4 Mart 2021 Perşembe

İSVEÇLİLERİN ATASI ODEN UYGUR KAĞANI BUGU TEGİN Mİ? ve İSKANDİNAVYA DA KALMER BİRLİĞİ


Snorri Sturluson, (1178-1241)
Batı İzlanda’da doğan İzlandalı tarihçi, şair ve Siyaset adamıydı. İzlanda parlementosu, Althing'de iki kez kanun konuşmacısı olarak katılmıştır. En ünlü yapıtı Nors mitolojisi olan “Edda” nın yazarıydı. Bu ünlü yapıtı ile ilgili “Gylfaginning” (Gylfi ile dalga geçilmesi), şiir dili ile ilgili Skaldskaparmal ve mısra çeşitlerini anlatan "Hattatal" buluyordu. Ayrıca “Heimskringla” adlı Norveç krallarını İskandinav tarihi  doğrultusunda anlatan kitabın da yazarıydı. Metotları ve stili doğrultusunda “Egil'in Sagası” 'nın da yazarı olduğu düşünülmektedir. The name of Snorri Sturluson holds a special place of honour in the literary history of medieval Iceland.Snorri Sturlusson, Norveç hükümdarı sarayında büyük saygı ve zevkle ağırlanırdı. Sonuç, Eylül 1241’de Reykjaholt de kendi evinde öldürüldü.

İsveç tarihine ışık tutan Profesörü Sven Lagerbring’in (1707-1787) kaynağı olan Snorre Storlesson, İzlanda önderlerinden Sturla Thordarson’un oğludur. 1179 yılında doğmuş ve 3 yaşındayken Latin okulunda eğitime başlamış ve ünlü bir hukukçu, tarihçi ve ozan olmuştur. 36 yaşında İzlanda’nın saygın “lagman” (yasa adamı) hâkim olmuş ve “storman” (yüce adam) (reis) adı ve­rilen önderlerinden biri oldu. Birçok kez Norveç’e giderek Norveç kralının sara­yında bilim ve edebiyat ile uğraştı, İzlanda’da ayaklanma ve huzursuzluklar baş gösterdiğinde Norveç kralının şiddet kullanmasını önlemek ve barışçıl yollarla so­runu çözmek için İzlanda’ya döndü. Ancak ne bağımsızlıkçılara ne de Norveç kralına yaranabildi. Bağımsızlıkçılara destek olduğu gerekçesiyle öldürüldü. Öldürenler de en yakınındaki İzlandalı işbirlikçilerdi.

Snorre Sturlesson, İzlanda ve İskandinavya sözlü destanımsı anlatılarını ve tarihi olayları topladığı “Edda” eserinde toplayarak yazılı hale getirmekle ün yapmıştır. Orada anlattığı “Ynglinge Saga” 1100’lü yılların bir Hıristiyan şiiri değildir. 800’lü ya da 900’lü yıllardan gelen eski bir destanlarıydı. 800 yıl önce İzlanda’da ya­şayan en bilgili kişilerden biri olan Snorre’nin bunları uydurmuş olabileceği dü­şünülemez. O aynı zamanda mükemmel bir kültürel terbiye almış olan bir hukuk­çuydu, herhangi sahte bir şey­le halkının tepkisine neden olabilirdi.

2004 yılında Sundqvist’in söz ettiği “Ynglinge Saga”
Snorre Sturlesson ve eserleri hakkında araştırma yapan din ta­rihçisi ve Gävle Üniversitesi Öğretim Görevlisi Olof Sundqvist, Sturlesson’un hiç­bir sahteciliğe düşmeden bu eserlerini yazdığını söylüyor. Sundqvist 14 Mart 2004 tarihli “Svenska Dagbladet” gazete­sinde şöyle diyor: “Snorre Sturlesson’un Kuzey kralları tarihini kurarken, “Kunga Sagor Kıral Anlatıları” (Saga) sözcük anlamı olarak “masal” demektir. Ancak İzlanda’da bu, “anlatılan destanlar, tarih” anlamına gelir.

İzlandalı Tarihçi Snorre Sturlesson’ un ünlü “EDDA” adlı yapıtından geçen Kral Masalları (Ynglingesagan) dan bazı kesimler şöyle:

2. Bölüm: Asya’da, Don Nehri’nin (Tanakvist) doğusundaki ülkeye Asaland (Asa ülkesi, Asya) ya da Asa hem (Asa Yurdu) denir­di. Buradaki baş kaleye de Asgård (As­yalılar kalesi) deniyordu. Buraya bir ön­der egemendi. Adı “Oden” idi.

Bölüm 3: Dünyanın ortasının yakınlarında bizim Turkland (Türk Ülkesi, Türkiya, Türkiye) dediğimiz yere, en gösterişli yapı yapıldı ve yurt kuruldu. Buraya Troja (Truva) dendi... Orada Munon ya da Mennon isimli bir kral vardı. O Krallar kralı Priamus’un kızıyla evlendi. Kızın adı Troan idi. Tror adlı bir oğulları oldu. Biz ona Tor diyoruz. (Uzun Bir Bölüm-Soy Tarihçesinden Odin'e Geçiyoruz) Onun da bir oğlu vardı. Adı “Voden” idi. Biz ona “Odin” diyoruz. O bilgeliği ve becerileriyle ünlüydü. Karısının adı “Frigida” idi. Biz “Frigg” diyoruz...

Bölüm 4: Hem Odin hem de karısı çok dil biliyorlardı. Bu anda Türkiye’den ayrılma isteği uyandırdı. Arkasında, genç, yaşlı, kadın, erkek, kalabalık bir grupla yola çıktı. Yanlarında çok değerli şeyler vardı. Hangi ülkede, nereden geçerlerse geçsinler haklarında övgüyle söz ediliyordu.

Onların insandan çok tanrılara benzedikleri söyleniyordu.(Peygamber Olabilir)... Odin daha sonra yolunu kuzeye doğru sürdürdü ve Fteidgotaland’a (Danimarka’da Jutland. A.G.) geldi. Burada canının istediği her şeyle uğraştı. Sonra burayı oğlu Sköld’ün korumasına bıraktı. Onun oğlunun adı “Fridleif” idi.“Sköldsungar” (Sköldoğulları) soyu da bunlardan geliyor. Onlar Danimarka kralları oldular. O zaman Reidgotaland denen yerin adı şimdi Jutland.

4.bölüm için açıklama Kazım Mirşan'ın; “İskandinavya'da ki Türk Yazıtları” adlı kitabında Odin'in Danimarka'ya yolculuğu anlatılıyor. Bugün Danimarka'da Bir Müzede Runik Alfabe (Ön Türk Alfabesi-Göktürkçe) ile işlenmiş Boynuzlar (Suralar) bulunmaktadır. Dolayısıyla; Odin Asya'dan Avrupa’ya giderken Runik Alfabeyi de götürmüştür. Nitekim Bugün Avrupa Ülkelerinde Pek çok Runik Alfabe ile yazılmış yazıtlar çıkarılmaktadır.

5. Bölüm: Kuzeydoğudan güneybatıya doğru uzanan ve Svitjod (İsveç’i), diğer ülkelerden ayıran büyük bir dağ vardır. Bu da­ğın güney yamacı Türkland (Türk ülkesi) uzak değildir. Burada Oden in çok geniş mülkleri vardır.

11. Bölüm: Sveigder ülkeyi babasından devraldı. Tanrılar yurdunu ve ilk Oden’i ziyaret et­me sözü verdi. Kendisiyle birlikte on iki yoldaş dünyayı dolaştı. Türklerin ülkesi­ne (Turkland) ve Büyük isveç’e (Svitjod det stora) geldi. Orada pek çok akrabası­nı buldu. Bu yolculuk beş yıl sürdü. Sonra İsveç’e (Svitjod) geri dön­dü.

Kazılarda İsveç'in Gotland adasında bulunan bir taş. Bu Taşa; Asya'dan gelen Tirkiar (Türkler) ve Sekiz ayaklı atına binmiş olan Oden İşlenmiş.


Bölüm 5: Oden, kuzeye doğru yolunu sürdürdü.
Bugün “Svitjod” (İsveç A.G) dediğimiz ülkeye geldi. Oranın kralının adı “Gylfe” idi. Aslar denen Asyalıların geldiğini duyan “Gylfe” hemen davrandı ve onları karşılamaya çıktı. Odin’e baş eğerek ülkesinin egemenliğini sundu. Nereden geçseler bu mutluluk sürdü ve buralara mutlu yıllar ve barış geldi. Herkes onların barış ve mutluluk gibi şeyler üzerinde denetimleri olduğunu düşünüyordu…

Bu konuda açıklama: Odin Kuzeye doğru yol sürmüştür. İsveç'te “Kral Gylfe” ile karşılaşmıştır. Kral Odin'in ve Yanındakilerin Asya'dan geldiğini duyunca Baş eğmiştir. Ayrıca İsveç Tarihi kitabında anlatıldığı gibi de; Odin gittiği yerlere Mutluluk, barış götürmüştür. Orada beyleriyle (aşiret reisleriyle) Truva’dakine benzer bir düzen kurdu. On iki beyini ülkenin yasalarına göre yönetmek üzere kente yerleştirdi. Her yere, Türk geleneklerine uygun ve eskiden Truva’da var olana benzer adalet getirdi. Daha sonra kuzeye doğru yola çıktı. Tüm karaları çevirdiğini düşündükleri denize dek geldiler.

Bugün Norveç denilen bu yere de oğlu “Säming”i kral yaptı. Odin’in yanında, kendinden sonra gelecek olan ve şimdi İsveç (Svitjod) Kralı olan oğlu Yngve vardı. Onun soyundan gelenlere de “Ynglingler” (Ynglingar) denecekti. Asyalılar bu ülkede kendilerine eşler buldular. Oğullarına eşler seçtiler. Ve Saksonya (Saxland) ve kuzeyinde soyları karışarak sayıca güçlendi.

Dünyanın kuzey bölgelerine yayıldılar. Asyalıların dili tüm bu ülkelerin içinde konuşulan dil oldu. Ataların, kayda geçirilen tüm adları bu dilleri izledi. Ve Asyalılar dillerini de birlikte dünyanın bu bölgelerine, Norveç (Norge), İsveç (Svidjod), Danimarka (Danmark) ve Saksonya’ya (Saxland) taşıdılar. Ve İngiltere’de bu şimdikinden değişik bir dilde verilmiş olan eski yer adları ve isimler olduğu görülür.

Trovalılar HakkındaDünyanın ortasının yakınlarında bi­zim Turkland (Türk Ülkesi, Türkiya, Türki­ye) dediğimiz yere, en gösterişli yapı ya­pıldı ve yurt kuruldu. Buraya Troja (Truva) dendi. Burası diğerlerinden çok daha fazla büyütüldü, masrafa bakılmaksızın, el sanatlarına önem verildi. Orada on iki krallık ve bir krallar kralı vardı. Her krallı­ğa bir bölge düşüyordu. Kentte on iki bey (aşiret reisi) vardı. Bu beyler, yiğitlikte her bakımdan, dünyanın gelmiş geçmiş tüm diğer erkeklerinden çok daha üstündüler. Orada Munon ya da Mennon isimli bir kral vardı. O Krallar kralı Priamus’un kı­zıyla evlendi. Kızın adı Troan idi. Tror ad­lı bir oğulları oldu. Biz ona Tor diyoruz. O Trakya’da Lorikus isimli bir dük tarafın­dan yetiştirildi. Ne var ki, dokuz yaşın­dayken babasının silahını devralmak zo­runda kaldı. En yakışıklı oydu. Meşeyle fildişinin kıyaslanamayacağı gibi, diğer erkeklerin arasında ona bakmaya doyul­mazdı. Saçları altından güzeldi.

On iki yaşına bastığında gücü tam yerine gelmişti. On ayı postunu yerden kayırabiliyordu. Sonra kendini yetiştiren dük Lorikus’u ve karısı Lora ya da Glora’yı öldür­dü ve kendisini, şimdi bizim Trudheim dediğimiz, Trakya ülkesi için çalışmaya verdi. Daha sonra ülkeden ülkeye gez­meye başladı. Dünyanın tüm parçalarını tanıdı. Tek başına dünyanın en çılgın sa­vaşçılarını, devlerini, çok büyük bir ejder­hayı ve pek çok yaban hayvanı yendi. Dünyanın kuzeyine doğru bir yerde falcı bir kadınla karşılaştı. Adı Sibil idi. Biz ona Siv diyoruz. Onunla evlendi. Siv’in süla­lesi hakkında anlatacak bir şey bilmiyo­rum. Kadınların içinde en güzeliydi. Saç­ları altın gibiydi. Oğullarının adı Loride ol­du. Babasına benzedi. Onun oğlunun adı Einride oldu. Onun oğlu Vingetor, onun oğlu Vingener, onun oğlu Moda, onun oğlu Mage, onun oğlu Seskef, onun oğlu Bedvig, onun oğlu, bizim Annan diyebileceğimiz Athra. Onun oğlu İterman, onun oğlu Heremod, onun oğlu, bizim Sköld diye çağırdığımız Skajdun, onun oğlu, bi­zim Bjar dediğimiz Bjaf, onun oğlu Jat, onun oğlu Gudolf, onun oğlu Finn, onun oğlu, bizim Fridleif dediğimiz Friallaf. Onun da bir oğlu vardı. Adı Voden idi. Biz ona Odin diyoruz. O bilgeliği ve becerile­riyle ünlüydü. Karısının adı Frigida’ydı. Biz Frigg diyoruz. Gotland’da bulunan bir taş. Gemilerle gelen Tirkiar ve sekiz ayaklı atının üstünde Odin.

Hem Odin hem de karısı çok dil bili­yorlardı. Bu bilgeliğiyle dünyanın kuzeyinde onun adının çok yüksek tutulacağı­nı ve tüm kralların hepsinden daha fazla onurlandırılacağını anladı. Bu onda Tür­kiye’den ayrılma isteği uyandırdı. Arka­sında, genç, yaşlı, kadın, erkek, kalaba­lık bir grupla yola çıktı. Yanlarında çok değerli şeyler vardı. Hangi ülkede, nere­den geçerlerse geçsinler haklarında öv­güyle söz ediliyordu. Onların insandan çok tanrılara benzedikleri söyleniyordu. Saxland’a (Saksonya, Sachsen, Niedersachsen, Sachenaltau: Almanya’nın do­ğu ve kuzey bölgeleri) gelinceye dek dur­madılar. Odin burada uzun bir süre ko­nakladı ve buraların büyük bir bölümünü egemenliği altına aldı. Ülkenin korunma­sını üç oğluna verdi. Birinin adı Vegdeg idi. Çok güçlü bir kraldı. Doğu Sakson­ya’ya hükmediyordu. Onun oğlu Vittergils’di, onun oğulları Hengets’in babası Vitta ile bizim Svipdag dediğimiz Svebdeg’in babası Sigar’dı. Odin’in oğulların­dan bir diğerinin adı Beldeg idi. Biz ona Balder diyoruz. O bizim şimdi Västfalen (Westfalen) dediğimiz ülkenin sahibi ol­du. Onun oğlunun adı Brand’dı, onun oğ­lu, bizim Frode dediğimiz Frjodigar’dı. Onun oğlu Freovin’di. Onun oğlu Vigg’di.

Onun oğlu, bizim Gave diye çağırdığımız Gevis’ti. Odin’in üçüncü oğlunun adı Sige’ydi. Onun oğlu Rere’ydi. Bu aile de şimdi Frankland (Fransa) dediğimiz ülkeye egemen oldu. İşte Völsungar (Völs oğulları) adıyla anılan hanedan bunlardan geliyor. Bunlardan da çok sa­yıda, büyük soylar türedi. Odin daha son­ra yolunu kuzeye doğru sürdürdü ve Fteidgotaland’a (Danimarka’da Jutland. A.G.) geldi. Burada canının istediği her şeyle uğraştı. Sonra burayı oğlu Sköld’ün korumasına bıraktı. Onun oğlunun adı Fridleif idi. Sköldsungar (Sköldoğulları) soyu da bunlardan geliyor. Onlar Danimarka kralları oldular. O zaman Reidgotaland denen yerin adı şimdi Jutland.

Odin, kuzeye doğru yolunu sürdür­dü. Bugün Svitjod (İsveç A.G.) dediğimiz ülkeye geldi. Oranın kralının adı Gylfe idi. Aslar denen Asyalıların geldiğini du­yan Gylfe hemen davrandı ve onları karşılamaya çıktı. Odin’e baş eğerek ülkesi­nin egemenliğini sundu. Nereden geçseler bu mutluluk sürdü ve buralara mutlu yıllar ve barış geldi. Herkes onların barış ve mutluluk gibi şeyler üzerinde denetim­leri olduğunu düşünüyordu. Nedeni, bü­yüklerin, onların hem güzellikte hem de mertlikte diğerlerinden apayrı yapıda ol­duklarını görmeleriydi. Odin, oraların kendileri için çok güzel ovalar ve çok iyi bir ortam olduğunu düşündü. Kendine, şimdiki adı Sigtuna (Stockholm yakınla­rında A.G.) olan güzel bir kale kent seçti. Orada beyleriyle (aşiret reisleriyle) Truva’dakine benzer bir düzen kurdu. On iki beyini ülkenin yasalarına göre yönetmek üzere kente yerleştirdi.

Her yere, Türk geleneklerine uygun ve eskiden Truva’da var olana benzer, adalet getirdi. Daha sonra kuzeye doğru yola çıktı. Tüm kara­ları çevirdiğini düşündükleri denize dek geldiler. Bugün Norveç denilen bu yere de oğlu Säming’i kral yaptı. Håleygja Anlatısı’nda (Håleygjatal) belirtildiği gibi, tüm Norveç kralları, vezirleri (Jarl: Baş­bakan) ve diğer büyük adamlar onun so­yundan türemişlerdir. Odin’in yanında, kendinden sonra gelecek olan ve şimdi isveç (Svitjod) Kralı olan oğlu Yngve var­dı. Onun soyundan gelenlere de Ynglingler (Ynglingar) denecekti. Asyalılar bu ül­kede kendilerine eşler buldular. Oğulları­na eşler seçtiler. Ve Saksonya (Saxland) ve kuzeyinde soyları sayıca güçlendi. Dünyanın kuzey bölgelerine yayıldılar. Asyalıların dili tüm bu ülkelerin içinde ko­nuşulan dil oldu. Ataların, kayda geçirilen tüm adları bu dilleri izledi. Ve Asyalılar dillerini de birlikte dünyanın bu bölgeleri­ne, Norveç (Norge), İsveç (Svidjod), Da­nimarka (Danmark) ve Saksonya’ya (Saxland) taşıdılar. Ve İngiltere’de şimdikinden değişik bir dilde verilmiş olan es­ki yer adları ve isimler olduğu görülür.

İskandinav Mitolojisi ile Türk Mitoloji­si arasında da pek çok benzerlik görüyoruz. Örneğin Oden’in iki kargası (ya da kuzgunu) ve iki kurdu vardır.

Kargalarının isimleri “Hugin” ile “Munin”dir. Hugin, “istekli” ya da “düşünce” demektir. Munin, “başkalarını düşünen” ya da “hafıza” anlamına gelir. Munin, “ne olduğunu”, “Hugin”, (ne olacağını) ifade eder. Böylece Odin’de sembolleşen ger­çeği ve düzeni sağlarlar. Bunlar dünya üstünde uçarlar ve Odin’in kulağına gördüklerini fısıldarlar, o nedenle Oden’in her şeyden haberi vardır. Oden’in kurtlarının adları da “Freke” ve “Gere”dir. “Freke”, “mızrak saplayan”, “Gere” ise “obur” demektir. Oden, kendine sunulan tüm etleri onlara verir. Kendisi şarabı yeğler. Odin’i kurt ve kargalarıyla birlikte göste­ren bu resim bize hemen Türkler hakkın­daki bir Çin söylencesini anımsatıyor. Prof. Dr. Bahaddin Ögel, Türk Mitolo­jisi adlı eserinin 1. cildinin 13. sayfasında “1.Kurttan türeyiş efsanelerinin Orta Asya’da ilk defa görünüşü” ara başlığıyla şunları anlatıyor:

“Wu-sun’lar, MÖ 174’ten önce, Çin’in batısındaki Kansu Eyaleti’nde oturuyor­lardı. Batılarında da, yine kuvvetli bir devlet olan Yüe-çi’ler vardı. Yüe-çi’ler, MÖ 174’ten önce Büyük Hun Devleti’nin meşhur hükümdarı Mao-tun (Mete) ve az sonra da oğlu tarafından mağlup edilin­ce, yurtlarını bırakıp Batı Türkistan’a git­mek ve orada Kuşan Devleti’ni kurmak zorunda kaldılar. MÖ 140 senelerinde sonra da, daha doğuda yaşayan Wu-sun’lar batıya kaymışlar ve bilhassa bugünkü Tanrı dağları bölgesinde, Yüe-çi’lerin boş bıraktıkları yerlere yerleşmişlerdi. MÖ 119 senesinden önce, Çin kaynaklarının verdikleri haberlere göre, Hun hükümdarı Wu-sun kralına hücum etmiş ve onu öldürmüştü. Haberlerin elimize biraz daha geç gelmiş olmasına rağmen, bu olayın daha önce meydana gelmiş olabileceği de düşünülebilir, işte Çin tarihleri bu olayı anlatmağa başlarlarken, şöyle bir hikâyeyi de araya sıkıştırmak­tan geri durmaz:

“Wu-sun’ların kralına Kun-mo derler. İşittiğimize göre, bu kralın babasının Hunların batı sınırında küçük bir devleti varmış. Hun hükümdarı, bu Wu-sun kralına taarruz etmiş ve Kun-mo’nun babası olan bu kralı öldürmüş. Kun-mo da, o sı­ralarda çok küçükmüş. Hun hükümdarı ona kıyamamış. Çöle atılmasını ve ölü­mü ile kalımının kendi kaderine bırakıl­masını emretmiş. Çocuk çölde emekler­ken, üzerinde bir karga dolaşmış ve ga­gasında tuttuğu eti ona yavaşça yaklaşa­rak vermiş ve uzaklaşmış. Az sonra ço­cuğun etrafında, bu defa da bir dişi kurt dolaşmaya başlamış. Kurt da çocuğa ya­naşarak memesini çocuğun ağzına ver­miş ve iyice emzirdikten sonra yine ora­dan uzaklaşmış. Bütün bu olan biten şeyleri, Hun hükümdarı da uzaktan seyredermiş. Bunları görünce, çocuğun kut­sal bir yavru olduğunu anlamış ve hemen alıp adamlarına vermiş. İyi bir bakımla büyütülmesini emretmiş. Çocuk büyüyerek bir yiğit olmuş. Hun hükümdarı da onu ordularından birine komutan yapmış. Gittikçe gelişen ve başarı kazanan çocuğa gönül bağlayan Hun hükümdarı, babasının eski devletini ona vererek, onu Wu-sun kralı yapmış…”

Tarihin eski ve karanlık çağlarından bir uğultu ile gelen bu mitolojik ses, bize böylece Orta Asya’daki ilk “kurt efsanesini" haber veriyordu. Dikkat edilirse, ef­saneye neden olan olaylar, Büyük Hun Devleti içinde geçmiş ve yine bu devletle ilgili tarih haberleri içinde yer almıştır. (De Groot, II, s. 23)

Türk mitolojisinde bunun gibi, hayat ağacı ya da taşı, kral kurban etme, keçi, inek, ait birçok benzerlik bulmak olası.


İsveçlilerin Atası Oden, Uygur Kralı Buku Tegin mi?

Abdullah Gürgün, kitabında; İsveç mitolojisinde Oden’in “Hugin” (Hafıza) ve “Munin” (düşünen) adlı iki kuzgunu (ravn) vardır. “Hugin” ne olduğunu “Munin” ise ne olacağını ifade eder. Oden’in diğer hayvanları ise “Freke” ve “Gere” adlı iki kurttur. İki kargası ve iki kurdu olan Oden’in özelliklerinin Uygur Hakanı Buku Tegin’le olan benzerliğine dikkat çekiyor: “Türk destanlarında Buku Tegin’in de üç kargası olduğu söylenir. Kurt motifi ise Türk destanlarının vazgeçilmezidir. Yine Stockholm yakınlarındaki Birka antik kentinde yapılan kazılarda bulunan mezarlar Altaylarda bulunanlarla aynı özellikleri gösteriyordu.”

Prof. Dr. Sven Lagerbring’in, İsveççenin Türkçe ile benzerlikleri üzerinde, İsveç kaynaklarına dayanarak, şağıdaki bilgileri bana İsveç’e yerleşmiş Ali Riza Ergüven İsveççe ile Türkçe cümle yapısının aynı olduğunu aşağıdaki örnekle göstermektedir. İsveççede, belirtici son ekler (artikel), Türkçedeki gibi sona gelir: “Appna dörr” (açık kapı) gibi.

İsveçli Türk Dili Doçenti Gunnar Jarring, 22.08.1985 tarihinde Svenska Dagbladet gazetesinde, “Rünik yazının kökenini Hazarlar’da aramak gerekir” diye yazmıştı.
Kâzım Mirşan, İsveç’teki Gotland adasındaki yazıları, ”On-Uyul” tipi, ön-Türkçe yazı olarak okumuştur. Aynı tip yazılar M.Ö.600-300 tarihleri arasında ABD-Kensington kentinde Massaschussettes’de ortaya çıkmıştır. Bu yazılar ABD’ye o tarihte Norveçli Türkler ile taşınmışlardır. Doğu Perinçek’in de söylediği “Ön-Türk Kültürü” dünyaya böyle yayılmış olduğu konusunda açıklamalar yapar.

Norveç ve Kalmar Birliği (Kalmarunionen)
İskandinavya tarihinde en güçlü kuruluşlardan biri olan “Kalmar Birliği”dir. En önemli özelliğine ve kim tarafından, nasıl kurulduğuna baktığımızda Kalmer Birliği,1. Margrete adlı bir kadın tarafından kurulmuş olduğudur. Kalmar Birliğinin kurucusu Kraliçe 1. Margrete birliğin ilk kadın kurucu kraliçesi, bir erkek kralın karısı falan değildir, Kocası 17 yıl önce ölmüş, Kalmer Birliğini kuran ve ülkeyi direk yöneten kraliçedir.

Kalmar birliği, 1397'de Norveç, İsveç ve Danimarka arasında kurulan Kalmer Birliği 126 yıl sürmüş 1523'de İsveç bu birlikten ayrılır. Böylece Kalmer Birliği, Norveç-Danimarka arasında 10 yıl daha sürdürse de 1533’de onlarda dağılır ve Kalmer Birliği son bulur.

Dağılan Kalmer Birliğinden 3 yıl sonra 1536’da Norveç-Danimarka Krallığı (Kongeriket Danmark og Norge) Başkenti ise Kopenhag (Köbenhavn) olur.

Vikingler
İlk kez Vikingler tarihte “Viking Milli Birliği” 970’de kurulur. Bu birliği sağlayan Viking lideri olan 1. Harald Gormsson Bléttönn (910-987) Norveç’te de hâkimiyetini sağlar ve ülkenin doğusunu Danimarka’ya bağlar. Bu kralın adı, “Blé”=mavi, “tonn”=diş yani Mavi diş anlamına gelir...

Viking Döneminde Samiler
Viking çağında İskandinavya yarımadanın büyük bir bölümünü Ural-Altay dilinden Uralca bölüm dili konuşan Samiler yurt edinmişlerdi (1) Orta İskandinavya ve Kuzey Norveç sahiller Samiler ülkesi olduğunu mezar kazılarında meydana çıkan arkeoloji malzemeler bir yol göstermektedir. Ayrıca, İskandinavya kuzeyinde yaşayan Samiler, genetik (mitokondrik DNA) araştırmalarında Sami halklarının genetik donanımı Avrupa’nın diğer halklarından oldukça farlıdır.

Samiler hakkında yazılı kaynaklar sınırlı. Lakin Samilerin İskandinavya’da Vikingler döneminde yaşadıkları bir gerçek olsa da Samiler hakkında söylenilen her şey (2) başkalarının ağzından çıkmadır. Sami’yi anlatan sözcük, eski kuzey dilinde “Finn”
Sözcüğü “Finmark” (Samilerin ormanı veya sınır bölgeleri) anlamına gelmektedir. Samiler kendi dillerinde ise “Saama” 13. Yüzyıldan kalma İzlanda Sagaları “semsveinar”, eski kuzey dilinde “sveinn” (genç adam) söylemleri de geçmektedir.

M.S.890’da Wessex Kralı Alfred Samiler için “Skridefinnas” (kayak yapan Sami) “savar’ın komşuları olarak betimlemiştir. 11. Yüzyılda Bremen’li adam da İsveçliler ile Norveçliler M.S.1150-1175’de Norveç’te kaleme alınmış “Historia Norwegie” de Samileri ve Şamanizm’i anlatılır. Orada Norveç’i batıdan doğuya uzunlamasına üç bölgeye ayırır. Kıyı bölgeleri, dağlar ve Finnar’ın ormanları.

Norveçliler ülkelerini başka, dahi, Hint-Avrupa dilinden olmayan birileri ile paylaşıyordu. Her bakımdan Norveçlilerden farklı olan bu ülkedaşları hakkında Snarri Sturlusson, Finn adında, daha doğrusu “Finn” bir adamdan söz eder: “Ufak tefek ve çevik biridir. Kayakta ve ok atmakta usta, tipik bir Sami’dir” Diye geçer. Norveçliler arasında, İsveçlilerin bölgesinde yaşayan bazıları Hıristiyanlaşmış “Skritefini” den söz etmiştir.

M.S.1150-1175’de Norveç’te kaleme alınmış “Historia Norwegie” de Samileri ve Şamanizm’i anlatılır. Orada Norveç’i batıdan doğuya uzunlamasına üç bölgeye ayırır. Kıyı bölgeleri, dağlar ve Finnar’ın ormanları.

Norveçliler ülkelerini başka, dahi, Hint-Avrupa dilinden olmayan birileri ile paylaşıyordu. Her bakımdan Norveçlilerden farklı olan bu ülkedaşları hakkında Snarri Sturlusson, Finn adında, daha doğrusu “Finn” bir adamdan söz eder: “Ufak tefek ve çevik biridir. Kayakta ve ok atmakta usta, tipik bir Sami’dir” Diye geçer.

Samiler eski dinleri gereği şifacı, danışman ve büyü ustaları Şamanlık dininde olduğu için, Şaman dinine göre büyü ve büyücülük safhaları vardır. Büyü; Şamanlık dininde sembolik bir gücü temsil eder. Orta Asya’da olduğu gibi Samilerde de bu güce saygı duyuyorlardı. Kuzey halkların Hıristiyanlığın gelişine karşı birlikte mücadele etmişlerdi. 12. Yüzyılda bir Sami Şaman çekici bulunmuş, ona şifa için fal ve büyü yaptırmak için gidenler; Norveç en erken Hıristiyanlık kanununda, Hıristiyanların fal baktırmaları veya şifa bulmak için “Fannar” ülkesine (3) gitmelerini yasaklamıştır.

Norveç’te Diğer İskandinav Ülkelerinde Yer Adları
Demir çağından beri başlıca yer adları, “satad” eski İskandinavca “satadir”, “by”, “bø”, “land” ve sæter”, “set” otlağı ve sürülebilir araziler için kullanılmıştır. Genellikle yerleşim yerlerinin coğrafi durumuna göre adları: “Ekeby” (ekiby) “Meşe korusu yanındaki çiftlik” “Myrby (myriby) “Bataklığın yanındaki çiftlik. “Şöby” ise, “Göl ve deniz kıyısında çiftlik” Norveç’te, başlıca ad öğelerden biri “rud” 12.13.yüzyıla ait bir yerleşim yerine yerleşen insan adı, araziyi ilk yerleşime açan kişinin adı olma ihtimali yüksek.

Ortaçağda yer adları sıklıkla arazilere yerleşen, tarıma açan veya tarıma açılması ifadesine gelen “ryd”; “rud”; rød”; “rønning”; “sved”; “fall” (kesilen orman) gibi pek alar örnektekiler gibidir. Dahi, “boda” (barakalr, ahırlar) ve “böle” (çiftlik) gibi adların Norveç dahil, İskandinavyanın her yerinde görülebilmektedir.

Ayrıca İskandinavya ülkelerinin adları Viking çağından daha eski olduğu söylenir. Örneğin “Denmark” (Danmark) anlamı “Ayıran orman” anlamınadır. Yani, “Mark sözcüğü ve "danir" denen bir halkı içerir. Bu ad bir “pars-pro-toto” olarak köken itibariyle, Schlswig güneyindeki Saksonlardan ayıran ormanı adlandırır. Bura sakinlerinin adı da “Danir” olması muhtemeldir.

İsveçlilerin köken adı “Sweden, svaer ile “halk” anlamına gelen asıl anlamı "svea"-riki"si anlamına gelen “Sviariki” karşımıza çıkar. İsveç’in bugünkü halinde “Sverige” oluşur.

Norveç adının köken anlamıyla, “Kuzey yolu” (Norway, Norge, Noreg) Proto-Nordik dilinde “Nord(r)vegr” den gelir. Öteki İskandinavya ülkeleri gibi bir yerleşimci adını içermeyen Norveç adı, Trøndelag ve Hålogaland’a doğru izlenen yolun adır. Bu yolun “Nordwegh” Othera’nın Kaupang’a ülkesine doğru gidereken geçtiğini anlattığı M.S.890 yıllarından kalma ünlü tarifinin bulunduğu yol (4) boyunca yer alan topraklarla özdeşleş ki, bu ülkenin adı olur.

Eski Kuzey dilinden örnek verirsek “Nordrvegr”, benzeri “Vestrvegr” (batıya uzanan ülke), “Sudrvegr” (güneye uzanan ülke” olurken, “Austrvegr” “doğuya uzanan ülke) olmaktadır.


(1) Stefan Brink-Neil Price,“Viking Dünyası” Inger Zachrisson “Samiler Kuzey Halklarıyla Etkileşimleri” s.50
(2) L.I. Hansen ve Olsen, “Samenes Historie Fram Til 1750, OsloCoppelen Akademisk Forlag”
(3) K. Bergsland, “Om Middelalderens Finnmarker” (Norsk) Historisk Tidsskrift1 1970
(4) J. Bately ve A. Anglert’ten alıntı, “Viking Dünyası” s.86

(*) Doğu Perinçek, “8 Eylül tarihli Aydınlık gazetesi ve 15.09.2013 Pazar Makalesinde”
(**) Burak Kılıç “Zaman” yazarı


Hiç yorum yok:

BEYŞEHİR-ŞAMLAR KÖYÜ DAĞLARINA KURULAN RÜZGAR GÜLLERİNDEN SONRA GÜNEŞ PANELLERİ YARARLARI ve ZARARLARI

GÜNEŞ ENERJİSİ PANELLERİN ÇEVRESEL ETKİLERİ (*) Beyşehir-Şamlar Köyü dağlarına rüzgâr güllerinden sonra güneş enerjisi panelleri kuruluyor! ...