Anadolu'da bir sözlü sözlerden bir söz vardır: “Alaca basma tez satılır, kutnu kumaş geç satılır” diye. İşte o 
kutnu kumaş, el tezgahlarında üretilen, Anadolu kültürünün en değerli ürünlerinden biri olan, Şamlar köyünde biçilip dikilerek adına “üç etek” denen ve özel günlerde kadınların giydiği idi. Geleneksel kutnu dokumacılığını, tarihin en eski dönemlerine kadar uzanan Gaziantep’te dokunan; Gaziantep’e özgüdür. 

Bazı kutnular, gökkuşağının renkleri andıran görünümüyle, başta köylü kadınların sandıklarında bohça içinde sakladığı, özel günlerde düğün ve bayramlarda vazgeçilmez giysilerindendi kutnu. Söylencelere göre kutnu, Kerem’in, Aslı’sına en değerli hediyesi olur kutnu kumaşından giysi.

Ozanların dilinde, içli türkülerde:

Tarlada arı peteği,

Parlar kutnunu eteği. 

Anadolu’da başta Kızılbaş-Alevi-Bektaşi kadınların, düğünlerde, bayramlarda ve cem ibadetlerinde tertemiz olarak giydikleri kutnudan yapılma üç etek giysiler giyerlerdi. Keza salt Anadolu Kızılbaş-Alevi-Bektaşi kadınları giymezdi, diğer Anadolu Sünni kadınlarda benze özel günlerde kutnu giysiler giyerlerdi.  

Hatta İstanbul Osmanlı saray kadınları ve soylu halkta benzer giysilerin daha süslü, gösterişli olanlarını giyerlerdi. Bu ipeksi kutnu dokuma kumaşlardan yapılmış elbiselere rağbet edilirdi. Genellikle bu adı geçen kutnu kumaşı Antep’te (Gaziantep) dokunurdu.

Dokumacılık sanatının ruhu olan kutnu kumaştan giysiler artık yerli halktan uzaklaşmış, günümüzde turistik amaçlı eşyalarda ve ulusal folklorik yapılar için üretiliyor. Hatta yeri olan Antep’te, kutnu dokumacılığı geçmiş dönemlere kıyasla çok daha sönük bir biçimde yaşamakta olup özellikle Gaziantep az sayıdaki birkaç usta tarafından zor koşullarda üretim sürdürülmektedir.

19. Yüzyılda 5 bine yakın tezgâhta, Gaziantepli ustalar tarafından 60 çeşit kutnu dokuması üretildiği söylenmektedir. Bu kutnu çeşitlerinden bazıları, Sultan Kutnu, Bağlamalılar, Çiçekliler, Düz Çizgililer, Düz Mecidiye, Hindiye Kutnu, Kemha Kutnu, Sedefli Kutnu, Sarı Tas Kutnu, Zincirli Kutnu, Vişneli Kutnu, Kerasi Kutnu, Çiçekli Furç Kutnu, Darıca Kutnu, Taraklı Kutnu başlıca çeşitleri arasındadır.

16. yüzyılda ilk kutnu kumaşının hikayesi başlar.
Padişahların kaftanları ve soylu insanların özel günlerde giydiği bir tür kostüm olur kutnu. Daha sonraları, Anadolu’da köylüler, çiftçiler bayramlarda kendilerine kutnudan dikilmiş, düğünlerde bayramlarda giyilen giysi olarak git gide halk arasında yayılmıştır. Başta altın rengindeki kutnu kumaşa Kırmızı, mor, yeşil, bordo, pembe, mavi ve siyah renkleri sanki gökkuşağı gibidir. Bu kutnuların çözgüleri ipekten, atkıları pamuktandır.

Selman Zebil 14 Haziran 2024

Kaynakça: Bir Sevdadır Anadolu’m. “🇹🇷 Sanat Köprüleri”

22 Nisan 2024 Pazartesi

BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇLER



BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI
KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ


Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı.
Espen B. Øyulvstad tarafından steigan.no'ya çevrilmiştir ve Norveççeden de Türkçeye çevrilmiştir.


Yazar: Matthew Ehret @matthewehret





Gazeteci, karikatürist, Rising Tide Vakfı'nın yöneticisi, Canadian Patriot Review'un kurucusu, Moskova'daki Amerikan Üniversitesi Kıdemli Üyesi.



Hizbullah İsrail'i uyardı: “Sivillerin kanının bedeli kanla ödenecek”

Haberlerde Uluslararası Savaş ve Barış, İle ilgili yazar-17 Şubat 20240
İsrail, Hizbullah'ın ileri gelenlerinin yanı sıra Lübnan'da da çok sayıda sivili öldürdü. Bu da Hizbullah hareketinin intikam sözü vermesine neden oluyor. Çevrimiçi gazete The Cradle, İsrail ile Hizbullah arasında büyüyen savaşı takip ediyor.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, 16 Şubat'ta İsrail'in Lübnan'ın derinliklerine düzenlediği hava saldırısında yedisi aynı aileden on Lübnanlı sivili öldürmesinin ardından “Sivil kanın bedelinin kan olacağını” vurguladığı bir konuşma yaptı bu haftanın başlarında.




Nasrallah, “Dostuma da düşmanıma da söylüyorum ki, düşman Nabatiye, Al-Sowanah ve güneydeki diğer köylerde kadınlarımızın ve çocuklarımızın kanını kanla dökmenin bedelini ödeyecek” dedi.

Hizbullah'ın perşembe günü İsrail'in kuzeyindeki Kiryat Şmona yerleşimine “ilk tepki olarak düzinelerce Katyuşa roketi ve birkaç Falak roketiyle” saldırdığını belirtti.

Nasrallah, “Lübnan'daki direniş, Kiryat Şmona'dan Eilat'a kadar uzanan muazzam ve isabetli füze yeteneklerine sahip” diye uyardı.

Hizbullah'ın İsrail genelindeki yerleri vurabilecek yaklaşık 150.000 roket ve füzeye sahip olduğuna inanılıyor.

Genel Sekreter ayrıca İsrail'in Gazze'de devam eden bombardımanı ve kara operasyonlarıyla neyi başarmak istediğini de yorumladı; bu operasyonlar şu anda 12.300'den fazlası çocuk olmak üzere 28.000'den fazla Filistinliyi öldürdü.

“Mescid-i Aksa selinin ortaya çıkardığı şey, İsrail'in hedefinin Filistinlileri yerinden etmek, saf bir Yahudi devleti kurmak ve Batı Şeria halkını Ürdün'e, Gazze halkını Mısır'a ve 1948 topraklarının halklarını sürmek olduğuydu. Lübnan'a.”

Nasrallah, İsrail'in Batı medyasında yaydığı, Hamas'ın 7 Ekim'de Mescid-i Aksa Tufanı sırasında İsraillilere yönelik kitlesel tecavüz, işkence ve yakılarak öldürme olaylarına katıldığı yönündeki uydurma haberlere değindi.

İsrail'in tek bir çocuğun kasten katledildiğine ya da tek bir kadına tecavüz edildiğine dair kanıt sunmadığını belirtti. Cesetleri yakılan siviller İsrail ordusu tarafından tank ve füzelerle öldürüldü. İsrail'in 7 Ekim olaylarını soruşturmayacağını, çünkü soruşturma yapılması halinde Gazze'deki savaşı meşrulaştırmak için kullandıkları iddiaların çökeceğini söyledi.

"Hamas'la dost olduğunu iddia eden ülkeler de dahil olmak üzere pek çok kişi İsrail'in 7 Ekim hakkındaki uydurmalarına inandı" dedi.

Nasrallah ayrıca ABD'nin rolüne de değindi. Beyaz Saray yetkilileri İsrail'in Gazze'deki Filistinlileri kitlesel olarak katletmesini sıklıkla sözlü olarak protesto ediyor, ancak İsrail'e yardım etmek için büyük miktarda silah göndermeye devam ediyor.

Belirtti: ABD Başkanı Joe Biden ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Bugün bölgede dökülen her damla kandan onlar sorumludur.” Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Başbakan Benjamin Netanyahu'nun da aralarında bulunduğu İsrailli liderler. “Bunlar Amerikan hedeflerini hayata geçirmenin araçlarıdır. İsrail bir Amerikan üssüdür.”

Ayrıca, “Lübnan ordusunun, Lübnan'ı korumak için caydırıcı bir denge sağlayan silah ve füzelere sahip olmasını engelleyen Amerika'dır” dedi.

İsrail'in başkent Beyrut da dahil olmak üzere Lübnan'a saldıracağı yönündeki son tehditlere rağmen Nasrallah, silahlı direnişi sürdüreceğine söz verdi.

“Ne kadar sürer olursa olsun ne yaparsanız yapın, hangi tehditler yaparsanız yapın, bu cephe durmayacaktır” ve “teslim olmak, yaşlılarımız, çocuklarımız, bizim şerefimiz ve servetimiz.”

Haçlı Seferleri Medeniyeti (Korstogets sivilisasjon)
Av George Chabert, 17. februar 2024


https://steigan.no/2024/02/korstogets-sivilisasjon/


George Chabert.George Chabert.


Émil Signol: Korsfarerne erobrer Jerusalem 15. juli 1099
Émil Signol: Haçlılar Kudüs'ü ele geçirdi 15 Temmuz 1099


1095'te Papa II. Urban, Avrupalıları İsa'nın ülkesi Kudüs'ü fethetmek için bir haçlı seferi etrafında birleştirdi: "Kutsal Kabir'e giden yola çıkın, bu ülkeyi korkunç bir ırktan kurtarın ve onu kendiniz yönetin, çünkü Kutsal Yazılarda belirtildiği gibi, bu topraklar için, oradan akan süt ve bal, Tanrı tarafından İsrailoğullarına mülk olarak verilmiştir". Haçlı Seferleri iki yüz yıl sürdü. Bu yalnızca bir başlangıçtı; sömürge yönetimi bir sonraki adımdı.

“Bu kafirler en kötüsüdür, ama ülkeleri en iyisidir; et, bal, mısır ve kümes hayvanları bakımından zengindir ve eğer iyi yetiştirilmiş olsaydı, zenginlik açısından hiç kimse onunla kıyaslanamazdı. İşte, ünlü Saksonlar, Fransızlar, Lorraines ve Flamanlar, dünyanın fatihleri, bu, ruhlarınızı kurtarmak ve dilerseniz kendinize yaşanacak en iyi ülkeyi elde etmek için bir fırsattır”.

Afrika, Asya ve Amerika halklarına boyun eğdirmek için yola çıkan fatihler kendilerini haçlı olarak görüyorlardı. İlk olarak Afrika ve Güney Amerika'yı fetheden Portekiz ve İspanya, beş yüzyıllık "Reconquista" yani yeniden fetih tarafından şekillendirilen bir ideolojiyle doluydu. Kolomb'un takıntısı Amerika değil Kudüs'tü. Aralık 1492'de, Amerika'ya gelişinden üç ay sonra, günlüğüne arzusunun 
prenslerin Kutsal Kabir'i fethetmeyi taahhüt edecekleri miktarlarda" altın bulmak olduğunu yazdı.

Kudüs unutulmadı. Şehir nihayet 9 Aralık 1917'de Hıristiyan birlikleri tarafından yeniden ele geçirildi. İngiliz General Edmund Allenby görkemli bir alayla şehre yürüyerek girdiğinde "Haçlı Seferlerinin sonunu” ilan etti. Ama hiçbir zaman sona ermedi.

İsa'nın yerini demokrasi, insan hakları ve özgürlükler aldı ama İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ABD'nin önderliğindeki Batı hâlâ Haçlı medeniyetiydi. Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri 1800'lü yıllarda Pasifik Okyanusu'na doğru genişleyerek Açık Kaderini gerçekleştirdi. Woodrow Wilson'ın 1912'de söylediği gibi, artık ABD "dünya uluslarına özgürlük yolunda nasıl yürüneceğini gösterebilir". 1776'daki Bağımsızlık Bildirgesi'nden 2024'e kadar ABD 230 yıldır savaş halindedir. 246 yıllık geçmişi.

Batının önderlik ettiği Haçlı seferleri artık 929 yıldır sürüyor. Yaklaşan savaş ve kitlesel yok oluş ideali zaten belirlenmişti: "Ne kadar özgürlük ve ne kadar maddi tüketim istediğinize bağlı olarak gezegende yaklaşık bir milyar, belki de iki milyar insan için yer var." İklim değişikliği konusunda 1968'de kurulan küresel bir düşünce kuruluşu olan Club of Rome'un üyesi olan Amerikalı araştırmacı g
ezegendeki bu "gerekli" nüfusun bir veya iki milyara indirilmesinin "uygar bir şekilde gerçekleşebileceğini" umuyor "
Selman Zebil 2024


18 Mart 2024 Pazartesi

TÜRKLERİN EN ACIKLI SAVAŞLARINDAN BİRİYDİ ÇANAKKALE SAVAŞI



Çanakkale Savaşında Atatürk ve arkadaşları
TÜRKLERİN EN ACIKLI SAVAŞLARINDAN BİRİYDİ ÇANAKKALE SAVAŞI

Çanakkale Savaşı 1. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yıllarında Gelibolu Yarımadası girişinde Osmanlı İmparatorluğu ile emperyalist İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara savaşı idi. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek istiyorlardı. Başta amaçları, Rusya ile güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmaktı. Ancak ölümüne direnen Türk kahramanları emperyalist güçlerinin saldırıları başarısızlığa uğrattılar ve ummadıkları büyük bir yenilgiyle geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermişti ancak kazanan kahramanlık Türk güçlerinin olmuştur.

Çanakkale Savaşı Sonrası Anzak Anneleri Mektupları
Atatürk “Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır” mesajı vermişti…
1915 Çanakkale Savaşına katılıp Çanakkale’de savaş meydanında ölen Anzak askerleri için 1934 yılında Anzak annelerine hitaben Atatürk şöyle seslenir: “Sizler, Mehmetçikler ile yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır.”

Atatürk’ün bu sözleri ile bütün dünyada zihinlere kazınmıştır…

Anzak askerleri
1934’te Atatürk’ün Anzak annelerine yazdığı mektup şöyle başlıyor: “Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Atatürk’ün bu sözlerine karşın Avustralyalı bir annenin mektubu: “Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…” diyordu Avustralyalı bir anne!..










28 Şubat 2024 Çarşamba

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI "ÇEDES" İLE NEREYE VARMAK İSTİYOR?



ÇEDES İle Nereye Varılmak İsteniyor?
Sorgulamayan, biat kültürüne alıştırılmış bir nesil yetiştirilmek isteniyor...
AKP ve lideri Recep Erdoğan’ın, “Dindar ve kindar nesil” yetiştirme yolunda ÇEDES denen bir uygulama olan 21. yüzyılda Ortaçağ zihniyetini inadına hortlatarak ülkenin çocuklarına gerici, yobaz, akıl dışı, bilim dışı anlayışla ulusal eğitim sistemine dayatma darbesidir. Yani, Ortaçağ zihniyeti ile körpe çocukları akıl, bilim ve çağdaş yaşamdan kopartılarak geleceklerini bilinçli olarak karatıyorlar.

ÇEDES ile Başlayan Akıl Tutulma Travmaları Yaşatan Skandallar
25 Şub 2024’te ÇEDES Okulda maket mezar sergiledi, bir öğrenci de mezarın başında anasıymış gibi ağıtlar yaktı ağlama ritüeli sergiledi. Bu ülke nereye gidiyor? Ülkenin pedagogları, psikologları, psikiyatristleri, neden sesleri çıkartamaz duruma getirilmiş olmaları çok üzücü. Bu ülke, çağdaş uygarlıklardan her geçen gün seviyesi düşerek uzaklaşmaktadır. Yakalamaya çalışılan seviyesizlik ise Afganistan dengine inmektir.

Okullarda daha ilkokul dengindeki çocuklara ders vermek üzere pedagog eğitimi olmayan imamların okullara sokularak derslere girmesinin önünü açan ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum) uygulamasına tepki çekerken, Qers’teki yani Kars’taki bir okul içinde öğrencilere “sabır” konusunu anlatmak üzere bir mezar maketi kuruldu. Çocuklardan “yaşamını yitiren anneleri için ağıt yakmaları” istenir. Kurulan maket mezarın başına bir öğrenci seçilerek, vefat eden annesine özlemini “sabır teması” işlenerek korku salan, yürekleri titreten ağıt yaktırdılar.

Yetmedi, eğitim dışı uygulamalara zorlanarak ÇEDES kapsamında öğrenciler camilere götürülüyor, çeşitli dini seminerlere zorunlu bırakılıyorlar.

Bu bir tür tek din, tek mezhep dayatmasından başka bir şey değildi...
Başında “Milli” olan “Milli Eğitim” milli kimliğini yitirmekte olup, bu gibi davranışlar ve söylemlerin özünde tek adamın ideolojik takıntısından dolayı, eğitimde tür eylem ve davranışların özünde öğrencilere, kendisi gibi inanma duyguları aşılayarak, tek din, tek mezhep üzerinden kendine özgü ideolojik değerler yüklemektir. Bu ülkede bu tür adımları, diğer başka inanç ve mezhep sahibi velileri yok sayma dayatması olarak açık biçimde anlaşılmaktadır. Bu ülkede, tarikat ve cemaatlerin ve dahi dini dernek ve vakıfların Millî Eğitim Bakanlığı Bakanı tarafından her gün cemaatlerle art ada önü ardı kesilmeyen protokoller imzalayarak, Cumhuriyet değerlerinin yıkılması amacına hizmet ettiği bilinmektedir artık. Çünkü, tek adam, tek inanç, tek din, tek mezhep ile biat kültürünün yürütülmesi geliştirilmesi, sorgulamayan, sormayan, “evet efendimci” kendilerine ölümüne bağlı nesiller yetiştirmektir amaçları.

Bu ÇEDES’in projesi kapsamında daha önce bu Tekirdağ ve Batman’da öğrencilere cami temizletildiğini; bazı okullarda öğrencilere mezar temizliği yaptırılması gündeme getirmişti. Rize Ardeşen’de bir ortaokulda benzer durumlarla karşılaşıldı. Ardeşen Seslikaya Ortaokulu öğrencilerine de ÇEDES kapsamında cami temizliği yaptırıldı. Benzer durumla Muş Bulanık’ta, Bulanık Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden camide temizlik yapmaları istendi.

Yani istenilen sistem şöyle işliyor: Aç bırak yalvar yakar olsun; cahil bırak aklı ermez, düşünemez, sorgulayamaz olsun biat etsin ki düzenin yürüsün! Değilse 22 yıldır kesintisiz ülkeyi yöneten kişinin ülkeyi nasıl ekonomik zorluklara getirdiğine bakmak gerek.

AKP ve onun lideri Recep Erdoğan, dindar nesil yetiştireceğiz diye travmalı, dindar, kindar nesiller yetiştirme kapılarını araladı. Örnek mi, okula mezar getirip çocuklara yaşama sevinci yerine yas tutmasını, ağıt yakmasını öğrettiler.

Osmanlı’nın yıkılmasında bir neden de Kadızadeler aşırı selefi dinci-şeriatçı harekatlarıydı. Şimdi de cumhuriyetin yıkımına doğru dinci-şeriatçı İŞİD belasıdır.

Allah’ın soracağı soruları insanlara sormaya çalışan dinci zihniyet, “namaz kılıyor musun, oruç tutuyor musun diyerek Allah’ı soracağı soruları soran zihniyet “açmışın, tok musun, mutlu musun” diye sormuyor,

Atatürk, Kurtuluştan, kuruluşa ve fabrikalaşmaya uzanan yol 1950’den itibaren bir bir yok edildi, AKP ile tamamen bitirilerek sonlandırıldı! Sonra da “Milli-Yerli” nutukları atacaksın, “din-iman” ile uyutup halkı kandıracaksın.

Kısacası ÇEDES Projesi Nedir?
ÇEDES projesi, 2023-2024 eğitim öğretim yılı içinde ortaokul ve imam hatip ortaokulunda uygulanmaya başlamıştır. Projenin, 2025-2026 eğitim öğretim yılında ise bütün ortaokul ve imam hatip ortaokullarında uygulanmaya geçilmesi planlanıyor.

Türkiye’de AKP ve zihniyeti doğrultusunda çocuklar, çocukluk evrelerini hem duygusal açıdan hem de dini gelişim açısından değerlendirilirse, pedagoji bilimine tamamen ters, erken çocukluk döneminde dini öğelerin çocuklara tanıtılması çocuğun zihninden silinmez korkuların oluşmasına yol açabilmektedir.

ÇEDES projesi, inadına bilimsel eğitim yerine spiritüalizmin, ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ yerine psikolojik olarak salt korkuya dayalı Diyanetin, tarikatın, cemaat, tarikat, şeyhlik, şıhlık, biat kültürü ile okullarda kötü rol model olmaktadır. Böylece geleceğe yetiştirilen çocuk zihinlere tecavüz edilerek toplumun dinci dönüşüme hazırlanması zorlanması yapılmaktadır.

Böylece, ÇEDES programında körpe çocukların zihinlerine girerek unutulmaz sarsıntılar yaratacak, Türkiye’nin Milli egemenlik sorunu durumuna getirilmektedir.

Bu proje her yol dincilik kapsamında, daha ilkokul çağındaki çocuk öğrencilere din üzerinde çevre bilinci, din üzerinden milli ve manevi değerler, din üzerinden ahlaki ve insani değerler, din üzerinden bilimsel ve teknolojik gelişmeler gibi konularda batıl, çağdaş bilime tamamen ters eğitimler verilmektedir.

Salt Ortaokul ve İmam Hatip okulları değil, sınırları zorlayan ÇEDES projesi kapsamında, Sivas Şarkışla’da Çağdaş Yaşam Kenan Tunakan Anaokulunda eğitim gören beş yaş grubu çocuklar camiye götürüldü. İstanbul Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ise “Hep birlikte huzura” başlığıyla öğrencileri sabah namazına çağırdı.

Yapılan uygulamalardan bazıları, kurban kesme, mezarlara ziyaret, Cumhuriyet Gazetesinden Cengiz Karagöz'ün haberine göre, Tekirdağ, Batman ve Niğde’de öğrencilere ÇEDES kapsamında cami temizleme yaptırılır. Adıyaman ve Muğla’da ise bu proje kapsamında öğrencilere mezarlık temizliği yaptırılması. Bitlis’in Hizan ilçesinde Nurs Ortaokulu’nda, okulun sınıflarında tarikat şeyhine Kâbe maketi kurup okulun 7’nci sınıf öğrencilerine “hac ibadetini öğretmek” amacıyla sınıfta Kâbe’yi temsilen bir maket kondu, şeytan taşlama denemesi yaptırıldı. Böylece bu tür karaları ile koşar adım ortaçağa doğru çocuklar itilmektedir.

İzmir Menemen’de bir okul çocukları CEDES programı kapsamında, Kubilay ve arkadaşlarını katleden yakalanıp idama mahkûm edilen ancak yaşı geçkin olduğundan dolayı idamı yapılmayan Esat Erbili denen cumhuriyet düşmanı gerici yobazın, yobazlıkta sınır tanımayan öğretmeler tarafından mezarını ziyaret ettirildi.

Türk devletleri tarihine bir bakın. 16 devlet kurmuş ama hepsini batırmıştır. Buna en büyük neden hiçbir zaman “dış güçler” değil hep içten yıkılmıştır. Şu günlerde de benzer durumda, ülke içten yıkılıyor. Selman Zebil 2024

23 Şubat 2024 Cuma

BÜYÜK İSRAİL HAYALİ ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI

 



BÜYÜK İSRAİL HAYALİ ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI 
İlgili yazar 19 Şubat 2024, Norveçli Steigan.no'dan alınmadır.

                     Yazar: Mathew Ehret'in yazısı ENTERNASYONALİST 360 

1996 yılında, Paul Wolfowitz, Dick Cheney, Donald Rumsfeld ve Richard Perle'nin çevresindeki Amerika doğumlu emperyalistlerden oluşan bir yuvayı, “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” adında yeni bir düşünce kuruluşu kurdu. 

Düşünce kuruluşunun ilkeli hedefi, sonuçta, Orta Doğu'da yeni bir rejim değişikliği savaşları çağını meşrulaştıracak başka bir Pearl Harbor anına bağlıyken, formülün ikincil ama aynı derecede önemli bir kısmı, iktidarı ele geçiren Likud fanatiklerinin hakimiyetini içeriyordu. Yitzhak Rabin'in suikastından sonra. Bu fanatikler sözde BÜYÜK İSARAİL” için çalışıyorlar. 

Richard Perle, Washington ve Tel Aviv'in stratejik vizyonuna rehberlik edecek bir dizi hedefin ana hatlarını çizen Temiz Ara: Bölgenin Güvenliğini Sağlamaya Yönelik Bir Strateji raporunu, Başbakan Benjamin Netanyahu'nun yeni rejiminin başlangıcına doğru yazdı. Önümüzdeki yirmi yıl. Şunları gerektiriyordu:

1- Orta Doğu'da iki devletli çözüm kapsamında ekonomik işbirliği yoluyla barış ortamı yaratılmasını tehdit eden Oslo anlaşmalarının temeli iptal edildi.

2- Filistin topraklarına silahlı saldırıları meşrulaştıran yeni bir sıcak takip hakkı doktrininin başlatılması.

3- ABD'nin Irak'ta Saddam Hüseyin rejimini devirmesini sağlayın! 

4- Lübnan'daki silahlı saldırılar ve Suriye ve İran'a yönelik olası saldırılar.         

2007 yılında General Wesley Clark, 11 Eylül'den on gün sonra Wolfowitz ve Rumsfeld ile yaptığı tartışmanın içeriğini açıklayarak bu Neocon programına daha da fazla ayrıntı verdi. General Clark, kendisine yedi ülkenin beş yıl içinde gerçekleşmesi planlanan işgal planlarının söylendiğini belirtti: “Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İran”

Kısacası bu program, yüz yıldan fazla bir süre önce Theodor Herzl, Vladimir Jabotinsky ve Haham Abraham Isaac Kook gibi isimler tarafından desteklenen, uzun zamandır beklenen "Büyük İsrail" in kurulması için bir reçeteydi. 

Sonraki yıllarda Anglo-Siyonist zaman çizelgesi kesintiye uğrasa da (bazen ABD istihbarat topluluğundaki bireylerin cesur müdahalelerini de içeriyordu) Temiz Ara raporunda yer alan niyet hiçbir zaman kaybolmadı...

Bir yanda aşırı şişmiş Batı finansal sisteminin çöküşü, diğer yanda uygulanabilir yeni çok kutuplu bir güvenlik ve ekonomik mimarinin ortaya çıkmasıyla birlikte, 11 Eylül'ü planlayan suçluların Rabin (1995) ve Arafat'a (2004) suikast düzenlediği görülüyor. Haçlı Seferlerini yeniden canlandırdı ve satranç tahtasını devirmeye karar verdi... 

Bu tür bir dinamiğin motivasyonlarının rasyonel bir analizini yapmak, rasyonel kişisel çıkarların bir oyunun katılımcılarını harekete geçirdiğini varsayan, akademik olarak kabul edilebilir terimlerle düşünmeye alışkın herhangi bir jeopolitik yorumcu için büyük zorluk teşkil etmektedir. Bu durumda, rasyonel kişisel çıkar, ağır dozda kendini aldatan hegemonizm, fanatik emperyalist fanatizm ve mesihvari bir dönüşümle (hem Hıristiyan hem de Yahudi biçimlerini alan) son zaman düşüncesiyle enfekte olmuştur.

Düzeni kaostan elemek
Netanyahu ve onun Amerika ve
 Britanya'daki neo-muhafazakâr destekçileri, bir yandan İsrail'in büyük bir bölgesel savaşı kışkırtma hırsını desteklerken, bir yandan da İsrail'i Rusya ve Çin önderliğindeki düzeni bozmak için bir kama olarak kullanabileceklerine inanıyorlar. Diğer tarafta kalkınma koridorları (BRI, Kuşak ve Yol Girişimi ve Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru'nun kısaltması).

Bu Avrasya kalkınma koridorları, uzun vadeli düşünmeye ve karşılıklı işbirliğine dayalı yeni bir ekonomik mimarinin yaşayabilirliğinin temelini oluşturduklarından, haklı olarak Batılı emperyalistler için varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor.

İsrail'in BRI karşıtı bir gündemde oynaması beklenen rolün, emperyal Rand* tarzı senaryo kurucularının bu fildişi kule fantezi oyunu içindeki üç büyük proje şeklini alması amaçlanıyor. *(Rand Corporation, Pentagon destekli Amerikan düşünce kuruluşu. Oa.)

Bunlar:
1) 15 Ekim 2023'te G20'de açıklanan ABD liderliğindeki Hindistan-Orta Doğu Avrup
a Ekonomik Koridoru (IMEEC), Hindistan'dan BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve Avrupa'ya uzanan geniş bir demiryolu ve karayolu ağı öngörüyor. Bu, geniş demiryolları, boru hatları, nakliye koridorları, limanlar ve veri kabloları ağının TÜRKİYE’Yİ atlayacağını ve Çin'in merkezi ve planlanan güney BRI koridorlarını baltalayacağını öne sürüyordu.

2) İlk kez 1963 yılında Amerikalı mühendisler tarafından önerilen David Ben Gurion Kanalı'nın yeniden canlandırılması. Bu plan, stratejik açıdan değerli Süveyş Kanalı'nı atlayarak Kızıldeniz'den Akdeniz'e kadar yaklaşık 260 km uzunluğunda bir kanalın kazılması için 520 nükleer patlamanın kullanılmasını içeriyordu. 

3) 1999'dan günümüze Gazze kıyısı açıklarında keşfedilen büyük açık deniz petrol ve doğal gaz yataklarının işletilmesi, bu da İsrail'i önde gelen OPEC ülkeleriyle bağları olan dünyanın birincil petrol merkezi haline getirecek. 

IMEEC’İN Hayal Gücü:
ABD kontrolündeki ‘Bunun BRI olmadığına inanamıyorum’ dolandırıcılıklarının uzun ve içler acısı listesi göz önüne alındığında, büyük beğeni toplayan ve ortaya çıktık
tan birkaç saniye sonra dağılan (ör: Build Back Better for for) Dünya, Tek Güneş Tek Dünya Tek Izgara, Mavi Nokta Ağı, Yeşil Küresel Ağ Geçidi, Küresel Yeşil Anlaşma veya Yeşil Kuşak Girişimi), IMEEC'in jeopolitik ıslak hayalperestlerin jeopolitik ıslak hayalperestleri için yapılmış, başlangıç dışı bir ürün olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Batı sadece IMEEC gibi uzun vadeli projelere yatırım yapacak finansal araçlardan yoksun olmakla kalmıyor, aynı zamanda böyle bir mega projeyi inşa etmek için gereken mühendislik becerilerini de kaybetmiş durumda. Bu mükemmel beceriksizlik fırtınası, bu etkileyici projeyi yaşanmaz hale getiriyor...

DAVİD BEN GURİON KANALI PROJESİ HAYALİ
Son haftalarda internette fenomen haline gelen David Ben Gurion kanalının yeniden hayata geçirilmesi ihtimali için bir kelimeyi belirtmekte fayda var ve bazı yanılgıların açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Bu, ilk kez 1963'te ABD Enerji
 Bakanlığı'ndaki mühendisler tarafından önerilmiş (ve 1993'e kadar hızla sınıflandırılmış) olmasına rağmen, son yıllarda bu projeyi yeniden canlandırmak için kurumsal tartışmanın yapıldığına dair hiçbir kanıt yok. 

Birçok çevrimiçi yorumcu projenin Gazze'ye yüzlerce nükleer silah atılması çağrısında bulunduğunu iddia ederken (İsrail'in Gazze'ye nükleer silah atma tehdidinin bu kanalın inşası için bir kılıf olduğunu ima ediyor), asıl mühendislik çalışması yönlendirilmiş patlama kullanan özel olarak tasarlanmış nükleer patlamalar gerektiriyordu Tünel inşaatındaki TNT patlamalarından tamamen farklı olmayan geometriler (birçok kez daha güçlü olmasına rağmen). Bir çöle 'bomba atmak' gibi basit bir kaba kuvvet asla işe yaramaz ve bu yazarın görüşüne göre, teknik beceri, maliyet ve inşaatın gerektirdiği yıllar, projeyi IMEEC kadar olanaksız kılmaktadır.

İsrail'in Süveyş Kanalına alternatif kana açma planı

Büyük İsrail fanatiklerinin sadece Süveyş Kanalı'nın kontrolünü ele geçirmek istemeleri daha olası görünüyor (tabii ki Mısır'la bir savaş kışkırtılabilir sonra) ve bu nedenle 1963 kanalının inşası seçilmişlerin (insanların) kafasında yersizdir.
Selman Zebil Antalya

 

19 Ocak 2024 Cuma

KONYA-AKSARAY YOLU ÜZERİNDEKİ SULTANHANI ve OBRUK HANI TARİHÇESİ

 


KONYA-AKSARAY YOLU ÜZERİNDE BULUNAN OBRUK HANI ve SULTAN HANI

Obruk Han’ı, Konya-Aksaray Yolu Üzerinde Bulunan Konya’nın Obruk Köyü Girişindedir.

Kuzeydoğu güneybatı yönünde uzanan dikdörtgen planlı bir oturum alanı üzerine inşa edilen han, güneybatı kanadında yer alan avlu ve kuzeydoğu kanadındaki kapalı/barınak bölümünden oluşur. Güneybatı cephesinin ortasında dışa taşkın bir kütle olarak yükselen taç̧ kapı, üst çerçevesi üzerindeki eklemeler ile bir kale kapısı görünümünde tasarlanmıştır; cephenin köselerinde prizmatik birer kule yer alır.

Taçkapının sivri kemerli kapı açıklığının irtibatlandığı sivri beşik tonoz örtülü̈ derin bir giriş̧ eyvanı vasıtasıyla dahil olunan dikdörtgen planlı avlu, iki uzun kenarı boyunca ve karşılıklı olarak yerleştirilmiş̧ mekânlarla çevrili durumdadır. Avluyu kuzey kenarı boyunca sınırlandıran dikdörtgen planlı müstakil beş̧ mekân, sivri beşik tonozlarla örtülü̈ ve avluya sivri kemer gözleri halinde acılan eyvanlardan ibarettir; avlunun güney kenarını ise sivri kemerlerle birbiriyle bağlantılı ve sivri kemerli beş̧ göz halinde avluya acılan mekânların oluşturduğu bir revak kurulusu sınırlandırmaktadır.

 Avlunun batı kanadı fevkani bir kuruluştur; zemin kat, taç kapının irtibatlandığı giriş̧ eyvanının iki kanadındaki sivri beşik tonoz örtülü̈ ve simetrik düzende ikişer odadan müteşekkildir. Hâlihazırda hayli harap olmuş̧ durumdaki birinci kata, geçmişte, giriş̧ eyvanının avluya bakan kapısına bitişik bir merdivenle çıkıldığı anlaşılmaktadır.

Söz konusu katta, bir kapı açıklığıyla dahil olunan ve birbirine iç kapılarla bağlantılı dört müstakil odanın yer aldığı anlaşılmaktadır. Odalar dikdörtgen planlı ve sivri beşik tonozlarla örtülüdür. Güney kanatta yer alan odanın kıble duvarındaki mihrap inişi, geçmişte mescit olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır.

 

 

Avlunun batı kanadında yer alan ve hayli harap durumdaki kapalı/barınak bölümünün, derinlemesine doğrultuda yerleştirilmiş kare planlı ayaklarla beş̧ sahna taksim edilmiştir; sivri beşik tonozla örtülü̈ olduğu anlaşılan orta sahanı daha geniştir. Hanın inşaatında düzgün kesme ve kaba yonulmuş taşlar kullanılmıştır; duvar örgüsü̈ arasında yoğun olarak antik ve Bizans dönemine alt devşirme taşlar da kullanılmıştır. Hanın inşa kitabesi yoktur; Selçuklu cağında ve 13. yüzyılda inşa edildiği kabul edilir. Selcuklumirasi.com

Aksaray Sınırları İçerinde Bulunan Sultan Hanı

Konya-Aksaray yolu üzerinde bulunan Sultanhan’ı Aksaray ilinin Sultanhanı Kasabası'ndadır. Han 1229 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır. 1278 yılında ise Anadolu Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından genişletilmiştir. Yazlık kısmının geometrik şekillerle süslenmiş muhteşem bir giriş kapısı vardır. Han içinde bulunan tüm yapı, özellikleri itibariyle Sivas’taki Gök Medreseye benzemektedir.

Sivri kemerin hemen altında Elminnetül Lillah (Güç Allah'ındır) duası yazılıdır. Kervansarayın ilk kitabesinde kademeli çıkıntıların olduğu basamaklı çatma tavandan oluşan kubbe ile dış kapı nişini çeviren süs kemerinin iki tarafında altıgen madalyonlar içinde sağda ve solda yer almaktadır. Uzun bir dehlizden geçtikten sonra avluya varılır. Burada arabalara mahsus revak şeklinde yerler, sol tarafında ise kemerli ve yolculara mahsus odalar, salonlar, iki hamam ve ambarlar vardır. Avlunun ortasında dört kemer üzerine dayanmış bir mescit bulunmaktadır.

Bu mescit Selçuklu süsleme sanatını en güzel örneklerinden birini sergilemektedir. Yazlık kısmın sonunda, batı duvarında tezyinat (süsleme) bakımından giriş ana kapısından geri kalmayan bir ana kapısı vardır. Bunun da dış ana kapında olduğu gibi sağında solunda birer niş bulunmaktadır. Kitabe kemer ve nişlerin üzerindedir.

Basık kemerli bir kapıdan girilince kışlık kısma geçilir. Üstü tonozla örtülü bu kısmı kare kasetli dört kısa, sekizer ayak dizisi, beş sahana ayırmaktadır. Ortadaki sahan diğerlerinden daha büyük ve geniştir. Tam ortadaki yerin yukarısı pandantiflerle sekiz kenarlı kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. İçeriyi kubbe feneri ile duvarının sağına ve soluna dörder, dip deki duvarda ise, üç olmak üzere yukarılara açılmış mazgal biçiminde iki pencere aydınlatmaktadır. Bunlardan başka ışık ve hava alacak yeri yoktur. Çok sağlam durumdaki iç portal da kuvvetli rölyefler halinde geometrik yıldız geçmeler ve rozetlerle işlenmiştir. Karatayhan'ın iç giriş kapısı bunu örnek alarak aynen tekrarlanmıştır. Bu iki giriş kapısı Alaaddin Keykubat zamanında, hol kısımlarıyla birlikte tamamlandığına bir işarettir. Mukarnaslı tromplar üzerine oturan kubbe, süslemeleriyle holdeki sade taş minareyi canlandırır. Kubbenin külahı yıkılmıştır. Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü http://xn--kltrportali-thbc.com/ Tuncer Arpacı Arkeoloji Türkiye

10 Ocak 2024 Çarşamba

ARNOLD JOSEPH TOYNBEE (İngiliz)




Arnold Joseph Toynbee (1889-1975)

Arnold Joseph Toynbee
Toybee, yazdığı 
“A Study of History” (Tarih Bilinci) adlı kitabında Türkler hakkında şöyle der: “Güney Müslümanlığı Eşarilik (Fastan Arabistan’a kadar) bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bir şeyh satın alır, hepsini yönetirsiniz. Bizim için Kuzey Müslümanlığı, Maturidilik (Türkistanlı İmam Maturidi düşüncesi) İstanbul’dan Buhara’ya kadar Türk bölgesi tehlikelidir. Bunlar bilimle barışıktır. O nedenle her zaman Atatürk gibi asi çıkartabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır.” Diyerek İngilizleri uyarmaktadır.

İngiliz tarihçi. Tarihin konusunun kültürler olduğunu söyleyen, kültürlerin ise dinamik yapılar olup, özelliklerini yaratıcı kişilerden aldığı, dolayısıyla tarihin kültürler hakkında olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunmak yerine, kültürleri anlamaya çalışması gerektiği düşüncesiyle seçkinleşen tarih felsefecisidir. (*)

Arnold Joseph Toynbee’nin Yaşamı...
14 Nisan 1889'da Londra'da dünyaya geldi. Winchester, Balliol Koleji ve daha sonraları öğretim kadrosu içinde yer alacağı Oxford'da eğitim gördü. Birinci Dünya Savaşı çıktığında ülkesinin edebiyatçılarından birçoğu gibi o da savaş bakanlığına bağlı propaganda bürosunda çalıştırıldı. Bu esnada birçok propaganda eserine imzasını attı. Bunların arasında o zamanlar Britanya İmparatorluğu ile harp halinde bulunan Türkiye'yi karalayan mavi kitap ve benzeri kitaplar da bulunmaktaydı.

Yazdığı Kitabın değişik kapakları
Daha sonraları, Londra Üniversitesi'ndeki Bizans ve Modern Yunan Dili, Edebiyatı ve Tarihi üzerine Koraís kürsüsünün kurucu profesörü olarak göreve başladı. 1921 yılında, mevcut görevinden izin alarak “Manchester Guardian” adına Anadolu'daki Türk-Yunan savaşını yerinde izledi ve Yunan birliklerinin giriştiği vahşet hareketlerini bu gazetenin okurlarına aktardı.

Dönüşünde, Türkiye’de ve Yunanistan’da Batı Meselesi adlı eserini kaleme aldı. Bu kitap Mustafa Kemal önderliğindeki Millî Türk Ordusunun Yunan kuvvetlerini bozguna uğratmalarının hemen öncesinde, 1922 yılının yazında yayınlandı. Toynbee’nin bu yazıları ve Türklerin davasına karşı giderek artan sempatisi Koraís kürsüsünün finansmanına katkıda bulunan Yunan hükümetinin ve destekçilerinin tepkisini çekti. Baskı ve suçlamalardan bunalan Toynbee 1924 yılında kürsüden ayrıldı. Daha sonra, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde 1955 yılında emekli oluncaya dek çalışacak ve önemli eserlerini bu kurumda kaleme alacaktı 22 Ekim 1975'te öldü.

Eserlerinin özellikleri...
Tarihçinin insan türünün birtakım temel bölümlerinin yaşamlarını ele aldığını, toplum denen söz konusu varlıkları seçip incelediğini dile getiren Toynbee, tarih araştırmacısının toplumlar arasındaki ilişkileri yalnızca belli kavram ve kategoriler altında incelediğini savunur.

Kendisi bilhassa Yunan ve Doğu Medeniyetleri üzerine önde gelen tarihçilerden biri olup eserlerinde ehliyetli bir bilim adamı tarafından yapılan yüksek kaliteli yorumların ağırlığı hissedilir. Ufkunun genişliği ve anlatım gücü, dünya tarihini 26 medeniyete bölerek, yükseliş ve çöküşlerini “tehlikelerle yüz yüze gelme ve bunlara cevap verme” dönemlerine göre analiz ettiği, en önemli eseri olan, on iki ciltlik. 2 cilt halinde ilk olarak 1947 ve 1957'de yayınlanan “A Study of History” (Tarih Bilinci) adlı yapıtında da görülmektedir. Selman ZEBİL Ocak 2024

(*) Arnold Toynbee. “Encyclopædia Britannica”, 2009 tarihi.

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...