17 Nisan 2012 Salı

KENTLİ OLMAK


KENT ve İNSAN
Yerleşik düzene geçmemiş göçebe insanlar için mekân, durulan, oturulan yer değildi, aşılan bir yerdi. Sürekli eylem içinde olan, yerinde duramayan, zamanı, mekânı süratle aşan insanlar için yerleşik düzene geçmek, yerleşik düzenin kurallarına uyum sağlamak zordur. Yani kentleşmemiş insanlar için her şey geçicidir. Mutlak bir gün terkedilecek çalı çırpıdan yapılmış geçici evlerde oturmak, derlenip toplanan çadırlarda yaşamak vardır yaşamlarında. Yani, yerleşik düzene geçmemiş insanlar için alınan yerlerde oturup yerleşmek değil; amaç ele geçirmek, yenmek, ekinciler üzerinde akınlar yaparak hâkimiyetler kurmak, utku kazanmaktır...

Yerleşik düzene geçmemişler için bir sınır kavramı diye bir düşünce yoktur. Bir ülkeden başka bir ülke sınırlarını  “ihlal etmek”, diye bir kavram, yerleşik düzene geçmemişlerin tuhaflarına giden olaydır. Tanrı’ya ait olan toprakların sahibi olamayacağı felsefesine inanırlar. O halde kişilerin tapu ile toprak sahiplenmesi de tuhaflarına giden hallerdir. Parsellenmiş toprağın tapusuna tuhaf bakan göçebe kültüründe kişisel servet biriktirme diye de bir kavramda yoktur.

Yerleşik kentliyle, akıncılık yapan göçebeler arası didişmeler binlerce yıldan bu yana sürmektedir. Akıncılık yapanlar kent düzenine karşı ve kentlerin sahiplerine  “tembel” diye hitap ederlerdi. Kent kültürüyle bütünleşmişler de, göçebelere:  “barbarlar”  diye hitap ederlerdi. Kentli Romalılar için  “barbarlar” akınlarla kuzeyden gelen, ikide bir kentleri yağmalayıp, yıkıp viran edelere karşı kullandıkları sözcüktür.

Yerleşik düzenin en temel özelliği ise imarlı kentler kurmaktır. Kurduğu kentlere uyum sağlayıp kent kültürüyle bütünleşmiş insana da “kentli” denir. Kent yaşamıyla ilişkilerini geliştirir, ötekiyle iletişim sağlar. Ortak yaşadıkları kentin genişledikçe plan ve projesini sürekli sağlarlar, nefes alınıp verilen hale getirirler.

En küçük yerleşim birimi olan köy kültüründen farlı gelişir kentler. Kent eğitir, geliştirir, planlı yaşamayı öğretir dahi her ayın hesabını yapar kentli insan. Ve dahi en başta ortak yaşam alanları, oturulan apartmanda olsun, park ve bahçelerde olsun, kurallara uygun, insanların birbirlerine saygılı yaşamasını öğretir.

Plan ve projeden anlamaz, tapu, imar planı tasaları olmaz. Hazineye ait bir arazi bulurlar kendilerine göre, kazmayı vururlar, kafalarına göre başlarını sokacak ev yapma telaşına kapılırlar, iki bilemedin üç günde dikiverirler gecekonduları. Geldikleri köye çevirirler kentlerin kıyılarını. Kentin hareketlerine uyum sağlamak çok zor olduğundan kendilerine benzeyenlerle birlik oluşturmayı severler. Yerleştikleri kentte yaşadıklarını hissetmezler, köy ilişkileri gibi sürdürürler ilişkilerini. Boş buldukları bir yer bulurlar, hemen çalı-çırpı ile bir kümes yaparlar, koyun-keçi beslerler, yan taraftaki komşusunun rahatsız olması umurlarında olmaz

Köyden göçle gelmiş, şehirlerin varoşlarına yerleşmiş, kentliyle bütünleşme sorunu yaşarlar. Kentlerin kıyılarına yerleşirler, kentliyle aralarına sınırlar çizerler. Kendilerini Şalvar, türban, çarşaf, başında takke, sarık, sakal giyim kuşamları ile kendilerini Allah’ın sevimli kulları sanırlar, kentliye bakarlar, yaşam tarzına uymadığı için hüküm verirler, günahkâr ilan ederler. Yani, sürekli kent kültürüyle çatışır halde kalırlar. Kendilerine özgü, benzer yaşam tarzları olmayan kentlilerin de kendileri gibi yaşamasını isterler. Kentli değişmedikçe  “Bunların yüzünde batacağız” der kabahatli kılarlar kentliyi.

Sevmek veya nefret etmek…
Mutlak bir nedene dayalı bir güdüdür. İki satır yazıyla bile kendini bir kâğıt üzerine yazarak tarif etmekte zorlanır, konuşurken dili dolaşır, pek çok sözleri de el-kol işaretiyle tarif yaparak anlatmaya çalışır. İşte böyle birileri sevmeyi öğrenmez, yaşadığı kentliyi sevemez ve onlarla uyum içinde yaşayamaz. Maalesef köyden kente göçmüşler ama kente verebilecekleri bir değerleri yoktur lakin kente yerleşmiş sayılırlar, sayılırlar, kentin yönetimine oylarıyla, sevip bütünleşemedikleri kentin alışılmış hayatına yön ve biçim verirler, kentin doğal yapısını kalabalıklaştıkça dönüştürürler.


Hiç yorum yok:

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...