Evde Alevi, Okulda Sünni Olmak
Bir Alevi, evde ailesiyle Alevi, okulda, din derslerindeki Sünnilik eğitim ve öğretiminin kati surette eleştiri ve tartışma kabul etmeyen bir öğreti biçimi ile bu öğretide insanları manipüle edilerek, belirli seçimler yapmaya ve belirli ideolojik amaçları doğrultusunda eğitim ve öğrenime zorlanan çocuk, okulda Sünni’dir…
Açık biçimde bu şu demek oluyor, Alevi bir çocuk “evde Alevi, okulda Sünni” olmaya zorlanıyor. Bu zor yaşama çekiliyorlar. Bu zorlamayı yaşayan bilir, yaşamayana ise hikâye gibi gelir. Yüzyıllardır bu “Alevi-Sünni” ayrımına yönelik zorlama davranışın devlettin isteği doğrultusunda yapılmakta olup, Anadolu’da devletin var olma temelini atanların Kızılbaş hetrodoks Türkmenler olmasını görmezden gelmesidir. Çadırdan mermer saraylara çekilip ayaklarını yere sağlam bastıklarına sanan Osmanlı, kendisini kuran Türkmenleri zamanla kurdukları devletin yönetilmesinden uzaklaştırıldılar, yerlerini devşirmelerle doldurdular…
Dikkat edilirse, Anadolu’da Türkmen isyanlarının temelinde bu dışlanmışlık yatar ve isyanların patlak vermesinden dolayı, kurucusu oldukları Osmanlıdan, vergi, kayıt ve bürokratik hal alma siyaseti yüzünden derin zıtlaşmalar ile derin ayrışmalar başlar ve Osmanlı’dan Türkmenler soğur ve uzaklaşmaya başlarlar…
Dikkat edilirse, Anadolu’da Türkmen isyanlarının temelinde bu dışlanmışlık yatar ve isyanların patlak vermesinden dolayı, kurucusu oldukları Osmanlıdan, vergi, kayıt ve bürokratik hal alma siyaseti yüzünden derin zıtlaşmalar ile derin ayrışmalar başlar ve Osmanlı’dan Türkmenler soğur ve uzaklaşmaya başlarlar…
Bazılarına Göre Türk Olmak İçin Alevi Olmamak Gerekli!
Yani Türküm, Aleviyim demek, bu ülkede oldukça çok kişilerin zihninde, “ikisinin bir arada olması olanaksız” diye düşünürler. Akıllarınca Türk olmak için aranan, “Sünni Müslüman olmaktır” diye düşünürler. Hatta ülke, bayrak, sancak, vatan, ordu, devlet Sünnilik ideolojisi uğruna var olduğunu sanırlar. Bu zorlukları yaşayan bilir, hiç zorluk çekmeyen elbette bilemez ancak ahkâm keser. Hal bu ise, Atatürk bu konuda Laiklik ilkesini getirmiş, bütün vatandaşları eşitlemiş ama uygulamada düzen bir türlü, siyasileri getirisi için tutturulamamış, inceden kanayan bir yara olarak kalmıştır.
Bilip bilmeden kimi Türkçü, kimi Osmanlıcı, kimi İslamcı olmaya çalışıyor, birbirleri ile tek birleştikleri nokta Atatürk ilkeleri ve devrimlerine düşmanlıkta benzer fikirde olmalarıdır. Bu durumu, yıllardır Türkiye’yi yöneten siyaset insanları yaralanmış, kimi İslam’ı kullanarak, kimi milliyetçiliği kullanarak, kimi de Osmanlıcılığı kullanarak siyasi arenada roller almışlar; birçokları da iktidarda bu yüzden kalmışlardı
1950’den beri çok partili sistemde siyaset arenasında iktidarı elinde tutanlar, ülkede yaşayan bütün insanları “Anadolulu uygarlığının parçaları” diye kucaklamamış, hep tek taraflı, saplantılı, düşük ideolojik anlayışlarına uygun kişileri kucaklamışlar, diğerlerine üvey evlat gözüyle bakılmıştır. Hiç kimsenin aklına “gelin, sorunları çözelim, bir bütün olalım” deyip siyaseti daha uygar biçimde yapmadılar; yapılmıyor.
Bir Sünni inanca sahip kişi, göğsünü gere gere, “ben Sünni Müslüman olmakla gurur duyuyorum” diyebiliyor sorunsuz. Ama aynı sözleri, bir Alevi, “ben Alevi-Müslümanım” demesi çok zordur. Çünkü toplum buna alışık değildir. Eğitim sistemi sürekli Sünnilik tezler üzerinden eğitim vermektedir. Birinde açıkça gurur duyulan; ötekinde gurur yerine ezikliğin verdiği nefret, bilinçaltına yerleşen oluyor. Bazen de boğuyor insanı.
Yaşama ortak başlamak çok mu zor?
Kâbus görmek, bir tarafı neşelendirmek, insanın doğduğundan itibaren ailesinden gördüğü itikat ile dışardaki yaşanan itikat arasında, yaşadıkça, gördükçe farklılıkları seçmeye başladıkça, aynı milletinden “gurur duyması” ama “gurur duyduğu” aynı milletinden inançta dışlanması ve içine kapanmasını başka bir millete bu durumu anlatamazsınız. Düşünün, bir insan çocukluğumdan beri Türk olduğu için gurur duyuyor ama ine yazık ki, insanlarda büyük bir hastalık hali, “sen neye benim gibi Sünni değilsin de Alevisin” kıvamına göre, “neden tavşan eti yemezsiniz”, “Aleviler mumsöndü yaparlarmış” doğrumu? Gibi birçok saçma sapan iftiralar “en candan” bildiğin Sünni bir arkadaşından bile daldığın sohbetin derinliğinde duyabiliyor, sıcak ortamda birdenbire buz kesiliyorsun...
Bu gibi ezici, aşağılayıcı sorular hoş olmaz ama bir ruh halin o anda devre dışı kalabiliyor. Çocukluk yaşamın (60’lı-70’lı yıllarda) aklına geliyor. Daha kapalı, “dışa sır vermeyen” bir toplum içindesin, “aman Alevi olduğunu ağzı karalardan gizle” diye nasihatler ile büyürsün, bir şey yapmasınlar diye. Evde Alevi, dışarda Sünni gibi yaşarsın…
Daha rahatlıklar olsa da, bu kez senin Alevi olduğunu bilen komşularından, “siz değil ama Aleviler şöyle böyle” diye başlayan sözlerle karşılaşır, üzülürsünüz. Komşunun yerici ama ona göre zevk verici sözleri şöyle sürer; “Siz o bildiğimiz Aleviler değilsiniz, bizim gibisiniz” gibi sözler rahatsız eder seni. En iyi bildiğin arkadaşın bile bir gün lafı dalaştırır, bir sohbet anında, “sen üzerine alınma ama” diye başlar Aleviler hakkında olumsuz sözlerine; döndürür, dolaştırır, eveler geveler, sözü en sonunda gediğine kor: “Yahu şu Alevilik nasıl bir şey” anlatsana; siz yapmazsınız ama Aleviler mumsöndü yaparlarmış, nasıl olur o işler” derler. Sıdkın sıyrılır, yıllarca candan arkadaş bildiğin, bir anda nefreti oluverir…
Madem dilimiz Türkçe, mademki bir ulustan gelmeyiz, mademki bu ülke ortak yurdumuz, neden İslam’ın ayrı yorumlarından olduğumuz için neden birbirimizin inancına saygılı değiliz de, neden birbirimize içten içe ince bir kabullenmeme var?
Ben, bir Sünni Türk ile neden yan yana huzur içinde yaşamayayım, sen de bir Sünni olarak neden benim ile yan yana yaşamak istemeyesin. Artık modern dünyadayız!
Kısacası; Anadolu Aleviliği Türkiye Cumhuriyetinin yararınadır…
Bugün Türkçe dil konuşuluyorsa, kırsalda yaşayan Türkçe dilli Yunus Emre, Seyit Nesimi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Şah İsmail (Hatai) Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal, Virani, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu gibi birçok Türkmen ozanların sazlarının tellerinden dökülen deyişlerdendir. O Türkçe dilli ozanların ve onlar ile iç içe yaşadıkları toplumların sayesindendir. Türkçeyi baltalayan, budayan, Türkçenin biçimini ve özünü bozan “Osmanlıca” diye yoz bir dil yaramaya çalışan Osmanlılara karşı koydukları için düşmanlaştırılanlar da onlardı…
Selman ZEBİL 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder