Şatafatlı günlerinde Menderes meydanlarda |
Köylülükten kentliliğe, çiftçilikten işçiliğe; kendine efendilikten, başkasına kulluğa Türkler
DP ve Menderes Dönemi (1950-1960) İç Göç ve Dış Göçlerin Başladığı Dönem Olur
27 yıllık CHP tek parti yönetimine son verilen 1950
seçimlerini DP kazanmış, 14 Mayıs 1950’de iktidarı eli geçirmiştir. 14 Mayıs
1950’den sonra, büyük göç, köylerden kentlere bir tür iç göç olarak başladı; bütün
toplum ayaklanır gibi köyleri boşaltıp büyük kentlere korkunç bir biçimde,
başta İstanbul’a akın ettiler...
1950’lerde daha 1 milyonu bile bulmayan nüfuzu, 1960’lara
gelindiğinde 1.5 milyonu çoktan aşmıştır. 1970’lerde ise, 2.5 milyonu çoktan
aşmış, 1990’larda ise 10 milyon iken, 2018’de ise 16 milyonun üzerine doğru
koşmaktadır.
1950’de ülkenin toplam nüfuzun %25’i kentlerde iken, %75
nüfuz kırsal kesimlerde oturmakta idi. Aradan geçen 60 yıl içinde bu oran tam
tersine dönmüş, kırsal kesimlerde oturan nüfuz, %25’e inmiş, kentlerde oturan
nüfuz ise %75’e yükselmiştir.
Daha ilginci, 1950’lerde başlayan iç göç, ülke sınırlarını
aşarak dış göçüde tetiklemiştir. 2. Dünya Savaşının yaralarını sarmaya, harabeye
dönmüş yıkıklarını yeniden onarmaya, işçi gücü kalmamış fabrikalarının iş gücü
olmaya çağrılmışlar. Ülke sınırlarını aşarak dış göçe katılıp, daha karasabanın
sapından tutup ilkel metotlarda çiftçilikten başka bir bilgisi olmayan yağız Türkler,
işçileşmeye doğru başta Almaya olmak üzere Avrupa ülkelerinin işçi açığını
kapatmak için işçi göçü olarak gönderilmişlerdir.
Almanya, iş gücü açığını kapatmak üzere, ikili anlaşmalarla
1960’larda Türkiye’den konuk işçiler almış, ilk gelen işçileri tren istasyonunda
bando-mızıkasıyla karşıladılar.
Türkleri kitaplardan tanıyan Almanlar, yakından görmek için
karşılama törenine binlerce Alman katılmış, alkışlarla karşılamışlardır. Bu
konuk Türk işçiler, önceki konukluklarından vazgeçip, Almanya’ya yerleşmeye
başlamışlar, Almanya’yı, şairin dediği gibi “Acı vatan” yapmışlar. Dahi, Avrupa’nın bütün
devletlerinde var olmuşlar, arkası kesilmemiş, Afrika, Asya, Amerika, Kanada, Avustralya’ya
gibi, bütün dünyaya dağılmışlar. Kimi yasal yollardan, kimi değişik yöntemler
kullanarak çeşitli yollarla, kimisi kaçak yollardan, çoluk çocuk göç etmişler. 10.
Yüzyılda Orta Asya’dan başlayan Türk göçü, 21. Yüzyılda bitmiş değildir,
hızıyla sürmektedir.
Peki, bu göçlerin temelinde ne var? Elbette ekonomik şartlar,
hala bu toplumun genlerinde diri duran göçebecilik kalıntıları, yüz yıllar
geçse de, vazgeçilmez tutkudur. Öyle siyasilerin, arada bir görece
özgürlüklerden açılım yapsalar da, Türklerin, göç özgürlüğünü
frenleyememişlerdir.
Örneğin Türk toplumu, gezmekten (turist) ülke, ülke
dolaşmaktan hoşlanmazlar, ülkelerin tarihleri, yaşam şartlarını merak edip,
gidelim, gezelim, görelim diye bir gelenekleri yoktur. Hala Türk insanının %80’ı
yurtdışı gezisi yoktur. Yurtdışına akınla işçi olmaya, işçileşmeye gider, yani
ekonomiktir göçü. Yani kısacası bu ülkede, 15 yaşın üstünde pasaport sahibi %8
ve ancak nüfuzun %21’idir bu
1950 seçimlerinden galip çıkan DP, siyasi ekolünün ve dahi,
bilimsel bir bilgi birikimi, daha çok taşralı aydın ve tüccar ve daha çok CHP’ye
kırılgan, öfkeli toprak ağaları DP’ye desteklerini esirgemediler. Ama DP, ülkede
siyasi boşluğu asla dolduramadı, büyük toplumsal deprem yarattı ancak. Oy
uğruna ülkede ayrılmaların önünü açtı. Toprak ağaları ağa-maraba düzenine
döndü. Aşiretler de öyle, kırsal kesimlerden kentlere, köylülükten kentliliğe,
çiftçilikten işçiliğe; kendine efendilikten, başkasına kulluğa, yani, sokakları
süpüren, evlerde temizlik yapan, inşaatlarda ameleliğe akın akın aktılar
kentleri doldurdular. Kentlerin kıyılarındaki hazine arazilerine gecekondular
yaparak yerleştiler, kentlerin doğan dokusunu bozdular. Yani kentleri
kuşattılar, git gide bu kuşatmalar, çarpık bir kentleşmeye doğru, arabeskleşerek
doğru ilerlemiştir. Keşmekeş halde DP, kentlerin kuşatılmasına karşı duracağı
yerde, teşvik bile etmiştir. Hazine arazileri yağmalanmasına adeta göz yummuştur.
Selman Zebil 2018 Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder