19 Ekim 2024 Cumartesi

FİLİSTİNLİLERİN APIŞARAZI ZEVKİNE SATILAN TÜRK KIZLARI



FİLİSTİNLİLERE SATILAN KIBRISLI TÜRK KIZLARININ ACIKLI ÖYKÜSÜ

Cümbezin Kızı: Filistinli bir karpuzcuya satılan Kıbrıslı Türk kadının dramı…
Ülkü Demiray’ın ‘2023 Emine Işınsu Roman Ödülü’nü kazanan romanı “Cümbezin Kızı” Adlı kitapta, kızını Filistinli bir karpuzcuya sattığı Kıbrıslı bir kadının çektiği acılarını ele alarak anlatıyor.

İngiliz sömürgesi altında siyasi dengeler ve Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklerin yaşadığı toplumsal cinsiyet dengesizliklerin, eğitimde, ekonomide ayrımcılığın yaşandığı yokluk dönemleri üzerine yazılmış “Cümbezin Kızı” kitabı kadının “bir çeşit ticari ürün” Filistinlilere sarılması ve oralarda kaybolup gitmelerini konu almış bir yapıttır.

2017 belgeselinden bir kare; Kıbrıslı yönetmen Yeliz Şükrü’nün Kıbrıslı kızların gelin olarak satılma hikâyesinin izini süren ‘Fetine’yi Ararken.

Kıbrıs’ın pek bilinmeyen yaraları Filistin’e satılan Türk kızları ele alınmış…
Kaynaklara göre, Kıbrıs’tan 1920-1950 yılları arasında yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle Filistinli Araplara Kıbrıslı Türk kızları, yaşları 11-12 yaşlarında gelin olarak anne-babaları tarafından satılmış sayıları 3-4 bin dolaylarında olduğu kaynaklarda yazılan kız çocukları olduğu söylenmektedir.

Kıbrıslı Türk Kızların Ticari Olarak satılmaları…
Yoksulluk ve yoksulluğu fırsat bilen Filistinliler Kıbrıslı kimi köylüler çocuklarının para karşılığı satarak ellerinden alınarak Filistin’e götürülmesine izin verirler. Kıbrıs’ın Baf, Limasol, Larnaka gibi kıyı bölgelerinden, 10-15 yaşındaki Kıbrıslı Türk kız çocukları vapurlarla bir bilinmeze doğru yola çıkar...

Kıbrıslı kızların Filistinlilere sarılması olayını ilk kez Neriman Cahit; “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı kitapta, bu öykülerle ayrımcılığın, yoksulluğun ve acımasızlığın; nice Kıbrıslı Türk çocuklarının, dilini ilmediği, kültürüne yabancı gelin edilmiş kızların acıklı öyküsünü ele almış.

Kıbrıslı Türk kızlarının satılışını ticarete çevirenler olur…
Kıbrıslı köylü kızların satılması ve işin içine iyi kazanç olduğunu sezenler bir süre sonra Filistinli Araplara kız bulmak için acente gibi çalışan kadın simsarların ortaya çıkmasına da yol açmış. Bu kişiler ev ev dolaşarak çoğunlukla sarışın, renkli gözlü kızları bulmaya çalışırlar; satılan kızlar için hem anne babalardan hem de kızları satın alanlardan komisyon alırlarmış.

Simsarların başı, gündüzleri kadınlara geceleri de erkeklere hizmet veren Tantin Hamamı’nı işleten Pembe ve kızı Fatma kadın simsarlık yaparlar. Bunlar damak adaylarını doktor, mühendis olarak tanıtırlar ancak bu sözler pek doğru çıkmaz ancak satılan kızların çoğu gittikleri yerde büyük bir sefaletle karşılaşırlar. 2.veya 3. eş olarak kuma olduklarını anlarlar…

Filistinlilere satılmış olan bu Türk kızlarının çok az sayıda olanı özlemlerini yenemeyip geri yurtlarına dönebilmiş. Pek çoğu da özlemlerini içlerine gömüp, dünyalarına küsmüş, kaderlerine boyun eğerek oralarda kalmışlar.

Öğretmen Yazar Neriman Cahit kitaba yazmasına varan süreci şöyle anlatıyor: “Ben yıllardır bu kızları merak ediyordum. Öğretmenlik yaptığım köylerde, çalıştığım kadın örgütlerinde hep izlerini sürmeye çalıştım. Fakat müthiş bir suskunluk vardı. Bu kızlar, 11-12 yaşında henüz sek sek oynarken aileleri tarafından para karşılığı taliplileri hiç araştırılmadan, neyin nesi oldukları bilinmeden Araplarla evlendiriliyordu. Dr. Haşmet Gürkan’ın araştırmacı yönü çok güçlüdür. Bir yazısında bu kızlardan bahsediyordu. Hep ona sorular sorardım. Bir gün bana: Sen bu işin peşini bırakmayacaksın. Ama lütfen meselenin adını doğru koy; ‘Biz bu kızları sattık’ dedi.”

Neriman Cahittarihle yüzleşmek gerektiğine inanıyordu: “Ben bir ilkokul öğretmeniyim. Bu kızları yazmak benim topluma olan borcumdu. Bu konuyu konuşmalıydık. Bu kızlar çok büyük acılar çekmişler ve hâlâ çekiyorlar. Ve Kıbrıslılar onları unutmayı tercih etmiş. Haklarını korumamış. Mesela onların da miras hakkı var. Ama bunu kimse gözetmemiş. O dönemde Kıbrıs İngiliz sömürgesiydi. Köylü çok fakirdi, kuraklık vardı. Ve tefeciler köylünün kanını emiyordu. Kadınlar için bir eğitim söz konusu değildi. Şehirli üst tabakadan ailelerin kızları Kur’an bilirdi. O kadar.” Selman Zebil Ekim 2024




15 Ekim 2024 Salı

MUSTAFA DESTİCİ NEREYE KOŞUYOR, KİME HİZMET ETMEK İSTİYOR?




           Mustafa Destici Nereye Hizmet Ediyor? 
                     Ümit Özdağ'dan Tepkiler

İki siyasetçi, ikisi de sağdan, birisi cumhur ittifakından, birisi de bağımsız, “Filistin milli davamız değil” diyen Ümit Özdağ’a cumhur ittifakından olan Mustafa Destici çatarak yanıt veriyor Özdağ’a: “Filistin milli davamız demediği için Türk değildir. Müslüman Türk milletinin asli bir evladı ‘Filistin benim meselem değildir’ diyebilir mi? Diyorsa bu milletin parçası değildir” diyerek karşılık veriyor. Destici’ye göre Türk olmak için önce “Filistinci olmak” demek mi oluyor?

Sen önce “neden kasayı boşalttın” de reisine, vatandaşa yüklenme…

Cumhur İttifakı'nın küçücük ortağı, Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, konuşma becerisi mi eksik, yoksa yaranma isteğinden mi bilinmez ama yine Anayasaya aykırı, banka kartlarından devletin “Savunma Fonu” adı altında, limiti 100 bin liranın üzerinde olanlardan yıllık 750 lira vergi alma kararına sahip çıkarak, yasa önerisine karşı çıkan vatandaşlara ağır saptırarak, çarpıtarak, olayları milli duygulara çekerek, sanki ülkeyi kendisi koyuyormuş gibi yakışıksız, iftira sözler konuşuyordu.

Dertici’nin o konuşması aynen şöyleydi: “Ver kardeşim! Vermezsen sonun Suriye, Irak, Filistin gibi olur. Mehmetçik canını, polis kanını, güvenlik koruyucusu ailesini veriyor; sen 750 lira vermişsin, çok mu? Onların derdi, bunların takımı, savunduğu siyasetçilerden biz ne duyuyoruz? Bunlar milliyetçileri değil, DEM'lileri savunurlar. Bunlar Türkiye ile Yunanistan karşı karşıya geldiğinde Yunanistan'ı, Batı'yı, Ermenistan'ı savunurlar. Bunların hiçbir zaman Türkiye'yi, Türkiye Cumhuriyeti'ni savunduğunu görmedim. Atatürkçülük adı altında, Atatürk ve laiklik kelimelerinin arkasına sığınarak devlet, vatan, din düşmanlığı yapıyorlar. Benim tavsiyem şu; onun vermediği 750 lirayı da biz veririz, bu millet verir. Bu milletin ve devletin onun gibi düşünenlerin parasına da ihtiyacı yoktur. Gitsin o 750 liraya bir büyük rakı alsın, ‘demlenmeye’ devam etsin.” Açıklamasının, parçalayıcı, bölücü, kendisi gibi düşünmeyeni ya Ermeni Ya Yunan veya DEM Patil’i, gibi göstermesi çok ayıp, çok iç yakıcıdır.

Ümit Özdağ, Kredi kartlarından alınması planlanan vergi ile ilgili konuşan “Ekonomik kriz her geçen gün daha da derinleşerek devam ederken şimdi kredi kartlarına 750 lira vergi getiriyorlar. İnanılır gibi değil. Kredi kartı arkadaşlar borç demektir. Yani siz kredi kartınızı kullandığınızda borç harcıyorsunuz. Banka size borç veriyor. Borcun vergisi olmaz” diye sesleniyordu.

Merkez Mezitli ilçesindeki bir otelde gerçekleştirilen kongreye katılan Ümit Özdağ, partilileri ile toplantı yaptı. Sığınmacılar hakkında Özdağ’ın dedikleri: “Ülkemizde sayıları artık 14 milyona yükselen sığınmacı ve kaçak yaşıyor. Bunların içinde 5 milyonu kayıtlı, 2 milyonu kayıtsız toplam 7 milyon Suriyeli var ve bu tabii 7 milyonun bir bölümüne, önemli bir bölümüne vatandaşlık verilmiş durumda. Eğer kalırlarsa 2040 yılında bunların toplam sayısı 21 milyon olacak. Çünkü 5.43 doğum hızıyla sayılarını artırıyorlar. Bu büyük bir sorun” diye konuştu. Selman Zebil Ekim 2024

3 Ekim 2024 Perşembe

ÖZGÜR ÖZEL SON GÜNLERDE NE DEMEK İSTİYOR?



Özgür Özel’in Son Günlerde Hatalar mı Yapıyor?

ABD Savcılığı, New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkında yolsuzluk ve rüşvet dahil, 5 farklı suçlamanın yöneltildiği 57 sayfalık iddianame hazırlamış. ABD Savcıları Adams’ın yasalara aykırı bir şekilde ülke dışından bağış ve rüşvet aldığı iddiasını öne sürüyor. İddianamenin en önemli bir bölümünde de Türkiye ve Türk iş insanlarını da yakından ilgilendiriyordu.

Daha soruşturma aşamasında, soruşturma bitmemiş…
İşin içeriğini bilmeden, kimleri kurtarmaya çalıştığı belli olmayan Özel, gazetecilerin mikrofonuna Türkevi hakkındaki rüşvet iddialarına ilk yalanlama Özgür Özel’den gelir.

İşlenmiş bir suç varsa sana ne, o suçlar her gün ülkemizde işleyenlerin suçudur. Suç işleyen cezasını çeksin! Ne demek: “Türkiye rüşvet verecek bir ülke değil” sözlerle suçlu varsa aklamaya gidilmesin. O suç işleyenler, Deniz Baykal’a, “bu özel değil, genel, genel” diyenler, dünyayı ayağa kaldıranlardı. Onların para için yapmayacağı suç yoktur!

Olayın yaşandığı gün, CHP lideri Özgür Özel New York Türkevini ziyarete gittiğinde yanına gelen gazetecilerin sorularına yanıt veriyor: “New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkında hazırlanan rüşvet alma ve yolsuzluk olayı ve Türk yetkililerin de işin içinde olduğu tezleri öne sürülüyor. Soruşturmasına dair soruya CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ABD’nin New York kentindeki Türkevi’ni ziyaret ettiği sırada sorulan sorulara yanıtı: “Türkiye rüşvet vermeye ihtiyaç duyacak bir ülke değil” yanıtını verdi.

New York Belediye Başkanı Eric Adams Türk yetkililerden neler aldı?..
Başta rüşvet iddianamesinde Türkiye ile bağlantılı bir yer ise New York’taki Türkevi binası. Edilen iddia, yeni yapılan Türkevi’nin yangın yönetmeliğine uygun olmadığı, fakat buna rağmen belediyenin binaya ruhsat verdiği belirtiliyor. Savcılık, binayı teftiş etmekle görevli olan memura, “Binaya izin vermezsen, işini kaybedersin” denildiğini ve tehdit edildiğini öne sürüyor.

İddiaya göre Türkevi’nin Recep Erdoğan’ın New York ziyaretine yetişmesi için bir Türk yetkilinin Eric Adams ekibindekilerden birine “Sıra sizde” diye mesaj attığı belirtiliyor. Adams’ın da lüks hediyeler karşılığında “devreye girerek”, gerekli yasal düzenlemeleri yetiştirdiği iddia ediliyor.

Ayrıca ABD Savcılığı, 5 Türk iş insanı ve bir Türk yetkiliyi, Adams’a rüşvet vermek ve lüks hediyeler göndermekle suçluyorlar.

Dönersek Özgür Özel’e, sen yönetimde olsaydın veryansın ederdi Erdoğan seni! Ama Özgür Özel Türkevi’nin tarihine vurgu yaparak, CHP’nin gelecekte New York’taki resmi temaslarını Türkevi’nde sürdürecekleri açıklamasını yapıyordu...

Şunları söyledi: “Türkiye rüşvet vermeye ihtiyaç duyacak bir ülke değil, öyle bir acizliği içinde değil. Böyle bir şeye niyet etmek Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden kimseye yakışmaz. Ben bunları yakın yere koymam. Hepimizin gurur duyduğu böylesine bir binanın kazandırılması sürecinde bir jest gördüysek, fazlasını ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne tahsis edilen o muhteşem alan için yapmışızdır. Bunun parayla, pulla ölçülecek bir tarafı yok. Güçlü müttefiklik ilişkileri bunu gerektirir zaten.” Yararlanılan Kaynak: “Picture of Haber Merkezi”, 3 Ekim 2024,

Özgür Özel Beklenmedik Bir Gaf Daha
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Genel Kurula Recep Erdoğan girince ayağa kalkması, buna da “makama saygı” çıkışını gazetecilerin soruları üzerine, yeni yasama yılını açılışında saygısızlık yapmadan karşıladıklarını belirten Özel, “Bunda şaşılacak bir şey yok” dedi.

Sanki Erdoğan’ı yeni tanıyor muş gibi Özel’in yanıtı…
Ancak Özgür Özel’e, “Erdoğan salondan ayrılırken neden ayağa kalkmadıklarını ise şöyle açıkladı: “Rahatsız edici söylemler olmamakla birlikte, bizleri rahatsız edecek ya da cevap vermemiz gerekecek söylemler olmamakla birlikte, bir parti genel başkanı konuşmasıydı. O yüzden giderken ayağa kalkma gereği duymadık.” Der. Hani saygı gösterilmişti ya...

Özel, "AKP'lilerin de ilerde CHP'li Cumhurbaşkanına aynı şekilde saygı göstermesini umduklarını" söyledi. Bekleyin...

Erdoğan ile müzakere edilemez, mücadele edilir…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu X hesabından yaptığı açıklamada partisinin bugünkü tavrını eleştirdi, “Unutulmasın ki hiçbir yurttaşımızın Erdoğan ve Saray rejimini meşrulaştırma hakkı ve hukuku yoktur! Ancak mücadele etme sorumluluğu vardır!” dedi.

CHP-MHP-DEM DEMLENDİLER Mİ (!?)
1 Ekim 2024 Günü Meçlisin Açılışında Siyasilerin Konuşmaları…
Devlet Bahçeli’nin konuşmasına değinirsek, her sözcüğünde kin ve nefret içerek sözler vardır. TBMM’sinin (Büyük Millet Meclisi’nin) açılışına, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi davasında açıklamalar yapan gazetecileri açık biçimde hedef alarak tehdit etti. Yetmedi, hızını alamayarak CHP’yi ve Halk TV gazetecilerini de tehdit etti.

1 Ekim günü, MHP Meclis Grup toplantısında konuşan MHP lideri Devlet Bahçeli, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi ile ilgili davayı konu edip dille getiren Halk TV gazetecileri tehdit etti.

Devlet Bahçeli, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i hedefine alarak: “CHP Genel Başkanı’nın mahkeme kapılarında bir avuç MHP düşmanıyla esip gürlemesi batık gemileri gibi sallanması tek kelimeyle yüzsüzlüktür,” diyordu. demişti.

Bahçeli Özel’e sesleniyor: “Özgür Özel sana diyorum, iddiaların aynen şahsın gibi çürüktür, bastığın yaş tahta, bindiğin patlak lastikli dolmuş, tutsağı olduğun tezvirat cambazlığı seni hiçbir yere götürmeyecektir,” ifadelerini kullanmıştı.

Bahçeli, Halk TV gazetecileri ve CHP içinde: “Buradan sesleniyorum; Halk TV ve CHP ayağınızı denk alın. Dört soytarı muhabirle Milliyetçi Hareket Partisi’ni sorgulayamazsınız, sorgulatmayız,” diye ağır, yakışıksız tehditkâr dille sesleniyordu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin CHP’yi sert sözlerle eleştirmesinin ardından, aynı gün TBMM’de düzenlenen yeni yasama yılı resepsiyonuna katılan MHP lideri Bahçeli, CHP lideri Özgür Özel ile selamlaşarak Özel’in elini sıktı. Kürsüsünden bir-ki saat önceki dillendirdiği tehdit ve hakaretleri için Özgür Özel’den özür diledi: “Üzülme bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor, siyasetin gereği olarak,” demesi yamandı.

Özel, Bahçeli’ye “Celal (Adan) Bey gibi dostlarımız duygularımızı biliyor. Önemli olan doğru bildiğini söylerken saygıda sevgide eksiklik göstermemek. Hürmetler ederim” cevabını verdi.

Özgür Özel, Bahçeli’yle sohbet etmelerine gazetecilerin “Bir kırgınlık var mı?” sorusu Özel: “Geçmişte DEM Partililerin hatırını soruyoruz diye bizi eleştirenler oluyordu. Ben ‘Bu milletten, bu halktan oy alan her parti kıymetlidir’ diyordum. O yüzden Devlet Bey’in bugünkü ifadeleri ağırdı, ben de gerekli cevabı verdim. Kendisi ‘Birbirimizi kırmıyoruz umarım, siyasetin gereği böyle ifadeler oluyor’ dedi. Ben de ‘Celal Bey de bilir, hepimiz doğru bildiğimizi söyleriz ama nezaketten taviz vermeyiz’ dedim. Sonrasında karşılıklı selam, saygı, ayrıldık. Doğrusu budur, bir adım geri atmam ama nezaketi de elden bırakmayız.” Diye konuştu.

Daha önceleri Devlet Bahçeli defalarca “DEM Parti kapatılmalıdır” dediği DEM Parti grubuyla selamlaştı ve tokalaşarak sohbet bile etti. S. Zebil 3 Ekim 2024





29 Eylül 2024 Pazar

UTANILACAK SÖZ "BÜYÜK OSMANLI HIRSIZLIĞI" ABD GAZETESİ MANŞETİ


Ülke için “Büyük Osmanlı Hırsızlığı” Utanılacak Olaydır
New York Post, New York Belediye Başkanı Adams’ın (NYP) Türk makamlarından rüşvet almakla suçlanan “Grand Theft Ottoman” (Büyük Osmanlı hırsızlığı) manşeti ile çıktı. Bu yazı bile kendi başına gündem yaratan kapak yazısı “Grand Theft Ottoman” (Büyük Osmanlı Hırsızlığı) ABD gazetelerinden New York Post, bugün manşetten çıktı…

New York Post gazetesi, New York Belediye Başkanı'nın Türkiye ile ilişkilerini gündemine alarak şu iddialarda bulundu, Başkan, yasadışı kampanya katkıları ve uçak biletleri karşılığında Türkiye'ye bazı imtiyazlar sağlamış olduğunu manşetten veriyordu. Bu yazı hem ABD hem de Türk kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Ancak New York Belediye Başkanı Eric Adams üstüne atılan suçlamaları reddettiğini ve istifa etmeyeceğini söyledi.

New York Post, Adams için “Grand Theft Auto” (Büyük araba hırsızlığı) oyununa gönderme yaparak “Grand Theft Ottoman” (Büyük Osmanlı hırsızlığı) manşeti attı.

ABD’nin New York Güney Bölgesi Başsavcısı, Williams, Adams’ın Türk yetkililer ve iş insanları tarafından “hediye yağmuruna” tutulmasını kamudan gizlediğini iddia etti. Savcı Williams, “Belediye Başkanı Adams, kendisine sağlanan bu katkıları yasadışı olduklarını ve bu katkıların bir Türk hükümet yetkilisi ve Türk iş insanları tarafından kendisi üzerinde nüfuz satın alma girişimleri olduğunu bilmesine rağmen kabul etmiştir” diye konuştu.

İddialar, Belediye Başkanı Adams’ın Türk hükümet yetkilileri ve iş insanlarına, 100 bin doların üzerinde lüks seyahat faturalarını ödettiğini, buna karşılık olarak ta yasadışı Başkan Adams’ın New York İtfaiyesi’nin Türkevi’ni denetleme sürecine müdahale ettiğini ve denetimden geçememesine rağmen binanın açılmasına izin verdiğini öne sürülmektedir.

Başsavcı Williams, “Belediye Başkanı’nın bu hediyeleri yıllık kamuyu aydınlatma formlarında açıklama yükümlülüğü vardı, böylece halk ona kimin ne verdiğini görebilecekti, ancak iddia ettiğimiz gibi, her yıl, bu elde ettiği imtiyazları halka aktarmayarak her şeyi karanlıkta bıraktı. Gizlice hediye yağmuruna tutulmasına rağmen kamuoyuna hiçbir hediye almadığını söyledi. Adams’ın bu menfaatleri, kendisine bu pozisyonu nedeniyle verildiğini bilerek kabul ettiğini ve bu uygunsuz menfaatlerden bazıları karşılığında,

New York Belediye Başkanı Williams Adams, “zengin Türk iş insanları ve kendisi üzerinde nüfuz sahibi olmak isteyen en az bir Türk hükümet yetkilisinden yıllarca 100 bin doların üzerinde olan lüks seyahatleri için önerdiği desteği kabul etti. Adams, Türklerden 2016 yılından itibaren kendisine sunulan seyahat avantajlarını kabul etmeye başladı ve 2021’e kadar neredeyse her yıl kendisine sunulan bu avantajları kullandı” dedi...

25 Eylül 2024 Çarşamba

"OSMANLI TORUNLARIYIZ" DİYENLER, OSMANLI'YI YIKANLARIN GÜNÜNÜ KUTLADILAR


Suudi Arabistan’ın 94. Yılını Kutlayanlar

Osmanlı’nın yıkılmasında en güçlü rol oynayan Suudi Arabistan’ın 94. Ulusal günü kutlamalarına katılanlar, “Osmanlı Torunlarıyız” diyenlerdir. Torunları oldukları devleti çökertenlerin, Osmanlıdan kurtuluşlarının yıldönümünü kutlayanlara eşlik edenler.

Suudi Arabistan'ın ulusal gününün 94. yıl dönümü dolayısıyla bir otelde düzenlenen resepsiyona, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak, Ankara Valisi Vasip Şahin, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi Fahad bin Assaad Abu Al-Nasr, yabancı misyon temsilcileri katıldı.

Anlaşılmayan konu, Ordu Komutanları ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ne işi vardı orada?

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu ile birlikte Suudi Arabistan Milli Günü dolayısıyla düzenlenen resepsiyona katıldı.

401 Yıl Osmanlı Yönetiminde Arabistan’ın Kısa Tarihine Bir Bakalım!
Osmanlı Arabistan’ı, olarak 1517’de başlar, 401 yıl sonra 1918’de Arap Yarımadası Osmanlı yönetiminden ayrılır. Yani Arap Yarımadasını Osmanlı 1517’den 1918’e kadar yönetmiştir. Buda gösteriyor ki, Osmanlı'nın bu bölgedeki kontrol gücü, 4 yüz yıl boyunca devlet otoritesinin gücüyle orantılı olarak yönetmiştir. Osmanlı bölgede 16. Yüzyıldan itibaren Arap Yarımadası'nın kıyılarında bulunan Kızıldeniz ve Basra Körfezi gibi önemli yerler doğrudan Osmanlının kontrolü altına alınmış idi. Bölgenin iç kısımları ise, içişlerinde özerk olarak bırakılır. O dönemlerde Portekizlilerin Kızıl Deniz saldırılarını engellemekti. 1578'den itibaren Mekke Şerifliği, iç kısımlara seferler düzenleyerek yerel kabileleri kontrol altında tutmaya başlar.

1914'te Arap Yarımadası Tarih İlk dönem
1744’te Suudi Hanedanlığının ortaya çıkışı ve hanedanın kurucusu olan Muhammed İbn Suud'un Necid'de kendi güçleriyle Muhammed bin Abdulvahap’ın güçlerini birleştirmesiyle olmuştur. İşte bu ittifak, şu günümüzdeki Suudi Arabistan'ı yöneten Suudi Krallarının temeli oluşturan kökendir…

Suudi Devleti'nin ortaya çıkışı ve Osmanlı-Suudi Savaşları
Muhammed bin Abdulvahap ilk önceleri yaptığı imamlık görevinden 1773’de çekilince, Suudilerin güney ve merkezi Necid’e yayılması tamamlanmış oldu. 1780'lerde, kuzey kısımlar da Suudilere geçti. Böylece ilk Suudi Devleti, 1744'te Riyad'da kurulur ve sonra hızla genişleyerek Suudi devletininim ezici çoğunluğunu elinde tutar duruma gelir, 1792'de Lahsa, 1802'de Taif, 1804'te de Medine Suudilerin eline geçer. Ancak bu devlet, 1818'de Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yıkıldı. 1824'te Necid'de, daha küçük olan, ikinci Suudi Devleti kuruldu. 18. Yüzyıl boyunca Arap Yarımadası’nın iç kısımları, Suudilerle Raşit Hanedanı arasındaki çekişmelere sahne oldu. 1891'de, Raşit Hanedanı galip geldi ve Suudiler Güçlerini sürgüne etti.

Bu sürgün edilen Suudiler günümüze kadar gelen bugünkü Suudi Arabistan Devletini kökeni olurlardı.

Osmanlı'nın dağılışı başlar. Mondros Mütarekesi imzalandığında Arap Yarımadası 20. yüzyılın ilk başında Osmanlı, göstermelik de olsa Arap yarımadasının çoğunu kontrol etmeyi sürdürebiliyordu. Mekke Şerifliği Hicaz'da, (Encyclopaedia Britannica Online “History of Arabia” göre) birçok Arap kabileler ise iç kısımlarda egemendi.

1902'de, Suudiler Riyad'da geri döndü ve Necid’i tekrar ele geçirdiler. İhvan'ın desteğini alan Suudiler, 1912'de örgütün kurulmasından sonra hızlı bir şekilde yayıldı. 1913'te Lahsa tekrar Suudilerin eline geçti. (Dekmejian, R. Hrair “Islam in revolution: fundamentalism in the Arab world.” 1994, s. 131)

1916'da Hüseyin bin Ali, birleşik bir Arap devleti kurmak amacıyla Britanyalıların desteğiyle Arap İsyanı'nı başlattı. Her ne kadar 1918'e kadar isyan istenilen sonuca ulaşamasa da Osmanlı'nın 1. Dünya Savaşı'ndan mağlup ayrılması nedeniyle Arap Yarımadası, İtilaf Devletleri kontrolüne girdi. (Hourani, Albert, “A History of the Arab Peoples.” 2005, s. 315-319.)

Yararlanılan Diğer Kaynaklar:
Vikipedi Özgür ansiklopedi,
Anderson, Ewan W. Fisher, William Bayne “The Middle East: geography and geopolitics”, 2000, s.106.
Murphy, David (2008). “The Arab Revolt 1916-18: Lawrence Sets Arabia Ablaze”, 2008 s. 5-8.
Al Rasheed, Madawi “Politics in an Arabian oasis: the Rashidis of Saudi Arabia,” 1997. s. 81.


Osmanlı toprakları ve idari bölümleri:
Mekke Şerifliği (1517-1803; 1841-1919)
Mısır Eyaleti (1517-1701; 1813-40)
Habeş Eyaleti (1701-1813; 1840-1872)
Hicaz Vilayeti (1872-1918)
Lahsa Eyaleti (1560-1630)
Necid Sancağı (1871-1918)
Yemen Eyaleti (1517-1636; 1849-1872)
Yemen Vilayeti (1872-1918)

Suudi Devletleri
İlk Suudi Devleti (1744-1818)
İkinci Suudi Devleti (1818-1891)
Necid ve Hasa Emirliği (1902-1921; Suudi Arabistan'a dönüştü)

Diğer Devletler
Cebel Şammar Emirliği (1836-1921)
Asir Emirliği (1906-1934)
Suudi Arabistan'ı kim kurdu?

Suudi Arabistan kralları, Muhammed Bin Suud'un soyundan gelmektedir.
23 Eylül 1932’de Kral Abdülaziz tarafından kurulan Suudi Arabistan'ın idare şekli monarşidir. El Suud hanedanı tarafından yönetilmektedir. Kral'ın aynı zamanda Hükümet Başkanı olduğu bu sistemde, hükümet fonksiyonları Bakanlar Kurulu marifetiyle yürütülmektedir.

Suudi Arabistan Krallığı'nın ilan edilişi Suudi Arabistan milli günü ilanı…
23 Eylül 1932'de İbn Suud El Ahsa Katif Dominyonları ve Hicaz ile Necid Krallıklarının bundan sonra kendi yönetimi altında tek bir devlet (krallık) çatısı altında yönetileceğini ilan etti ve Suudi Arabistan Krallığı'nın kuruluşu ilan edildi.

Ülkede kral yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarını elinde bulundurmakta, Başbakanlık görevini de yürütmekte ve Bakanlar Kurulu'na başkanlık etmektedir.


Şimdiki Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud ve veliahdı olan oğlu Muhammed bin Selman da bu aileden olup, Ailenin 10 ile 20 bin arası üyesi vardır ancak en büyük gücü ve zenginliği elinde toplayanların sayısı ise yaklaşık 2 bin kişiden oluşmaktadır.

Selman Zebil 2024 Antalya

20 Eylül 2024 Cuma

AKP'Lİ CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ANAYASANIN 4. MADDESİ HAKKIINDA 4. GÜN KONUŞTU



Erdoğan 4. Madde Konusunda 4. Günde Konuştu
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan 19.09 2024 günü yurtdışında iş yapan inşaat patronlarının başarı ödülleri törenindeki konuşmada konuya girerek “Anayasa'nın ilk 4 maddesiyle ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı'nın böyle bir sıkıntısı, böyle bir derdi de yoktur” demişti, ancak iktidar içinde çatlak sesler sürdü…

AKP’de Anayasanın 4. madde polemiği: Orhan Miroğlu Zekeriya Yapıcıoğlu’nun açtığı kapıdan içeri girerek Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi bile teklif edilemez denen 4. Maddesinin değiştirilebileceğini ima ederek, “saçma sapan kavramları tedavüle sokarak sadece demagoji yapıyorlar.” Diyerek suçluyordu.

Erdoğan, Yapıcıoğlu’nun konuşmasından 4 gün sonra yanıt verdi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 gün bekledi; 4 gün toplumun nabzını ölçtü, tepkilerini yokladı ve 4 gün sonra toplumun geniş kesimlerinden tepkiler gelince 19 Eylül 2024 günü konuşarak: “Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı'nın böyle bir sıkıntısı, böyle bir derdi de yoktur. Partimizin bu konudaki duruşu, tutumu, yaklaşımı gayet açıktır” açıklaması yapsa da ardından iktidar kanadından çatlak sesler gelmeye başladı ve Kürt kökenli AKP milletvekili Mehmet Metiner ve yine Kürt kökenli eski AKP'li milletvekili AKP’de MKYK üyesi Orhan Miroğlu, sosyal medyadan ilk dört madde ile ilgili açıklamaları için Mehmet Uçum’un açıklamalarına yüklenerek tepki gösterdiler. Erdoğan’ın Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, anayasanın 4. maddesinin değiştirilmesini istemesi hakkında konuşması, Cumhur İttifakı içinde başlayan çatlak seslerin sürmesini engellemeye yetmemiştir.

Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı Mehmet Uçum’un açıklaması neydi bakalım…
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum X hesabından yaptığı açıklamada Yapıcıoğlu'nun bu açıklamasına yanıt olarak, “Değiştirilmezlik ilkesi, kurucu neslin gelecek kuşaklara nasihatidir, söylendiğinin aksine sonraki neslin iradesine ipotek koymak değildir. Hiçbir yeni kuruculuk, geçmişi sıfırlayarak yapılamaz. Nesnel olarak da öznel olarak da bu imkansızdır. Bu nedenle değiştirilmezlik ilkesi, ülkesel birliğin ve devamlılığın temeli demektir" diye açıklama yaptı.

Uçumdan sonra, Uçum’un sözlerine AKP Milletvekili Mehmet Metiner ve AKP MKYK Üyesi Orhan Miroğlu, Mehmet Uçum'un konuyla ilgili yukardaki açıklamasına sert biçimde tepki gösterdi.

Zekeriya Yapıcıoğlu’ndan farklı düşünmeyen Orhan Miroğlu’nun tepkisi…
AK Partili Orhan Miroğlu, Mehmet Uçum'un “anayasanın 4. Maddesi değiştirilemez” açıklamasına tepki göstererek X hesabından şu yanıtı yazdı: “Son bir kez yazıp bu konuyu kapatacağım. ‘Değiştirilmezlik ilkesi’ diye saçma sapan kavramları tedavüle sokanlar sadece demagoji yapıyorlar. Ayrıca Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz gecesinin ihanet çetesine karşı kullandığı ve başka bir irade tanımadığı için, halkı, uğruna, sokaklara davet ettiği Millet iradesinden üstün hiçbir irade yoktur ve olamaz.”

Bu zihniyetin en güçlü silahı, kendi yarattıkları Fetö silahı olmaktadır…
Şöyle sürdürüyor Miroğlu; “Kurucu İrade” demokrasi dışı bir kavramdır. Eğer Fetö 15 Temmuz gecesi başarabilseydi, Yurtta Sulh Konseyi’nin aklına gelip millet iradesine karşı kullanacağı ilk kavram muhtemelen “kurucu irade” gibi bir kavram olurdu!

Tek Parti, tek Şef döneminin tarih anlayışı ve Türkiye’nin canını bugün de yakmaya devam eden eşi benzeri görülmemiş bir iktidar pratiğini anlatmak istiyorsanız, buyurun bol bol kullanın şu mucizevi “kurucu iradenizi!” diyordu.

Otokratik yolun sonu Sultanizme geçiştir…
Ancak Orhan Miroğlu, “tek parti, tek şef dönemi” diyerek dillendirdiği dönemle bugünkü kendilerinin ucube, dünyada bir benzeri olmayan “cumhurbaşkanlığı sitemi diye bir tek adam” sistemini getirilmesine, “tek adam” her kararı vermesine, birçok verdiği karardan “U” dönüşü yapmasına nasıl bakıyor acaba? Cumhurbaşkanlığı sistemi ile beterin beteri, yeni sitemle ülke “seçim yapan otokrasiye dönüştürülmüş bir Türkiye’de göstermelik demokrasiden başka bir yönetim değildir. Yani bunun gizliden gizliye sistemin gizli adı “sultanizm” olmaktadır…

Bu ülke tek adam sultanlık rejiminden demokratik cumhuriyet sistemine geçişi 100 yıl olmuş. AKP ve lideri Erdoğan, daha halkın anlamadığı “sultanizm” rejimini sisteme sokmuş, alıştırarak halka, “statükocu kurucu irade” gibi kavramlar üzerinde zihninde planladığı anayasanın 4. Madde değişmezliği konusunda taraf olmamak gibi görünse de AKP içindeki çatlak sesler kendi iradesi dışında olacağına kimse emin değildir.

Hatta AKP içinden bazı “çatlak sesler” gibi görünseler de bu kavramın sürekli dillendirilmesi, halkın iradesine yerine ilahi bir anlam yükleyenler AKP’nin kapılarını İlahi bir güce tolumu inandırarak, demokrasiye ve halk iradesinin kapılarını kapayarak ülkeyi otokratik yolla sultanizme yol açmaktır.

Eski AKP'li Mehmet Metiner de Mehmet Uçum'a tepki gösterdi. İlk olarak kendisi paylaşım yapan Metiner, daha sonra da Orhan Miroğlu'nun paylaşımını “Haklısın sevgili Orhan, soruların çok önemli. İrdelenmesi gereken o kadar konu var ki! İç içe geçmiş girift ilişkiler!” notuyla karşılık verdi.

Uzun bir yazısının sonunda, 4. Madde tartışması sonucu AKP MKYK Üyesi Orhan Miroğlu’ndan Mehmet Uçum’a: “Bu çağda hâlâ İttihatçılık, pes doğrusu” demesine Metiner: “Aynen katılıyorum. Bizim de en başından itibaren dediğimiz budur. Yeniden yazım talebimizi sanki toptan değiştirme talebimiz varmış gibi sunanların akıl sağlıklarında bir sorun yoksa iyi niyetli olmadıkları aşikâr.” Diyerek Uçum’a çatıyordu…

Son söz olarak aslında Türkiye “Sultanizm’e” geçti, sonu; Otoritizm’e doğru geçiş süreci başlamıştır. Otoriter rejimlerde üst yöneticiler Anayasaya, yasalara uymazlar. Bu da otoriteyi tanımlamak olup kural tanımazlıktır. Şu anda Türkiye seçim yapan otokrasi sınıfındandır. Ülkeyi yönetenler için hukuk devleti geçerli değildir ancak hukuk alttaki sıradan halk için geçerlidir.

By Euronews’in Yayınlanma Tarihi 09/11/2023 Raporu
Şimdi, endeksin ülkelerdeki hukukun üstünlüğünü ölçerken kullandığı ölçüm faktörlerine ve Türkiye’nin uluslararası alanda Türkiye’nin hukukun üstünlüğü durumuna göre Türkiye, Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün (International IDEA) 2023 Demokrasinin Küresel Durumu raporuna göre Türkiye 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer alıyor. Türkiye Avrupa ülkeleri arasında Rusya’dan bile geri durumda. Türkiye’nin geçtiği tek ülke Belarus olmuştur.

Türkiye'de:
Hukukun üstünlüğünde: 148. sırada
Hukuksuzlukta: 137. Sırada yer alıyor.
Yolsuzluk ve Yokluk: 77. Sırada yer alıyor.
Açık Hükümet: 107. sırada yer alıyor.
Temel Haklar: 133. Sırada yer alıyor.
Düzen ve Güvenlik: 75. Sırada yer alıyor.
Düzenleyici Uygulama: 116. Sırada yer alıyor.
Sivil Adalet: 119. Sırada yer alıyor.
Ceza Adaleti: 107. Sırada yer alıyor.
20 Eylül 2024

AKP'LİLEŞEN MHP NEREYE GİDİYOR?


AKP-MHP’nin Nedir Bu Anayasa Değişikliği İstemeleri?
Ülkesini seven gerçek Ülkücülerin bile MHP’den MHP'nin AKP'lileşmesini içine sindiremediler. MHP'den ayrıldıkları gerçeği ortada, onlar üzerlerine alınmasınlar!

Zaten Anayasanın 4/3’ü değiştirildi. Yani Anayasanın 134 hükmünün çoğu AKP tarafından değiştirildi. Daha ne yapmak istiyorlar daha neleri değiştirmek istiyorlar? İstedikleri değişiklikleri şimdiye kadar zaten değiştirdiler. Kalan değiştirilmek istenilen İstedikleri arada bir birilerini konuşturarak nabız yoklansa da muğlak, somut bir anlatım resmi ağızdan yok. Ancak gizli bir sır var, Zekeriya Yapıcıoğlu dillendirdiği, hata onun dillendirmesini istedikleri Anayasanın 4. Maddesi değilse ne ola ki, bunda muğlak bir sorun var, başka ne ola ki?

MHP ve Bahçeli’nin 4. Madde Çıkışı!
%7-12 arasında haktan aldığı değişken oylarla kalan, ancak istenileni bir türlü bulamayan, 50 yıllık parti olan MHP, gücü elinde değil ancak toplumun bir kesimini ve daha çok iç Anadolu’da güçlü olan örgütlerini gazla “milli-yerli, beka” diyerek gaza getirme rolünü oynayan bir MHP var. Ancak ortada “beka” sorunu diye bir gerçeklik yok, salt ortamı çatışmalı bir ortamda tutmak istiyor. Bahçeli’nin “beka” sorunu üzerine kurulmuş MHP lideri reaksiyonel bir parti olarak oyların %10’larını aşamayan bu parti, ülkenin geleceğini belirlemede söz sahibi bile değildir.

22 Yıldır kesintisiz AKP iktidarı da 8-9 yıldır ona destek veren cumhur ortağı Bahçeli’nin dilinden hep benzer sözler ile sürekli taraftarlarını korkutarak birbirine kenetliyor.

Bahçeli, sürekli olarak her konuşmasında dilinde: “Beka sorunu var, saldırı altındayız” diyerek somut olmayan, soyut sözlerle halkı yönlendirici konuşmalar yapar. Ancak en önemli ülkenin varlık nedeni olan “Anayasanın 4. Maddesinin kaldırılmalı” sözleri ile ilgili yakın geçmişte kan akıtıcı, acımasız kıyıcı siyasi İslamcı Hizbullah’ın devamı olan Huda-Par lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun sözlerini bekleyip 4. Gün Erdoğan’ın konuşmasından sonra 5. Gün Devlet Bahçeli ancak dillendirdi.

Bahçeli’ye göre “Huda-Par yok hükmündedir.” Doğru bir söz. Ancak yandaki resimdeki Huda-Par ile “Cumhur İttifakı” olarak seçimlere girip haktan birlikte oy istedikleri, sonra Ahlat’ta Huda-Par lideri Zekeriya ile Bahçeli’nin elleri kenetlenip el ele göklere doğru birbirlerinin ellerini kaldırarak Türklerin 26 Ağustos 1071’de yani Malazgirt’e girişin 917. Yılı kutlamalarına katılmadılar mı? Orada muhalefete birçok ağır sözler söylenip, Erdoğan’ın Malazgirt savaşına Alpaslan’ın yanında Arapların, Kürtlerin yan yana oldukları tezlerini söylemedi mi? Söyledi. Bahçeli buna bir söz orada niye söylemedi, söyleyemedi.

Şimdi iş işten çoktan geçmiş, hiçbir zaman TBMM’ye girmesi olanağı olmayan Kürt İslamcı Huda-Par ile “cumhur ittifakı” kurup, 250 bin toplam oyları olan onları 4 milletvekili ile meclise taşıyan kendileri değilmiş gibi, Bahçeli bugün Huda-Par için, “yok hükmündedir” dedi. Huda-Par yok mu olacak böylece…

Çelişkiler ile dolu bir Bahçeli var. “Teğmenler bizi zor durumda bıraktılar” demesi ile bazı partisinin önceleri açıklamalarından dolayı zor duruma soktu ve önceki sözlerin de geri adım atamam zorunda kaldılar.

4. maddenin değiştirilmesinin istenilmesi, altında yatan art niyet, devletin değiştirilip, dönüştürülmesi demektir. Ancak nasıl bir devlet kurulacağı, akıllarından geçen devlet nasıl bir devlet olacağı kötü niyetlerinde saklı karanlıktır…

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...