TÜRKİYE’DE TARIM OLAYI



TÜRKİYE’DE TARIM OLAYI
Abdülhamit ve Milli Kimlikle Hesaplaşması
Lakin Tarihe bir bakın, bunca İslam dünyasındaki birçok İslam devletlerini Küfredip durduğu Batılı sömürgeci güçler tarafından kurdurulduğu bir gerçek olduğunu görmezden gelemezler. Ama bakın tarihe, Türkler tarihte kurdukları devletlerin tamamını kendileri bileklerinin gücüyle kurmuş olduklarını göreceklerdir.
Bu Rus Konsolos, bir gün aracının arkasına asılan bir çocuğu bizzat kendisi çok kötü biçimde döverken, konsolosun elinden bir Osmanlı neferi kurtarmıştır. Yine bir başka, kendisini tanımayıp selam vermeyen Osmanlı neferini azarlar ve tokatlar. Bütün bu olaylar, Manastır’da bulunan İngiliz Konsolosu Mc Gregor tarafından İngiltere Dışişleri Bakanlığına sunduğu raporda anlatmıştır. O tarihte Manastır’da 13 ülkenin Konsoloslukları vardır.
8 Ağustos 1903’de Manastırda Rus Elçisi Aleksandır Arkadiyeviç Rostovski, Rus Konsolos Rostovski aracıyla Nüzhetiye Karakol önüne geldiği zaman, orada görevli bulunan Halim adında Osmanlı askeri, muhtemelen kendisini tanımayıp selam vermemiştir. O anda konsolos üzerinde resmi elbise de yoktur. Halim Askerin kendisine selam vermeyişine hiddetli biçimde kızarak, Rostkovski, Osmanlı askerine “Pis Türk” diyerek ağır biçimde küfürler ederek aracından inerek askeri kamçılamaya başlar; askerde tabancasını çekerek konsolosu öldürür.
Görgü tanıklarına göre tabancasına davranmış olan konsolosa iki el ateş etmiştir.
Olaydan sonra bu tabanca Konsolosluğa götürülüp teslim edilmiştir. Manastır Valisi Âlim Rıza Paşa, konsolos için bir doktor gönderir. Ancak bu Ruslarca kabul edilmez. Olayın yakınında bir yerde bulunan ve silah sesini duyan, “Erkan-ı Harp (Kurmay) Yüzbaşı (Enver Paşa) Enver, derhal müdahaleye gelir ve Halim adlı askerin elindeki silahı alır. Asker soğukkanlı bir biçimde “Ben vurdum” der ve silahını Enver’e teslim eder.
Ruslar bu olay üzerine Osmanlıya, diplomatik tahammüllere uymayan sert biçimde “Nota” verirler. Paniğe kapılan o zamanın padişahı Sultan Abdülhamit’tir. Derhal faillerin araştırılması ve en kısa sürede cezalandırılması emrini verir. Ruslar olayın iyice araştırılıp bütün suçluların cezalandırılmasını isterler, gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle Vali Ali Rıza Paşa'yı sorumlu tutarlar. Bunun üzerine de Osmanlı yönetimi Vali Ali Rıza Paşayı İstanbul'a uğratmadan doğrudan Trablusgarp'a tayin ederler. .
Konsolos Rostkovski'nin Cenazesi Manastır'da 19 Ağustos 1903 günü abartılı bir törenle kaldırılırken, Osmanlı iki Taburluk bir kuvveti güvenlik için görevlendirmiştir.
Cenaze 19 Ağustosta Manastır'dan alınarak Selanik'e getirilmiş, oradan da deniz yoluyla bir Gambot ile İstanbul Boğazından geçerek, 26 Ağustos 1903’de Odesa'ya ulaşmış ve orada toprağa verilmiştir. Bu arada Abdülhamit’in oğlu Şehzade Ahmet Rus konsolosluğuna taziye gönderir.
Bu
cenaze töreninde Yüzbaşı Enver Birliğiyle törene katılmak istememiştir. Ancak
Cenazenin geçişi sırasında beş adet top atışını görevi gereği yaptırmıştır.
Sonra Yüzbaşı Enver Bey (Paşa) bu olay için çok utandığını ifade etmiştir.
Dahi, bu olaydan sonra Yüzbaşı Enver, Sultan Abdülhamit ile olan gönül bağını
tamamen koparmıştır
31 Mart 1903 günü bir Arnavut Neferi Topraklarında bulunan Batılı Sefirler Sultan Abdülhamit'e, Rumeli’de faaliyet gösteren Çetelere şiddet uygulanmaması konusunda baskı yapmaktadırlar. Ağır hakarete uğrayan ve kendisine silahını çekmeye çalışan Rus konsolosunu öldürdü diye derhal idam edilen Asker Halim idam edilir. İki Osmanlı subayı bu idam olayına, “konsolosta şöyleydi, böyleydi” gibi laflar ettiler gerekçesiyle o iki yüzbaşıda idam edilir. O iki yüzbaşının ve Halim askerin bulunduğu kışla ya çok şiddetli cezalar verilir. Sonuçta bütün bu tavizleri çaresiz kalan Osmanlı Sultanı Abdülhamit, Rumeli’ni kaybetmemek için vermişti ama Rumeli’yi kısa bir süre içinde kaybetti.
ALMANYA'DA NAZİLERİN TALİMATI İLE ÇALIŞANLAR
Hitleri selamla merasimi...
Milyonlarca insanın katili Adolf Hitler'in propaganda afiş ve pankartları; Nazi Almanya’sının diktatörü Adolf Hitler ve onun propaganda teknikleri günümüzde hala konuşuluyor ve Türkiye’de birçok benzerlikler hafif bir değişiklikle, Türkiye’ye göre ayarlanarak söylemler oluşturuluyor. Yazıyı sonuna kadar okunduğunda benzerlikler görülecektir.Karar alıcıları, Güvenlik, istihbaratının kendine tamamen bağlanması. Yargıçları, savcıları kendi hükmü altına alması; Bakanlara talimatlar vermesi gibi bütün Almanya’yı kendi tahakkümü altına alması ve daha sonra Almanya’nın felakete giden yolda Tek Lider Hitlerin her isteğine “evet efendim” diyen memurlar gün gelip işler tersine dönünce, sorguya çekildiler, “Ekmek parası için emirleri uyguladık" dediler. Hepsine, “keşke şerefinizle aç kalsaydınız” denildi!
Recep Erdoğan, Hitler Benzeri, Kendisi İçin Tasarlanmış Rejimi Kurdu
Almanya’da
Hitler, kendisine göre tek adam diktatörlüğünü kurdu. Türkiye’de Recep
Erdoğan’ın ne yapmak ondan farksızdır. Recep Erdoğan’ın bu benzerliklerine
bakıp Alman liberal Hür Demokratlar Partisi (FDP) lider; “Biz daha önce bu
oyunu gördük” diyerek, şöyle sürdürüyordu düşüncelerini: “Erdoğan ile Hitler arasında benzerlikler
görüyorum” diye açıklama yapıyor. Nazi Almanya’sında Hitler’in 1930’lu yıllarda
“Görevden alma Nazi Almayasına benzemelerine dikkat çekiyordu.
Bild am Sonntag'a konuşan Christian Lindner, “Reichstag (parlamento) yangını ardından 1933 yılında gördüğümüz gibi tepeden yapılan bir darbe ile karşı karşıyayız. Erdoğan sadece kendisi için tasarlanmış otoriter bir rejim kuruyor. Bireysel hak ve özgürlükleri artık bir rol oynayamadığı için Avrupa için bir ortak olamaz” diyordu.
1933'te Alman parlamentosu (Reichstag) yangını konusunda, yangını çıkartanların komünistlerin sorumlu olduğunu hatırlatan FDP lideri Christian Lindner, Parlamento yangınını gerekçe göstererek ülkede kişisel hak ve özgürlükleri sınırlayan Adolf Hitler ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında benzerlikleri açıklamaktadır.
Örneğin, Fetö darbesini bahane göstererek KHK’ler ile ülkede istediği gibi davranma hakkını eline geçiren Recep Erdoğan ile Hitlerin Alman Parlamentosu yangınından sonra aldığı tavırlar arasındaki benzerlikler bulunmaktadır…
Hitlerin Propaganda Bakanı Goobbels
1930’lar
ve 1940’lar yarısına kadar Almanya’da felaket oluşumlar, 2021 günümüz
Türkiye’sinde tek adam gelişmeleri o kadar çok benzerlikler vardır ki, Alman
propaganda Bakanı Goobbels’in sözleri şöyle: “Size karşı yapılan suçlamaları görmeyecek ve duymayacaksınız. O
yalancılar için gerekenler bağımsız Alman yargısı tarafından yapılacak ve
cezalarını bulacaklardır. Gerektiğinde sadece bir tek rakibimize odaklanır ve
kötü giden her şeyi onun veya onların üzerine yıkmaya çalışın…
Önemli olan halkın aydın kesimini kandırmak değildir. Onları fazla önemsemeyin. Onları kandırmak zordur ve zamanı boşa harcamış olursunuz. Sizin asıl hedefiniz, cahil ve okumamış kitlelerdir. Onları kandırmak çok daha kolaydır…
Eğer belli bir konuda hedefinizde dindar kesimler varsa, onlara Tanrı’dan ve Peygamberden söz edip inançları doğrultusunda kolayca kandırabilirsiniz. Bu amaçla kilise cemaatini kullanmakta yara vardır…”
Yollar yaptık propagandası...
Recep Erdoğan, Kültür Sanat Büyük Ödülleri Töreni'nde yaptığı konuşmada nasıl bir sanatçı beklentisi içinde olduğunu öyle bir tarif etti ki, Erdoğan’a göre: “Sanatçı slogan atmayacak, milleti hor görüp şikayet etmeyecek. Bugün gönlüne yansıyan ilhamları bizlerle cömertçe paylaşan sanatçılarımız için bir aradayız.
…İşte bu çağda ülkemiz geleceğin sanat mevhumlarının payandalarını da temellendirecektir. Biz o sanatçıyı bekliyoruz. Beklediğimiz o sanatçı önce kendisi olacaktır. Davasını sanatıyla ifade edecektir. Vaktini ve enerjisini dünyanın iyiliği adına ürettiği eserlerle gösterecektir. Beklediğimiz o sanatçı slogan atarak kendini göstermeye çalışmayacak, başarılarıyla dünyanın en muhteşem salonlarında ayakta alkışlanacaktır.
…Beklediğimiz o sanatçı ait olduğu milleti hor görüp sürekli şikayet etmek yerine kendi sanatını sürdürecektir. Beklediğimiz o sanatçı muhalefetini sosyal medya hesabından savurduğu siyasi polemiklerle değil kanatlanıp uçurduğu sanatıyla gösterecektir. Bu sanatçıyı benim kadar aziz milletimin de beklediğine inanıyorum. Gelin Türkiye'nin gücüne birlikte güç katalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödüle layık gördüğü kişiler; kendisine bağlı kişilerdir. Türkiye de uluslararası alanda birçok ödüller almış sanatçı değildir gözünde. Dünyada hiçbir sanatçı iktidarın yanında, iktidar liderinin sözleriyle hareket ettiği var mıdır bilmem ama işte 2021 Türkiye’sinde iktidar yandaşı sanatçı vardır…
Herman Joseph
Adenauer (1876-1967)
Herman,
Almanya’da CDU (Hıristiyan Demokratlar Birliği) partisinde şöyle der: “Bir daha
İsa bile gelse bütün yetkiyi bir kişiye ve yanındakilere verecek kadar aptal
olmayacaktır Alman halkı.” der.
Almanya 86 yıl önce tarihinde en felaketi olan Adolf Hitler dönemini yaşadı. Denenmiş, halkını felaketten felakete sürüklemiş olan Hitler yaşanmışlığı kopya alarak, Türk halkına uyarlamaya çalışan Recep Erdoğan gerçeği var ortada. Bütün bunları salt kendisi için Almanya’nın denediği, 86 yıl önce geçirdiği travmalı felaketi bu ülkenin kaderi yapmak istiyor. Yani, Türkiye Cumhuriyeti devletinin içini boşaltarak, bir parti devleti, başında tek adam olarak kendi “şahsım” devletine dönüştürüldü.
Alman Herman Joseph Adenauer’in: “Bir daha İsa bile gelse bütün yetkiyi bir kişiye ve yanındakilere verecek kadar aptal olmayacaktır Alman halkı.” Dediği gibi isteriz ki Türk halkı yarın benzer pişmanlığı yaşamadan işler çözüme kavuşturulur...
Hitler arasında kilise, "Allah bizimle" diyor, AKP flaması , caminin şerefesinde, camiler bizim der gibi.
Yükseliş ve Birdenbire Çöküş
Demem
şu ki; tek adama dayalı “Başkanlık” sisteminin en korkunç örneğini;
Demokrasiden Hitler’in “tek adam diktatörlüğü olan iktidarı, 20. Yüzyılın
insanlık tarihinin en zalim, en kanlı dönemlerinden biri olan 2. Dünya Savaşını
çıkmasına neden olan baş aktörü Adolf Hitler'in Faşist düşünceleriydi. Recep
Erdoğan bu düşünceye benzer yoldan ilerlemektedir. Yani Necip Fazıl’ın Hitler
düşüncesinden kopyaladığı “Baş Yücelik” ideolojisinden yola çıkarak gidilen
yolun sonu felakettir.
Hitlerin Propaganda Afişleri
Bugünkü AKP lideri Recep Erdoğan'ının "tek devlet, tek millet" propagandasının benzeri...
20. yüzyılın ortalarına doğru, dünyayı kana boğan canilerin başı olan Adolf Hitler, Alman halkını etkin propagandalar ile etki altına alarak kendisine inandırmıştı ve tek başına iktidar olmuştu. Alman halkını, etkin propaganda ile 2. Dünya savaşına sokan Hitler, propaganda afişleri ile ülke kentlerinin caddelerini donatarak Alman halkını daha çok kandırarak, dünyayı bir felakete sürüklemiştir.
Yollar, köprüler yaptım afişleri...
Türkiye’de 19 yıla yakın zamandır, AKP ve lideri Recep Erdoğan, benzer biçimde, ülkenin kentlerindeki billboardlara, duvarlara, üst geçitlere, köprülere, hatta camilere, minarelere varıncaya kadar afişler ile donattı.
Hitlerin afişlerde: “Tek halk”, “Tek devlet”, “Tek lider”, “Büyük Almanya”, “Yeni Almanya’ya sesleniyoruz”, “Tanrı bizimle”, “Sen Almayasın”. “Liderimiz Adolf Hitler sigara ve içki içmez” gibi afişler.
Hitlerin "tek lider" propaganda afişleri
Yazar Aldous Huxley, “Tarihten alınabilecek en büyük ders insanlığın tarihten ders almamasıdır.” Demekteydi.
Türkiye’de Recep Erdoğan buna benzer: “Tek devlet”, ”Tek Millet”, “Tek Bayrak”, “Tek ülke” diyerek meydanlarda parmaklarıyla defalarca halka bu propagandayı yapmadı mı?
Adalf Hitler demokratik yollardan geldi, başa geçti; güçlendikçe geldiği demokratik yolları bir bir tıkayarak, meclis yetkilerini tek eline aldırttı “tek adam” diktatörlüğüne giden yolunu açtı. Güçlendikçe, Almaya sınırlarını aştı, dünya lideri olmaya doğru adım attı. Sonuç, tarihin en vahşi diktatörlerinden biri olarak dünyanın başına kan döken bela oldu...
Bugün Türkiye’de “Başkanlık” sitemi ile “tek adam” Recep Erdoğan aynısını yapmadı mı, yaptı. Meclisi etkisizleştirdi, Türkiye sınırlarını aştı, Suriye’de, Libya’da savaşa gönderilen askerlerimiz var. Hani, “Yurtta barış, dünyada barış” felsefesine ne oldu?
1929’da
Almanya’da başlayan çok ağır ekonomik kriz geçiriyordu halkı çok yüksek
enflasyonlar altında eziliyordu. Tam bu sırada Hitler 10 yıla yakın zaman
içinde bir siyasi adım atamazken, ekonomik kriz Alman halkı tercihini Hitlerden
yana yönettir.
Fetö darbesi ile sistemi kendi lehine göre değiştiren Erdoğan’a ikinci bir fırsat olarak, şimdi şu günlerimizde korona ve ardından ekonomik kriz arttıkça Türk halkını baskı altına alarak ikinci yeni bir son hamle ile tamamen Recep Erdoğan otokritik diktatör hevesleri kabararak “tam tek adam “diktatörlüğünü ilan edebilir…
1920’de Adolf Hitler’in siyasi parti yaşamına Alman İşçi Partisine katılımı ile başlar. Partinin propagandasını ele aldıktan sonra parti adını “Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi” (NSDAP) olarak değiştirir. Komünistler ve sosyal demokratlar bu partinin destekçilerine onları küçümseme maksadıyla kısaca “Nazi” diyorlardı.
Hitlerin, yoksullara kömür dağıtma ve yoksullara yiyecek dağıtma propaganda afişleri...
1921’de Hitler, Partide hızla yükselmeye başlar ve kısa sürede parti lideri olmayı başarır. Ancak, 1929 yılına kadar başarısız olsa da dünyada yaşanan ekonomik kriz sonrası oylarını artırır ve 1930 yılında yapılan seçimlerde meclisin ikinci büyük partisi olur.
1932’de Adolf Hitler, Almanya’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine NSDAP’ın adayı olarak katıldı. Karşısında güçlü rakibi Hindenburg vardı. İlk turda kazanan olmadı, ikinci turda ise rakibi kazanırken, Hitler kaybeder...
Almanya’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçileri sonrası yapılan genel seçimde ise Hitler’in partisi mecliste en çok sandalye sayısına sahip olarak girdi. Böyle olduğu halde hükümeti kurmaya yeterli değildi, koalisyon kurmak gerekiyordu. Hitlerin hükümeti kurması için, Cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler’e görev verdi. Ancak Hitler koalisyon kurulmayınca da Alman Ulusal Partisi’nin desteği ile ülkeyi yeniden genel seçimlere sürüklendi...
Almanya’da alınan bu yeniden seçime gidiş kararı, dünyanın da bir felakete sürükleneceği bilinmiyordu. Çünkü alınan seçim kararı ile Hitler’in diktatörlüğe giden önemli yol dönemeçlerden biri oldu. Bu arada Alman parlamentosunun toplandığı anda Reichstag’ta (meclis) çıkan yangının, Hitler’in partisi tarafından çıkartıldığı iddia edilse de soruşturma Nazi Partisi’nin (NSDAP) git gide en güçlü siyasi bir parti olmasından dolayı fazla bir soruşturma açılmaz.
İşte Recep Erdoğan'ının tek sesliliği, bir gazete al, 10 gazete okumuş ol; bir yazarı oku 10 yazarı okumuş ol ama hizmet Recep Erdoğan lehine olsun...
Yaralanılan Kaynaklar: Cumhurbaşkanlığı © REUTERS / THİLO SCHMUELGEN
Medyafaresi,Türkiye'nin Özgür Sesi
Yararlanılan Kaynak Sputnik Türkiye sitesi
HİTLER İLE ALMANYA’DA
SEÇİM HİLELERİ ve BASKILARIN ARMASI
BUGÜNÜN TÜRKİYESİNDEKİ DURUM İLE KIYASLAMA
Resimde görüldüğü gibi Alman meclisinde tek parti işareti kamalı haç asılıdır
Bu arada Adolf Hitler, Cumhurbaşkanı Hindenburg’a imzalattığı bir kararname ile vatandaşların çeşitli kişisel ve siyasi haklarını kısıtladı. Bunu takiben Hitler’in partisi NSDAP ve Alman Ulusal Parti dışında bütün partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu. Bu yasaklı dönemde gidilen seçimlerin sonucunda Hitler iktidar oldu. Yani olağanüstü yapılan seçim şartları, Hitler’in partisi, seçimde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) %44 oy alarak, tek başına iktidar oldu. Ancak salt çoğunluğu yine elde edemediği için, daha çok yetkiler istedi. Böylece Hitler, sürekli diktatörlüğe giden yolu açıyordu…
Recep Erdoğan Muhalefet için: “Her şey gibi muhalefeti de yerli ve milli inşallah ülkemize kazandırmak bize nasip olacaktır.” Dedi. Benzer yanlardan değil mi?
Hitler’in diktatörlüğe gitmekte her yol mubahtı…
1933 yılında Meclisten “geçici” adı altında geniş yetkiler verilmesini istedi. Adolf Hitler’e ve hükümeti bu “geçici” yetkiyi meclisin salt çoğunluğunun onayına gerek duymadan kanun yapma yetkisiydi. Bu yetkinin yasalaşması içinse de meclisin üçte birinin oyu gerekiyordu. Oylamanın yapılacağı gün parlamento, hükümetin polisi (SA) tarafından kuşatıldı ve bazı sosyal demokrat parlamenterler Meclis’e sokulmadı. Dahi ayrıca 81 komünist vekil de meclis seçimden önce gözaltına alınıyorlar…
Fetö Darbesinden sonra benzer biçimde Recep Erdoğan’a geçici yetkiler verildi; meclisin çoğunluğu anlamsızlaştırıldı, ülkede önemli karalar tek adamın isteği doğrultusunda, salt çoğunluk karaları ile değil tek adam talimatlar ile yapılır oldu.
Almanya’da Referandum İle Başbakanlığın Kaldırılması
Başbakanlığın cumhurbaşkanlığı ile birleştirilerek, başbakanlığın ortadan kaldırılması hakkında yapılacak Referandumda, yoğun bir propaganda yapan Hitlerin Nazi partisi, referandum oylamasında oldukça anti demokratik eylemlerde kullanıldı. STK’ları, kulüpleri Nazi askerleri eşliğinde oy kullanma merkezlerine götürmek ve açık oy vermeye zorlamak da vardı. Bazı yerlerde oy verme kabinleri kaldırılarak bazı yerlerde de kabinler olsa da, kişiler oylarını gizli, istenmeyen oy vermesin diye, oy verilen kabinlerin üzerine, “Buraya giren vatan hainidir.” yazan afişler bulunuyordu.
Referandum seçiminde "evet" ve "hayır" işareti, evet daha büyük daire hayır çok küçük daire
Bunda amaçla, Alman halkının açık oy vermesine zorlamaktı. Dahi hatta, buna ek olarak, birçok oy pusulaları üzerinde “evet” damgaları vurulmuş haldeydi. Hatta geçersiz oy pusulaları sıklıkla çıkmasını da “evet” oyları olarak sayıldı. Birçok “hayır” oyu referandum sorusunun lehine kaydedilmiştir. Referandum sonucunda %88 evet oyu çıkmış ve Hitler “Führer” olarak istediği, Almanya’da mutlak tek adam olmayı iyice sağlama almış oldu.
Almanya’da cumhurbaşkanlık sistemi ile başbakanlık birleştirilmesi ile ülkenin tek adam eline geçmesiyle artık önü alınmaz dünyaya tehdit olan; dünyanın gördüğü en kanlı savaşlardan 2. Dünya Savaşı başlatan “tek kişi” olur.
Binlerce insan, kurulan toplama kamplarına milyonlarca Yahudi toplanılarak soykırıma uğratıldı. Siyahiler; çingeneler, zihinsel engelliler, fiziksel arazlar katledildi.
Bir
taraftan, Nazi doktorları bu insanlar üzerinde korkunç deneyler yaptılar.
Ayrıca savaş tutsaklarına işkenceler yaptılar, kimyasal silahlar kullandılar ve
birçok savaş suçları işlediler.
Hitler’in başlattığı dünya savaşında 7 milyondan fazla Alman vatandaşı yaşamını yitirdi. Savaş sonucu olarak Almanya toprak bütünlüğünü kaybetti ve ülke “Doğu Almaya, Batı Almanya olarak ikiye bölündü. Batı Almanya Amerika, İngiltere ve Fransa’nın kontrolüne geçti. Doğu Almanya ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kontrolünde kaldı. Almanya, Fransa, Birleşik Krallık ve Rusya’ya savaş tazminatı ödedi. Alman yaşam standardı 1932’deki ekonomik günlerine döndü.
Alman toplumu, Nazi dönemindeki işlenen insanlar suçları nedeniyle uluslararası alanda ve sosyo-kültürel temsillerde soy kırımın ve savaş suçlarının lekesini hâlâ taşımaya devam ediyor.
Savaşta hayatta kalan Alman halkı büyük açlık ve sefalet yaşadı. Savaş sonrası ABD ve Birleşik Krallık entelektüel savaş tazminatı olarak Almanya’daki tüm patentleri, Almanya’nın tüm teknolojik. Bilimsel bilgi ve birikimini topladı. Bu patent ve bilgi birikiminin değeri günümüz parasıyla 123 milyar dolara tekabül ediyor.
Çok Parti Sisteminden Yetkinin Tek Adam ve Tek Partinin eline Geçişi
Artık
Almanya’da bütün yetkileri eline geçiren Hitler, bütün yetkilerini kullanarak, “tek
adam” olur; çok partili sistemden tek partili sisteme geçişi kolaylaştırır.
1933’de ise çıkarttığı yasalarla “Nazi partisi” dışında bütün partileri ülkede yasadışı
ilan etti. Bütün bu gücü, halka hitabet yeteneği ve oldukça etkili biçimde
kullanarak Alman halkını yanına çekmeyi başardı ve kendi Nazi partisinde
birleştirdi…
Recep Erdoğan benzer bir hitabet yeteneği ile Türk halkını uzun süredir yanında, partisinde tutmayı başardı.
Hitler’in en etkili propagandası, “Ein Volk, Ein Reich, Ein Fuhrer.” yani ‘Tek halk, Tek İmparatorluk ve Tek Lider” sloganı ile Nazi hareketi, Alman toplumunda çok önemli izler bırakıyordu.
Nerdeyse tamamen benzer propaganda ile Recep Erdoğan, “Tek devlet”, “Tek Millet”, “Tek Bayrak”, “Tek Ülke” demiyor muydu?
Ayrıca Hitlerin propaganda söylemleri ve taktikleri, pankartlar, posterler, parti yayın ve söylemleri, radyolardan nerdeyse kendi lehine yayın yapan %95 televizyonlardan her gün birkaç kez canlı yayın yayında diline gelen ne varsa muhalefete kusan Recep Erdoğan. Meydanlardaki mitinglerde sürekli aynı sloganları tekrar ederek Nazi partisinin (NSDAP) söylemlerini aratmayacak biçimde dillendirmektedir.
Alman Nazi partisinin propaganda bakanı Goebbels gazeteler, dergiler, kitaplar, mitingler; sanat, müzik, film ve radyonun kontrolünü eline alıp Nazi karşıtı bütün görüşleri sansürleyip yasakladı; kimse muhalif ses çıkaramaz duruma getirilmişti. Türkiye’de AKP ile benzer durumu yaşamaktayız. Gazeteciler, siyaset insanları, siyaset yorumcuları Recep Erdoğan’ı eleştirmeleri bile suçlanarak tutuklanıyorlar.
Bize Hiç Yabancı Gelmeyen Hitlerin Yaptıkları…
Cumhurbaşkanlığı yarışında rakibi olan Alman Cumhurbaşkanı Hindenburg’un
yetkilerine pek dokunulmamıştı. Zaten pek bir yetki de elinde kalmamıştı. Onun
yetkilerini sürekli çiğnemekteydi. Bundan dolayı hiçbiri mahkeme yargılayacak
gücü kalmamıştır, her konuda tek kara verici kendisiydi. Yani her yetki
Hitler’in tekelinde; tek adam olduğu açık biçimde zaten hissediliyordu. Ancak 2
Ağustos 1934’te Alman cumhurbaşkanı Hindenburg’un ölmesi üzerine, Hitler
harekete geçerek, ilk iş olarak Formalite bir referandum ile Cumhurbaşkanlığı
ile Başkanlığı birleştirerek 1934’te tek adam olmakta önündeki bir engel daha
kalkmıştı…
Sonuç, Hitler, Bütün Yetkileri Tekelinde Toplamayı Başarır
Hitler
oldukça kısa olan yasa tasarısı ile oldukça güçlü yetkiler elde etmeyi başardı.
Salt tasarıda bulunan 5 madde ile meclisin geri kalanını tamamen
etkisizleştirdi ve bütün gücü kendi üstünde toplayarak anayasaya aykırı yasalar
çıkarma yetkisini tekeline geçirdi.
1. Madde şöyleydi: “Hükümet, Anayasa’da belirtilen kanun çıkartma sürecinden ayrı olarak da kanun çıkartabilir.”,
2. Madde: “Hükümetin çıkarttığı kanunlar, meclis kurumlarını etkilemediği sürece anayasadan sapabilir; devlet başkanının yetkileri bundan etkilenmez.”;
3. Madde ise: “Devletin yabancı milletlerle yapacağı anlaşmalar ve bu anlaşmaların gerektireceği kanunlar için meclis onayı gerekmez. Hükümet bu anlaşmalar için gerekli gördüğü kanunları çıkartır. Bu maddeler hükümetin meclise danışmadan, kanun çıkartmasına, bütçe onaylamasına ve uluslararası anlaşmalar yapmalarına olanak sağlar” diyordu.
Tekrar okuyun, birde Türkiye’de, “tek adam” cumhurbaşkanlığı sitemi dedikleri ile bağlar oluşturun hele; bir değişiklik görmediğinizi anlayacaksınız!
Hitler artık tekeline bütün yetkileri tamamen yetkileri alır ve yasama ve yürütme meclisten Hitler’e geçer. Hatta daha önce cumhurbaşkanlığı yarışında yenik düştüğü Cumhurbaşkanı Hindenburg’u da etkisiz duruma getirilir, bir etki olmaz artık.
Şimdi bu durun Recep Erdoğan’ın “Tek Adam”, “Şahsım” düşüncesiyle, meclisi tamamen etkisizleştiren Hitler düşüncesi ile örtüşmüyor mu?
Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı Sistemi Buradan mı Etkilendi Acaba?
Benzerlikler: Hitler elinde İncil sallıyor, Recep Erdoğan ise elinde Kur'an gösteriyor
Tek
Adam olmak için Hitler; Cumhurbaşkanı Hindenburg’un ölümünden sadece 7 gün
sonra referanduma götürdü ülkeyi. Referandum ile Cumhurbaşkanlığını Başbakanlık
ile birleştirilmesi amaçlanıyordu. Bize hiçte yabancı olmayan; başbakanlığın
cumhurbaşkanlığı ile birleştirilerek başbakanlığı ortadan kaldırılması gibi…
Referandumda Alman halkına şu soru soruldu: “Cumhurbaşkanlığı makamı, Başbakanlık makamı ile birleştirilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın tüm yetkileri ile Başbakanlığın yetkileri Führer ve Şansölye Adolf Hitler’de toplanmıştır. Vekilini kendisi atayacaktır. Alman erkeği ve Alman kadını, bu yasa ile öngörülen bu düzenlemeyi onaylıyor mu?” deniyordu…
Yaralandığım kaynak: Medya Faresi, Türkiye'nin Özgün Sesi
Osmanlılar Elinde
Beyşehir.
Osmanlıların
eline geçen Beyşehir’i Osmanlılar ne zaman tam olarak ortaya çıktığı
bilinmeyen, Eşrefoğlu merkezi, üç tarafını kale ile bir tarafı gölle çevirdiği
“ İçerişehir” adı verilen yer ile Beyşehir Çayı adıyla anılan bugünkü Çarşamba
Kanalı öteki kıyısında uzanan yere de, yani taş köprüden öte tarafa “Dışarışehir”
denilmekteydi. Böylece, günümüzde olduğu gibi kent iki taraflı ayrışmış
oluşmaktaydı. Konya Vilayeti Salnamesi,
1883: 100
Dışarı şehir olarak adlandırılan yerin (İçerişehir’in karşı tarafı, ne zaman kurulduğu pek bilinmese de, hayli dışarıdan gelen göçlerle nüfuz artışından kentin kurulmuş olabileceği düşünülmektedir. Ancak, “Dışarışehir” denilen yerde kendi adıyla anılan bir mahalle ve camii bulunan Hacı Armağan Şah’tan (*) dolayı, “İçerişehir” dışındaki iskân hadisesinin çok daha eskilere dayandığı söylenebilir.
(*) Antalya, Isparta, Konya ve Beyşehir’de pek çok vakıf eseri olan Mübarizüddin Hacı Armağan Şah, Sultan Keyhüsrev’in oğlu İzzeddin Keykavus’un Atabeğidir. 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’in cülusunda Üstadüd-dârlık yapan Armağanşah 1248’de Babai İsyanında öldürülmüştür. Bkz. M. Akif Erdoğru , “Beyşehir”, 1992:84
Osmanlı
hâkimiyeti sürecine geçmesiyle de devam etmiş gibi söylense de, işin gerçek
tarafı, Eşrefolu Beyliği dönemindeki itibarlı canlılığını koruyamadı. Ancak
Osmanlı’nın bir sancak kenti olur ve 1842 yılı itibariyle sancak olma
özelliğini kaybeder ve Beyşehir kent nüfuzu armasını kaybederek, kentin
gelişmesi de durağanlaşır. Başta buna neden, kent nüfuzunun gelişmesine engel
sosyal, kültürel ve iktisadi idi.
19. yüzyıla gelindiğinde Beyşehir ve çevresinden büyük kentlere önemli göçler başlar. Eşerefoğlu zamanında cazibe merkezi olan kente ivme kazanan göçler, özellikle 19 ve 20. Yüzyılda tersine, kenti terk eden göçler ivme kazanmıştır.
Beyliğin kurucu Seyfeddin Süleyman’ın Beyşehir’de hala görkemiyle ayakta duran bir sanat eseri olan, bir benzeri olmayan ağaç işi Eşrefoğlu Camii, Anadolu Selçuklu Dönemi sanatının en nadide örneklerindendir. Aynı zamanda, caminin yanında çifte hamam, bedesten, konaklama yeri (han), aş evi(imaret) ve türbe yaptırmıştır. (1)
Eşrefoğlu Süleyman Bey’den sonra da önem verilerek Mübarizüddin Mehmet Bey zamanında bayındırlık çalışmaları sürmüştür. Beyşehir’de Subaşı (vali) sıfatıyla görevde bulunan Şerafeddin Ahmet Bey Selçuklu geleneğine uygun görülen tarzda imar faaliyetlerinde bulunmuş ve 1314 yılında “Demirli Mescit” olarak bilinen, mescidi inşa ettirmiştir. (2)
Mevlevilik tarikatının etkin bir üyesi olan Mehmet Bey, Ulu Arif Çelebi’yi Beyşehir’e davet etmiş, onunla yakın ilişki kurmuştur. Mehmet Bey ile Ulu Arif Çelebi arasındaki ilişki Menakibü’l-Arifin (Ariflerin Menkıbeleri) adlı yapıtında Ahmet Eflaki konuyu detaylı bir biçimde anlatılmaktadır. (3)
Mehmet Bey’in aynı zamanda 13. yüzyılın son çeyreğinde Anadolu’yu yurt edinen Seyyid Harun Veli ile de görüştüğü rivayet edilir. Eşrefoğlu Mehmet Bey’in 1303-1320 yılları arasında Beyliğin başında bulunduğu dönemde gerçekleşen bu buluşma sonrasında Mehmet Bey’in Seyit Harun Veli’yi ziyaret ederek, onun külliyesine gayr-i menkuller bağışlamasını ister. (4)
16. yüzyıl başlarında Beyşehir kenti 12 mahalle iken günümüzde 15 mahalleye çıkmıştır.
Eşrefoğlu, Subaşı Mescidi, Emenler (Halife Hacı İvaz), Asılbeyi, (İhtiyar Fakih, Aykut, Mancınık), Kuyumcu (Zergeran), İbrahim Ağa, Hacı Armağan, (Meydan), Kadı Muhyiddin, Yeltan, Seydi Ali bin Ali Bey, Debbağlar ve Kapu Mescidi adlı mahalleler kentin en eski mahalleleridir. 16. yüzyıl sonunda bu mahallelere Dalyan, Hoca Sinan ve Musalla mahalleleri de dâhil olmuştur. (5)
18. ve 19. yüzyılına ait hurufat defterlerine göre bu mahallelerle eklenen Beyşehir merkezinde kale dâhilinde Çiftçiler (Hoca Bali), Şeyh Hamza, kale dışında ise Evsat adılı mahallelerin adları eklenir. (6)
Bu durum 16. yüzyıldan sonra da yeni mahallelerin oluştuğunu düşündürmektedir. 1844 tarihli Beyşehir Kazası nüfus defterine Beyşehir kaza merkezinde Cami, Hacı Armağan, Orta ve Dalyan Mahallesi olmak üzere dört mahalle kaydedilmiştir Bunlardan Cami İçerişehir’deki bütün mahalleleri bünyesinde toplamış bulunmaktadır.
20. yüzyıl başlarına kadar Beyşehir kent merkezi, “İçerişehir” ile “Dışarışehir”deki Hacı Armağan (Meydan), Dalyan ve Evsât adlı mahallelerden oluşmaktaydı. (7)
1902 yılında Beyşehir’e iskân edilen Çeçen muhacirlerin yerleştirilmesiyle birlikte meydana gelen yeni mahalleye, padişah 2. Sultan Hamit’in adına izafeten Hamidiye adı verilmiştir.
20. yüzyılın başında kent merkezinde yeni bir mahalle daha oluşturulmuştur Başbakanlık Osmanlı Arşivi Kaynakları (BOA), İrade-Dâhiliye, 5: 1321, lef 1, 3 Mayıs 1903. Bu tarihten itibaren günümüze kadar yeni mahalleler oluşmasını sürdürmüştür.
Mimari
bilim dalında insanlığa bilgi sunan yapılardan Beyşehir, Eşrefoğulları Beyliği’
zamanından bize sanatsal değeri olan, koruması bizlere düşen dünyada benzeri
pek az bulunan mimari eserler bırakmıştır…
1) Salim Koca, “Anadolu Türk Beylikleri”, 2002, s.716
(2) Ahmet Çaycı, “Eşrefoğlu Beyliğinin Mimarî Eserleri” Yüksek Lisans tezi, Konya
(3) Ahmet Eflaki,
“Ariflerin Menkıbeleri 1973:282
(4) Ahmet Çaycı 1993
s.13
(5) M. Akif
Erdoğru “Osmanlı Yönetimi’nde Beyşehir
Sancağı”, İzmir.1998, s.106
(6) VGMA, Hurufât
1075:7a; 537: 74; 537:75a; 1097: 19a; 1097: 21; 1097:20a; 1141:75b;1140:81a;
542:37a; 1141:74a; 1133:80b; 1133:80b; 1141:75b
(7) BOA, Temettuat
Defterleri, (ML. VRD. TMT), Nr. 9820, 9821
Osmanlı Döneminde Sürgün Yeri Beyşehir
Sürgün; insanların
bulundukları yerden istekleri dışında başka yerlere göç ettirilerek ikamete
zorunlu tabi tutulmalarına sürgün denilmektedir. Osmanlı Devletinin tarihi
sürecinde sürgün siyasetini, kendisine tehlikeli gördüğü, farklı
düşüncelerinden bazı topluluklara uyguladığı cezalandırma yöntemiydi sürgün.
Dilimizde, insanların bulundukları yerden başka yere zorunlu olarak göç ettirilerek ikamete zorunlu tabi tutulmalarına sürgün denilmektedir. Osmanlı Devletinin tarihi sürecinde, çeşitli nedenlerden dolayı, farklı düşüncelerinden bazı toplulukları sürgün siyaseti uygulanarak cezalandırma yoluna gitmiştir.
Osmanlı devleti, kuruluşundan kısa süre sonra sürgün siyasetine başlamış, toplumu bir yerden başka bir yere, yani en çokta sürgün, yeni fethedilen yerlere Türkmenler, sürümüştür. Bu sürgünlerden en çok pay sahibi Karaman Beyliği’nin Osmanlılar tarafından dağıtılmasıyla olmuştur.
Osmanlı Vilayete bağlı Beyşehir Kazası idarî, coğrafî ve fizikî özelliklerinden dolayı olsa gerek, bir tür sürgün alanı olarak seçilen bölgeler içinde yer alır. Bu nedenle özellikle “20. yüzyıl başlarında ve savaş dönemlerinde çok sayıda gayrimüslim Beyşehir Kazasına sürgüne gönderilmiştir. Bu çalışmada, başta muhasım devlet tebaasından olanlar olmak üzere Beyşehir Kazasına sürgün edilen gayrimüslimlerin nicelik ve nitelikleri ile sosyal ve ekonomik özellikleri ele alınacaktır.” (*)
Buna gerekçe olarak, kısmi siyasi-idari olsa da, aşağılanan, horlanan, hesaba katılmayan, nerdeyse yok sayılan Türkmenlerin Osmanlı otoritesine arada bir başkaldırmalar yapmalarından dolayı ayaklanıyorlar, padişahların huzurunu kaçırıyorlardır. Türkmenleri sürgün ederek, birlik ve bütünlüklerini bozup dağıtarak, Osmanlı yeni fethedilen, daha çok Balkanların sınır bölgelerine sürüyorlardı.
(*) Hüseyin Muşmal, Hasret Gümüş, “Exiles To Beysehir Town During The Late
Ottoman Empire Periods” (Osmanlı devletinin Son Dönemlerde Beyşahir Kazası’na
Yapılan Sürgünler)
Halkın 107 Bin Oyla Seçtiği Hakan Bahçetepe’nin Yerine 21 Oyla Seçilerek Geçen Eray Karadeniz! Kötü niyet, CHP’yi çökertmek için CHP’li bel...