BABEK, HURUFİLİK ve HALLACI MANSUR
Fazlullah’ı etkileyen Babek,’in (El Hürrem) 9. yüzyılda yaşadığı bölge olarak bilinen, yerin adı “Odlar Yurdu” (Sönmeyen Ateşin Ülkesi) Azerbaycan’dır. Harflerden dinsel anlam çıkarma (harfçilik) ve harflerden “insan siması” oluşturma tarikatın kökeni Hurufilik, 9. yüzyılda yaşayan “Babek-i düşüncesi” bir tür ilkel komüncülük olan Babek’in düşünceleri Abbasi Halifesi tarafından “dine aykırıdır” diye parçalanılarak öldürülür. Böylece, “El Hürrem harekâtı” Fazlullah Hurufi içinde cila olarak gelişir. Fazlullah, Babek’ten sonra 10. yüzyılda yaşamış Hallacı Mansur’dan da etkilenmiştir...
Hurufiliğe göre harfler, insan yüzü şeklinde görünür. Örneğin: “ye” harfi çene “ayin” ağız “lam” burun, bunlar yan yana gelip tamamlandı mı da “Ali” ortaya çıkar. Dahi günümüzde aşağıdaki yazıgrafilerden de anlaşıldığı gibi Anadolu Alevi-Bektaşilerince harflerden “insan sıfatı” yazma sanatı hep kabul görür. Ve dahi; Tanrı da kendini insan yüzünde gösterir. İnsanın yüzü “elif” burnu iki yana “lam” gözlerde “he” harfleri verir. Böyle olunca insanın yüzünde simetrik olarak sağlı-sollu iki “Allah” yazısı çıkar. Alevi-Bektaşi cemlerinde ve evlerinde böylesi yazıgrafili resimler çok vardır...
Hallacı Mansur, Muhyettin Arabî gibi sofiler, harflerle metafizik anlamları yükleyerek sayısal değerlerle geleceğe ilişkin bilgiler araştırırlarmış. Bu akımlardan etkilenen Fazlullah Hurufi bütün bu birikimleri değerlendirip, batini yöntemler kullanarak harflerden mana çıkarma olayıyla Hurufiliği sistemleştirir...
Hurufilik öğretisinde “elifba” harfleriyle Tanrı’nın resmi çizilir. Ayetlerde kapalı anlamları ve sırları insan yüz şekillerinde harflerle yansıması vardır. Fazlullah’a göre her harf dört öğeden oluşur. Bunlar: toprak, su, ateş, hava. “İnsan özünde âlemleri toplamış küçük bir evrendir. İnsanın Tanrılaşması; yaratıcı kemalini, insanı yaratıcılıkta bulmuştur” der.
Yine Hurufiliğe göre evrenin üç dönemi var:
1- Âdemle başlayan, Muhammet’le son bulan “nübüvvet” (Peygamberlik) dönemi
2- Ali ile başlayan11. İmam Hasan Ali Askeri ile sona eren “imamet” (İmamlar) dönemi.
3- Gönderilenleri en kusursuzu ve sonuncusu Mehdi ile (Fazlullah kendini işaret ederek) Başlamış bulunan “ulûhiyet” (Tanrısallık dönemi) Hurufilik felsefesinde: “Tanrı başka yerde aranmaz. Tanrı’nın köşkü insanoğlunun gönlüdür. Ancak Tanrı orada kemalin en yüksek noktasına erişir. Bu da şahadet ıstırapları ve kendini feda ediş ile elde edilir. Buna erişmeyen insan, bilgisiz gelmiş, bilgisiz gitmiş olanıdır” der.
Hurufilik...
Bektaşiliğe damgasını vuran Hurufilik, 14. yüzyılda gerçek adı Abdurrahman olan Fazluulah Hurufi adlı biri tarafından kurulur. Fazluullah’ın kurduğu bu tarikata göre yaratıcı olan “harftir” Hurufilikte öğreti: Konuşan insan Tanrı’dır. Tanrı’nın insanda dile gelmesiyle insan “Kelam Ullah Natık” (Konuşan Tanrı) olur.
Arapça “harf” in çoğulu olan “huraf” dan türeme olan Hurufilik, harf ve sayılardan mana çıkarma tarikatının kurucusu Fazlullah Hurufi, Tebriz’in Astarabad’da 1339-40 da doğar. 1394 de Timur’un oğlu Miranşah (Yılan Şah) tarafından “din dışı düşünceler ve küfre bulanma” suçu ile 2 Eylül 1394 de Elince Kalesinde asılarak öldürülür.
Fazlullah 9. yüzyılda yaşamış Babek’ten ve 10. yüzyılda yaşamış Hallacı Mansur’dan etkilenmiştir... Babek’in (El Hürrem) yaşadığı bölge olarak bilinen, “Sönmeyen Ateşin Ülkesi” (Odlar Yurdu) Azerbaycan’dır. Abbasi Halifesi tarafından “düşünceleri dine aykırıdır” diye parçalanılarak öldürülür Babek.
M.S.922 de Abbasi Halifelerince “küfre bulandı” diye parçalanarak öldürülen Hallacı Mansur “Tavasin” adlı yapıtında: “Bundan daha güzel olanı, öncesiz nokta hakkında konuşmaktır; kaynaktır. O; ne büyür ne küçülür, ne yok olur” der. Ve harflerden mana çıkarma temelinde Hallaç’ın “nokta” sı Hurufiliği derin etkiler: “Bütün harfler ve biçimler noktanın uzantısı, noktanın türevi olarak görüldüğünden; Tanrı’nın maddeler evreninde ilk belirlenmesinin ‘nota’ olduğuna inanılır... Elif bir noktanın uzantısıdır” der Mansur.
Ve dahi; Tanrı da kendini insan yüzünde gösterir. İnsanın yüzü “elif” burnu iki yana “lam” gözlerde “he” harfleri verir. Böyle olunca insanın yüzünde simetrik olarak sağlı-sollu iki “Allah” yazısı çıkar. Alevi-Bektaşi cemlerinde ve evlerinde böylesi yazıgrafili resimler çok vardır...
Hallacı Mansur, Muhyettin Arabî gibi sofiler, harflerle metafizik anlamları yükleyerek sayısal değerlerle geleceğe ilişkin bilgiler araştırırlarmış. Bu akımlardan etkilenen Fazlullah Hurufi bütün bu birikimleri değerlendirip, batini yöntemler kullanarak harflerden mana çıkarma olayıyla Hurufiliği sistemleştirir...
Onuncu yüz yılda yaşamış olan Hallaç-ı Mansur’ da görülen “harflerden-rakamlardan mana çıkarma” felsefesi “Kitap-al Tavasin” adlı eserinde harfler ve rakamlardan gizli anlamlar çıkarma işi; Tanrı’yı insanda görme ile yorumlanır. “Ene-l hak” (Tanrı benim) diyerek de Tanrı ile bütünlük içinde olduğunu söylemesiyle Mansur, M.S. 922 yılında Abbasi iktidarlarınca “küfre bulandı” diye parçalanarak yok edilir. Hallaç-ı Mansur’un düşünceleri bir bakıma Hurufiliğe tesir eder...
Hurufiliğin Öğretisi
Hurufilik öğretisinde “elifba” harfleriyle Tanrı’nın resmi çizilir... Ve dahi de, Ali’nin ayetlerde kapalı anlamları ve sırları insan yüz şekillerinde harflerle yansıması vardır. Fazlullah’a göre her harf dört öğeden oluşur. Bunlar: toprak, su, ateş, hava. “İnsan özünde âlemleri toplamış küçük bir evrendir. İnsanın Tanrılaşması; yaratıcı kemalini, insanı yaratıcılıkta bulmuştur” der.
Hurufilik felsefesinde: “Tanrı başka yerde aranmaz. Tanrı'nın köşkü insanoğlunun gönlüdür. Ancak Tanrı orada kemalin en yüksek noktasına erişir. Bu da şahadet ıstırapları ve kendini feda ediş ile elde edilir. Buna erişmeyen insan, bilgisiz gelmiş, bilgisiz gitmiş olanıdır” der.
Fazlullah 9. yüzyılda yaşamış Babek’ten ve 10. yüzyılda yaşamış Hallacı Mansur’dan etkilenmiştir... Babek’in (El Hürrem) yaşadığı bölge olarak bilinen, “Sönmeyen Ateşin Ülkesi” (Odlar Yurdu) Azerbaycan’dır. Abbasi Halifesi tarafından “düşünceleri dine aykırıdır” diye parçalanılarak öldürülür Babek.
M.S.922 de Abbasi Halifelerince “küfre bulandı” diye parçalanarak öldürülen Hallacı Mansur “Tavasin” adlı yapıtında: “Bundan daha güzel olanı, öncesiz nokta hakkında konuşmaktır; kaynaktır. O; ne büyür ne küçülür, ne yok olur” der. Ve harflerden mana çıkarma temelinde Hallaç’ın “nokta” sı Hurufiliği derin etkiler: “Bütün harfler ve biçimler noktanın uzantısı, noktanın türevi olarak görüldüğünden; Tanrı’nın maddeler evreninde ilk belirlenmesinin ‘nota’ olduğuna inanılır... Elif bir noktanın uzantısıdır” der Mansur.
Ve dahi; Tanrı da kendini insan yüzünde gösterir. İnsanın yüzü “elif” burnu iki yana “lam” gözlerde “he” harfleri verir. Böyle olunca insanın yüzünde simetrik olarak sağlı-sollu iki “Allah” yazısı çıkar. Alevi-Bektaşi cemlerinde ve evlerinde böylesi yazıgrafili resimler çok vardır...
Hallacı Mansur, Muhyettin Arabî gibi sofiler, harflerle metafizik anlamları yükleyerek sayısal değerlerle geleceğe ilişkin bilgiler araştırırlarmış. Bu akımlardan etkilenen Fazlullah Hurufi bütün bu birikimleri değerlendirip, batini yöntemler kullanarak harflerden mana çıkarma olayıyla Hurufiliği sistemleştirir...
Onuncu yüz yılda yaşamış olan Hallaç-ı Mansur’ da görülen “harflerden-rakamlardan mana çıkarma” felsefesi “Kitap-al Tavasin” adlı eserinde harfler ve rakamlardan gizli anlamlar çıkarma işi; Tanrı’yı insanda görme ile yorumlanır. “Ene-l hak” (Tanrı benim) diyerek de Tanrı ile bütünlük içinde olduğunu söylemesiyle Mansur, M.S. 922 yılında Abbasi iktidarlarınca “küfre bulandı” diye parçalanarak yok edilir. Hallaç-ı Mansur’un düşünceleri bir bakıma Hurufiliğe tesir eder...
Hurufiliğin Öğretisi
Hurufilik öğretisinde “elifba” harfleriyle Tanrı’nın resmi çizilir... Ve dahi de, Ali’nin ayetlerde kapalı anlamları ve sırları insan yüz şekillerinde harflerle yansıması vardır. Fazlullah’a göre her harf dört öğeden oluşur. Bunlar: toprak, su, ateş, hava. “İnsan özünde âlemleri toplamış küçük bir evrendir. İnsanın Tanrılaşması; yaratıcı kemalini, insanı yaratıcılıkta bulmuştur” der.
Hurufilik felsefesinde: “Tanrı başka yerde aranmaz. Tanrı'nın köşkü insanoğlunun gönlüdür. Ancak Tanrı orada kemalin en yüksek noktasına erişir. Bu da şahadet ıstırapları ve kendini feda ediş ile elde edilir. Buna erişmeyen insan, bilgisiz gelmiş, bilgisiz gitmiş olanıdır” der.
Fazlullah “küfre bulanma” safsatasıyla Timur’un oğlu Miran Şah tarafından, Nahcivan yakınlarında bulunan Elince Kalesine kapatılır. “Küfre buladı” suçu ile 2 Eylül 1394 de 55 yaşında idam edilerek cesedi ayaklarından iple bağlanarak, halka ibret olsun diye sokaklarda sürünür...
Fazlullah, Elince Kalesinde hapisteyken kızı Mahdumzade ve müritlerine “vasiyetname” sinde veda ederek Şirvan’ı Kerbela’ya, kendini de İmam Hüseyin’e benzetir ve şöyle der:
Yaşamım boyunca Şirvan da tek dostum olmadı
Ben çağın Hüseyn’iyin; düşmanlarım Yezit ve Şimr
Aşure alın yazım ve Şirvan Kerbelamdır.
Hurufiliğin geliştiği alanlar daha çok Arap olmayan bölgelerdir. Hurufilik öncelikle Arap olmayan Türkler arasında, Anadolu Alevi-Bektaşiler içinde zenginleşir, Alevi-Bektaşileşir.
Hurufiliğin kurucusu Fazlullah’ın öldürülmesinden sonra şiddet, ceza ve baskılardan dolayı perişan olan müritleri İran-Tebriz bölgesinden Anadolu içlerine kaçarlar. Daha da ileriye giderek Balkanlara kadar uzanırlar. Daha çok Batı Anadolu da ve Balkanlar da Bektaşi tekkelerine sığınırlar ve oralarda kendilerini gizlerler.
Zamanla Hurufiler, sığındıkları Anadolu Alevi-Bektaşi tekkelerinde eriyerek Alevi-Bektaşileşirler. 16. yüz yılarında Otman Baba, Rafii, gibi ozanları takip eden Hayreti, Usuli, Muhiti, Muhyiddin Abdal ve Alevi-Bektaşiliğe “Yedi Ulu Ozan” olarak damgasını vuran Yemini, Balkanlarda yetişmiş birer Hurufi ve Kalenderi eğilimli ozanlardır.
Abdulbaki Gölpınarlı’ya göre: Hurufilik bir süre sonra bağımsızlığını yitirir, sonra da Alevi-Bektaşilik içinde iz bırakarak ve kısman de başka tarikatlar içinde eriyerek tarih sahnesinden silinirler.
Fazlullah, Elince Kalesinde hapisteyken kızı Mahdumzade ve müritlerine “vasiyetname” sinde veda ederek Şirvan’ı Kerbela’ya, kendini de İmam Hüseyin’e benzetir ve şöyle der:
Yaşamım boyunca Şirvan da tek dostum olmadı
Ben çağın Hüseyn’iyin; düşmanlarım Yezit ve Şimr
Aşure alın yazım ve Şirvan Kerbelamdır.
Hurufiliğin geliştiği alanlar daha çok Arap olmayan bölgelerdir. Hurufilik öncelikle Arap olmayan Türkler arasında, Anadolu Alevi-Bektaşiler içinde zenginleşir, Alevi-Bektaşileşir.
Hurufiliğin kurucusu Fazlullah’ın öldürülmesinden sonra şiddet, ceza ve baskılardan dolayı perişan olan müritleri İran-Tebriz bölgesinden Anadolu içlerine kaçarlar. Daha da ileriye giderek Balkanlara kadar uzanırlar. Daha çok Batı Anadolu da ve Balkanlar da Bektaşi tekkelerine sığınırlar ve oralarda kendilerini gizlerler.
Zamanla Hurufiler, sığındıkları Anadolu Alevi-Bektaşi tekkelerinde eriyerek Alevi-Bektaşileşirler. 16. yüz yılarında Otman Baba, Rafii, gibi ozanları takip eden Hayreti, Usuli, Muhiti, Muhyiddin Abdal ve Alevi-Bektaşiliğe “Yedi Ulu Ozan” olarak damgasını vuran Yemini, Balkanlarda yetişmiş birer Hurufi ve Kalenderi eğilimli ozanlardır.
Abdulbaki Gölpınarlı’ya göre: Hurufilik bir süre sonra bağımsızlığını yitirir, sonra da Alevi-Bektaşilik içinde iz bırakarak ve kısman de başka tarikatlar içinde eriyerek tarih sahnesinden silinirler.
Alevi-Bektaşiliğin içine, neredeyse her evde ve har cemde duvarlarda asılı bulunan Arap harflerinden meydana gelme insan sıfatları, kuş figürleri, aslan figürleri Alevi-Bektaşilere Hurufilerden geçme olduğu açıktır. Alevi-Bektaşiliğin içine derinlemesine nüfuz eden çeşitli pek çok heterodoksi düşünceleri hoşgörü ile özümseyerek içinde barındırması Anadolu düşüncesini meydana getirir. Bu yapısından dolayı Alevi-Bektaşi düşüncesi asla bozulmaz, aksine zenginleşir. Aşağıda adları geçen Hurufilik gelenekli ozanlara Alevi-Bektaşilerin “Yedi Ulu Ozan” tanıdıklarından üçü olan Seyit Nesimi, Virani ve Yemini gibi ozanlardır.
Yaşar Nuri Öztürk “Enel Hak İsyanı Hallac-ı Mansur” adlı yapıtı
Burhan Oğuz, “Türk Halk Düşüncesi ve Hareketlerinin İdeolojik Kökenleri” yapıtı İst 1997
Rıza Yıldırım, “Anadolu Kızılbaş Kimliğinin Kökenleri: Türkmenler (1447-1514) Bilkent Unv. 2008,
Nizamü’l-Mülk, “Siyasetname” yapıtından
Burhan Oğuz, “Türk Halk Düşüncesi ve Hareketlerinin İdeolojik Kökenleri” yapıtı İst 1997
Rıza Yıldırım, “Anadolu Kızılbaş Kimliğinin Kökenleri: Türkmenler (1447-1514) Bilkent Unv. 2008,
Nizamü’l-Mülk, “Siyasetname” yapıtından
İbrahim Kafesoğlu, “Türk Milli Kültürü” yapıtından.
Mazdek dini: Eski İran dinine karşı, adalet ve paylaşım isteyerek isyan etmiş bir sosyalist din felsefi eylem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder