İsveçli Johan Ihre (1707-1780)
İsveçli bir yazar olan İsveç-Uppsala’lı
teolog babası olan Johan Ihre Lund, dilbilimcidir.Babası 1720 yılında öldüğünde Johan Ihre yetim kaldı, Anne tarafından dedesi, Başpiskopos Mathias Steuchius yanında yetişti. 1730 yılında dahi, yurt dışında (1730-1733) Oxford, Londra ve Paris’te okudu. Eski İsveçli formları ve diğer Nordic Germen ile karşılaştırıldığında Hint-Avrupa dilleri üzerinde çalışmalar yaptı. ”Edda Sagalarını" inceledi, ”Samtidens felaktiga historiesyn-delvis skapat av fick dock till följd att mycket arbete varit förgäves. Odin’i krallar atası” yapıtlada olarak nitelendirdi Johan Ihre.
Zamanın en saygın Etimoloji (kökenbilim) profesörü olan ve İsveç
Bilim Akademisi üyesi Johan Ihre’nin, kendisine mektup yazan Prof. Sven
Lagerbring’e ne yanıt verdiğini yukarıdaki anlatıya göre “kaybolduğu” ve en
azından şimdilik bilinmeyecek.
Ancak Ihre’nin 1772 yılında Prof.
Sven Lagerbring’e, 43 sayfalık mektup kitapçık yazmış olduğu bir kitapçık:
“Bref Till Herr Cancellie Rådet Sven Lagerbring Rörande Then Isländska Edda”
(İzlanda Edda’sı Hakkında Müsteşar ve Şövalye Bay Sven Lagerbring’e Mektup).
Çünkü o da Sven Lagerbring gibi İsveççenin Oden tarafından Kuzey’e getirildiğine
inanıyordu. Ihre bu mektup-kitapçıkta İzlandalı siyasetçi, tarihçi, yazar
Snorre Sturlesson’un toplayıp kaleme aldığı
“Edda” hakkında görüşlerini açıklıyor. Bu 43 sayfalık kitapçıkta Prof.
Johan Ihre’nin şu kısa ama önemli bir tümcesi dikkat çekiyor: “Odin’in ve bizim
atalarımızın aynı yerden geldiklerine eminim.” (1)
“Odin Türktür ve Türkiye’den geldi"
Prof. Sven Lagerbring şöyle diyor:
Eski masallarımızda eski İsveççenin Odin (Oden, Woden) tarafından getirildiği
anlatılır. Oden, Herwarar masalının birinci bölümünde “Tirkiar” (Türkler) ve
“Asiemaen” (Asyalılar, Asyalı adamlar) olarak tanıtılan büyük bir kitlenin
önderiydi. Are Frode de aynı öyküden bahseder. Burada açıkladığı akraba
ağacında, Oden’in oğlunun adının “Yngve
Tirkia Kongr” olduğunu söyler.
Sturlesson’un, "Ynglinge masalı" 5. bölümünde,
Odin’in, çok mülkünün bulunduğunu açıkladığını ve Tyrkland’dan
(Türkiya-Türkiye) yolculuğunu ayrıntılarıyla anlatır. Türkler çok uzun
zamanlardan beri Hazar Denizi’nin ve Kafkas Dağları’nın kuzeylerinde çok geniş
topraklara sahiptiler. “Asaların” (Asya adamları, Asyalılar) nerede oturduklarını
belgelemeye gerek yok. Ptelemaeus onları bu bölgelere, Don Nehri’nin (Eski
İsveççe: Tanais) doğusuna koyuyor. Bunu Sturlesson da doğruluyor. Oden ve onun
geldiği yer konusunda Latin yazarlardan bilgi aldığına dair bir veri
bulunmuyor. Tüm Türkler diğer pek çok akraba halklar gibi göçebe idiler. Büyük
bir olasılıkla, o nedenle “gezgin-göçer” anlamındaki İbranice schut (Latince: Vagari) sözcüğünden esinlenilerek
Schyther (İskitler) olarak anılmışlardır. Buna bağlı olarak da tüm ülkeye
Grekler ve Romalılar tarafından Scythia (İskitya) adı verilmiştir.
İzlanda yazılarında da bizim atalarımızın
kendi küçük ülkelerine Swithiod denirken, bundan farklı olarak oraya “Svithjot Hin Mikla” ya da “Stora Sverige” (Büyük İsveç)
deniyordu. Oden Almanya üzerinden yola çıktı ve önce Almanya’da durdu. Oradan
Holstein üzerinden Danimarka’ya geçti ve İsveç’te durdu. Nihayet bu uzun
yolculuklarının sonuna geldi. Buralara birer oğlunu kral olarak bıraktı ve
yanlarına beraberindekilerden büyük gruplar verdi. Bu, Sturlesson’un kendi anlatışıdır
ve neden Almanca, Danca ve İsveççenin temelde aynı dil oldukları konusunda tam
bir neden sunar.
İngilterelilerin ataları
Anglosaksonların kökeni de aynı şekilde Oden’e uzanır.
Durhamlı Rahip Simeon, Simeon
Dunelmensis, aynı yerlerden Schlesvig’e Oden’in Sceaf isimli 9 kuşak gerisinden
atası zamanında bir göç olduğunu inanılır bir şekilde anlatıyor. Bu kuşkusuz
olağanüstü efsanevi bir konudur.
Troysden Hift. Angl. Ser. T. İ.
Björner ve başkalarının, Oden’in beraberinde o kadar çok kalabalık bir halk
getirmediği görüşünde olduklarını biliyorum. Onun gelişiyle dil de
değişebilecekti. Ancak Sturleson bize bambaşka bir manzara çiziyor. Onun
anlatımına göre, Oden yanına ülkenin tüm kayıtlarını ya da yüksek hâkimleri
almıştı ve bu şekilde çok sayıda erkek halkı götürmüştü. Kuşkusuz, bu kez de
daha sonraki diğer İskit göçlerinde olduğu gibi hareket etmişlerdi.
Bizim
atalarımız Oden’in yoldaşları Türklerdir. Bu konuda elimizde yeterli belge var.
Onları Traklar ya da Getler olarak göstermek isteyenler var. Böyle
düşünebilirler. Eleştirme gereği duymuyorum. Tersine, kişisel olarak, bu
açıklanan tanıklıklara güveniyorum. Benim vardığım sonuçlar değişmiyor. Çünkü
bunlar da aslında Türklerle bir serüveni olan halklardır. Liderlerimiz
rahatlıkla, atalarımızı Türkler ve göçerler, Tattare, (*) Tatar olarak
gösteriyorlar. Ancak bazı dürüst kişilerin ve hatta asil kişilerin buna
öfkelendiklerini biliyorum. Onlar bu kökeni yeterince onur verici bulmuyorlar.
Bir
tarihçinin en önde gelen rehberi ve amacı gerçektir: Bu şekilde onur kazanmak
çok daha iyidir. Kendini ve yandaşlarını yalanlarla kandırmak; işte asıl bu
tuhaf bir onursuzluktur. Bir de, kim Türklerin öteki halklardan daha az onursuz
bir halk olduğunu söyleyebilir ki! Eğer onur sağlayan koşullar olarak zaferler
ve ülke fetihleri görülüyorsa (ki, yapılan kabaca budur) Türkler ve Tatarlar
kadar bu koşulları yerine getiren fazla halk yoktur. Çin bir Tatar eyaleti,
tüm Asya, Arabistan, hepsi Türklerin silahlar karşısında eğildiler. Hatta
Roma, evet hemen tüm Avrupa, Hunlar ve Tatarların önünde titredi. Uzun zaman
karanlık ve bilgisizlik içinde yalpaladığımız bir gerçektir. Diğer halklar da
kendi barbar dönemlerini yaşadılar.
Öte yandan bizim atalarımızın ne oldukları
da bizi çok az ilgilendiriyor, yeter ki, biz kendimiz şerefli ve saygıdeğer
olalım. Romalılara gösterilen hayranlık oldukça yersizdir. Onların ataları
soyguncu ve zalimdirler. Bugün de eski alışkanlıklarından, Oden, Romulus,
Bellerophon ve Indatyrse’den coşku duyabiliyorlarsa, bu onların acemi gelip
acemi kaldıklarını gösterir. Onur verici olup olmadığı endişesi olmadan
söyleyelim, Oden ve yanındakiler Türk idiler.
(*) Tatar sözcüğünden
esinlenilerek kullanıldığı sanılıyor. İsveç’te eskiden göçer, gezgin halka
verilen aşağılayıcı ad. Bunlar, kimine göre Tatar kökenliler, kimine göre
Çingene kökenliler, kimine göre Almanya’dan ya da Rusya’dan gelen askerler,
kimine göre işsiz güçsüz dolaşan, değişik kökenlerden sosyal bir grup. A.G.
Bu tümceyi olduğu gibi kabulleniyorsak
ya da hiç değilse mümkün görüyorsak, bunun sonucu olarak İsveççede Türkçe ile
benzerlikler görmemiz kaçınılmazdır.(2)
Türkçe-İsveççe Benzer Sözcükler
Göl Sözcüğü: Türkçe, “dört yanı kara
ile çevrili su birikintisi” anlamına gelen bir sözcük. İsveççede de aynı ama
eski bir sözcük. Günümüzde artık daha çok “sjö” sözcüğü kullanılıyor.
İsveç’in Lund Üniversitesi
profesörlerinden Olof Hellqvist’in 1929 yılında yazdığı 1100 sayfalık “Det
Svenska Ordförrådets Ålder och Ursprung” (İsveççe Kelime Haznesinin Yaşı ve
Kaynağı) adlı kitabına bakıyoruz; orada, “Göl” için, “Eski Kuzeyce” (Urnordiska)
kaynaklı yalnız İsveççe bir sözcük”
diyor.
İsveç Dil Geliştirme Enstitüsü
(Institutet För Svensk Språkvård) Başkanı Profesör Gösta Bergman, “İsveç Dil
Tarihi” isimli kitabında, İskandinavya’da önceleri aynı dilin konuşulduğunu
ama 600’lü yıllardan sonra ve dahi, 1000’li yıllardan sonra “Danca, İsveççe, Norveççe, İzlandaca” dillerinin ayrıştığını söylüyor. İşte bu
ortak dile Urnordiska deniyor.
Yine Prof. Olof Hellqvist’in 1993
yılında yayımlanmış olan iki ciltlik “İsveççe Etimoloji Sözlüğü” (Svensk Etymologisk Ordbok) bakın orada, “Göl” sözcüğünün Eski Kuzeyce
(Urnordiska) “guljö, gjöl” sözcüğünden geldiğini yazıyor, İzlandaca “gil”, Norveççe “gyl, gjöl”, Fince “kulju” olduğunu belirtiyor. Ayrıca İskandinavya’da bu sözcükten türeyen yer adları
belirtilmiş: Göljahult, Gölyaryd, Göljemåla, Gölinge gibi.
Prof. Hellqvist, Urnordiska kökenli
İsveç sözcüğü dediği “göl” ün ta Çin’de
yaşayan Uygurların da kullandığı Türkçe bir sözcük olduğunu bilmiyor. Lund Üniversitesi
Tarih Enstitüsü’nün ilk tarih profesörü Sven Lagerbring’in 1764 yılında
yazdığı İsveççe Türkçe Dilleri Arasında Benzerlikler kitabından da haberi yok.
Olsaydı, Prof.
Lagerbring’in yalnız “göl” sözcüğünü değil, İsveççedeki iki yüzden fazla Türkçe sözcüğü ortaya
koyduğunu bilebilirdi. Peki, nasıl oluyor da Orta Asya’da konuşulan “göl” ve
diğer Türkçe sözcükler 2000 yıl öncesinin Eski Kuzeyce (Urnordiska) denen
dilinde bulunabiliyor? İyi bir araştırma sonucu, yanıtını eski İskandinav
kaynaklarında bulunacağı bir gerçektir.
Ayrıca Prof. Lagerbring kitabında
İsveççe ve Türkçe gramer ve sözcük benzerliğini de ortaya koyuyor. Çok sayıda
sözcüğün birbirlerine benzediğini belirterek iki yüzden fazla örnek veriyor.
Günümüzde bile benzerlikleri bakıldığı zaman anlaşılır:
Ata – Ätt
Böri (kurt) – varg (“variy” okunur)Bağır (göğüs) – Bog
Borçlu – Borgen
Burç – Burg
Göl – Göl
Göm – Göm
Siper – Spär
Hal – Hälsa
Hakan – Håkan
Kaan – Konung (kung)
Hej – Hej (merhaba)
Hayda – Hejdå (hoşça kal – güle güle)
Kap – Kop
Kedi – Katt
Kiler – Källare
Köy – Koja
Kandil – Kyndil
Şen – Shön
Su – Sjö
Tepe – Top
Kaz – Gås
Kule – Külle
Gülle – Kula
Erlik – Ärlig
Öküz – Oxe
(1) Bref Till Herr Cancellie Rådet
Sven Lagerbring Rörande Then Isländska Edda, Prof. Johan Ihre, Kungliga Acad.
Boktr, 1772, s. 32
(2) Prof. Sven Lagerbring, İsveççenin
Türkçe ile Benzerlikleri, İsveçlilerin Türk Ataları, Abdullah Gürgün, Kaynak
Yayınları, 2008, sid. 33-34-35-36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder