İslam Ülkelerinde Bilim-Felsefenin Yükselişi ve Çöküşü
Robert R. Reilly'nin yazdığı, “Müslüman Aklının Mühürlenişi”, “İslam'ın Entelektüel İntiharı, Günümüz İslamcılık Krizini Nasıl Yarattı” adlı kitabından alıntı. Müslümanların çöküşü, aklın dondurulması ile başlar.
Farabi |
İslam aklının donması, 8 ile 12'nci yüzyıllar arasında varlık göstermiş İslam bilginleri aklı önde tutmuşlar. Bunlar sırayla, İbn-i Rüşd, El Kindi, El Razi, Farabi, İbn-i Heysem, İbn-i Sina, El Harezmi, İbn-i Haldun gibi ünlü bilgin filozoflar yetiştiren İslam dünyası vardı. Ancak daha sonra başta İmam Gazali ile “akıl seni kötülüklere götürür, inan ise vadedilen cennete, imana sarılın” felsefesiyle Müslümanlarda aklın dondurulması süreci başlar. Müslümanlarda dondurulan akıl, bilimi, reddeder duruma gelir, İslam dünyası 500 yıldır sefalete sürüklenir.
Yukarda adı geçen aydınlanmacı İslam bilginleri, Yunan Felsefesini keşfederler ve İslam'ın hızla geniş bir coğrafyaya yayılması, bu coğrafyalarda Bizans entelektüel birikimi ile, yani eski Yunan felsefesi ile tanışmasına vesile olmuştur. Bu salt Müslümanların, tıp, matematik, doğa bilimleri, kimya ve astroloji ile yakından ilgilenmeye 8. Yüzyıl'dan itibaren ağırlık vermeye başlarlar. Böylece İslam bilim uyanışına ve akılcılığa doğru adım atmış oldular.
Robert R. Reilly, İslam alanında uzun yıllar araştırmalar yapar. İslam’da akla dayanan, felsefeyi benimseyen Mutezile hareketi, İslam’da aydınlanmanın öncüleriydi. İşte Mutezile akımının yok olması ve aklı ihmal eden Eşarilik akımının İslam dünyasına hâkim olması ile filozoflar çağının sonlandığını, bunun sonucunda da İslam'da akılcı düşüncenin yara alıp çöktüğünü ve Selefilik akımının ortaya çıktığını anlatır. Diğer mezhep ve akımlar içinde yüzde 40'lık bir nüfuz alanı ile en yüksek orana sahip olan irrasyonel Eşari ekolün, hemen bütün İslam dünyasını etkilediğini belirtilir.
İslam dünyasında 7. Ve 11. Yüzyıl arasında; daha çok 7. Ve 9. Yüzyıl arasında güçlü bir biçimde İslam dünyasında gelişen iki akımın yankılandığı görülür. Bu akımlardan önce akla dayanan Mutezile akımı, öteki de Mutezile akımının önünü kesmek için Eşarilik akımı ortaya çıkar.
Mutezile akımının anladığı, “Tanrı insanlara akıl vermiştir ve insanlar akıl yoluyla tanrıyı, ahlakı, iyiyi, kötüyü bulur. İnsan ve Tanrı ilişkisinin merkezinde akıl vardır” diyen bir akımı temsil eder. Mutezileye göre ise, Tanrı'nın insandan beklediği ilk görev, akıl yoluyla bir yaratıcı olduğunun bulunmasıdır. Mutezile, Tanrı'nın dünyaya doğrudan müdahale ettiği fikrine karşı çıkar. Yani Tanrı, dağdan salınan bir kayayı aşağıya doğru kendisi yuvarlamaz; bunun için yer çekimini yaratmıştır ve bu görevi her seferinde yer çekimi yerine getirir. Mutezile, Tanrı'nın kanunlarını doğa kanunları olarak kabul eder.
El Cahiz |
Aklı donduran Eşarilik insanın iradesini ve aklını tamamen yok sayarak donduran ve insanın bir eylemin başlatıcısı ve bitiricisi olamayacağını ve bütün bir hayatın Tanrı'nın isteği ile gerçekleştiğini savunur. Eşariye göre Tanrı bütün kötülüklerin ve bütün iyiliklerin kaynağıdır.
Müslüman aydınlanmacı filozofların ortaya çıkışı ile Mutezile akımı doğar ve gelişir. O dönemin ilk aydın tartışmasında “kader” ve “kaza” konularında ortaya çıkar ve “Kaderiyye” ile “Cebriyye” taraftarlarını karşı karşıya getirir. Mutezile yanlıları aklı önceledikleri için, “insan iradesinin kendi kaderini belirlediğini” savunarak “Kaderiyye” tarafında yer alırken, Eşari ve Hanbeli taraftarlarına göre ise, “insanın anne karnındayken yanına Allah tarafından gönderilen meleklerce nasıl bir insan olacağı kaydedilir ve Allah iyi veya kötü insan olup olmayacağına karar vererek, insanı ister cennete isterse cehenneme gönderir.” Iddiasında bulunurlar. Burada görüldüğü gibi, Eşariler insan iradesini yok sayarak, aklı ihmal etmiş, insanın yaptığı her iyi veya kötü hareketin faturasını Allah’a kesmiştir...
Emevîler elinde...
Bu durum, o dönemin egemen gücü Emevî siyasi önderlerinin, yani dini siyasallaştıran Emevî siyasetçilerinin zulümlerini Allah'a fatura etme kolaylığı bakımından işlerine gelmiş ve günümüze kadar gelen “Emevî İslam’ı” dediğimiz ortaya akıldan uzak bir inanış biçiminin İslam coğrafyalarına hâkim kılmaya başladılar. İyi veya kötü hareketin faturasını Allah’a kesmek adet olmuştur. Mutezile taraftarları ise, Allah'ın kötü hareketler yaptırmayacağını söyleyerek, aklın öne çıkarılmasında ısrarcı olmuşlardır.
Emevîleri ortadan kaldıran Abbasi yönetimi, özellikle rüyasında bile Aristo ile tartışmalar yapan 7. Halife Memun döneminde Mutezileyi şiar edinmiş ve devletin resmî ideolojisi haline getirmiştir. Fakat daha sonra gelen 10. Halife Mütevekkil'in önderliğinde Mutezile ekolüne karşı savaş açılır ve aklın egemenliğindeki bu akımın etkisi zayıflatılır. İslam'ın ilk filozofu olan El Kindi'nin bile kütüphanesine el konulur ve kendisine zulmedilir. (Vikipedia)
İmam Gazali eşerilik düşünceleri...
İman Gazali |
Eşariliğin kurucusu Hasan El Eşari'nin ölümünden yaklaşık 120 yıl kadar sonra dünyaya gelen ünlü İslam bilgini Gazali, önceleri felsefeye, akla itibar etmesine rağmen, daha sonra anlaşılmaz bir biçimde felsefedeki “nedensellik ilkesini” yani “neden sonuç ilişkisini”, “doğa kanunlarını” ve “aklın üstünlüğünü” reddederek Yunan Felsefesinin çevrisi ile ortaya çıkan İslam bilim uyanışının ortadan kaldırılması yönündeki çabalara büyük destek veren kişidir İmam Gazali. Örneğin İmam Gazali'ye göre “susamak ile su içmek arasında bir neden sonuç ilişkisi değil, sadece ilahi bir irade vardır.”
İmam Gazali, İslam düşüncesinde nedenselliğin kaybedilmesine öncülük eden kişi olarak bilinir. Oysa nedenselliğin olmadığı yerde akıldan da bilimden de gerçeklikten de söz edilmez. Yine Gazali'ye göre akıl, ahlaki gerçeğin kaynağı değildir. Bu yüzden akıl, farz ve haramlar için bir referans oluşturamaz. Gazali'nin adalet kavramına yaklaşımı da benzer biçimde. İmam Gazali, İnsanın adaleti tesis edemeyeceğine, aksine Allah'ın koyduğu kural ve yasaklarla, adaleti eksiksiz tesis ettiğine inanır. Bundan da anlaşıldığına göre, Gazali aklı devre dışı bırakarak, adaleti, “haramlardan sakınmak ve farzları yerine getirmekle” sınırlamaktadır...
Gazali'den sonra gelen İbn-i Rüşt ise, “eğer neden ve sonuç arasında bir ilişki yoksa, dünyada bir düzenden bahsetmek imkansızdır. Halbuki o düzen ve nizam vardır ve bir bilgelik ve akıl aracılığı ile yaratılmıştır” der. Bu iki görüş ayrılığına göre Gazali'nin Allah'ı mutlak irade, İbn-i Rüşt'ün ise mutlak akıl ve mutlak bilgelik olarak gördüğünü anlıyoruz. Şu ki, İmam Gazali'de kişi Allah, İbn-i Rüşt'te ise kavram Allah düşüncesi hakimdir.
İbn Rüşt’ün çilesi...
İbn Rüşd |
Günümüzde İslam dünyasında çekişmelerin nedeni, İslam ile demokrasinin bir arada olamayışının, İslam ülkeleri ile gelişmiş Batı ülkeleri arasındaki çok derin gelişmişlik farkının, İslam dünyasındaki çöküntünün, yoksulluğun ve sefaletin nedeni, Eşarilik akımının Mutezile akımın önünü kesmesi sonucu günümüzde daha ateşli bir biçimde sürmektedir İslam coğrafyasına en az 700 yıldır tebelleş olmuş akım vazgeçilmez olmuştur...
El Harezmi |
El Burini |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder