3 Aralık 2015 Perşembe

SKANDİNAV KÜLTÜRNDE ODİN TÜRK MÜYDÜ?


İsveçli Johan Ihre (1707-1780)
İsveçli bir yazar olan İsveç-Uppsala’lı teolog babası olan Johan Ihre Lund, dilbilimcidir.

Babası 1720 yılında öldüğünde Johan Ihre yetim kaldı, Anne tarafından dedesi, Başpiskopos Mathias Steuchius yanında yetişti. 1730 yılında dahi, yurt dışında (1730-1733) Oxford, Londra ve Paris’te okudu. Eski İsveçli formları ve diğer Nordic Germen ile karşılaştırıldığında Hint-Avrupa dilleri üzerinde çalışmalar yaptı. ”Edda Sagalarını" inceledi, ”Samtidens felaktiga historiesyn-delvis skapat av fick dock till följd att mycket arbete varit förgäves. Odin’i krallar atası” yapıtlada olarak nitelendirdi Johan Ihre.

Zamanın en saygın Etimoloji (kökenbilim) profesörü olan ve İsveç Bilim Akademisi üyesi Johan Ihre’nin, kendisine mektup yazan Prof. Sven Lagerbring’e ne yanıt verdiğini yukarıdaki anlatıya göre “kaybolduğu” ve en azından şimdilik bilinmeyecek.

Ancak Ihre’nin 1772 yılında Prof. Sven Lagerbring’e, 43 sayfalık mektup kitapçık yazmış olduğu bir kitapçık: “Bref Till Herr Cancellie Rådet Sven Lagerbring Rörande Then Isländska Edda” (İzlanda Edda’sı Hakkında Müsteşar ve Şövalye Bay Sven Lagerbring’e Mektup). Çünkü o da Sven Lagerbring gibi İsveççenin Oden tarafından Kuzey’e getirildi­ğine inanıyordu. Ihre bu mektup-kitapçık­ta İzlandalı siyasetçi, tarihçi, yazar Snorre Sturlesson’un toplayıp kaleme aldığı  “Edda” hakkında görüşlerini açıklıyor. Bu 43 sayfalık kitapçıkta Prof. Johan Ihre’nin şu kısa ama önemli bir tümcesi dikkat çekiyor: “Odin’in ve bizim ataları­mızın aynı yerden geldiklerine eminim.” (1)

“Odin Türktür ve Türkiye’den geldi"
Prof. Sven Lagerbring şöyle diyor: Eski masallarımızda eski İsveççenin Odin (Oden, Woden) tarafından getirildi­ği anlatılır. Oden, Herwarar masalının bi­rinci bölümünde “Tirkiar” (Türkler) ve “Asiemaen” (Asyalılar, Asyalı adamlar) olarak tanıtılan büyük bir kitlenin önderiydi. Are Frode de aynı öyküden bahseder. Bura­da açıkladığı akraba ağacında, Oden’in oğlunun adının  “Yngve Tirkia Kongr” olduğunu söyler.

Sturlesson’un, "Ynglinge ma­salı" 5. bölümünde, Odin’in, çok mülkünün bulunduğunu açıkladığını ve Tyrkland’dan (Türkiya-Türkiye) yolculu­ğunu ayrıntılarıyla anlatır. Türkler çok uzun zamanlardan beri Hazar Denizi’nin ve Kafkas Dağları’nın kuzeylerinde çok geniş topraklara sahiptiler. “Asaların” (Asya adamları, Asyalılar) nerede otur­duklarını belgelemeye gerek yok. Ptelemaeus onları bu bölgelere, Don Nehri’nin (Eski İsveççe: Tanais) doğusuna koyu­yor. Bunu Sturlesson da doğruluyor. Oden ve onun geldiği yer konusunda Latin ya­zarlardan bilgi aldığına dair bir veri bulunmuyor. Tüm Türkler diğer pek çok ak­raba halklar gibi göçebe idiler. Büyük bir olasılıkla, o nedenle “gezgin-göçer” an­lamındaki İbranice schut (Latince: Vagari) sözcüğünden esinlenilerek Schyther (İskitler) olarak anılmışlardır. Buna bağlı olarak da tüm ülkeye Grekler ve Romalı­lar tarafından Scythia (İskitya) adı veril­miştir.

İzlanda yazılarında da bizim atala­rımızın kendi küçük ülkelerine Swithiod denirken, bundan farklı olarak oraya “Svithjot Hin Mikla” ya da “Stora Sverige” (Büyük İsveç) deniyordu. Oden Almanya üzerinden yola çıktı ve önce Almanya’da durdu. Oradan Holstein üzerinden Dani­marka’ya geçti ve İsveç’te durdu. Niha­yet bu uzun yolculuklarının sonuna geldi. Buralara birer oğlunu kral olarak bıraktı ve yanlarına beraberindekilerden büyük gruplar verdi. Bu, Sturlesson’un kendi an­latışıdır ve neden Almanca, Danca ve İs­veççenin temelde aynı dil oldukları konusunda tam bir neden sunar.

İngilterelile­rin ataları Anglosaksonların kökeni de aynı şekilde Oden’e uzanır.
Durhamlı Rahip Simeon, Simeon Dunelmensis, aynı yerlerden Schlesvig’e Oden’in Sceaf isimli 9 kuşak gerisinden atası zamanında bir göç oldu­ğunu inanılır bir şekilde anlatıyor. Bu kuşkusuz olağanüstü efsanevi bir konu­dur.

Troysden Hift. Angl. Ser. T. İ. Björner ve başkalarının, Oden’in beraberinde o kadar çok kalabalık bir halk getirmediği görüşünde olduklarını biliyorum. Onun gelişiyle dil de değişebilecekti. Ancak Sturleson bize bambaşka bir manzara çi­ziyor. Onun anlatımına göre, Oden yanı­na ülkenin tüm kayıtlarını ya da yüksek hâkimleri almıştı ve bu şekilde çok sayı­da erkek halkı götürmüştü. Kuşkusuz, bu kez de daha sonraki diğer İskit göçlerin­de olduğu gibi hareket etmişlerdi.

Bizim atalarımız Oden’in yoldaşları Türklerdir. Bu konuda elimizde yeterli belge var. Onları Traklar ya da Getler olarak göstermek isteyenler var. Böyle düşünebilirler. Eleştirme gereği duymu­yorum. Tersine, kişisel olarak, bu açıkla­nan tanıklıklara güveniyorum. Benim vardığım sonuçlar değişmiyor. Çünkü bunlar da aslında Türklerle bir serüveni olan halklardır. Liderlerimiz rahatlıkla, atalarımızı Türkler ve göçerler, Tattare, (*) Tatar olarak gösteriyorlar. Ancak bazı dürüst kişilerin ve hatta asil kişilerin buna öfkelendiklerini biliyorum. Onlar bu köke­ni yeterince onur verici bulmuyorlar.

Bir tarihçinin en önde gelen rehberi ve ama­cı gerçektir: Bu şekilde onur kazanmak çok daha iyidir. Kendini ve yandaşlarını yalanlarla kandırmak; işte asıl bu tuhaf bir onursuzluktur. Bir de, kim Türklerin öteki halklardan daha az onursuz bir halk olduğunu söyleyebilir ki! Eğer onur sağlayan koşullar olarak zaferler ve ülke fe­tihleri görülüyorsa (ki, yapılan kabaca budur) Türkler ve Tatarlar kadar bu ko­şulları yerine getiren fazla halk yoktur. Çin bir Tatar eyaleti, tüm Asya, Arabistan, hepsi Türklerin silahlar karşısında eğildi­ler. Hatta Roma, evet hemen tüm Avru­pa, Hunlar ve Tatarların önünde titredi. Uzun zaman karanlık ve bilgisizlik içinde yalpaladığımız bir gerçektir. Diğer halklar da kendi barbar dönemlerini yaşadılar. 

Öte yandan bizim atalarımızın ne oldukları da bizi çok az ilgilendiriyor, yeter ki, biz kendimiz şerefli ve saygıdeğer olalım. Romalılara gösterilen hayranlık ol­dukça yersizdir. Onların ataları soyguncu ve zalimdirler. Bugün de eski alışkanlıklarından, Oden, Romulus, Bellerophon ve Indatyrse’den coşku duyabiliyorlarsa, bu onların acemi gelip acemi kaldıklarını gösterir. Onur verici olup olmadığı endi­şesi olmadan söyleyelim, Oden ve ya­nındakiler Türk idiler.

(*) Tatar sözcüğünden esinlenilerek kullanıl­dığı sanılıyor. İsveç’te eskiden göçer, gezgin halka verilen aşağılayıcı ad. Bun­lar, kimine göre Tatar kökenliler, kimine göre Çingene kökenliler, kimine göre Al­manya’dan ya da Rusya’dan gelen as­kerler, kimine göre işsiz güçsüz dolaşan, değişik kökenlerden sosyal bir grup. A.G.

Bu tümceyi olduğu gibi kabulleniyor­sak ya da hiç değilse mümkün görüyorsak, bunun sonucu olarak İsveççede Türkçe ile benzerlikler görmemiz kaçınıl­mazdır.(2)

Türkçe-İsveççe Benzer Sözcükler
Göl Sözcüğü: Türkçe, “dört yanı ka­ra ile çevrili su birikintisi” anlamına gelen bir söz­cük. İsveççede de aynı ama eski bir sözcük. Gü­nümüzde artık daha çok “sjö” sözcüğü kullanılıyor.

İsveç’in Lund Üniversitesi profesörle­rinden Olof Hellqvist’in 1929 yılında yazdığı 1100 sayfalık “Det Svenska Ordförrådets Ålder och Ursprung” (İsveççe Kelime Haznesinin Yaşı ve Kaynağı) adlı kita­bına bakıyoruz; orada, “Göl” için, “Eski Kuzeyce” (Urnordiska) kaynaklı yalnız İsveççe bir sözcük”  diyor.

İsveç Dil Geliştirme Enstitüsü (Institutet För Svensk Språkvård) Başkanı Pro­fesör Gösta Bergman, “İsveç Dil Tarihi” isimli kitabında, İskandinavya’da öncele­ri aynı dilin konuşulduğunu ama 600’lü yıllardan sonra ve dahi, 1000’li yıllardan sonra  “Danca, İsveççe, Norveççe, İzlandaca”  dillerinin ayrıştığını söylü­yor. İşte bu ortak dile Urnordiska deniyor.

Yine Prof. Olof Hellqvist’in 1993 yılın­da yayımlanmış olan iki ciltlik “İsveççe Etimoloji Sözlüğü” (Svensk Etymologisk Ordbok) bakın orada, “Göl” sözcüğü­nün Eski Kuzeyce (Urnordiska) “guljö, gjöl” sözcüğünden geldiğini yazıyor, İz­landaca “gil”, Norveççe “gyl, gjöl”, Fince “kulju” olduğunu belirtiyor. Ayrıca İskan­dinavya’da bu sözcükten türeyen yer ad­ları belirtilmiş: Göljahult, Gölyaryd, Göljemåla, Gölinge gibi.

Prof. Hellqvist, Urnordiska kökenli İsveç sözcüğü dediği “göl” ün ta Çin’de yaşayan Uygurların da kullandığı Türkçe bir sözcük olduğunu bilmiyor. Lund Üni­versitesi Tarih Enstitüsü’nün ilk tarih pro­fesörü Sven Lagerbring’in 1764 yılında yazdığı İsveççe Türkçe Dilleri Arasında Benzerlikler kitabından da haberi yok. Olsaydı, Prof.

Lagerbring’in yalnız “göl” sözcüğünü değil, İsveççedeki iki yüzden fazla Türkçe sözcüğü ortaya koyduğunu bilebilirdi. Peki, nasıl oluyor da Orta As­ya’da konuşulan “göl” ve diğer Türkçe sözcükler 2000 yıl öncesinin Eski Kuzey­ce (Urnordiska) denen dilinde bulunabili­yor? İyi bir araştırma sonucu, yanıtını eski İskandinav kaynaklarında bulunacağı bir gerçektir.

Ayrıca Prof. Lagerbring kitabında İsveççe ve Türkçe gramer ve sözcük benzerliğini de ortaya koyuyor. Çok sayıda sözcüğün birbirlerine benzediğini belirterek iki yüzden fazla örnek veriyor. Günümüzde bile benzerlikleri bakıldığı zaman anlaşılır:

Ata – Ätt
Böri (kurt) – varg (“variy” okunur)
Bağır (göğüs) – Bog
Borçlu – Borgen
Burç – Burg
Göl – Göl
Göm – Göm
Siper – Spär
Hal – Hälsa
Hakan – Håkan
Kaan – Konung (kung)
Hej – Hej (merhaba)
Hayda – Hejdå (hoşça kal – güle güle)
Kap – Kop
Kedi – Katt
Kiler – Källare
Köy – Koja
Kandil – Kyndil
Şen – Shön
Su – Sjö
Tepe – Top
Kaz – Gås
Kule – Külle
Gülle – Kula
Erlik – Ärlig
Öküz – Oxe

(1) Bref Till Herr Cancellie Rådet Sven Lagerbring Rörande Then Isländska Edda, Prof. Johan Ihre, Kungliga Acad. Boktr, 1772, s. 32

(2) Prof. Sven Lagerbring, İsveççenin Türkçe ile Ben­zerlikleri, İsveçlilerin Türk Ataları, Abdullah Gürgün, Kaynak Yayınları, 2008, sid. 33-34-35-36


Hiç yorum yok:

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...