1 Eylül 2022 Perşembe

TÜRKİYE'NİN BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇMESİNİ AMERİKA İSTEMİŞ

Türkiye’nin Başkanlık Sistemine Geçmesini ABD İstemiş
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, ABD'nin Atatürk'e niçin karşı olduğunu incelikle araştırmış: "Önceki yazımda bazı somut bilgiler vardı. ABD’li bazı “servislerin, Türkiye’ye yönelik çabaları ile ilgili bilgilerdi bunlar. Atatürk’ü ve Kemalizm’i yıkmak için gösterilen çabalar yan yana geldiğinde, ortaya yadsınamayacak bir tablo çıkıyordu. Ama bu tabloya eklenecek, birkaç fırça darbesi daha kalmıştı.

Varan bir: CIA İstasyon Şefi Paul Henze, 1993 yılında bir rapor hazırlıyor; ama “yeni dünya düzeni” ile birlikte gerekliliği de kalmamıştır. Klasik Atatürkçülük” ölmüştür. Aydınların imam hatip okulları konusundaki endişeleri yersizdir. İran ve Arap parası ile desteklenen köktendincilik, Türkiye için ciddi bir tehlike değildir…" diye yazar.

Atatürk’e “deccal” diyen Said-i Nursi ve Nurcular ilericidir…
Nakşibendiler geriye dönük değillerdir; Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile bağlantıyı sağlayabilirler…

İki: Samuel Huntington gibi “bazı” ABD’li yazarlar, Kemalizm’e karşı “ılımlı İslam’a” sahip çıkıyorlar. Türkiye’nin batı ile bütünleşmesini istemiyorlar. Türkiye’nin “Yeni Dünya Düzeni” içindeki yerinin “Ilımlı İslam” olması gerektiğini düşünüyorlar. Batının çıkarının bunu gerektirdiğini savunuyorlar…

Üç: CIA Türkiye ve Ortadoğu masa şeflerinden Graham Fuller de üç yıl önce bir Türkiye raporu hazırlıyor. Ve özellikle “Kürt sorununa el atıyor: Irak’ın üniter yapısını koruması ABD çıkarlarına uygun değildir. Türkiye Kürtlere özerklik verirse, Kuzey Irak’taki Kürtlerle bir bütünleşme gerçekleşebilir. En kötü şey, Türkiye’nin Irak’a yakınlaşmasıdır. Şimdi gelelim sorunun yanıtına: ABD servisleri Atatürk’e niçin düşman? Bunun dört temel nedeni var. Birincisi, Laik-demokratik Kemalist model, ihraç etmeye elverişli değildir. Türkiye’nin toplumsal kültürel altyapısına sahip bulunmayan İslam ülkeleri bu modeli uygulayamazlar. “Ilımlı İslam” ile bütünleşmiş, yarı çağdaş bir Türkiye, ABD çıkarlarına daha uygundur!

Üstelik, petrol zengini Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından, Kemalist model tehlikeli bir örnektir. Bu rejimlerin varlığı, Amerikan çıkarlarının güvencesindedir! İkincisi… Kemalizm’in temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Bu ise, ABD’nin ve genel olarak batının çıkarlarına terstir. Türkiye ne yıkılmalı, ama ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmelidir.
Türkiye Ortadoğu’da büyük bir güç olmamalıdır!

Üçüncüsü…
Türkiye’nin Kürtlere özerklik vermesi giderek federasyonu peşinden getirir. Bir adım sonrası ise, komşu devletlerin de parçalanması ile, “bağımsız bir Kürt devletinin” oluşturulmasıdır. Her zaman ABD’ye muhtaç böyle bir devlet. Amerikan çıkarları için en iyi çözümdür ama bu formülün uygulanabilmesi için ilk koşul, Türkiye’de Atatürk’ün ve ilkelerinin yıkılmasıdır!

Dördüncüsü…
Yeni dünya düzeninde, uluslararası sermayenin karşısında kalan tek engel “ulusal devlettir. Türkiye’de Atatürk yıkılmadan ulusal devletin yıkılamayacağı ise bir gerçektir! 1994 Aralığında, Yeni Demokrasi Hareketi kurulurken çıkan bir yazım şöyle noktalanıyordu: “Özal-12 Eylül sayesinde-boşaltılmış bir meydanda işe başlamıştı. ‘Dört eğilimi’ birleştirip, ABD’nin çizdiği yolda kararlılıkla yürüdü. Ama bugün artık ne dünya o günün dünyası ne de Türkiye o günün Türkiye’si."

CIA'nın Türkiye Şefi Paul Bernard Henze'nin Türkiye’de Başkanlık Sistemine Geçilmesi Hakkında 2006'da ABD'ye Veridiğ  Raporu!

Nisan referandumu ardından 24 Haziran seçimleri ile birlikte parlamenter rejime son verildi, böylece tek adama dayanan başkanlık sistemine geçilmesi sağlanmış oldu. Biz bununla birlikte CIA Raporunun amacına doğru adım atıldığını anımsadık. Bu açık biçimde bugününe gelinen durumu anlatıyor adeta.

CIA Türkiye Şefi Paul Bernard Henze'nin Türkiye politikalarına yön verememe sıkıntısını anlattığı raporda şu ifadelere yer veriliyor ve bugün hayata geçirdiğimiz AKP'nin Cumhurbaşkanlığı Sistemi dediği ama aslında tek adam yönetimini içeren düzenin aslında bir ABD projesi olduğu net bir şekilde ortaya konuyor.

CIA'nın Atatürk Türkiye’sinden rahatsızlığı,  rahatsızlığıyla örtüşüyordu...

Türkiye’de de böyle olmuştur. Eski CIA Türkiye Şefi Paul Bernard Henze’nin 2006’da Türkiye konusunda Beyaz Saraya verdiği raporda “Bu Cumhuriyet’te biz Amerika’nın çıkarlarını harekete geçirmekte zorlanıyoruz. Onun için tek adam rejimine Türkiye gitmelidir” diye yazmış ve bu uygulamaya konulmuştur.


Şöyle diyordu Raporunda: “Türkiye’nin bu şekliyle Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız. Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğinizde, meclis, meclisi ikna ettiğinizde ordu, orduyu ikna ettiğinizde yargı karşınıza geçebilir. Eğer Amerikan çıkarı, Türkiye’de bir feodalizm yani federal devlet kurulması ise, ana planımızda bu federasyonun adı bile konulmuşsa (İstanbul başkentli Yakın Doğu Federasyonu) mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine Türkiye’de geçilmeli. Bir kişiyi ikna etmek, birini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacak.” Der. Yine aynı raporda Paul Bernard Henze: “Eğer bir kişi Amerikan çıkarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse Libya ve Irak örneği vererek raporunu; bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz” diye sonlandırır.

ABD siyasetinin engel görmeden uygulanabilmesi için acilen Türkiye’de Başkanlık Sistemine geçilmesini öngören raporu şunları içermektedir. Bu rapordan amaç, anlaşıldığı kadarı ile açık biçimde Türkiye’yi eyaletlere ayırarak bölme, parçalamak isteniliyor. ABD, Türkiye’yi kolay, sorunsuz kendilerine bağlı başında bulunduğu toplumun denetleyemediği tek kişi iktidarı olması ancak emri altında, kendisinin yönetebileceği liderlerin başta olmalarını istemektedir.

Başlangıç, demokrasinin temeli olan parlamenter sistemin tamamen kaldırılarak etkisiz duruma getirildi; muhalefetin sesi kısıtlandı, yeni “başkanlık sistemi” ile tek adam nerdeyse Meclisi istediği anda fesih yetkisini eline geçiren, bir gece kararı ile istediğini “beğenmedim” deyip değiştirebilen yeni sitem ülkenin geleceğini körelten günlere gidilmesinin yoludur.

ABD Eski CIA Türkiye Şefi Paul Bernard Henze’nin 2006’da Türkiye konusunda Beyaz Saraya verdiği raporda da istenilen budur. Bir kişiyi ikna etmek çok kolay olacağını boşuna dememiştir raporunda. Parlamenter sisteminde birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten daha çok daha kolay olacaktır. Eğer ancak tek adam Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda kuşkuya kapılırsa, işte o zaman o tek adam üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olamaz!

Rapordan da anlaşılacağı gibi Başkanlık
Aynı zamanda anılan rejimin Türkiye’den Recep Erdoğan BOP Projesi’nin eşbaşkanı yapılmasının altında yatan niyet su yüzüne çıkmıştır.

Laiklik, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri demokrasinin olmazsa olmazıdır!

Güçlü laik, demokratik bir ülkede tek adam rejimini kurmak olası değildir. Bunu bilen AKP iktidarı 20 yıllık iktidarında önce laiklik törpülendi durdu, etkisizleştirdi. İlk dönemlerinde arkasından da tek adam rejiminin yollarına taş döşemek için liboş-liberal ne kadar zevat varsa AKP ve Erdoğan’ın açık ve gizli amacına Anayasa değişikliğine “yetmez ama evet” diyenler katkı sağladılar. Yüksek Seçim Kurulu’nun da seçim hileleri ile önünü açılan AKP ve Recep Erdoğan’ın kanunsuz kararlarıyla önü açıldı

Artık tek adam rejimini kurmak isteyen Erdoğan, demokratik yöntemlerle de iktidara geldi ve geldiği sistemi, tek adam rejimi yaratarak, yasama yürütme, en önemlisi yargıyı kendi emrine bağladı. İşte buna biz tek adam rejiminde “Tek Adam” her şeyi yapma yetkisi tekelindedir, kendisini bir yere bir karala atar, yine kendisinin bir kararıyla atamayı onaylar. İşte demokrasiden neden kaçtıklarının altındaki kötü niyetler anlaşıldığı zaman iş işten geçmeden dur denebilecek demokratik güç gerekir.

Değilse tek adam rejimlerinin egemen olduğu Ortadoğu ülkelerde olduğu gibi insan haklarından ve çoğulculuktan söz edilemez...

Tek Adam, AKP ve liderinin arzuladığı rejimdir...
Var olan yasalara göre, toplantı ve gösteri hakkı tam bir ifade özgürlüğüdür. Yasa tanımaz tek adam yönetimi, ülkede insanlar düşüncelerinden dolayı veya haklarını aradıkları için cop, gaz ve ters kelepçe ile doğru götürüleceği yer hapis oluyor.

Recep Erdoğan’ın arzuladığı ve benimsediği güzergâh, demokratikleşme değildir. Görüldüğü kadarı ile otoriterleşme rotasıdır. Otoriter rejimler ise “otokratik” ve “totaliter” birçok türevleri içinde taşıyan rejimlere götürür. Bu otoriter, otokratik rejimlerin başında bulunan kişilerin unvanı ister cumhurbaşkanı olsun, başkan, başbakan ya da sultan, padişah hatta imparator olsun, demokratik bir sistem yönetim altında olmayanların sıfatları değişmez. Tek adamın tek amacı yargıyı devre dışı bırakan, yürütmeyi, yasamayı kendi tekelinde olmasını sağlayan, kuvvetler ayrılığı ilkesinin dışladığı bir sistemdir...

İşte Recep Erdoğan’ın hoşlanmadığı, kuvvetler ayrılığının üç ayağından biri olan yargının denetimini istemiyor, tek kendisinin denetimi altında olsun istiyor. Yanında çalışan kişilerin de kendi adamları kendisi belirliyor, kendisine “evet efendim” diyenler olsun istiyor. İstifa denen onurlu bir isteği kabul etmiyor, benim istediğim, koltuğa oturttuğum, istemediğimde benim kovduğum “affımı isterim” diyen olsun istiyor.

Laiklik, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri ve demokrasinin olmazsa olmazıdır. Talihsiz bir söz vardır “Bulunduğu coğrafya ülkelerin kaderidir” derler ama o Ortadoğu ülkelerinde kaderi değiştirmek varken kimse değiştirmeye adım atmaz. Ortadoğu ülkeleri petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip yeraltı zengini ülkeler için söylenmiş olsa da bu sözün Türkiye için uyarlamaya çalışılmakta; ülkeyi Ortadoğu ülkesi çizgisine çekilmek istenilmektedir. Bu insan hakları olmayan, demokrasiden uzak, tek adam yönetimlerine alışık Ortadoğu coğrafyasındaki ülkelerin rejimlerine Amerika’nın diktatörlük esaslı rejimler olduğun ilgisi değil, ilgilendiği kendisine oradaki rejimleri elinde tutanların kendisine hizmet edip etmedikleri önemlidir. Gerisiyle pek ilgilenmez Amerika...

Yok, eğer o ülkelerden birinin yönetimi Amerika’nın çıkarlarına itaat etmeyip çomak sokuyorsa, (Saddam, Kaddafi, Mursi gibi) onun demokratik veya antidemokratik olup olmadıklarına bakılmaz, gereken darbeler hazırlanır.

Şimdi bakalım bir, Amerika’nın iyi ilişkiler içinde olduğu Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri demokratik ülkeler midir? Amerika neden bu devletlerde “demokrasi, insan hakları yoktur” rahatsızlığını belli edip sesini hiç çıkartmaz? Bu adı geçen Ortadoğu ülkelerin rejimleri demokratik midir, değil midir, Amerika’nın hiç umurunda değil ve ilgilendirmez. Ancak Amerika’yı rahatsız eden daha çok demokrasi isteyen partilerin eylemleridir...

Selman Zebil 1 Eylül 2022

Hiç yorum yok:

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...